22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

16 NİSAN 2006 / SAYI 1047 15 Hem spor, hem yeni hayat... Özlem Altunok on yıllarda artan, sportif aktivitelerden çeşitli sosyal etkinliklere pek çok alanı kapsayan spor kompleksleri bir değişimin, ama aynı zamanda da yeni gelişen bir pazarın göstergesi. İçinde teknik ve sportif anlamda önemli birikim ve yatırım yapılan bu spor merkezleri öncelikle gelir düzeyi yüksek bir tabakaya hizmet etse de, son yıllarda orta gelir düzeyini de kapsıyor. “Sosyal yaşam merkezi” olarak tanımlanan bu yeni, kentin stresinden yalıtılmış ve hijyen alanlar kullanıcıları için hem geniş bir aktivite seçeneği hem de sağlıklı yaşam önerisi sunuyor. Aynı zamanda yüzme, tenis, fitness, aerobik, squash ya da dövüş sporları, sauna, buhar ya da jakuzi gibi spa hizmetleri, kafe, sinema, güzelik merkezi, masaj salonu, mağaza gibi birimleriyle kişinin bütün gününü geçirebileceği bir alan olma iddiası taşıyorlar. S Bostancı’daki Club Sporium, 1994’te halı saha ve tenis kulübü olarak yola çıkmış, bugünse 23 bin metrekarelik bir alana yayılan büyük bir spor merkezi. Genel Müdürü Ayça Ayyıldız’a göre bu tür merkezlerin oluşumundaki sebeplerin başında ihtiyaç ve sağlık problemleri geliyor. “Obezite, kalpdamar hastaklıkları, yüksek kolesterol, tansiyon, şeker hastalığı, postür rahatsızlıkları nedeniyle üyelerimiz özellikle doktor tavsiyesi sonucunda spor yapmaya başlıyorlar” diyor. Elbette tek etken sağlık sorunları değil. Şehir yaşamı, zamansızlık, spor yapılacak alanların kısıtlı olması da diğer sebepler. Temelde tenis, yüzme, fitness, squash başta olmak üzere pek çok sportif birimi barındırsalar da amaç, sporun yanı sıra yaşayan, hareketli bir alan oluşturmak. Ayyıldız, bu mekânları, şehrin ortasına kurulmuş “sosyal yaşam merkezleri” olarak görüyor ve Türkiye’nin de bu anlamda bir endüstrileşme sürecine girdiğini belirtiyor. “Bu gelişmeler, üyelerin iş bağlantılarını buralarda yapmalarını, yeni insanlar tanıyarak sosyalleşmelerini, dolayısıyla bu merkezleri benimsemelerini sağlıyor. Bu da sektöre olan talebi arttırıyor” diyor. Club Sporium’un şu anda 3500 aktif üyesi var, üyelerin büyük çoğunluğunu ise kadınlar oluşturuyor. Üyelerin ortalama gelir düzeyine bakıldığında ise orta ve üst sınıfı kapsadığı görülüyor. 1999’da Acarkent’te açılan Coliseum Yaşam Merkezi ise 48 bin metrekareye yayılan bir merkez. Aile üyeliğinin yüksek oranı oluşturduğu merkezde, yaş ortalaması ise 2540 yaş arasında değişiyor. Coliseum Yaşam Merkezi Genel Müdürü Soydaner Kara son yıllarda spor merkezlerine gösterilen ilgiyi toplumun genelini kapsamasa da, sağlıklı yaşam bilincinin gelişmesine, buna paralel olarak da sosyoekonomik açıdan belli bir refah düzeyine kavuşan kesimlerin yemeiçme alışkanlıklarından başlayan değişime bağlıyor. Spor merkezleri artık sadece yüksek gelirlilerin yararlandığı alanlar olmaktan çıktı. Bunda her bütçeye hitap eden merkezlerin çoğalması etkili. Bir de kentin stresinden uzak, yalıtılmış yeni “sosyal yaşam” alanları haline gelmeleri... Spor kompleksleri birkaç ayrı aşamada denetime tabi tutuluyor. Bunların başında işletmenin kendi kurduğu birimlerce denetlenmesi geliyor. Resmi denetleyiciler ise elbette ruhsat veren kurumlar, yani belediyeler, Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğü ve Sağlık Bakanlığı. lanım kurallarını ve standartlarını oluşturmak diğer zorluklar” diyor.. Eğitmen transferleri de bu noktada önem kazanıyor... “Alanında uzman ve tanınmış eğitmenleri bünyesinde bulundurması spor merkezinin bilinirliği ve tanıtımını etkiliyor” diyor Ayyıldız. Tüm bu zorluklar sektörün canlanmasına engel oluşturmuyor. Yatırımcılar hareketlilikten, özgün konseptler geliştirilmesinden memnun görünüyor. Bunun sağlanmasını yapansa şubeleşme konusunda pek çok yatırımcının kararlı olması. Bu noktada sektörün hareketliliği ve hedef kitlenin talebi en önemli göstergeleri. Coliseum Yaşam Merkezi, İstanbul’un birkaç semtinde, Club Sporium ise Akatlar’da yeni şube açmayı planlıyor. Ayça Ayyıldız’a göre her ne kadar spor merkezlerinde ortak bir kriterden söz etmek mümkün olmasa da, her merkezin kendi bulunduğu bölgede hedef kitlesine ve müşteri profiline vermiş olduğu hizmet karşılığını buluyor. Buna karşılık yeni gelişme ve değişimler yurtdışında takip ediliyor, moda eğilimler araştırılıyor ve buraya adapte ediliyor. UZAKDOĞU SPORLARI REVAÇTA... En çok tercih edilen spor etkinlikleri ise stres ve depresyona karşılık Uzakdoğu sporları, forma girmeyi ve eğlenceli zaman geçirmeyi sağladığı için dans ve aerobik temelli dersler, yüzme ve fitness. Ancak bu dersleri farklı müzik ve koreografilerle çeşitlendirmekse ilgiyi ve talebi arttırıyor. Örneğin hip hop müziğin yükselişte olduğu dönemde bu müzik ve danstan esinlenen dersler yapılıyor. Soydaner Kara’ya göre tüm bu çabalar spora düzenli devam eden, egzersizi yaşam biçimi haline getiren aktif üyeleri arttırmıyor. Peki bu tür merkezlerin çoğalması sektörün cazibeli bir alana dönüştüğünü gösteriyor mu? Yanıt, evet, ama yine de birtakım soru işaretleriyle beraber. Çünkü sektörün yeni oluşmaya başlaması ve sağlam bir kontrol mekanizmasının olmaması en büyük sorunlardan biri. Coliseum Yaşam Merkezi Genel Müdürü Soydaner Kara’ya göre büyüklü küçüklü spor merkezlerinin sayısı artsa da, kurumsal yapıda olan, pek çok hizmeti bir arada veren dev spor merkezlerinin sayısı bir elin parmaklarını geçmiyor. Çünkü bu çapta bir merkez olmak ciddi araştırma, geliştirme ve yatırım istiyor. Club Sporium Spor Müdürü Adnan Kabasakal ise sektör gelişse de, pazarda sporun kültürel boyutunun daha tam anlamıyla anlaşılmış ve oturmuş olduğunu düşünmüyor. Bu noktada sorumluluğu eğitim kurumlarına ve spor merkezlerinin eğitmen kadrosuna yüklüyor. “Her spor merkezinin bir danışman kadrosu, bu kadronun da öncelikle spor akademisi mezunu ve bu mezunların kendi branşı dışında birkaç branşta uzman olması gerekiyor” diyor. HEDEF KİTLENİN TALEBİ ÖNEMLİ... Club Sporium’da da her eğitmen stajyerlik sürecinden geçiyor, ayrıca belirli aralıklarla yurtiçi ve yurtdışındaki hizmet içi eğitim veya sertifika programlarına katılıyorlar. Adnan Kabasakal’a göre sektörde kendi alanında uzmanlaşmış, deneyimli ve belirli standartlarda eğitmenleri bulmak zor. Soydaner Kara için de uzman personel yetiştirmek sektörün zorluklarından biri. “Gerekli akademik eğitimi almış olsa dahi personele özel eğitimler vermek, yetkinlik kazandırmak gerekiyor. Hijyen standartları konusunda çok hassas olmak, uzman tıp doktorları danışmanlığında hizmet vermek, tesisteki hizmetler için kul Omo yaptığı şenliklerle çocukları spora teşvik ediyor... Bırakın çocuklar kirlensin... Esra Açıkgöz K irlenmek güzeldir... OMO için bu slogan sadece bir reklam aracı değil, aynı zamanda sosyal bir mesaj. Amaç, çocukların özgürce spor yapabilmelerini sağlamak, aileleri sporun çocuk gelişimine katkıları konusunda bilinçlendirmek. O yüzden de bu işi organize edecek bir kurul kurmuş: OMO Spor Danışma Kurulu. İçinde, ÇocukErgen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Yankı Yazgan, Marmara Üniversitesi Beden Eğitimi ve Spor Yüksek Okulu Müdürü Prof. Dr. Sami Mengütay gibi eğitimcilerin yanı sıra İbrahim Kutluay gibi sporcuların da bulunduğu kurul, çocuklar için spor projeleri üretiyor. SporOMO Çocuk Şenliği de bu projelerden biri. Şimdiye kadar 14 ilde, 600 bin anne baba ve çocuğa ulaşılmış. Şimdi hedefte, İzmir, Bursa, Edirne, Elazığ, Erzurum, Adana, Şanlıurfa var. Bütün bunlar neden mi yapılıyor? Yanıt, Yankı Yazgan’dan geliyor: “Spor, çocukların psikolojik gelişiminin en etkili aracı. Çocuk için ilişki kurmak, kendisini bulmanın ve geliştirmenin anayolu. İlk ilişki anne ile başlar, baba ile devam eder. Arkadaşlar ve oyun iki yaşından sonra çocukların hayatında ilişkinin ana biçimidir. Oyun, kişinin hayatından bir daha hiç çıkmaz. Başkalarıyla birlikte olmayı, hayat için prova yapmayı sağlayan oyun, ilişkilerde başkasını düşünmenin, başkasıyla var olmanın öncü adımıdır. Oyunun koşulları ve kuralları net belirlendiğinde, atılan her adımın sonucu baştan hesap edilebilir olduğunda, spor adını alır. Spor, kendimizle ve başkalarıyla ilişkimizin esaslarının net ve açık olduğu, birlikte var olmanın, dayanışmanın öğrenildiği bir oyundur”. Sporun yararları bu kadarla sınırlı değil. O, aynı zamanda kazanma yetisini ve kaybetmeyi hazmetmeyi de öğretiyor. “Kaybetmekle yok olunmadığını anlamanın, başkasının başarısını alkışlayabilmenin, kendi başaramamamızın sebebini çözüp başarıya dönüştürebilmenin yol ve yordamının öğrenildiği yer spordur” diyor ve ekliyor: “Hareket ile düşüncenin, duygular ile hesapkitabın bir arada bulunduğu ender insan aktivitelerinde spor, çocuğun yaşıtlarıyla, anne ve babasıyla yaptığı her türlü bedenselzihinsel hareketi kapsar.” SPOR DENİNCE AKLA... SporOMO faaliyetleri kapsamında 510 yaş arasındaki annelerle yapılan bir de araştırma var. Sonuçlar çarpıcı: Anneler, sporun çocukların fiziksel ve psikolojik gelişimlerine çok daha büyük etkileri olduğu konusunda bilinçli değiller. Spor deyince, annelerin birçoğu sporun fiziksel olarak iyi olmakla eşdeğer olduğunu söylüyor ve sporu “profesyonel bir aktivite” olarak algılıyor. Bu algı nedeniyle sporun günlük hayatın içinde olmadığı görülüyor. Spor ve çocuk denince annelerin aklına, enerji boşaltmak, aktif olmak, mutlu olmak ve kirlenmek geliyor. Spor genellikle eğlence, vakit geçirmek ve hatta bazen derslerden kaçmak olarak algılanıyor. Anneler sporu genellikle “erkek” çocuk ile birlikte özdeşleştiriyor. Kız çocukları spor dünyasından daha uzakta kalıyor. CUMHURİYET 15 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle