Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
PAZAR EKİ 12 CMYK 12 19 KASIM 2006 / SAYI 1078 PAZAR SÖYLEŞİLERİ Kadınlar neden kadın olmak istemiyor? Ataol Behramoğlu am da Duygu Asena’nın son yolculuğuna uğurlandığı günün ertesinde, “Cumhuriyet”te bu haberin verildiği sayfada bir küçük haber daha vardı ve başlığı şöyleydi: “Kadınlar kadın olmak istemiyor…” Van’da yapılan bir araştırmanın sonuçlarını yansıtıyordu bu haber ve başlığı. Buna göre, Van Kadın Derneği (VAKAD) tarafından yapılan bir ankette, kendilerine “Bir daha dünyaya gelme şansın olsa kadın olmak ister miydin” sorusu yöneltilen 766 kadından yüzde 49.5’i soruyu olumsuz yanıtlamış. Yani, dünyaya bir daha kadın olarak gelmek istemediğini belirtmiş. Neden? Yanıtı kolayca tahmin edilebilecek bu sorunun yanıtı da, anket sonuçlarını açıklayan VAKAD Yönetim Kurulu Başkanı Zozan Özgökçe’nin sözlerinde zaten yer alıyor. Kimi okurların dikkatinden kaçmış olabileceğini varsayarak yineleyelim: Bu 766 kadından yüzde 56’sı, bekârlık ve evlilik yaşamlarında, duygusal, sözel, fiziksel, ekonomik ve cinsel şiddet görmüş. Daha açık konuşulacak olursa, dövülmüş, sövülmüş, işkence görmüş, parasız ve aç bırakılmış, sokağa atılmış, tecavüze uğramış... Sözüm ona “namus”, “töre”, “kıskançlık” cinayetlerinin kurbanları, doğal olarak, ankete dahil değil... Ayrıca, bu ankete katılanların acaba yüzde kaçı, yine dövülüp sövülmekten, tecavüze uğramaktan ya da öldürülmekten korkarak doğru yanıt vermekten kaçındılar dersiniz? Bence bunu da düşündüğümüzde, yukarıdaki oranların daha da yukarılara çıkacağından kuşku duymamak gerekir… Evlenmek istiyorum Cemil Ciğerim ir zamanlar büyük gazetelerde de görülürdü, “Evlenmek istiyorum”. Kadın ya da erkek kişisel özelliklerini, mesleğini, biraz da ekonomik durumunu sıralar, sonra da evleneceği kişide aradıklarını o birkaç satırlık ilana sığdırırdı. Gülüp geçilen, ama göz ucuyla bakmaktan geri kalınmayan ilanlardı bunlar. Giderek magazin gazetelerine düşen evlilik ilanlarının yerini zamanla internet aldı, görücü usulü azaldı, kadın da erkeği seçer hale geldi, yani kısmi bir eşitlik sağlandı. Bu kısa özetin gerisi de var, 1900’lü yılların başında evliliğin sadece ve sadece görücü usulü olduğunu düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. Araştırmacıtarihçi yazar Baki Sarısakal, Samsun araştırmaları yaparken 1904 yılında İstanbul’da haftalık yayımlanan “Musavvar Malumat” isimli dergide Samsun’dan da gönderilen “İzdivaç ilanları”yla karşılaştı. Sarısakal, yayıma hazırladığı “Samsun Eğlence Tarihi” adlı eserinde işte bu ilanlara da yer verdi. İlanlarda, evlenmek isteyen Samsunluların İskenderiye Oteli’nde Yusuf Ziya Bey’e müracaat etmeleri isteniyor. İşte “Musavvar Malumat”ın 5 Haziran 1904 tarihli sayısında yayımlanan iki ilan: Samsunluyum, Samsun’da devair merkeziyeden (merkezi devlet işlerinde) en mükemmelinde dört yüz kuruş maaşla kitabette istihdam edilmekteyim… İki evim vardır. Birinde kendim oturuyorum, diğerini de kiraya veriyorum ve az çok araziye de malikim. Musikiye fevkalade merakım vardır. Huyum iyidir. Musikiye aşinayım. Yirmi yaşındayım. Münevver, musikiye aşina bir refikai hayat isterim. Refikai hayatımın benden büyük bir yaşa malik olmasını istemem. Talep vukuunda fotoğrafını tetkik ederim. Daha birçok olumlu özelliğe sahip bulunuyorum. Talep olanlar adresime müracaat buyursunlar. Samsun’da İskenderiye Oteli’nde Yusuf Ziya Bey vasıtasıyla. A. N.” On sekiz yaşına girmiş, kalbi, dimağı payitahtın nuru irfan medeniyetiyle tenvir etmiş, (İstanbul’un çağdaşlığının ilim ışığı ile aydınlanmış) Samsun’un havayı samimiyetinde (samimi havası içinde) oldukça yüksek bir ailenin dest tertibinde (terbiyesi ve gözetiminde) büyümüş bir Türk genciyim. İçki kullanmam. Kahve nedir bilmem. Hoppalık, züppelik istemem. 1516 yaşlarında, aklı başında, gözü evinde, eli kalbinde, tahsili yerinde, asil ve necip bir aileye mensup sevimli bir kızla evlenmek istiyorum. 500 kuruş aylık gelirim, mükemmel bir evim ve ufak bir arsam var. Ancak saadetimizin devamı için refikai müstakbelimin (müstakbel eşimin) biraz servet sahibi olmasını dilerim. İstanbul için iç güvey girilir. Bu şartları kabul edenler olursa Samsun’da İskenderiye Oteli’nde Yusuf Ziya Bey delaletiyle (aracılığıyla) M. H. Bey’e müracaat etmelidirler.” Baki Sarısakal’ın kitabında yer alan diğer evlilik ilanlarından bazıları da şöyle: Otuz yaşındayım. Henüz Baki Sarısakal. evlenmedim. Asil bir aileye mensup B olduğum gibi güzel ve asil bir hanım kız ile izdivaç edip bir aile teşkil etmek isterim. Dört bin lira gelirim var. Hiçbir şeye ihtiyacım yok. Yalnız ihtiyacım, iffet sahibi bir kız ile izdivaç etmektir. Benim ile teşriki hayat edecek olan refikai müstekbalemin (müstakbel eşimin) serveti az veya çok olsa da kabul ederim. Asil bir aileye mensup olmak, yirmi yaşından küçük ve yirmi beşten büyük olmamalı. Okur yazar, biraz musikiye aşina olmalı. Bu şartlar dahilinde izdivaca talip olanlara adresimi bildiririm. M. H. Ben bir zabitim. Rütbem Mülazım, memuriyetim İstanbul’da. Yaşım yirmi altı. Yumuşak huyluyum, kadınlığın esaretinden müştekiyim (şikâyetçiyim). İşret Evlenme biçimleri de yaşanılan döneme göre değişiyor, görücü usulünden başlayıp, internette eş bulmaya kadar uzanıyor... Elbette az da olsa gazete ilanları da var... Peki, tam bir yüz yıl öncesinde bir kadınla erkeğin, görücü usulünden başka şansları var mıydı? Baki Sarısakal’ın araştırması, gazete ilanlarını, talepleri ve vaatleri gösteriyor, bir de aranılan eşteki özelliklerin zamana göre pek de değişmediğini… T Desen: Zeynep Özatalay Aynı ankette, şiddet gördüklerini belirten toplam 590 kadının yüzde elliden fazlası da, söz konusu şiddeti aile içinde gördüğünü belirtiyor... Demek ki, toplumumuzda kadının yerine ilişkin sorunun yanı sıra, pek övündüğümüz geleneksel aile kurumunun da inceleme masasına yatırılması gerekiyor… Batı’daki bir ülke ya da birçok başka ülkedeki yolculuğunuzdan Türkiye’ye döndüğünüzde, üstelik söz konusu bu anketin yapıldığı bir Doğu ya da Güneydoğu kentinde değil İstanbul’da, hem de şehrin varoşlarında değil de tam göbeğinde, diyelim ki Karaköy’de, Aksaray’da, hatta Taksim’de, pek övündüğümüz İstiklal Caddesi’nde, şehrin “erkek” görüntüsü karşısında içiniz daralıyor… Bu erkek kalabalığı içinde kadınlar kaybolmuş gibi duruyor; ya da kişiliksiz, renksiz giysiler içinde, sanki erkeklere benzemek istiyorlar... Giyim kuşamına kadınca özen gösterenler ise, en azından sözel tacizin sürekli muhatabı ve kurbanı olmayı göze almak zorunda... Doğu’daki bir kentte yapılan anketin sonuçları ise ortada. Türkiye sözcüğün tam anlamıyla bir erkek egemen toplum ve gün geçtikçe de bu yönde yol alıyor… Dünyanın acaba hangi ülkesinde, yukarıdaki gibi bir anket, bizdekine benzer sonuç verebilir? Herhalde sadece, kadını köle ve cariye olarak gören, bizimki gibi birkaç toplumda… Kadının kadınlık onurundan, kadınlık kimliğinden, kadınlık mutluluğundan gitgide uzaklaştığı, dünyaya bir daha gelecek olsa erkek olarak gelmek isteyeceği bir toplumda, o toplumun erkeklerinin her şeyden önce insanca bir kimliğe sahip oldukları, insanca bir mutluluk yaşadıkları söylenebilir mi? Kadının ve erkeğin eşit kimliklerle bir arada yaşamadığı toplumlarda, hangi insanca mutluluğun sözü edilebilir? Bu soruları en başta, bu gün türbanları ve topuklarına kadar inen çağdışı ve zevksiz giysileriyle kocalarının yanı başında dünya arenasında endam gösteren, yakın bir gelecekte de büyük olasılıkla bunu kara çarşaflara da bürünerek yapacak olan bazı kadınların düşünmeleri ve cariyesi olmaktan övünç duydukları kocalarına düşündürtmeleri gerekmiyor mu? Dünyaya bir daha gelecek olsalar kadın olarak gelmek istemeyeceklerini söyleyen kadınların konumu, onlarınkinden daha saygı değer değil mi?.. ? ataolb@cumhuriyet.com.tr (içki) asla kullanmam. Tütün içmem. İdaremi bilirim. Başka gelirim olmadığı gibi kimsem de yoktur. Yirmi iki yaşlarında, iyi huylu, inas mektebi idadiyesi (Kız Lisesi) derecesinde tahsil görmüş, iyi evlat terbiye eder, ev işlerini yapmağa gücü yeter, biraz musikiden anlar, sadeliği sever bir refikaya talibim. Şartlar uygun olduğu takdirde evvela vekil veya velisinin (muhterem Malumat vasıtasıyla) adreslerini bildirmeleri. Beylerbeyi, H. Celal Bir validem var. Askerim. 700 kuruş maaşım var. Yaşım yirmidir. Asil ve güzel bir kız ile izdivaç etmek istiyorum. Bunun için aşağıdaki özelliklere sahip bulunması lazımdır. 1. 14 ila 17 yaşında bulunması. 2. Bir parça musikiye aşina olmalı. 3. Benim maaşım kadar bir gelire sahip bulunması. 4. Oldukça mutaassıp olmalı. Yukarıdaki şartlar dahilinde dest izdivacı arzu edecek hanımefendilerin ya adreslerini bildirmesini veya gazetenizle adresime müracaat etmesini arz eylerim. H. N. Evlenmek istiyorum. Yaşım yirmi dokuz. Rütbem Mülazımevvel’dir (üsteğmen). Maaşım sekiz yüzdür. Kimsem yoktur. İçki kullanmam. Halihazırda İstanbul’un en iyi yerinde vazife ifa etmekteyim. Refikai hayatımda başlıca bulunması lazım gelen özellikler şunlardır: Evvela, yaşı 1820 olmalıdır. Ayrıca orta halli bir aileye mensup olup, bir evi olmalıdır. Gözü kara ve boyu 1.64 olmalıdır. Bu şartlarla desti izdivacı arzu edecek hanımlar adresime bildirsinler. H. T. Yirmi yedi yaşındayım. Ticaretle meşgulüm. Bir sene İsviçre’de saatçi mektebinde tahsil ettim ve mükemmel saat tamir ederim. Servet sahibi değilsem de, sanatımla, idare edecek kadar servetim vardır. Saatçi, çalgıcı mağazam vardır. İzdivaç edeceğim hanımın yaşı yirmi yaşına kadar olsun. Rusya tebaasındanım. (vatandaşıyım). 1314 tevellütlüyüm (doğumluyum). Aylık otuz yedi lira kadar gelirim vardır. Evlenmek istiyorum. Zevcim (eşim) olacak zatın sağlıklı bir vücuda sahip olması ve Mektebi Hukuk’tan veya Mülkiyei Şahane’den mezun veya bu derece tahsili görmüş olması ve nihayet yirmi yaşında bulunması şarttır. Ahlak hususunda sonra görüşüp tanışmak üzere bu şartlar dahilinde benim ile evlenmeye razı olanların Malumat’ta bulunan adresime müracaat etmeleri. K. A. ? Ne yapmalı? Aylin Kotil on birkaç yıldır biriki tartışma programı hariç televizyon seyretmiyorum. Ancak etrafımdakilerin anlattıklarından sonra acaba tekrar biraz olsun seyretsem mi diye düşünmeye başladım. Çirkin lafının hafif kaldığı tartışmanın içine giren ya da zayıf noktalarıyla dalga geçilen insanların olduğu ekranlar var artık karşımızda. Ben bunu aslanların ortasına atılan Gladyatörleri seyretmekten zevk alan insanların durumuna benzetiyorum. Medya atıyor onları önümüze, bizler de saatlerce bunu zevkle seyredebiliyoruz! Tekrar seyretmeye başlasam mı diye S düşünmemin sebebi de birkaç yıl içinde bile olsa toplumun nereye gittiğini ıskalama kaygısı. Özellikle de görsel medya başkalarının zayıf noktalarından zevk almayı öğrettiğinden beri farklı yönetilip farklı muamele de görüyoruz. Yöneten konumundaki kişi kalkıp rahatlıkla “Maç sloganı atar gibi ‘Türkiye laiktir laik kalacak’ diyorlar” diyebiliyor mesela! Ona göre kim atıyor bu sloganı? Onlar… Ötekiler… Kendinden olmayanlar! Sanırım bir ondan tarafa olanlar var, bir de maç sloganı atan ötekiler. Düşüncesi ne olursa olsun göreve geldikten sonra ülkesindeki insanlara ayrım yapmadan hizmet edinmeyi amaçlamış olması gereken biri gibi durmuyor sanırım bizi yönetenler. Ayrım daha baştan yapılıyor. Bu ayrım yapılırken ülkenin önde gelen iş kadınları Cumhuriyet dönemindeki Türk kadınının kıyafet sergisini açmaya hazırlanıyorlar. O kıyafetleri sizlere burada şekillendirmeme gerek yok. Bu gazeteyi eline alan herkes o kıyafetleri gözünün önüne getirebilecek konumdadır. İşte o güzel kıyafetlerin sergilendiği sergiyi kim açıyor? Hayrünisa Gül! Çocukluğumda Fredie’nin Kâbusu’nu seyretmiştim. Gazetede o açılış fotoğrafını görünce nedense o film geldi aklıma. Çoğumuzun aydın, aklı başında insanlar olarak gördüğü sergi sahiplerinin o sergiyi açmak için uygun gördükleri isim! Geldiğimiz yere bakın: Başkalarının zayıflıklarından zevk alan bir toplum, onlar bizler diyen yöneticiler, bizlerle dalga geçen aklı başında sandığımız insanlar grubu! Peki ne yapmak lazım? Bekir Coşkun’un dediği gibi; 50 milyon dizilip oturmalı Çankaya’nın önüne. RTE arkadaki inşaattan girecek değil ya! ? aylin@kotilsarigul.com