Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
R PAZAR 5 30/11/06 15:56 Page 1 PAZAR EKİ 5 CMYK 3 ARALIK 2006 / SAYI 1080 5 Tasarımın hikâyesi... E rsöz Ata, Diva’s adlı bir deri firmasının tasarımcısı. Ata seramik ve moda tasarımı eğitimi almış, yedi yıldır tasarım yapıyor. Diva’s ise altı yıldır bu sektörde, son zamanlarda adını yurtdışında da duyurmaya başlamış. Rusya, Almanya, Slovenya ve Kanada’ya ihracat yapıyor. Ersöz Ata ile, sektörde tasarımın yeri üzerine konuştuk.. Tasarım yaparken sınırlandığınız noktalar var mı? Ben bir tasarımcı olarak insanlara giyilebilirliği yüksek tasarımlar sunmakla yükümlüyüm. Koleksiyonlarımın tümü imzamla, kendi özgün düşüncemle ortaya çıkıyor ve bu noktada beni kısıtlayan tek şey yine kendimim. Tabii özel taleplere karşılık vermek de işimin bir parçası. Bu istekler ülkelere göre değişiyor mu? Daha önceleri böyle bir durum söz konusu olabilirdi, ama artık bu anlayış bitti diyebiliriz. Çalışmalarımı yaparken aslında çok da fazla ülkeleri baz alarak koleksiyon hazırlamıyorum. Sadece birkaç önemli detay biliyorum, yeterli oluyor. Bu detayları ülkelere indirgediğimizde, bir Rus ne sever, bir Alman ne ister? Ruslar daha gösterişli tasarımları tercih ediyor. Sizce iyi bir tasarımın ölçüsü ne? Kesinlikle bir yere ve zamana veya birine ait görünmeli. Her birinin tek tek hikâyesi olmalı. En önemli unsur ise kompleks barındırmamalı. Bu tanımınızın doğrultusunda Türk tasarımcıları nasıl değerlendiriyorsunuz? İşlerinin kalitesi yüksek ve rahatlıkla uluslararası organizasyonlarda da boy gösterebiliyorlar. Sandalyeme yol açın... Bugün yolunuz Taksim’e düşerse, kalabalık sizi şaşırtmasın. İlk kez bu kadar engelliyi bir arada göreceksiniz. Çünkü bugün Dünya Engelliler Günü ve İstanbul'daki engelliler, varlıklarını hissettirmek, sorunlarını dile getirmek için Taksim’de yürüyüş yapacaklar. İşte onlardan birinin, Binnur Semiz'in engelli olmak üzerine anlattıkları... Esra Açıkgöz ahçelievler’deki bir apartmanın giriş katı... Açık pencereden gelen akordeon sesleri... Akordeona eşlik eden bir kadın sesi, “Hatırla Ey Peri, O Mesut Geceyi”... Burada ne bir müzisyen yaşıyor ne de bir oyuncu. Burası Binnur Semiz’in evi. Semiz, Türkiye’deki resmi rakamlara göre sekiz buçuk, tahminlere göre ise 12 milyon engelliden biri. Ancak alışılagelmiş engelli tanımlarımıza uymuyor! Futbol maçlarına da gidiyor, sinemaya da, alışverişe de. Engelli, sakat, özürlü, kötürüm... Bu, kendilerine takılan isimlerden birkaçı. “Asıl derdimiz bize nasıl seslenildiği değil” diyor Türkiye Sakatlar Derneği Genel Merkez Yöneticisi Semiz, “Asıl derdimiz, bizim için neler yapıldığı ve yapılacağı”. Semiz 1998’de intihara kalkışıyor. Kendini yüksekten atmasının bedeli, omurilik felci. “Ailemin eğitim seviyesi, maddi durumu standartların üstünde olsa da, engelli kaldıktan sonra büBinnur Semiz, Türkiye Sakatlar Derneği yöneticisi... yük bir boşluğa düştüm” diyor. “Bir engelli olarak hayatınızı sürdürürken nezem iyi patates kızartamıyor, sen yap”, “Teyzem beni kötü lere dikkat etmeniz gerekiyor? Tekerlekli sandalye nasıl yıkıyor, sen yıka”... “Sanırım” diyor Semiz, “Benim de kalkullanılır? Tuvalete nasıl oturulur? Bunlarla ilgili bir rehabimde yaşamak vardı ki, harekete geçtim. bilitasyon süreci yok. Bunları dernekteki aynı deneyimi Zamanla istekleri benimle alışverişe gitmeye döndü. Teyaşamış insanlardan öğrendim. Bu başka bir yaşam tarkerlekli sandalyede oje sürmüş bir kadın gördüğünü söyleyip, zı. Dikkat etmeme lüksünüz ya da bunu yarın yaparım bana makyaj yapıyordu. Oysa ben bu olaydan önce bile makdeme şansınız yok”. yaj yapmayan biriydim”. Hayata karışmasında, dernekte taSemiz’in, hayata tutunmasındaki en önemli etken, ainıştığı sağlığı, maddi ve manevi durumu kendinden daha kölesi, özellikle de kızı… Kızı bir kenarda durmasına, sessiz tü olan engellilerin de etkisi var. Neden mi? “Ben, 28 yaşınkalmasına izin vermiyor, sürekli başında dikiliyor, “Teydayken başıma bu olay geldi. En azından hayatın önemli tatlarını yaşayabilmiştim, haz almıştım. Arkadaşlıklar, tatil, gezme, çalışma, düğün... Dernekte gezmenin, koşmanın, top oynamanın, araba kullanmanın hazzını bir kere bile yaşamamış insanları görünce, geçiş döneminiz çabuk ilerliyor. Bir de birileri için bir şey yapmaya başladığınızda, sandalyede olduğunuzu unutuyorsunuz”. Engelli olduktan sonra hayatında her şey değişmiş Semiz’in. Yıkanması, beslenmesi, kıyafetlerinin kumaşı, en çok da İstanbul’u kullanması... Oysa gezmeyi çok seviyor. “Taksim’de tuvaletimi yapmadığım sokak kalmadı” diyor, “Çünkü girebileceğim tuvalet yok. Başlarda utanıyordum, ama artık hiç umursamıyorum. Ulaşımda bizi hiç düşünmemişler. Büyük alışveriş merkezlerinin içinde biraz rahatlıyorsunuz, tabii oraya varabilirseniz... Karşıdaki markete bile tek gidemem, hiçbir şey olmasa, kaldırım var. En lüks mağazalarda bile kullanabileceğimiz kabinler yok. Hadi ben intihar ederek, engelli kaldım, özür borçluyum, ama doğuştan sakat olanlar var, okumak, gezmek, futbol maçına gitmek istiyorlar”... B Altyapı sağlam... ürkiye’nin deride en iyi olduğu alan konfeksiyon, hatta bu alanda birinciliğe doğru koşuyor. Kadir Uludüz, Türkiye Deri Konfeksiyoncuları Derneği’nin başkanı. Deri konfeksiyonunun bugününü ve sorunları şöyle özetliyor: Türkiye deri konfeksiyonculuğunda çok iyi bir hale geldi. Kalitede çok büyük artış oldu. Sektörün sağlam bir altyapısı var. Hem tabakhane, hem işçilik açısından çok gelişmiş durumdayız. Tabakhaneciler ve işçiler kendilerini çok geliştirdi. Bugün girin bir tabakhaneye sorun, Malta’nın şu bölgesindeki deri nasıldır diye, size anlatır. Bavul ticareti hâlâ bir sorun. Bugün kısıtlama getirilse de, Rusya'ya olan ihracatımızın neredeyse yüzde 95’ini bavul ticaretine dayalı olarak Zeytinburnu ve Laleli piyasası yapıyor diyebilirim. Üretim ve maliyet programlaması yapamıyorsunuz, gayri resmi olaylar artıyor. Siz sigortalı işçi çalıştırıyorsunuz, vergi ödüyorsunuz, onlarsa kayıtsız. Bu da haksız rekabete yol açıyor. Aslında bavul ticareti yapan firmalar da resmiyete dönmek istiyor, fakat bunun en büyük zorluğu karşı taraftaki firma. Eğer karşı taraftaki firma küçükse, ithalat izni yoksa, resmi ilişkilere girişilemiyor. Ağırlıklı olarak ihracata yönelik çalıştığımız için döviz kurları büyük problem, bizi zorluyor. Üç yıldır harcamalar artıyor, gelirimiz geriye gidiyor. İthalat vergisi ile ilgili sorunlarımız var, ithracat sigortamız yok. Bunlar genel olarak tüm sektörlerin sorunu, bizim sektörümüzün özel sorunu ise sezonluk iş yaptığımız için sezonluk işçi çalıştırmamız, bu yüzden işçi bulamamamız. T TUVALETİM GELİR KORKUSUYLA... Engelliler için yapılan hiç mi bir şey yok, diye soruyorum, “Var, ama” diye yanıtlıyor: “Onlar da tam değil. Engellilere park yeri ayırıyorlar, ama hep dolu. Engelli asansörleri var, ama sağlıklı insanlar kullanıyor, ben ve benim gibilerle karşılaşınca suratlarında bir değişim oluyor. Onlara kızmıyorum, çünkü farkındalık yaratılmamış. Park yapılmaz, girilmez işaretlerini biliyorlar, ama tekerlekli sandalye amblemine alışmamışlar”. Semiz için en acil konu, ulaşılabilirlik. Çünkü bu sağlandıktan sonra, eğitimden de, istihdamdan da yararlanabileceklerini düşünüyor. Bir de şirketlerin engellilerle ilgili politikalarından şikâyetçi. “İki reklam dışında reklamlarda hiç engelli gözükmez, sanki bizler tüketici değilmişiz gibi. Bizi göstermenin ya da bizimle ilgili kampanyaların şirket politikalarına, ‘prensiplerine’ uygun olmadığını söylüyorlar. Ayrıca insan kaynakları temsilcileri, iş ilanlarındaki prezantabl kavramının anlamını bilmiyorlar. Tekerlekli sandalyede olabilirim, ancak Türkiye’deki kadınların yüzde 90’ıyla prezantabllık anlamında baş edebilirim”. Bütün bunlar bir yana Semiz’in en çok canını acıtan, engelli kadınlara yapılan taciz ya da tecavüz. Pek çok engelli kadından mail aldığını söylüyor, yüz yüze görüştükleri de var. Acı olan ise, bunların üstünün örtülmesi, “Samsun’da zihinsel engelli bir kıza cami imamı tecavüz etti, ancak duyulmadı bile. 1.5 yaşındaki bebekle, 30 yaşındaki zihinsel engelli arasında bir fark yok. Zihinsel engellilerin de bir cinsel yaşamı olduğu unutulmamalı, cinsel ihtiyaçları suiistimal edilmeden karşılanmalı, ama bu konuda ne araştırma ne de bir çalışma var” diyor. Siz bu satırları okurken Semiz ve diğerleri Dünya Engelliler Günü nedeniyle Taksim’de olacaklar. İstekleri mi? Görülmek ve hayatı görmek. Daha açık anlatmak gerekirse, “Kızımı okulunda rahatça ziyaret etme hakkına sahip olmak istiyorum” diyor Semiz, “Tuvaletim gelir korkusuyla, dışarı çıkmadan iki saat önce su içmeyi kesiyorum. 10 sene evveline kadar bunları düşünmezdim. Şimdi hesaplamak zorundayım”.