Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
10 18 HAZİRAN 2006 / SAYI 1056 Roger Waters İstanbul’da Eylül Barış P ink Floyd’un müziğinde çok derin bir etkiye sahip grubun basçısı ve şarkı sözü yazarı Roger Waters, 20 Haziran Salı günü Kuruçeşme Arena’da İstanbullu müzikseverler ile buluşacak. Waters bu konserde, Pink Floyd’un hâkimiyetini ele almasında büyük rolü olan “The Dark Side Of The Moon” albümünün tamamını ve yeni parçalarını çalacak. Dev ekranlarda video projeksiyonları, özel efektler ve 360 derecelik “quadrophonic” ses sistemi de konserin atmosferini zenginleştirecek öğelerden yalnızca birkaçı. Pink Floyd 70’li yıllarda sisteme karşı muhalif tavrıyla kendini tüm dünyaya kabul ettiren gerçek bir fenomen. Her döneme seslenebilme ayrıcalığı, savaş karşıtı söylemi, ironik anlatımı ile benzersiz. Pink Floyd, dağıldığı 1981’den sonra ilk kez geçen yıl LIVE8 için bir araya geldiğinde kopan fırtına da bu yüzden. Sonrasında grubun dünya turnesi için gözden çıkarılan serveti ellerinin tersi ile itmeleri ise onların ideolojik açıdan ne kadar güçlü olduklarının kanıtı. Pink Floyd gibi müzik tarihinin en güçlü gruplarından birini anlatmak ve anlamak her zaman zordur. Çünkü neresinden tutsanız bir yeri eksik kalır. Ama madem Roger Waters gibi bir isim İstanbul’a geliyor, kurguyu onun üstünden yapıp David Gilmour’u ve diğerlerini biraz görmezden gelsek kimse buna gücenmez. Ne de olsa “Pink Floyd” tümüyle özel müzisyenlerden ibaret. Rogers Waters ise onlardan yalnızca biri. Küçük yaşta babasını İkinci Dünya Savaşı’nda kaybedince hayata dair tüm algısı değişen Waters, bir dönem askeri okula gitti, yapamadı ve kovuldu! Savaş karşıtı her yere adını taşımaya çalıştı. Mimarlık eğitimi için Cambridge’den ayrıldı ve Londra’ya gitti. Syd Barrett, Nick Mason, Richard Wright ile tanıştı. Pink Floyd o dönemlerde Ninnilerden kantolara ‘elveda’... Dünyada ilk kez dinleyiciyle buluşan Seferad şarkıları “Adio” albümünde toplandı. JANETJAK ESİM’in ninniler, kantolar, romanslardan oluşan bu albümü, adı kadar hüzünlü. “Elveda” diyorlar, çünkü bu şarkılar sönmekte olan bir kültürün yaşayan son örnekleri. Özlem Altunok anet ve Jak Esim. Bu iki ismi uzun yıllardır bir arada duyuyoruz. Önce karı koca, sonra bir müzik topluluğu oldular. 17 yıldır kendi isimlerinden oluşan topluluklarında Seferad müziği yapıyorlar. Son albümleri “Adio”yu şakayla karışık bir hüzünle anlatıyorlar. İspanyolcada elveda anlamına gelen “Adio”, yok olan Seferad müziğinin son dönem örnekleriyle bir veda havası taşıyor. Albümün hüzünlü bir başlığı olsa da, onlar yok olan Seferad müziğini yaşatmaya kararlı. İkili olarak müzik yapmaya ne zaman başladınız? Jak Esim: 89’da Cem İkiz'le Çekirdek Sanatevi’nde Seferad müziğiyle ilgili çalışmalar yaptığımız zamanlara denk geliyor. O sıralarda bir İspanyol televizyonu bizimle ilgili bir belgesel yapacaktı. Bizden bir ninni söylememizi istediler. Janet’in sesinin iyi olduğunun farkındaydım, ama bize katılmıyordu. O ninni vesile oldu ve o zamandan beri de çalışmalarımızı ikili olarak sürdürüyoruz. Janet Esim: Sesim iyiydi, şarkı söylemeyi de seviyordum, ama aklımda şarkı söylemek yoktu. Zaten seferad şarkılarıyla Jak’ı tanıdıktan