Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
R PAZAR 2 30/11/06 15:53 Page 1 PAZAR EKİ 2 CMYK 2 3 ARALIK 2006 / SAYI 1080 Hepten arsız çocuklar mı olduk? Ulaşım araçlarındaki ağız dalaşları, marketlerde itiş kakışlar, cep telefonlarında bağırıp çağırarak konuşmalar... Ötekine saygı duygusunu tümden yitirmiş görünüyoruz. Nezaket kaybolma yolunda mı? Oysa nezaket insanın dünyayla ve kendisiyle barışıklığının termometresi... ol yordam bilmek, edalı bir tavır olmanın ötesinde, herkesin yaşına, kültürüne ve eğitimine göre dünyaya sergilediği davranışı simgeler. Kodlarımız, uygulandıklarında, başkalarına şu iletiyle hitap eder: Benim alanıma saygılı olduğun için ben de seninkine saygı gösteriyorum. Ama nostalji gibi, naziklik de eskiden olduğu gibi değil artık. Bu da olağan. On altıncı yüzyıla tarihlenen ilk uygarlık anlaşması şu saptamayla başlıyordu: “Bugün naziklik yok oldu!” 2006’da naziklik tümüyle yitmedi, benzeri görülmemiş bir kültürel karışıklık ve toplumlarımızın tanıştığı sert koşullar yüzünden evrime Y uğradı sadece. Bu, yanlış anlamaları, aldanmaları ve saldırganlığı doğurdu: Eğer öteki benimle aynı toplumsal kodlara boyun eğmezse, hatalı olan odur. Otuz yıldan bu yana naziklikte kesin bir azalma görüldü: Hal ve gidişte genel kurallarla aynı özgürlükleri yaşadık, bir aradalık da aynı biçimde bir darbe aldı, ötekine saygı yok oldu. Gittikçe artan bu gevşeme nasıl işledi? 68’de doruğa ulaşan 60’lı yıllar, insan ilişkilerinde saydamlığı, özerkliği ve doğruluğu yükselen değerler olarak koydu. Daha önceden baş tacı edilen naziklik, bu yapıda ikiyüzlülükle eş tutuldu. Naziklik baskıcı bir toplumsal ve cinsel düzenin suç ortağıydı. Hiyerarşiye, cins ve sınıf ayrımına saygının son bulmasıyla, tüm bir düzen gürültüyle parçalanmıştı. Böylelikle salt “yürek nezaketinin” yeterli olacağı düşünülüyordu, geleneksel kodlardan daha az ikiyüzlüceydi bu çünkü. Oysa nezaket, duygularla ilintili değildi, eğer ben birisini sevmiyorsam ya da o bana karşı ilgisizse nezaket yardımıyla onun yakınında yer bulabilirdim. Yol yordam bilmek; kendi kimliğinle tanınmak, kendinin öteki için var olduğunu bilmek ve kendi özel alanını sınırlamaktır. Özetle, yeni kuşaklar için naziklik, iletişim çarklarının yağıdır. Önceki kuşaklar, nazikliği toplumsal tanıtımın etmeni olarak öğretimin parçası sayıyorlardı. Anne babalar çocuklarının geleceğini kendilerininkinden çok daha tozpembe görüyorlar ve “daha üst” toplumsal ortamlara geçişe olanak veren kodları öğretiyorlardı. “Ayrıcalıklı” olmak gerekti, ama bu veri toplumsal zorluklar ve yoksulluk yüzünden değişti. YENİ BİR GÖRGÜ PEŞİNDE Oysa, ibre o denli şaştı ki newlook bir görgü ummaktayız artık. Bir “iyi” naziklik peşinde şimdi çağımız: Ne maço, ne ahlakçı ne de ikiyüzlü. Kibarlığa, bir arada yaşamaya ve saygıya gereksinimimiz var: Bugün sıkıcı formalitelerin olmadığı ilişkiler istiyoruz, suçluluk duygusu yaratmayan evrensel kimlikli ve toplumsal bağa eğilimli bir naziklik. İdeal olan, iletişim ile başkasının işine burnunu sokmak arasında kesin bir denge kurabilmek. Bu da bir öğrenme gerektiriyor. Hoşa gitmek, gönül okşamak, iltifat etmek, ötekiyle kibar olmak, başkalarını kendilerinden ve bizden memnun bırakmaktır. Bu, sağlıklı olmanın ve kendinden memnun olmanın kaynağıdır. Kibar olmak kin duymadığını kanıtlamaktır. Nezaketim dünyayla ve kendimle barışıklığımın termometresidir... Psychologies’den çeviren: EMRE ÇAĞATAY Neslihan Pala’nın ikinci kişisel sergisi oya, IV. Carlos için saray ressamı olarak çalışmalarını sürdürürken, portre ve aile resimlerinde, tereddüt etmeden ve bütün açıklığıyla, alaya alan tavrını ve nefretini yansıtıyordu. Eleştirel yaklaşımıyla, politik, sosyal ve dini konuları ele almasıyla, kilisenin de tepkisini çekmişti. Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Heykel Bölümü Öğretim Üyesi Neslihan Pala “Goya idolüm” diyor… Pala’nın sergisinin adı ise “Kardinaller”. Bu bir heykel ve desen sergisi... Din adamlarını kendi görüşü, hissedişi ve tarzıyla, Goya’nın cesaretinden ve üslubundan etkilenerek yorumlayan Pala’nın esin kaynağı ise Vatikan uzmanı, araştırmacıyazar Aytunç Altındal’ın “Vatikan ve Tapınak Şövalyeleri”. Serginin Papa’nın Türkiye’yi ziyaret ettiği günlere gelmesi ise tamamen tesadüf. Pala, yaklaşık bir yıldır yoğun olarak bu konu üzerine çalıştığını, Goya’nın izinde, kardinal heykelleri serisine başladığını yineliyor. Yarın İstanbul Mali Müşavirler Odası Sanat Platformu’nda başlayacak Pala’nın ikinci kişisel sergisi 14 Aralık’a kadar izlenebilir… Tel: 0212 251 60 90 Kardinaller şimdi heykel... G