22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

21 MAYIS 2006 / SAYI 1052 11 PAZAR SÖYLEŞİLERİ Dünyagülü Ataol Behramoğlu Bir cinayet haberiyle tanıdıktı Güldünya’yı... “Kan töre bataklığına aktı” deniyordu haber başlıklarından birinde... “Bağnazlığın tetikçileri” önce cadde ortasında, sonra tedavi gördüğü hastanede peşini bırakmadı. Bağnazlığın tetikçileri denenler kardeşleriydi. Bitlis’te bir akrabasının tecavüzüne uğramış, hamile kalmış, başına geleceklerin korkusuyla kaçtığı İstanbul’da doğurmuştu bebeğini Güldünya... Kucağında bebeğiyle fotoğrafını anımsıyorum... Bilinçli, kararlı, güzel bir yüz. Güçlü bir anlatım vardı bu genişçe yüzde, kısılmış çenede ve dudaklarda, güçlü burunda, iri gözlerde... Ama yine de bir korkunun, gerilimin, korkulu bir şeyi bekleyişin izleri.. Bebeğini, kız mı erkek mi olduğu gazetede yazılı olmayan o talihsiz bebeciği sımsıkı bağrına bastırmıştı.... Adı böylesine güzel, böylesine şiir dolu olmasa, bizi yine de böylesine etkiler miydi Güldünya’nın öyküsü? Çocuklarına, kızlarına, şairleri kıskandıracak böylesine olağanüstü güzel adlar koyabilecek bir halk; nasıl oluyor da böylesine bir çırpıda harcayabiliyor onların yaşamlarını... Apollinaire, “Dünya Gülü” adlı şiirini yazdığında, bu şiirdeki buluşun, imge yaratma becerisinin, Bitlis’in bir köyünde, bir köylü kızının adında yineleneceğini düşünebilir miydi... Şairin Holanda’da, Amsterdam’da rastladığı bir kadındır şiirinin kahramanı... Ona dünyagülü adını takan şairin kendisidir. Kadını izlemiş, onun bir eve girdiğini görmüş, in cin top oynayan rıhtımda eliyle öpücükler yollayarak uzun süre çıkmasını beklemiştir... Ama ne çıkacak, ne pencerede görünecektir dünyagülü... Alaycı üslubuyla şöyle der Apollinaire, “bir ömür harcadım kendisine/koca bir gün/iki saatten fazla....” Sonra da dünyanın gülü’nü bulmak için çekip gider.... Feminizm herkes için Özgür Erbaş T ürkiye’nin gündemine dair kadın bakış açısıyla söz söylemek, kadın hareketini girdiği kısır döngüden kurtarmak amacıyla Amargi Kadın Kooperatifi, feminist teori dergisi çıkarmaya karar verdi. Hummalı bir çalışmanın ardından hazırlanan Amargi Feminist Dergi’nin ilk sayısı bu ayın sonunda piyasaya çıkıyor. Aksu Bora, Pınar Selek, Müjgan Arpat, Hilal Esmer ve Ülkü Özakın’ın sorumluluğunu yürüttüğü derginin Yayın Danışma Kurulu’nda Ayşe Durukan, Nükhet Sirman, Melek Göregenli, Yıldız Ecevit, Nilgün Yurdalan, Fatma Nevin Vargün, Zeynep Direk ve Pınar İlkkaracan yer alıyor. Onlar, “Bizler feminist analize hayatımızın her alanında ihtiyaç duyuyoruz. Kendi ihtiyaçlarımızdan yola çıkarak hazırladığımız bu derginin, birçok insanın yüzünü güldüreceğine eminiz. Çünkü feminist analize hepimizin ihtiyacı var.” diyorlar. Biz de Pınar Selek, Müjgan Arpat ve Ayşe Durukan’la dergiyi ve feminizmi konuştuk. Dergi fikri hangi ihtiyaçtan doğdu? Müjgan Arpat: Akademideki kadınların teorik çalışmalarını, kadın hareketinin pratik çalışmalarıyla buluşturmak ve bu sayede feminist sözün ortaya çıkması sağlamak en önemli amaçtı. Ayrıca kadınlar, bugüne kadar Amargi Kadın Kooperatifi’nin öncülüğünde hazırlanan Amargi Feminist Dergi, raflardaki yerini aldı. Amaç, kadın hareketini, Türkiye ve dünya gündemini “mor gözlüklerle” tartışmak ve tartıştırmak. Onlara göre feminizme herkesin ihtiyacı var. P. Selek: Dil bilenin söz söylemesi aynı zamanda hareketin elitleşmesine de neden oluyor. Ayrıca derginin, hareketin imza kampanyası, basın açıklaması ve lobicilik yapmayla sınırlı kalmışlığını da kırıp, yeni kadınların katılımının önünü açacağına inanıyoruz. Sorunlar teorik ve ideolojik zeminde tartışılamadığı için bireysel ve kısır kalıyor. Çatışma yol aldırır, ancak gerçek bir çatışma da olamıyor bu nedenle. Biz aynı zamanda böyle bir çatışmaya ihtiyaç duyuyoruz. A. Durukan: Bir de kadına yönelik