sonra tanıştım. Giriş o giriş... Seferad müziği yapan sayılı topluluklardansınız. Seferad müziğinin konumundan memnun musunuz? Jak Esim: Seferad müziği, hâlâ çok yaygın bir müzik değil. Bunun sebeplerinden biri var olan toplulukların, farklı soundlarda işler yapmaları. Biz Seferad müziğinin belirli bir sesi, tavrı olsun istiyoruz. Bir de Seferad müziğinin Doğu ve Batı yönü var. Zaman zaman ikisi iç içe giriyor. Özellikle yurtdışındaki gruplar Doğu müziğini iyi bilmedikleri için ortaya daha kötü çalışmalar çıkarıyorlar. Kabaca eğer 200 albüm varsa 20'den fazla elle tutulur albüm yoktur. Bu, hem müziğin geniş bir coğrafyaya yayılmasından hem de az kaynak olmasından kaynaklanıyor olsa gerek. Siz diğerlerinden nerede ayrılıyorsunuz? Jak Esim: Otantik yapıya sadık kalmak ve ara melodileri doğru söylemek çok önemli. Buradan yola çıkarak öncelikle melodik yapının otantik olmasını ve altyapıda da çoksesli bir armonizasyonu tercih ediyoruz. Elimizde 1940’lardaki taş plakların dışında, otantik yapı hakkında bilgi yok. Ancak derlemelerden faydalanıyoruz. Bu noktada da Türkiye’de yaşamanın avantajı devreye giriyor. Çünkü hem Doğu müziğini iyi biliyoruz hem de Batı eğitimi aldık. Janet Esim: Biz Seferad dilini kullanan son kuşağız. Umarım yeni kuşaklar da bizim yaptıklarımızı örnek alarak bu müziği basitleştirmeden, olduğu gibi yaşatırlar. Fotoğraf: UĞUR DEMİR J SÖZLERİ ANLAMASAK DA... Gelelim “Adio” albümüne... Bu 5. albümde neler bekliyor dinleyiciyi? Jak Esim: Albüm bir şarkı hariç, tamamen benim derlemelerimden oluşuyor. Dünyada ilk kez dinleyiciyle buluşan bu şarkılar, aynı zamanda sönmekte olan bir kültürün yaşayan son yıllarını, 1940’ları kapsıyor. Bir de şimdiye kadar hiç yer verilmemiş paralütirjik, yani ayin dışında söylenen dini şarkı var albümde. Bu son dönem şarkılarından sonra da Seferad kültürünün, özellikle de müzik kültürünün kaybolduğunu görüyoruz. Janet Esim: Şimdiye kadar büyüklerimizden, yaşlılardan dinlediğimiz, başka başka şarkıların benim sesimden du yulması çok heyecan verici. Hepsi bana aitmiş gibi hissediyorum bu yüzden. Bu albümde hareket de diğer albümlere göre daha fazla. Özellikle birçok grup tarafından da yorumlanan 2. şarkı oldukça popüler. Yer vermeden edemedik. Geçen gün bir yerde, sözlerini anlamasak da yürek yakan şarkı diye bir tespit yapıldı ve çok hoşuma gitti. Albüm kantolardan ninnilere, dini şarkılara geniş bir alana yayılıyor. Derleme çalışması yapmak zor mu? Jak Esim: Evet. Yaklaşık 3035 yıllık derleme çalışmasının sonucunda ulaştığım şarkılar bunlar. Şu anda bende yaklaşık 1000 küsur derleme var. Hepsini toparlayıp İsrail'deki müzik arşivine kaynak olarak vereceğim. Şarkı sözleri döneme ait ne gibi ipuçları veriyor? Jak Esim: Daha çok acı, hüzün, aşk, ayrılık, ölüm var. Mesela son şarkı, bir İspanyol romansı. Sevgilisine kavuşamayan biri, “aradığım eller toprakla buluştu” diyerek onunla vedalaşıyor. Aslına bakarsanız, “Adio” adı, hem dönem itibarıyla hem de şarkı sözlerinin içeriğiyle bütün albümü kapsıyor. Genelde hüzünlü bir müzik diyebilir miyiz Seferad müziği için? Janet Esim: Aslında albümde neşeli düğün şarkıları da var, ama herhalde sesimin bulaştığı yer biraz hüzünlü. Öyle olsun diye yapmıyoruz, ama ortaya öyle bir şey çıkıyor. Biz en iyisi size albümün adıyla ilgili yaşadığımız komik, enteresan şeyleri anlatalım... Mesela stüdyoda son şarkıda Erkan Oğur, ebo denilen ve artık yapılmayan üflemeli bir Japon enstrümanı çalıyordu. Ebo, o son kayıttan sonra çalındı ve bize veda etti, bir daha o sesi duyamayacağız. Bir de MESAM’a notaları bildirmeye gittiğimizde Adio’nun sözleri orada, gözümüzün önünde kayboldu... LARA FABIAN yeniden doğuyor Ali Deniz Uslu kuruldu. Pink Floyd müzikal hayatı boyunca fırtınasız bir dönem yaşamadı. “The Wall” albümü sırasında grup üyelerinin çekişmeleri, “The Final Cut” albümünde Richard Wright’ın olmayışı, Nick Mason’ın sorunları, Syd Barrett’ın uyuşturucu sevdası bunlardan yalnızca birkaçıydı. Pink Floyd bu yüzden çeyrek yüzyıl önce dağıldı. Solo projeler birbirini izledi. Geçen aylarda David Gilmour’un “On An Island” albümü yayımlandı ve biz de derin bir “oh!” çekerek albümü dinledik. Waters, Pink Floyd’dan ayrıldıktan sonra 1984’te, Eric Clapton’ın eşlik ettiği “The Pros and Hitchhiking” ve ardından “Radio K.A.O.S” albümlerini yayımladı. 1989 yılında ünlü Fransız tiyatro ve şarkı sözü yazarı Etiénne RodaGil ile tanışıp Fransız Devrimi’ni anlatan bir opera olan “Ça IraThere Is Hope” üzerinde kafa yormaya başladı. Etiénne ve eşi Nadine’le, “Ça Ira” çalışmaları sürerken Nadine’in kansere yakalanması ve ani ölümü bir projeyi uzun bir süre rafa kaldırmıştı. 1997 yılında Waters opera metnini İngilizce olarak yeniden yorulmayıp, 2002 yılında da İngiliz Royal Filarmoni Orkestrası operanın bir bölümünü sahneledikten sonra Etiénne RodaGil ona hayran kalmıştı. Bu çalışma geçen yıl yayımlandı. 1990’da “utanç duvarının” yıkıldığı gün Roger Waters belki de yüzyılın en değerli konsept albümü olan “The Wall”u, Berlin’de dev bir orkestra ile çaldığında dünya artık değişmişti. Berlin Duvarı’nın molozları paylaşılırken, Waters şarkılarını yarım milyon insanla hep bir ağızdan söylemişti. Waters, yakın tarihte internet üzerinde yayımladığı “To Kill The Child” ve “Leaving Beirut” isimli iki parçada da saldırgan Amerikan, İngiliz ve İsrail politikalarını sert bir dille eleştirdi. George Bush ve Tony Blair’a yüklendi. “To Kill The Child” parçası, Irak savaşının anlamsızlığının, masumlar ve sivillerin öldürülmesinin ve işkencelerin asla meşru kılınamayacağını anlatıyordu. Pink Floyd ile yaptığı son albüm “The Final Cut”ta, “Get Your Fithy Hands Off My DesertÇek Kirli Ellerini Çölümden” ve “A Requiem for the Post War DreamSavaş Sonrası Rüyasına Bir Ağıt”ta da dünyada olup bitenlere kayıtsız kalıp müzik yapılmaması gerektiği söylüyordu. Gönül isterdi ki Pink Floyd’u İstanbul’da izleyebilelim. Ama şimdilik Roger Waters ile büyülenmekle yetineceğiz. Adagio cover’ıyla kulaklarımızın aşina olduğu, “I Will Love Again” ile efsaneleşen Lara Fabian, 24 Haziran günü saat 21.30’da Parkorman’da sahne alıyor. lık gibi görenleri anlayamıyorum, hele bu çağda. Çok sevdiğim eşcinsel arkadaşlarım var. Bazılarını aileleri hâlâ dışlıyor. Eşcinsellik duygularla ilgili ve nasıl olup da yargılanıyor, anlayamıyorum. Kariyerinize dönüp baktığınızda sizin büyük çıkışınızı sağlayan şarkılarınız hangileri oldu? “Je taime” ve “I will love again” kariyerimin en iyi adımlarıydı. “9” yeniden doğuşu sembolize ediyor. Yeniden doğuş fikrinde huzur ve mutluluk var. Bu albümde iç dünyamı çok daha net ifade edebildiğimi düşünüyorum. Delovely filminde Hollywood ’da da şansınızı denediniz, sinemayla ilgili başka projeleriniz var mı? Bir sinema filminde başrolde beni izleyebileceksiniz. Bu kez bir Fransız filmi, üstelik gerilim. Bu da beni çok heyecanlandırıyor. Vokal tarzınız ve ses renginizle Celine Dion’la benzerliğiniz hep söyleniyor. Bu sizi rahatsız ediyor mu? Asla rahatsız etmedi, bu gibi durumları çok doğal karşılıyorum. Yeni birçok sanatçı ilk günlerinde benzer kıyaslamalarla karşılaşıyor, farklar zamanla anlaşılıyor. Günlük hayatınızda nasıl birisiniz? Oldukça sakin biri olduğumu söyleyebilirim. Sigara kullanmıyorum, içki içmiyorum, galiba oldukça uslu bir kızım. En büyük zevkim arkadaşlarımla beraber yemek yemek. D aha konuşmayı öğrenmeden şarkılar mırıldanmaya başlayan Lara Fabian, bugün tüm dünyada 10 milyonun üzerinde albüm satışına ulaşan bir müzisyen. Müziğinin kaynağını yaşanılan çelişkilerden ve aşktan aldığını söyleyen Fabian, yeni albümü “9”da yeniden doğuşun getirdiği huzuru ve mutluluğu anlatıyor. 24 Haziran’daki İstanbul konserinde ise ilk albümünden bugüne, en sevilen şarkıları ile karşımıza çıkacak. Biz de İstanbul’a gelmeden önce Lara Fabian’a ulaşıp sorularımızı yönelttik. Şarkı söylemeye çok küçükken başlamışsınız. Ailenizin nasıl bir etkisi oldu? Daha bir buçuk yaşımdayken şarkılar mırıldanıyormuşum. Beşaltı yaşlarında duyduğum aryaları söylemeye başlayınca babamın dikkatini çekmişim. O da bu yeteneğimin gelişmesi için beni yönlendirmiş. Bu sayede işin eğitimini daha küçük yaşlarda almaya başladım. Şarkılarınızın esin kaynağı nedir? En çok insanlar. Bizlerin o kadar karmaşık duyguları ve çelişkileri var ki, bu yüzden de şarkı yazarken hiç zorlanmıyorum. Çevremdeki insanlardan, yaşanmışlıklarımdan ve aşktan alıyorum ilhamımı. 24 Haziran’da Parkorman’da, Türkiye’deki ilk konserinizi vereceksiniz, neler hissediyorsunuz? Seyirciye içten ve cömertçe duygularınızı aktardığınız zaman iletişiminiz çok sıcak oluyor. Vermeden alamazsınız, cömert olduğunuzda şarkılar herkese ulaşır. Türkiye’de de bunu yakalayacağıma inanıyorum. Ayrıca İstanbul’un çok farklı medeniyetlerin izlerini taşıyan ve tarihsel açıdan çok zengin bir kent olduğunu biliyorum. Türk müziğini tanıyor musunuz? Klasik Türk müziğini, geleneksel müziklerinizi dinledim. Zengin kültürlerin müziğe yansıması çok güzel oluyor. Şimdi ben de Glenn Ballard’la çalıştığım yeni uluslararası projede böyle geleneksel elementler kullanmak istiyorum. “la difference” parçanızda öne çıkan homofobi karşıtlığı. Neden? Şarkılarla tepkinizi belli etmeniz gerekiyor. Eşcinsellik konusundaki kapalılığı, düşmanlığı ve eşcinselliği bir hasta FARKLAR ZAMANLA ANLAŞILIR... İlk İngilizce albümünüzde ünlü prodüktörlerle çalışmıştınız, böyle bir projeniz daha var mı? Glenn Ballard gibi bir dâhi ile çalışıyorum. Bu çalışmamda DoğuBatı sentezi ve oryantal elementlerle çok çekici ve mistik bir hava yakalayacağımıza inanıyorum. Son albümünüzün ismi “9”. Bu albümde neler anlatıyorsunuz? CUMHURİYET 10 CMYK