Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
2 16 NİSAN 2006 / SAYI 1047 Rüzgârınız bol olsun... Onlar alanlarında uzman üst düzey yöneticiler. Son dört yıldır yelken sporu yapıyorlar. Keyif olarak başlayan bu tutku, yarışlara katılmak ve işin ticaretine atılmakla devam etmiş. Dört farklı denize sahip Türkiye’de herkesin yelkeni sevmesi için çalışıyorlar... Core adlı yelkenliyle yarışan ekip Suadiye Naviga Cup’ta üçüncülük elde etti... Özgür Erbaş Fresko ve Şensezgin. (Fotoğraf: VEDAT ARIK) event Şensezgin ve Sami Fresko, üniversiteden sınıf arkadaşı. Önümüzdeki yıl otuz yılı geride bırakacaklar. Şensezgin, denizci bir ailenin dördüncü kuşağı, Fresko ise 13 yaşından beri denizle haşır neşir. İkisi de iş hayatında başarılar elde etmişler, üst düzey yöneticiler. Ancak yoğun iş yaşamı onları doğadan, spordan, özellikle de denizden uzaklaştırmamış. Bundan dört yıl önce, altı arkadaşlarını da bu sevgiye ortak etmişler ve bir ekip oluşturmuşlar. Bu yıl yarışmalara da katılmaya başlayan ekip Suadiye Naviga Cup’ta üçüncülük elde etti. Biz de tüm denizcilere "Rüzgârınız bol olsun" diyen Şensezgin ve Fresko’yla yelkenli tutkularını, doğayı ve başarıyı konuştuk. L Denize ilginiz nasıl başladı? Levent Şensezgin: Denizci bir aileden geliyorum. Benden önceki üç kuşak da denizciymiş. Yüksek Denizcilik Okulu’nda okuyordum, ama 12 Eylül döneminde askeri okula dönüştürülünce bıraktım. Denizci olmadım, ama demek ki kanımda varmış. Son dört yıldır her hafta sonu denizdeyiz. İnsanlar gerçekten ailelerinden ve zamanlarından fedakârlık yapıyorlar. İşin keyif tarafı bir yana, bunu nasıl sevdiririz fikrinin peşine düştük şimdi. Sami Fresko: 13 yaşından beri denizin üzerindeyim; sandallar, motorlar... Deniz ehliyetimi 18 yaşında aldım. İstanbul’da Karadenizli olan herkesin kaptan sayıldığı bir dönemdi, ama babam bana güvenerek bir motor almıştı. Ancak 14 yaşımda, dört arkadaşımla birlikte çok ciddi bir kaza atlattık ve denizin ne olduğunu o zaman anladım. Aralarında yelken konusunda, sörfle başlamak kaydıyla en tecrübelileri sayılabilirim. Peki ekip kurma fikri nasıl gelişti? S. Fresko: Bizim Levent’le dostluğumuz üniversitede başlar. Sınıf arkadaşıydık. Deniz içimizde kaynardı. Şimdiki arkadaşlarımızı da bulunca her şey çorap söküğü gibi geldi. L. Şensezgin: Diğer arkadaşlarımız da kendi alanlarında üst düzey yönetici. Bu ekiple dört yıldır her yaz tekne kiralayıp, Akdeniz’e açılıyorduk. Önce keyif diye başladı, sonra spora dönüştü. Peki ekipteki herkes daha öncesinde sizler kadar ilgili miydi? S. Fresko: Değildi, ama biz ilgilendirdik… L. Şensezgin: Zorunlu eğitimlere sokarak, amatör kaptanlıktan başlayarak bugünlere geldik. Aranızda kadın var mı? L. Şensezgin: Yok, eşlerimiz bu tempoya ilgi göstermediler. Onlar daha çok sabah çıkıp akşam dönelim istiyorlar. Biz de spor olarak yapıyoruz ve şartlar ağır. Peki keyifle kalamaz mı yelken? Yarışmak ve rekabet biraz da başarı tutkusundan mı kaynaklanıyor? S. Fresko: Seyir bu işin keyfi, ama tecrübeyle zaten bir farklılaşma başlıyor. İlk uzun yolumuza çıktığımızda, denizcilikte safra denilen, tecrübeli bir elemanı olan bir ekiple çıktık, ama çok keyif aldık. Zamanla deneyimimiz arttı, giderek çıta yükseldi. Sonunda yarışlara kadar geldi... Ticarete dönüşmesi nasıl oldu? L. Şensezgin: Akdeniz’de gezerken diğer kiralık teknelerin durumunu gördük. Küçük bir araştırmayla İspanya’dan buraya kadar olan Akdeniz çanağında 500600 bin dolayında kiralık tekne olduğunu tespit ettik. Bunun en fazla bini Türkiye’deyse geri kalanı İspanya, Fransa, Yunanistan’da. Ancak bizdeki o bin teknenin 900’ü de yabancı bayraklı. Bizim kıyılarımıza yaklaşık 100 bin tekne uğruyor, ama bu turizm faaliyetinden bir kuruş bize kalmıyor. Biz de ne yapabiliriz diye düşündük ve bir yat işletme turizm firması kurduk. Üç tekne aldık ve İtalya’dan hep birlikte gidip getirdik. Bu süreçte karşılaştığımız en büyük zorluksa teknelerimize Türk bayrağı almak oldu. Üç tarafı denizlerle çevrili Türkiye, bundan yararlanamıyor cümlesini sıkça duysak da adım atılamamasının nedeni sizce ne? S. Fresko: Gerçekten farklı karakterlerde dört deniz ve kıyı var. Buralarda farklı iklimler var, sahil uzunluğu yüzölçümüne kıyasla inanılmaz, ama denizle kimse ilgilenmiyor. Bunun nedeni bence kara insanı olmamız. İnsanlar sahilde oturup çay içmeyi daha çok seviyor. Kıyı kasabalarında bile, yüzme bilmeyen insanlar çoktur. L. Şensezgin: Aslında bu sadece yelken ya da deniz sporları için değil, genel olarak sporla ilişkimiz de aynı. Spor küçük yaşta edinilecek bir alışkanlık değil mi ? L. Şensezgin: Kesinlikle öyle. Burada en önemli görev yerel yönetimlere düşüyor tabii. Avrupa’da küçücük kasabalarda bile yüzme havuzu, basketbol sahası var. Böyle bir ortamda çocuk da sporla yaşıyor elbette. MARİNADA MANGAL YAPANLAR Yelkenle ilgilenen kadınlar var bildiğim kadarıyla... L. Şensezgin: Kadınlardan oluşan iki ekip var, biz de onlarla yarışıyoruz. S. Fresko: Akademik olarak mükemmel bir eğitim alsanız da yelken deneyime dayalı. Hatta Marmara’da çok iyi gitseniz de Ege’de ya da Akdeniz’de akıntıyı ve rüzgârı bilmezseniz çok zorlanırsınız. Kadınlar da genelde geç başladıkları için zorlanıyorlar bence. Ancak onları görerek daha erken başlayacak kadınlar, daha çok yol alacak. Marmara yelkene uygun sanırım, değil mi? S. Fresko: Tabii, Boğaz’dan tutun Adalar’a kadar her yeri. Yelkeni öğrenmek için en ideal hava ve su burada. Neredeyse hiç risk yok. Tamam Marmara’nın da deli tarafları var, ama acemiliği atmak için çok uygun. L. Şensezgin: Ancak maalesef tekneler marinalarda yatıyor. En kalabalık zamanda denizde ancak yüz yelken görebilirsiniz, ama bin tanesi marinalarda yatıyor. Çoğunlukla üzerinde mangal yapılıyor... Ekip ruhunu güçlendirmek ve birbirinin yerine geçmek için, iş arkadaşları yelken eğitimi alıyor. Peki siz sekiz yönetici olarak bunu nasıl yapıyorsunuz? L. Şensezgin: Ne yalan söyleyeyim, zorlanıyoruz! Ancak o kadar iyi arkadaşız ki bugüne kadar sorun çıkmadı, ama denizde tek bir yönetici olması gerektiğini kabul etmek gerek. Genelde en tecrübeli olan bu görevi alıyor, ama yarışlarda herkesin işi çok önemli. Bana göre dünyadaki takım sporları içinde, her bir elemanın her an aktif olduğu tek spor yelken. CUMHURİYET 02 CMYK