şiddet, Güldünya, Hatun Sürücü gibi isimler ve öyküleri etrafında kısılıp kaldı. Oysa bizim teorik düzeyde namus tartışması yapmaya ihtiyacımız var. ‘RADİKALLİĞİMİZİ YİTİRİYORUZ’ Mersin’deki bayrak kriziyle başlayan ve giderek yükselen milliyetçilik ve şiddete dair kadın hareketinin açık bir analizi ve tepkisi de olmadı. Bunu da benzer eksikliklere mi bağlıyorsunuz? M. Arpat: Bu, feminizmi nasıl tanımladığınızla çok ilgili. Sadece cinsiyet çelişkisi üzerinden tanım yapılırsa, kadına yönelik şiddet başlığına dair söz söylense de mi Amargi Feminist Dergi Yayın Kurulu üyelerinden Ayşe Durukan, Nurcan Kaya, Hilal Esmer, Pınar Selek, Müjgan Arpat, Ülkü Özakın. Fotoğraf: VEDAT ARIK Bizim Güldünyamızın öyküsü Apollinaire’in şiirindeki gibi değil... Ne de kucağında sımsıkı tuttuğu bebeğinin öyküsü... Başı mahzunca öne eğik... Daha öncelerde, ne tuhaf, adında yine gül olan bir başka kadının yazgısına ilişkin bir gazete haberini kesip dosyamda saklamışım... “Astımlı dansöz gazinoda öldü... Antalya (AA) Antalya’da dansözlük yapan astım hastası kadın, çalıştığı gazinoda öldü. Antalya’nın Yeniköy beldesindeki bir gazinoda dansöz ve konsomatris olarak çalıştığı bildirilen Şengül Civelek (38), yıllardır tedavi gördüğü astım hastalığı yüzünden, çalıştığı gazinoda önceki gün sabaha karşı fenalaştı. Şengül Civelek, hastaneye kaldırılırken yolda öldü. Civelek’in, yoğun sigara dumanı ve havasız ortam nedeniyle rahatsızlandığı bildirildi...” Şengül’ün yazgısıyla ilgili haberi kesip saklayışımın asıl nedeni ise edebiyat ve yaşamın bir kez daha acı biçimde buluşmasıdır... Bu kez, Sabahattin Ali’nin unutulmaz öyküsü “Yeni Dünya”dan söz ediyorum.... “Yenidünya” öyküde bir dansözün adıdır. Yaşlanmaya başlamıştır. Bir oturak âleminde kendinden genç dansözle yarışmaktadır. Sonuç, yaşlı dansözün ölümüdür... Öykünün gazete haberinden değil de, gazetedeki haberin öyküden çıkması... Bir başka deyişle de gerçekçi yazarın öngörüsü, önsezisi.... Güldünya’nın, Şengül’ün, Yenidünya’nın yazgıları, değişmeksizin sürüp gidecek mi? Dünya ne zaman şairin özlediği güle dönüşecek? ataolb@cumhuriyet.com.tr Türkiye’nin gündemine feminist bakış açısıyla reaksiyon dahi gösteremedi. Kadına yönelik şiddetle ilgili tepki gösteriliyor, ancak bütünlüklü bir bakış geliştirilemiyor. Biz feminizmin sırf kadın erkek çelişkisi değil, toplumdaki tüm iktidar mekanizmalarının ürettiği şiddete yönelik olması gerektiğine inanıyoruz. Pınar Selek: Feminizme ve feminist analize herkesin ihtiyacı olduğunu düşünüyoruz. Feminizm son zamanlarda, daha çok kadın mağduriyetleri üzerinden gündeme geliyor. Oysa, feminizmin toplumdaki pek çok sorunun çözümünde etkili olacağına inanıyoruz. Kadın hareketindeki tıkanmışlığı da feminist analizin geliştirilememesine bağlıyoruz. Bunun, kadın hareketinin gündemin peşinden sürüklenmesine neden olduğunu düşünüyoruz. Son olarak TCK Kampanyası’nda kadınlar, önceden davranıp harekete geçtiler, ama hareket giderek sokaktan çekiliyor. Bunun nedeni sizce ne? P. Selek: Feminizmde olduğu kadar diğer siyasetler açısından da bu doğru aslında. Türkiye’de teorik tartışmalar pek yapılmıyor, kadınlar için bu daha da yaygın bir durum. Oysa feminist olmadan bütünlüklü bir militarizm, devlet, savaş ve kapitalizm analizi yapmak mümkün değil. HAREKET ELİTLEŞİYOR... Türkiye’de genel olarak ideolojik metinlerin çeviri olması nedeniyle, dil bilmenin söz söyleme yetkisi getirdiğini düşünüyor musunuz? Bu derginin bu anlamda “yerli” bir teoriye hizmet edeceği beklentiniz var mı? Ayşe Durukan: 70’li yıllardaki feminizmin birinci dalgası, bu nedenle batı bakışına sahipti aslında. Batıdan aldığı değerleri ve imgeleri buraya adapte etmeye çalıştı. O gün için radikal bir söylem olarak çıktı, pek çok tabunun yıkılmasını da sağladı, ancak kitlelerle buluşması bu nedenle güç oldu. Kadın hareketinin konusu zaman içinde çok genişledi, ama örgütlenme sorunları yaşamaya başladı. Son dönemde kadın hareketini, erkek bakışlı politikalar güçlü biçimde yönlendirmeye başladı. Özellikle karma örgütlerdeki kadınlar, kendi örgütlerinin bakışını harekete kabul ettirme çabasında. Bu nedenle feminizmi, bu toprakların feminizmini yeniden tanımlamaya çok ihtiyacımız var. Akademinin çok güzel çalışmaları var, ama hareketin içinden de bu derginin çok işe yarayacağını düşünüyorum. litarizme karşı siyasi bir duruş oluşturulamıyor. Ülkenin gündemi kadın hareketinin gündemine giremiyor. Oysa, kadına yönelik şiddet, cinsiyetçilik, militarizm ve ırkçılıktan bağımsız ele alınamaz. P. Selek: Dünyada farklı feminizmlere, ya da farklı ezilmişliklerden çıkan feminizmlere baktığınızda bu tartışmaların Türkiye’ye tam olarak aktarılamadığını görüyorsunuz. Kadına yönelik şiddeti belirli bir bütünlük içinde tartışan bir feminizm var şimdi dünyada. Çünkü sorunlar birbirini destekleyerek büyüyor ve ilerliyor. Türkiye'deki kadın hareketinin bazı konulardaki tavırsızlığı, kısırlığı ve örgütlenme sorunları aslında teorik problemlerden kaynaklanıyor. Yani radikalliğimizi kaybediyoruz. A. Durukan: Kadın hareketinin hepsi feminist değil. Partilerin kadın kolları da bu hareketin içinde sonuçta. Bunun dışında feminizm diğer ideolojilerin yan unsuru gibi görülüyor. Oysa beni diğerleri hiç ilgilendirmiyor, ben sadece feministim. P. Selek: Bu nedenlerle, akademik teorik değil, pratik teorik bir dergi oluşturmak istedik. Şubeleri de olan, eylemleriyle tanınan bir örgüt olan Amargi Kadın Kooperatifi’nin adıyla çıkardık. Ancak kadın hareketinin içinde farklı örgütlerden benzer ihtiyaçta olan kadınlardan hızla yanıt aldık ve dayanıştık. Bu da yolun başında büyük güç verdi. Demek ki bu derginin zamanı gelmiş... Bugünlere nasıl geldik? Aylin Kotil umhurbaşkanlığı seçimi, erken seçim talepleri, adres göstermeler, yakınmalar, rejimi tehlikede görenler, üzerlerindeki ölü toprağını atmak için değil, ama yaşadıklarını ispat etmek için kıpırdanıyorlar. Öneri ve alternatif sunamazken iktidara yüklenip, onların zayıf olduğu noktaları özellikle de iktidara sempatisi olmayan kesimin biraz da duygularını sömürerek siyasi oyun oynuyorlar. Sanki bu gelinen noktada kendilerinin hiç suçu yokmuş gibi! Sanki yaşanılanların hepsi onların işlerini iyi yapmamalarından kaynaklanmıyormuş gibi. Kendilerini Lale Devri’nin hoşluklarına kaptırıp, C uyandıklarında çöküşle karşılaşınca dışardan bir sihirli değnekle bunların olduğuna inanmış gibi. Oysa ne bir sihirli değnek dokundu sisteme, ne de kısa bir süre içersinde gerçekleşti tüm bunlar. Hoşnut olunmayan bu hava uzun bir zaman içerisinde onlar laleleri seyre daldıkları bir dönemde karşıt olduklarının inanarak çalışmasıyla oldu. Neden? Çünkü kendileri çalışmadıkları ve inanmadıkları için. İşin garip yanı konuştukça da sahip oldukları düşünceye de inanmadıkları anlaşıldı. Çünkü cumhurbaşkanı seçimi için erken seçim isterken, anlaşılamaz bir isim için yeşil ışık yakabildiler. Bu yüzden yaygara koparmalarını anlamakta güçlük çekiyorum. Halbuki kendilerini unutturmak isteyen de onlardı! Ne oldu da olan bitene tepki vermek istediler? Ektiklerini biçmiyorlar mı? Aynı kişiler, siyasal ve toplumsal kışkırtmayla oylarını bir iki puan yükseltmekten öte bir vizyona da sahip değiller. Meclis dışı kaldıkları günlerin tekrarı aslında onları korkutan. Bu yüzden şimdiki son çırpınışlar komik duruyor ve inandırıcı olmaktan uzaklaşıyor. Onlar hoşnutsuzluklarını anlatırken bir vatandaş kalkıp sorarsa “Peki neden bugünlere geldik?” diye , verecekleri cevabı gerçekten çok merak ediyorum. Sahi bizler bugün bütün bu tartışmaları neden yaşıyoruz?.. aylin@kotilsarigul.com CUMHURİYET 11 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle