Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
10 21 MAYIS 2006 / SAYI 1052 İnanmış çocuklar! Hayatları Beşiktaş. Sezon başında fikstüre bakıp planlarını ona göre yapıyorlar. Beşiktaş için senede 20 bin km. yol alıyorlar. Çarşı’nın üç yüz, dört yüz sene sonra Anadolu mitolojisi haline geleceğini iddia eden grubun önde gelenlerinden Ayhan, “Çarşı kapalı bir kutudur. İçindekileri kimse bilemez. Beşiktaşlı olmayanlar ise kandırılmış çocuklardır” diyor. eşiktaş çarşısındayız. Sadece maçlarda değil, sokakta, örneğin 1 Mayıs mitinginde, ya da Sinop’ta nükleer santral kurulmasına karşı sözü olan “Beşiktaş Çarşı Grubu”nun peşindeyiz. “Çarşılı kimdir?” diye, kime sorsanız, “Buyrun benim” cevabını alacağımızı biliyoruz. Yine biliyoruz ki, bu çarşıda siyahbeyaz dışında bir renk göremeyeceğiz. Değil mi ki, onlar pankartlarına “Biz seni sevmek için sevmedik ki” yazdılar. Bu cümle de gösteriyor ki, “Çarşı” demek, vefa, paylaşma ve dayanışma demek... Adını tarihi Beşiktaş Çarşısı’ndan alan Çarşı Grubu, 80’li yıllarda oluşmuş. Çekirdek grup bugün de söz sahibi. Onları Kartal Kıraathanesi’nde buluyoruz. Bu kıraathane Çarşı’nın tarihine şahitlik edenlerin, üzüntülerini ve sevinçlerini paylaştığı bir son durak. Çaycıya çarşı grubunu soruyoruz, bize saçlarına ak düşmüş delikanlıları gösteriyor: Çarşı’nın önde gelenlerinden İnci Baba lakaplı Selim, Sarı Murat, Ayhan, Ali ve diğerleri. Grubu anlatmak İnci Baba’ya, yani Selim’e düşüyor: B “Çarşı’yı Balık Pazarı’yla karıştırıyorlar, ama öyle değil. Çarşı 8384 yıllarında, dokuz on arkadaşın birleşmesiyle bu günlere geldi. Bizim için en önemli şey Beşiktaş’ın menfaatleri. Hep birlikte hareket ederiz. Çoğumuz çocukluk arkadaşıyız ve bu mücadelenin içindeyiz. Bu mücadelemizle Çarşı, Çarşı olmuştur.” Takımları için bu denli çaba harcamalarına rağmen kulüpten bir beklentileri yok. Ayhan, “Bizim aşkımız Beşiktaş ruhunadır. Siyahını zeytin, beyazını peynir yaptık. Beşiktaş’la hayat buluyoruz. Sezon başında fikstüre bakıp ona göre planlarımızı yapıyoruz. Senede 20 bin km. yol alıyoruz. Üç yüz, dört yüz sene sonra Anadolu mitolojisi haline gelecek Çarşı, kapalı bir kutudur. İçindekileri kimse bilemez. Beşiktaşlı olmayanlar ise kandırılmış çocuklardır.” diyor. Bir hiyerarşi elbette var gençlerle aralarında, ama bunu ağabeykardeş ilişkisi olarak tanımlıyorlar. Konuşma sürerken masaya birden kartpostallar yayılıyor, herkes eline bir kart alıyor ve yazmaya başlıyor... Kartlar gruptan şimdi askerde olan bir arkadaşlarına gönderilecek. Selim kartının arkasına bir kupa resmi çiziyor. Dayanışmalarına bir başka örnek ise kuruculardan Mustafa Kaya’nın, üç yıl önce trafik kazasında ölen kızı Ece’nin anısına, her sene BJK’li dernekler arasında düzenlenen futbol turnuvası. Sarı Murat, bir kâğıda bu yıl turnuvada yer alacak Çarşı futbol takımının kadrosunu yazıyor. Yonca Karatoprak Damla Kayayerli TRİBÜN EDEBİYATÇISI 9092 yılları arasında Beşiktaş’ın amigoluğunu üstlenen Alen Markaryan Çarşı’nın lideri konumunda. Aynı zamanda tribünlerin “slogan edebiyatçı”sı. Çarşı’nın bir ruh olduğunu, kendini o ruha ait hisseden herkesin Çarşılı olabileceğini söylüyor. “Çarşı nedir?” sorusuna, “Her Beşiktaşlının ıslanmamayı düşündüğü anda altına girebileceği bir şemsiyedir” diye cevap veriyor. Çarşı’nın sloganları, pankartları ve tezahüratlarıyla diğer takımlara fark atan yaratıcılığının nedeni ise ülkenin gündemini takip etmesi. “Sloganlar doğaçlama çıkıyor” diyor Alen “Beşiktaş’ı 24 saat yaşadığımız için, bir çay içerken, çay şekersiz dendiği zaman bile bu, oradan yakalanıp Beşiktaş’a çevrilebiliyor. Oradan da tezahürat haline geliyor”. Çarşı’nın tribün edebiyatına en güzel örneklerden biri ise üç bez afişle 9. Uluslararası İstanbul Bienali’ne katılması... 77’den bu yana, kapalı tribünün tek hâkimi olan Çarşı, tribün mücadelesinde hep bir adım önde. Çünkü ses yankı yapıyor ve açık tribündeki taraftarlar ne kadar bağırsalar da kapalıdakilerin tezahü Alen Markaryan. ratları daha güçlü ve baskın oluyor. Çarşı FBBJK maçında, “Kartal Gol! Gol!” tezahüratlarıyla, 132 dB’ lik ses rekorunu da kırmış. 130 desibel gücündeki sesin, normalde 140 bin kişinin toplu halde bağırması ile elde edilebildiği kaydedilmiş. Beşiktaş Çarşı Grubu 1 Mayıs’ta. (Fotoğraf: Uğur Demir) Görülen o ki, Çarşı, sermaye gruplarına da pek yüz vermiyor. Alen, “Sermayenin ismimizle ürünler çıkarması ruhumuzu öldürür” diyor, “Bize çok büyük teklifler geliyor, ama kabul etmiyoruz. Kabul edersek bazı özelliklerimizi kaybederiz, kapitalist ruh, bazı yanlışlara neden olabilir. Bu konuda üzerimizde çok baskı var, ama biz böyle bir şeyi şimdilik düşünmüyoruz.” Çarşı Grubu, Kartal Kıraathanesi’nde... (Fotoğraflar: Damla Kayayerli) ÇARŞI SİYASETE KARŞI Çarşı Grubu, Nâzım Hikmet’in şiirlerini pankart, Grup Yorum’un şarkılarını tezahürat, sosyalist marşları tribün marşı yapıyor.1 Mayıs ve savaş karşıtı eylemlerde sistem karşıtı sloganlar atıyorlar. Bu da grupta çoğunluğun solcu olduğunu gösteriyor, ama Alen Çarşı’nın siyasi bir misyonu olmadığını, Çarşı ve anarşinin birlikte kullanılmasından şikayetçi olduklarını vurguluyor, ısrarla. “Çarşı’nın A’ sının yazılışı bir soru işaretidir. İnsanlar istedikleri gibi her yerde kullanabiliyorlar. Kim ne istiyorsa oraya çekiyor” diyor. Ya müzikler ve sloganlar? Alen’in buna da yanıtı var, “İnsanlar kulağa hoş gelen tüm melodileri tribünlerde marş haline getirebilir. Nâzım Hikmet’in ‘Güzel Günler Göreceğiz’ şiiri değiştirilerek BJK’ye uyarlandı, ama bunun siyasi bir nedeni yok”. VE TURNUVA... Alen’i, Sarı Murat’ı, Selim’i, Yılmaz’ı, Cem’i evlendirdiği için grubun, “Babamız” dediği Mustafa Kaya’nın kızı Ece için düzenlenen turnuva Akatlar Spor Kompleksi’nde yapılıyor. Sahaya Ece’nin dev bir posteri asılı. Beşiktaşlı bütün dernekler turnuvaya katılıyor. Turnuvaya önderlik eden Dernekler Komitesi Başkanı Güven Kolubaş “Her şey geçer maneviyat kalır. Maneviyatın olduğu yerde, hep beraberiz” diyor. Komite geceler düzenliyor, futbol okulları açıyor, ihtiyacı olan köylere kitap, bilgisayar yardımı yapıyor. Kolubaş’a göre Çarşı artık bir marka. İddiasını daha da büyütüyor: “Çarşı demokrasinin en güzel örneğinin verildiği yerdir.” Çarşı bugünlerde daha bir coşkulu, çünkü Beşiktaş, Fortis Türkiye Kupası’nı aldı... Sırada yeni marşlar, yeni sloganlar, yani Alen’in çok işi var... ÇARŞI KAPİTALİZME DE KARŞI Kapalı tribünde büyüyen ve markalaşan Çarşı büyük bir pazar olarak kimilerinin dişini kamaştırıyor elbette. Dayanışma için BJK’li dernekler arasında düzenlenen futbol turnuvasından. Aşkın kanununu kim yazdı? P azartesi dergisinin yayın hayatına başlamasının üzerinden tam 11 yıl geçti. 1995 Mart ayında tanıtım sayısıyla başladığı yayın hayatı süresinde Pazartesi güncel, feminist kadın haberciliği yaptı, aile içi şiddetten ev içi emeğe, savaştan aşka kadınları ilgilendiren temel meselelere feminist politikanın merceğini tuttu. Türkiye’de hem kadın hareketinin bir parçası hem yayın organı hem de bir “okul” olan Pazartesi, şimdi www.pazartesi.org sitesinde yayın faaliyetini sürdürüyor. Bunun dışında, Pazartesi Kolektifi, Pazartesi Kitaplığı adı altında feminizmin temel meselelerini tartışan bir dizi derleme kitap yayımlamaya karar verdi. İki ayda bir yayımlanacak olan dizinin ilk kitabı çıktı. Dosya konusu “Aşk”, başlığı da “Aşkın Kanununu Yazsak Yeniden”. Aşkın kanununu kadınlar için ve dolayısıyla erkekler için de baştan yazmak gerek diye düşünerek belirlenmiş sayının adı. İstekleri ise mutluluk, adalet ve tabii ki aşk... Aşkın seçilmesi tesadüf değil elbet. Özel olan politiktir, diyen feministler, en özel ve mahrem sayılan “aşk alanına” bir kere daha mercek tutmakta sonsuz fayda görmüşler. “Dünyanın doğusunda, batısında, kuzeyinde ve güneyinde, yoksul zengin, evli bekâr, çocuklu, çocuksuz bütün kadınlar aynı soruları soruyor: Tutup da öptüğün prens neden kurbağaya döner?” diyorlar. Tespiti sorular izliyor: Kurbağasız ve prenssiz hayat mümkün mü? Aşkın adaleti niye yok? Özgür Erbaş Pazartesi Kitaplığı’nın ilk sayısı çıktı. Dosya konusu “Aşk”, başlığı “Aşkın Kanununu Yazsak Yeniden”. Kitapta, feministlerden aşk yazıları, ustalardan çeviriler ve Pazartesi Dergisi’nden seçkiler Simone De Beauvoir. Olamaz mı? Kadınlar aşka teslim olmak zorunda mı? Herkes yazıp duruyor, aşkı bu defa da feministler yazdı. Adalet, aşk ve mitlilik için... Aşkın kanunu yeniden yazılamaz mı? “Aşk kadınların uğrunda hiçleştiği, nesneleştiği, ezildiği bir mecra olmasın” diyor, kitabı yayına hazırlayan Handan Koç ve Beyhan Demir önsözde ve ekliyorlar, “Tamam, aşka kurban olalım. Şart değil, mutlak değil ama istiyorsak olalım, ne var... Ama âşık ol Beyhan Demir. liz Bingölçe, Sevgi Uçan, Handan Koç, Stevi Jackson, Nermin Yıldırım, Hülya, Gamze Göker, Şebnem, Ülkü, Beyhan Demir, Mavi, Green Apple, Shulamith Firestone, Simone De Beauvoir. Feminist İnisiyatif bu sayının yazarlarından bazıları... İşte o yazılardan birinde, “Muhafazakârlar, feminizm ve aşk”ta Handan Koç aktarıyor Peyami Safa’nın cümlelerini: “Aynı çamurdan gelmiş olmanın verdiği cesaretle bu kadın, kocasıyla musavat (eşitlik) iddia ettiği için geçinememiş ve Hazreti Adem, kendisine daha kıvrak ve uysal bir kadın vermesini Allah’tan dilemiş. İşte bundan sonradır ki feminist, isyankâr ve geçimsiz Lilith köpük gibi havada sönerek ebediyete karışır.” Lilith'ten bugüne, belki de Emma Goldman’dan itibaren ya da Simone De Beauvoir’ın “ikinci cins” tespitinin ardından, kadınlar için aşk giderek karmaşıklaşıyor. Karmaşa ve çatışmanın her iki cinsi de özgürleştirmesi dileğiyle hazırlanan “Aşkın Kanununu Yazsak Yeniden” de bu tartışmanın bir adım öteye gitmesi için, sizleri bekliyor... yer alıyor... duğumuz erkeğe, erkeklerin kadınları hiçleştiren aşkına kurban olmayalım”. “Aşkın Kanununu Yazsak Yeniden” üç bölümden oluşuyor; “Feministlerden aşk yazıları”, Pazartesi dergisinde yayımlanmış yazılar ve “Feminist ustalardan” çeviriler. Perihan Mağden’in Pazartesi’ye yazdığı “Yaredir sinede eski sevgili ya da kim lan bu öküz”, Gülnur Savran’dan “Neden erkekler aşkı bu kadar farklı yaşıyor?”, Ayşe Düzkan’dan “Valentin olayı” yazılarını, geçmişten bugüne bakmak için de okuyabilirsiniz. Nur Gönül, Fi CUMHURİYET 10 CMYK