Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
12 ŞUBAT 2006 / SAYI 1038 7 POETİC 42 yaşında, erkek, reklamcı Neden internet aracılığıyla ilişki kurmayı tercih ediyorsunuz? Erişebilirlik, görünmezliğin rahatlığı, seçenek bolluğu, farklı gözükmeye elverişlilik, zamansızlık, pısırıklık, değişiklik istemi, çevre yoksunluğu, kendini ifade etmek için uygun bir zemin olması... Herkes için farklı pek çok neden var. Benim içinse eğlence ve merak. Bir seneyi aşkın süredir çeşitli arkadaşlık sitelerine giriyorum. Toplumun bir aynası gibi, her yaştan, renkten, cinsel kimlikten insanla karşılaşmak mümkün. Sandığımdan daha fazla düzgün insan var bu sitelerde. Düzgünden kastınız ne? Doğal hayatta da karşılaştığımda iletişim kurmakta zorlanmayacağım insanlar. Mesela pek çok gazeteci, reklamcı, hekim de bu sitelere giriyor. Çünkü yoğun, kendilerine zaman ayıramayan, bilgisayarla da yakınlıkları olan, iletişime yatkın insanlar. Kadınlarla erkeklerin sanal ortamda var oluş biçimleri arasında farklılıklar gözlemliyor musunuz? Birçok insan toplumsal değerler yüzünden burada en sahici halleriyle var olabiliyor ve bu yüzden de daha gerçekler. Belki de maskeli olan gerçek hayat. Kadınlar toplumsal baskıdan arınmış olmanın avantajıyla sanıldığının aksine çok daha rahat. İstekler açıkça söylenebiliyor. Peki, ya karşılaşınca... Ben kurduğum ilişkilerin neredeyse hepsini gerçek hayatıma taşıdım. Bir sürü arkadaşım ve ilişki kurduğum kadın oldu. Mesela bir ilişkimi hiç internetten tanışıyormuş gibi yaşamadım. O kadar doğal oldu ki, zaten onunla bir cafede ya da konserde karşılaşabilirdim. Bir de gizemli bir kadınla tanışmıştım, zengin bir işkadını. Beni sıkı bir testten geçirdikten, yani ona zarar vermeyeceğime, iyi bir insan olduğuma ikna olduktan sonra buluştuk. Daha sonra bana kocasının kendisini aldattığını öğrendiği için bu yola başvurduğunu söyledi, zaten onu bir daha görmedim. İnternet üzerinden kurulan bu ilişki biçiminin olumlu olumsuz yanları neler sizce? Sanal ilişki bence yeni bir eğilim, kent hayatının yabancılaştırıcı olmasının da etkisi var bunda. Yalnızlık yerine sosyalliği denemek sağlıklı ve olumlu kısmı. Sanal ortamı egoyu besleyen bir tür rehabilitasyon mekânı gibi de algılamak mümkün. Olumsuz yanları ise yabancılaşmayı arttırması ve bağımlılık riski taşıması. Bir de kimileri kurulan küçük bir iletişimi, reel bir ilişki gibi yaşıyor, duygular devreye giriyor, kıskanıyor, sahipleniyor... Ruh sağlığı açısından en zararlı yan bu. Sınırların ötesindeki aşk... Konuşmaktan çok gitarı ile şarkı söylemeyi tercih eden Amerikan müzik tarihinin en önemli isimlerinden Johnny Cash, gitarına ve müziğine sığınmıştı. Hüznün ve melankolinin tanrısı Cash’in hayatı, country müzisyeni June Carter ile tanıştığında anlam kazandı ve bu ikili yirminci yüzyılın en büyük aşklarından birini yaşadı. Şimdi ise bu büyük aşk, “Walk The LineSınırları Aşmak” filminde Joaquin Phoenix ve Reese Witherspoon’un eşsiz oyunculuklarıyla beyaz perdede. Altın Küre’den galip çıkan bu ikili şimdi de Oscar’a aday. Ali Deniz Uslu erin bir karanlıktan gelir gibi yükselen sesi, sert karakterinin ardında hayata ait anlamsızlıklarını ve acılarını gizleyen Cash, “Walk The LineSınırları Aşmak” filminde Joaquin Phoenix ile hayat buluyor. Müzikal yapısına karşın bir o kadar duygusal olan yapım, şöhretin acımasızlığından dem vururken Cash’ın hayatını açıkça sergilemesi konusundaki eleştirileri de göğüslüyor. Filmin senaryosu Cash’in “Man In BlackSiyahlar İçindeki Adam ve Cash The AutobiographyCash’in Otobiyogrofisi” kitaplarından uyarlanmış. Yönetmen koltuğunda ise James Mangold var. Altın Küre ödüllerinden zaferle çıkan “Walk The Line” şimdi de beş dalda Oscar’a aday. Filmde Joaquin Phoenix göz yaşartan oyunculuğuna bir de müzisyen kimliğini eklemiş. Cash’ın şarkılarını kendi sesi ve gitarı ile seslendiriyor. June Carter rolündeki Reese Witherspoon da ondan aşağı kalır değil. Witherspoon’un samimi oyunculuğu filmin yaşanmışlık hissini perçinliyor. İkilinin bu oyunculukla Altın Küre’yi kazanması hiç de şaşırtıcı değil. Phoenix’in, Cash rolündeki başarısının bir sebebi de ortak bir acıyı paylaşmış olmaları. Phoenix, uyuşturucu nedeniyle kardeşi River Phoenix’i kaybetmişti. Benzer bir talihsizliği Cash de yaşamış Joaquin Phoenix ve Reese Witherspoon, oyunculukları kadar sesleriyle de filme hayat veriyor. SPEEDYGONZALEZ 37 yaşında, erkek, gazeteci. Bugüne kadar internette kaç kişiyle duygusal bir ilişki yaşadınız? Kadınla erkek arasındaki ilişkinin amacı bellidir, bu anlamda sonuçlanmış ilişki sayısı onu geçti sanırım. Sadece konuştuklarımsa çok fazla. İnternette kurulan ilişkilere yaklaşımda nesiller arası fark görüyor musunuz? Tabii. Ben gerçek ilişkinin ne olduğunu biliyorum. Şimdi 18 yaş ve altındakiler, bunun içine doğdular. Bizler ya bir mekânda ya da arkadaş grubu içinde kızlarla tanışırdık. Bir barda insanlar birbirlerinin güzelliklerinden etkilenirler, yani seçim daha çok fizikseldir, oysa internette tanışıp buluşulduğunda birbirinizi neredeyse tanımış oluyorsunuz ve rahatlıkla konuşmaya başlıyorsunuz. Sanal ortamın cazibesi ne, peki? Yeni ilişki ve yeni biri. Uzun süren ilişkilerde, bir süre sonra kendi elini tutuyormuş gibi hissedersin, heyecan biter. Sanal denilen ilişkilerde de eğer sonunda yatağa giriyorsan, bilgisayar oraya gelmiyor. İnternet ortamı tanışmaya yarayan bir aracı.. Burada başlayıp evlilikle devam eden ilişkiler var. Bazıları sevgili olamayacaklarını anlayıp arkadaşlığa devam ediyorlar. Diyelim aradığınız kişiyi buldunuz ve o başka bir ülkede yaşıyor. Hayatınızı değiştirir misiniz? Bu yaştan sonra olmaz tabii. Çünkü gerçek ilişkinin ne olduğunu biliyorsun. Daha gençlerde olabilir belki. Yine de erkeler için, bir doygunluk aşaması var bence. Orayı geçince, rahat rahat tekeşli olabilirsin. Çünkü bir zaman sonra istatistik bir veri gibi konuşmaya başlıyorsun, ama anın olmuyor. Kesik fotoğraflardan oluşan karışık bir sayfa oluyor, ama içinde yaşanmışlık olmuyor. Bu bence kadınlar için de geçerli ve şimdi sanal âlemin asıl çapkınları kadınlar. Peki kadın sanal âlemde daha atak olursa daha mı cazip oluyor? Sanalın cazibesi, bilinen kuralların dışına çıkılabilir olmasında biraz da. Bilinmezlik, gizlilik güzel. Yine de kaçan kovalanır kuralı burası için de geçerli. Kadın, hayır dediğinde erkek avcı ruhuna geri döner. Yani kadının naz yapmaya devam etmesi gerekiyor... Unutamadığınız bir ilişkiniz oldu mu? Moldovya ikinci güzeliyle tanıştım. Birkaç kez buluştum, ama ona âşık olacağımı anlayınca uzaklaştım. Çünkü haddinden fazla güzeldi. Kumar oynamaya Kıbrıs’a gidiyordu. Çok lüks bir semtte oturuyordu, şoförü ve arabası vardı. Normalde onunla tanışma şansım yoktu, hatta fotoğraflarını gönderince, dalga geçtiğini düşünmüştüm. İki üniversite bitirmiş, piyano çalan bir kızdı, ama sanırım zengin bir sevgilisi vardı. Bir yere gittiğimizde hesabı o ödüyordu. Öyle hesaplar geliyordu ki altından kalkmam mümkün değildi, ben de ilişkiden kaçtım. D tı. Bu iki sanatçı, bu acıyı yıllarca unutamadıklarını her fırsatta söylüyorlardı. Phoenix’in bu role seçilmesinde ise bu ortak yaşanmışlık kullanıldı mı onu bilemiyoruz, ama filme bakınca Johnny Cash gibi zor bir karakteri bu denli başarılı ifade edebilmesinde bunun payı büyük gibi. MERHABA, BEN JOHNNY CASH Amerikan country müziğinin efsanesi Johnny Cash 26 Şubat 1932 Kingsland Arkansas’ta doğdu. Zor geçen çocukluk yıllarına, 12 yaşındayken kendisinden iki yaş büyük ağabeyini kaybetmesi de eklenince hayatı algılaması bir anda değişti. Cash, yaşından büyük acısını kimselerin bilmediği sığınağında yaşadı, çünkü babası bu kazadan onu sorumlu tutuyordu. İleriki yaşlarında müziğinde öne çıkan melankoli ve derin hüzün hep o günlerden miras kalmıştı. Eline gitarını alıp acısıyla hayat arasındaki ilişkiyi notalara döktüğünde ise yarasını sarmaya başlamıştı. Bu acı, müziğindeki derinliği ve insanın kalbine kurşun gibi saplanan, bir anda gözleri nemlendiren mısralar yazmasına yetiyordu. Cash’in güçlü anlatımı onu başarısız iş hayatından alıp bir anda müzik dünyasına çıkardı. Cash, 1955’te Memphis’teki Sun stüdyolarına geldi. Sun Stüdyoları Elvis Presley, Roy Orbison ve Jerry Lee Lewis gibi efsanelerin ilk durağıydı. Çelimsiz görünüşüne inat kendine güveni tamdı ve gitar çalmak istiyordu. Kendini, daha sonra unutulmaz söylemi haline gelen, “Merhaba, ben Johnny Cash” diye tanıtmıştı. İşte tarih o anda yazılmaya başladı. Country müzik ile rock roll’u bir araya getiren, bugünkü birçok alternatif müziğin esin kaynağı Johnny Cash ilk ciddi sınavı başarıyla vermişti, Artık şöhret ona çok yakındı, ama pek çok gönülsüz rock yıldızı gibi onun da istediği tek şey huzurdu. Ancak Amerikan rüyasında şöhret ve huzur asla bir arada bulunmazdı. O da bunun farkındaydı ve onun için hep siyah giyindi, bitmek bilmeyen bir cenazedeymiş gibi. Cash ile anılan “The Man in BlackSiyahlar İçindeki Adam” parçası ise onun dünyaya armağanı olmuştu. CASH’IN BÜYÜK AŞKI... Rock’n roll’un dünyayı salladığı yıllarda Elvis Presley’in tahtına en yakın aday Johnny Cash’ti. Elvis, Jerry Lee Lewis, Cash ve daha sonra onu yeniden hayata kazandıracak June Carter, birlikte sonu gelmeyen turnelerle Amerika’yı dolaşıyorlardı. Elbette ki onun derdi şöhret değil, müzik ile içindeki dinmeyen fırtınadan korunabilmekti. Müziği ile insanları derinden etkileyen Cash, aşk hayatındaki fırtınalar yüzünden magazin basınının bir numaralı malzemesiydi. Başarısız evlilikler, tutarsız ilişkilere bir de uyuşturucu ve alkol eklenince her şey kontrolden çıkmıştı. Cash, kaybedenlerin fil mezarlığına gitmek üzereydi. Taa ki June Carter’a olan büyük aşkı karşılık buluncaya kadar. Cash, kendini uçurumun ucundan alan country müzisyeni June Carter ile Nashville’deki Grand Ole Opry Sarayı’ndaki bir konserde düet yapmak için ilk kez bir araya gelmişti. Ama Cash ismini neon ışıklarına yazdırmadan önce de June’nun bir hayranıydı. O dönemde ikisi de evliydi. İlk zamanlar farkında olmasalar da o günden sonra artık yalnızca birbirleri için yaşamaya başlamışlardı. Bu büyük aşk ise bir konser sırasında Cash’in beklenmedik evlilik teklifi ile mutlu sona ulaştı. Beraber yüzlerce kez konserlere çıktılar ve hep aynı aşkla şarkılarını söylediler. Aşkları June Carter, ölüm döşeğinde son nefesini verene kadar hiç azalmadan 35 yıl sürdü. Cash ise Carter’ı kaybettikten sonra ancak dört ay daha yaşayabildi. Ölmeden önce ise June Carter için “Annemden sonra hayatımda bana en yakın olan insan” diyecekti. Cash, country müziğin başkenti Nashville’de öldüğünde geriye yüzyıllar boyunca unutulmayacak şarkılar, kuşaktan kuşağa yayılan bir Johnny Cash kültü bıraktı. İşte şimdi de Amerika’nın gerçek kahramanlarından Cash’in hayatı tüm çıplaklığı ile sinemalarda. “Walk The Line” gerçek aşk, acımasız şöhret ve Johnny Cash üstüne tarihi bir film. Onu daha önce dinlememişseniz bu film size çok şey kaçırdığınızı hatırlatacaktır. Johnny Cash, June Carter’a evlilik teklifini bir konser sırasında yapmıştı... (Renklendirme: KADER ERGÜLER) CUMHURİYET 07 CMYK