02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

PAZAR EKİ 6 CMYK 6 12 KASIM 2006 / SAYI 1077 Fotoğrafın “bienal” halleri HALUK ÇOBANOĞLU Küratör personelinin, özellikle büfede çalışan arkadaşların, sergiye sahip çıktıklarını gördüm. İlginç bir anekdot aktardı arkadaşlar. Genç bir yolcu, Alexandra Boulat’ın bir fotoğrafını kast ederek, gemi büfesinde görevli arkadaşlara, kaça satıldığını sormuş. Böyle bir şeyin söz konusu olmadığını öğrenince de, “Bunu bana verin. Vermezseniz çalacağım” demiş. Ve o fotoğraf kayboldu. Muhtemelden de o genç aldı. Üzülmedim buna... Sanat, bugün iyiden iyiye elitlerin eline kaldı. Böyle bir zeminde, İFSAK’ın, amatör bir dernek olarak, Türkiye’de, fotoğraf alanında bir ilk olan, İFSAK 1. Uluslararası İstanbul Fotoğraf Bienali zengin bir deneyimdi. Genel kanı, kapsamlı etkinlikleri, dünyaca ünlü fotoğraf sanatçıları ve küratörlerin sergi ve projeleri ile doyurucu olduğu yönünde... Bienal de gösterdi ki, fotoğraf bir reklam aracı olmaktan çok, bir iletişim dili... Rüçhan Akcan Selim FSAK’ın, İstanbul Fotoğraf Günleri’nden edindiği deneyimi bir üst noktaya taşıdığı İFSAK 1. Uluslararası İstanbul Fotoğraf Bienali, Türkiye’de fotoğraf için önemli bir eşik oluşturdu. “Kent: kaos ve büyü” teması ile düzenlenen bienal; farklı kamusal mekân, özgün kompozisyon ve konseptlerde, yerli ve yabancı çok sayıda fotoğrafçının çalışmalarına erişim imkânı yarattı. Bienal Koordinatörü İlkay Baliç, gönüllülüğe dayalı bir yapıya sahip İFSAK’ın, sınırlı ve de kendi yarattığı kaynaklar ile böylesi bir etkinliğe imza atmasının başlı başına bir olay olduğu görüşünde: “Bu tür organizasyonlar konusunda uzmanlaşmış, çok büyük bütçeleri olan yapıları baz alarak bu organizasyonu değerlendirmek yanlış. Bu organizasyonu hangi kurumun hangi olanaklar ile yaptığına bakmalı bence.” “Türkiye’de ne kadar çok yabancı sanatçının katılımını sağlarsanız o kadar başarılısınızdır gibi bir yanlış anlayış var” diyen Baliç, amaçlarının Türkiye’de fotoğraf üretimini artırmak ve bu etkinliğin kazanımlarını, Türkiye’de fotoğrafa emek veren kişi ve kurumlar ile İlkay Baliç. paylaşmak olduğunun altını çiziyor. İFSAK’ın gelecekte de, özü olan amatör ruhtan uzaklaşmamak konusunda titiz davranacağını vurgulayan İlkay Baliç, “Bir sonraki bienal için epey deneyim biriktirdik. İlk bienal için kurmuş olduğumuz uluslararası bağlantılar, sonrakiler için daha uluslararası bir organizasyon, seçici kurul ve uluslararası katılım sağlama şansı yaratacak" diyor. Biz de, Baliç’in görüşlerinden de yola çıkarak Bienal küratörlerinden Haluk Çobanoğlu, Murat Germen ve Altan Bal’dan, kendi sergilerini ve genel olarak bienali değerlendirmelerini istedik... Sonuçlar için beklemek lazım İnsanların, zamanla boş olduğu anlaşılan vaatlerle kentlere getirildiğini düşünüyorum. Şu anda, kapitalist dünyada kentler hastalıklıdır. Paris’ten New York’a, İstanbul’a kadar… Buna dokunan ve de bunu daha çok toplumsal, yani kolektif açıdan ele alan bir çalışma kurguladım. Mesela, sergide, kara çalınan eski sosyalist ülkelerden Alexandra Boulat (üstte) ve Dario Mitidieri’nin (sağda) çalışması. biri, Moldava’dan insan manzaraları vardı. Bugün orada, sokak köpeklerini kesip yiyor böylesi bir etkinliği, alnının akı ile sonlandırması bile, insanlar. Bir gece kulübünün girişinde “el bombası ile başlı başına önemsenmeli. Üstelik, sadece para ile girmeyin” yazısı var örneğin. Eski düzende olmayan yapılabilecek bir etkinlik değildi bu. Nitekim, İFSAK etkinliği neredeyse hiç para harcamadan yaptı. şeyler bunlar... Amatör bir ruh ile başarıldı hemen her şey. Sonuçlar İDO’dan, seferlere devam eden bir gemi istedim. için beklemek lazım. Henüz, düzenli bir fotoğraf Sergiyi, yolcuya götürmek için. Yolcuların, göz ucuyla izleyicisi ve “eliti” yok Türkiye’de. Özellikle da olsa, belki sadece bir fotoğrafa bakarak, dünya fotoğrafın teorisine, estetiğine dair eksiklik çok fazla. düzeni ve yaşamı üzerine az da olsa düşünmesini Bu bağlamda, bienalin uluslararası olması ve önemli sağlamaktı amacım. Belki de, dünyada, kendi sergisini isimleri Türkiye’ye getirmesi bir şans. para vererek gezen tek küratör olarak, gemi İ MURAT GERMEN Küratör Fotoğraf camiası yeteri kadar sahiplenmedi... Ana temanın “kent ve kaos” kısmına odaklandım. Kaos kavramının yeni tanımlarını aradım. Kentteki yaşama zorlukları ve heyecanlarından yola çıkarak 25 katılımcıdan bu kente nasıl yaklaştıklarını, kenti nasıl sahiplen(me)diklerini öğrenmek istedim. Sonuç olarak genelde ereklerime ulaşabildiğimi düşünüyorum. Elbette, daha iyi olabilirdi. Çünkü her şey her zaman daha iyi olabilir. Belirtmek isterim ki, bu sergi İstanbul’a veya onun kaosuna çare öneren, vatan kurtarma iddialı bir sergi değildi. Şu veya bu nedenden İstanbul’da yaşamakta olan bireylerin, bu kenti nasıl değerlendirebildiklerini öğrenmekti amaç. Bu çapta bir organizasyon ve farklı sergileme mekânları düşünülmesi çok heyecan verici. Ayrıca, müthiş bir iyi niyet ve olağanüstü bireysel çabalar söz konusu idi. Bazı insanlar, hayatlarını neredeyse bir ay boyunca bir kenara koydular. Olmaması gereken bazı aksaklıklar oldu, ama ilk defa yapıldığı için doğaldır bu. Fakat, bundan sonraki bienalde kesinlikle tekrarlamamaları gerekir. Benim en çok canımı sıkan konu ise, çok önemli fotoğraf felsefesi isimlerinin katıldığı forum toplantılarına, çok az sayıda izleyici gelmesiydi. Fotoğraf paylaşılan ve yorumlanan internet sayfaları üzerinde, dergilerde, email gruplarında, sergi açılışlarında, söyleşilerde, kongrelerde; tabir caizse “atıp tutan” pek çok kişi bu derece önemli bir etkinlikte yoktu. Türkiye’deki fotoğraf camiası yeteri kadar sahiplenmedi ilk bienalini. Gelen konuklar da “Türkiye’nin fotoğraf felsefesi potansiyeli bu herhalde” diye düşündüler sanırım. ALTAN BAL Küratör Bienal, fotoğrafın etkili bir iletişim aracı olduğunu gösterdi... John Berger’in “o ana adanmış” ifadesinden yola çıkarak, yalnızca o ana değil aynı zamanda yaşanan diğer “an”lara adanacak bir çalışma yaptık. Bir “an”da neler olduğunu bir bütünlük içinde göstermeye çalıştık. Konunuz İstanbul'la ilgili herhangi bir durumsa, kavramsa, zaman ve mekâna hapis olan bir fotoğrafçı, "tek" başına "an"lardan yola çıkarak bunu anlatabilir mi; on fotoğrafçı aynı "an"da farklı ortamlarda neler olabileceğini gösterirse anlatım daha güçlü mü olur... gibi sorulara cevap bulmak açısından amaçlarımıza ulaştığımız bir çalışma oldu. Bienalin, son yıllarda dergilerden takip ettiğimiz bazı fotoğrafçıların, özellikle Michal Mack’ın, çalışmalarını bir arada görme olanağı yaratması açısından önemli olduğunu düşünüyorum. Farkı disiplinlerde çalışan isimleri yan yana salonlarda görmek, aslında tüm çalışmaların, insana dair hikâyeler olduğunu “daha” da görünür hale getirdi. Fotoğrafın birden karşımıza çıkabilme özelliğinin, şehir hatları vapuru ve minibüslerde fotoğrafların sergilenmesiyle bir kez daha vurgulanması önemli... Türkiye’de giderek, “tek fotoğraf reklam fotoğrafıdır” anlayışı egemen olmaya başlıyor. Bienal, fotoğrafın olanı yakalamak dışında, bir iletişim aracı olduğunu, hikâyesi olan insanların, söyleyemeyince boğulan insanların dertlerini anlatmak için etkili bir iletişim aracı olduğunu gösterdi. Artık, “yakalanmayan an” kalmadı. Önemli olan görülmemiş fotoğrafı göstermek değil, parçası olduğunuz, olmak zorunda kaldığınız hikâyeleri anlatabilmek. Bienal, farklı çalışmaları bir araya getirmesi ile, bu açıdan da önemli bir etkinlik oldu.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle