22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

PAZAR EKİ 4 CMYK 4 NEŞE ERDİLEK (Sosyolog) 1967 1971 yılları arasında, ODTÜ’nün en şanlı döneminde Sosyoloji bölümünde okudum ve mezun oldum. ODTÜ’de eğitim o dönem için diğer klasik üniversitelere göre interaktif sayılacak bir eğitimdi. Dönemin en nitelikli, birçoğu yurtdışında eğitim görmüş, kamuoyunda eserleri ve topluma katkıları ile ses getiren akademisyenler hocamız olmuştu. Öğretim üyeleri ile öğrenciler arasında son derece demokratik bir ilişki sürdürülürdü. ODTÜ’lülerin başarısının bence en temel unsurlarından birisi bu demokratik ortamda kendilerini geliştirme olanağını bulabilmeleriydi. ODTÜ mezunlarının bilimsel yeterliliği tüm toplum tarafından genel olarak bilinen ve kabul edilen bir gerçektir. Bu nedenle her ne kadar diğer bazı üniversite veya fakülte mezunlarının bir klan gibi birbirlerini tutma geleneği ODTÜ’lüler arasında yoksa da her zaman iş piyasasında ODTÜ mezunlarının ayrıcalıklı bir yeri olmuştur. Bizim dönemimiz mezunu ODTÜ’lüler, özellikle kendinden emin, ama snob olmayan, mütevazı, iyi dil bilen ama yabancı kelimeleri yerli yersiz konuşması arasında kullanmayan, ülke sorunları ile yakından ilgilenen, haksızlıklara karşı duyarlı, iyi teknokrat ve yöneticiler olarak toplumda öne çıktılar. Her şeyden önce de iyi insanlar oldular. İstanbul ODTÜ Mezunları Derneği üyesiyim. Birinci sınıfa başladığımızda psikoloji hocamız genç bir AmerikalıydıNed Lavine. Birkaç ders sonra “hadi bahçeye çıkıyoruz” dedi ve çıkıp binanın önünde ağaçların altına çimenlerin üzerine oturduk ve orada ders yaptık. Bu bizi çok şaşırtmış ve çok mutlu etmişti. Ama asıl şaşkınlığımız sınavda oldu. Soruları verdikten sonra “Ben şimdi gidiyorum, saat 12:30’da kâğıtlarınızı benim kapımın altından atın, ben alırım” dedi ve gitti. Biz, peşinden koşup, “kitaba bakabilir miyiz” diye sorduğumuzda, “Ne isterseniz yapın, ister kütüphaneye gidin ister birbirinize sorun, ben hepinizin kendi fikirlerine not vereceğim” dedi. Önce hepimiz ortalarda koşuşturduk. Kimi kitaplara gömüldü, kimi kütüphaneye koştu, ama sonunda özgün fikirlerimizi istediğini anladığımız için hepimiz bir köşeye çekilip o ana kadar ne öğrendiysek ona göre bir şeyler yazmaya çalıştık. En zor sınavlarımızdan biri olmuştu, ama gerçekten hem kendi bilgilerimizi derlemeyi hem de nasıl çalışmamız gerektiğini sınav sırasında öğrenmiştik. 12 KASIM 2006 / SAYI 1077 Önce ve sonra da mezun olanlar var elbette, ama ODTÜ’nün “ünlü” bütün mezunları, altmışların sonu, yetmişlerin başında öğrenci olanlar, yani 68’liler... Bakan, işadamı, gazeteci, parti başkanı, bankacı, sosyolog, yazar, müzisyen... Mezun “ünlü”lere öğrencilik yıllarını, ODTÜ’lü olmanın farkını, ODTÜ’nün iş ve özel yaşamlarındaki süregelen izlerini, anılarını sorduk. İşte anlattıkları... Berat Günçıkan / Esra Açıkgöz / Deniz Yavaşoğulları ODTÜ 1969. Komer’i protesto... Sağda Neşe Erdilek. ODTÜ 2000’li yıllar. Öğrenciler resmi giysili öğrenci polislere karşı eylemde... BİZ ODTÜ’DEYKEN NECDET BULUT (ODTÜ Öğretim Üyesi, Öldürüldü) Ben Necdet Bulut’u ODTÜ’den Trabzon’a 15 günde bir ders vermek için yaptığımız yolculuklarda daha yakından tanıdım. 1969’da programcı olarak çalışmaya başladığı ODTÜ’de 6 ay geçmeden öğretim görevlisi olan, 9 ay geçmeden ABD’de doktoraya başlayan Necdet... Ülkemizin ilk bilgisayar bilimleri doktoru... Purdue’dan “yazılım fiziği” doktorasını alıp döndükten bir yıl sonra yardımcı profesör, 2 yıl sonra ODTÜ Bilgisayar Merkezi yönetmeni olan sevgili kardeşim. Yıl 77... ODTÜ’ye rektör olarak bir faşist atanıyor, Demirel hükümetinin doğrudan belirlediği Mütevelli Heyeti tarafından. ODTÜ’nün “işgal günleri” başlıyor. Necdet’in birkaç ay önce ayrılmış olduğu Bilgisayar Merkezi yönetmenliğine hakkında yolsuzluktan soruşturma açılmış bir ambar memuru getiriliyor, bütün personeli bir günde işten atılıyor. “İşçi” adı altında alınan HALİM BULUTOĞLU (Tarih Vakfı Başkanı) 197379 yılları arasında Matematik Bölümü’nde okudum. ODTÜ’yü diğerlerinden ayıran en temel özellik, kaliteli bir akademik kadro, iyi ders kitapları, üniversite içi ilişkilerde rahatlık, özgürlük ve hoş bir paylaşım ortamı biçiminde özetlenebilir. Kuşkusuz ODTÜ iyi bir okul, ODTÜ’lülük, her ortamda keyifle dile getirilecek bir aidiyet. Ben bunun keyfini hep yaşadım. ODTÜ’lü yıllarımın bana kazandırdığı ve yaşamım boyunca işime çok yarayan şeylerden söz etmeliyim, kendine ve arkadaşlarına güven duygusu, ekip çalışması ve başarma yetisi, çok iddialı hedefler koyabilme cesareti, karşılık beklemeksizin, gönüllü çalışmalara olağanüstü bir ilgi, engin bir yurtseverlik ve hümanizm (enternasyonalizm) bilinci, farklılıklardan gerginlik değil, zenginlik çıkarabilme becerisi. Bilmiyorum bu özellikler ODTÜ’lülükten mi geliyordu, yoksa bizim dönemimize mi (70’li yıllar) özgüydü? Sanıyorum her ikisi… .ODTÜ Mezunları Derneği İstanbul Şubesi üyesiyim. Derneğin çok önemli şeyler yaptığına inanıyorum. İyi bir STK haline geldi. Bunu fazla zorlama bir soru olarak değerlendiriyorum. Askerlik hatırası yazmak gibi… BUKET UZUNER (Yazar) 1984’te ODTÜ’de Çevre Mühendisliği Bölümü’nde öğretim görevlisi olarak çalıştım. Öğrenciliğini bilinçli olarak uzatmış, hem Türkiye’de hem de yurtdışında farklı üniversitelerde eğitim ve bilimsel çalışma yapma şansına sahip biri olarak ODTÜ’nün farkını daha geniş açıdan değerlendirebileceğimi umuyorum. ODTÜ yalnızca bir üniversite değil; ODTÜ öğrencisine bir hayat biçimi, bir vizyon sunar. Özellikle benim öğrencilik yıllarımda kütüphane, süreli yayınlar ve hocalarla kurulabilen demokrat ilişkiler bakımından Türkiye'nin en Batılı eğitim kurumuydu. İstanbul Mezunlar Derneği’nin bazı kültür aktivitelerine katılıyorum. Çevre mühendisliği bölümünde asistanlık yaptığım yıllarda Ekoloji dersini küçümseyen dördüncü sınıfların ara sınav notlarını 100 yerine 987 üzerinden vermiştim. Sınav sonuçları listesinin asıldığı duvarın önünde ellerinde hesap makinesiyle notlarını hesaplayan öğrencilerin arasından geçerken onların birkaç yeni taktik sonunda pes edip, ekolojiyi seveceklerini düşünerek gülüyordum. Gerçekten de öyle oldu, beni adamakıllı uğraştırdılar ama o sınıfla geçirdiğimiz sömestır hayatımın en güzel anılarından biri olarak bende saklıdır. Prof. Dr. URAL AKBULUT (Rektör) Necdet Bulut ve Neşe Erdilek... 700 komando hepsi aynı mavi, tuluma benzer kılıkta okulda terör estiriyor. Bütün öğretim üyeleri bu işgale karşı çıkıyoruz başımızda Cahit Arf. Her sabah erkenden teksirle çoğaltılıp bütün bölümlerde dağıtılan günlük direniş bültenimizin muhabirleri, yazardizerleri, dağıtıcıları arasındayız Necdet’le. O ayrıca ODTÜ’nün en yüksek yönetim organı olan Akademik Konsey’in seçilmiş üyesi. Konsey Cahit Arf önderliğinde hepten kazan kaldırmış durumda... Necdet 8 Aralık 1978’de öldürüldü. Ülkücüler onu Trabzon’da vurdular. ODTÜ’den bir yıllığına izinle gitmişti KTÜ’ye, Bilgi İşlem Merkezi’ni kurmak için. Bir yılda yoktan var ettiği Merkez’e, ODTÜ’de Üçlü Amfi’ye, Ankara’da yeni açılan bir caddeye onun adı verildi... 12 Eylül’de adı silinip çıkarıldı. 26 yıl sonra, öğretim üyelerinin ısrarlı çabaları (ve Bilgi Edinme Yasası’ndan yararlanılması) sonucunda ODTÜ’deki amfiye bu adın Konsey’ce resmen verilmiş olduğu (bu gerçek epey süre yadsınmıştı) üstelik resmen kaldırılmamış olduğu ortaya çıkarıldı; böylece Necdet Bulut adı “iade” edilmiş oldu! Güney Gönenç ODTÜ’ye 60’lı yılların ortasında giren, 69’da mezun olan, 70’te yüksek lisansını alan Prof. Dr. Ural Akbulut bugün ODTÜ’nun rektörü. Sorularımızı yanıtlıyor: Öğrenciliğinizde ODTÜ’de neleri eksik bulurdunuz, yönetici olunca hangi değişiklikleri yaptınız? Öğrenci olduğum yıllarda tabii bazı eksiklikler vardı. Mesela, yurt, kültürel ve sanatsal etkinlikler... Bugün bunlar giderildi, öğrencilerimizin kendilerini her yönden hayata hazırlayacakları bir altyapı oluşturuldu. Bir de o yıllarda tüm Türkiye’de eksiklik olarak gördüğüm; sanayici ya da işadamı olmanın negatif bir şey olarak algılanmasıydı. Bu nedenle, yönetici olduğumda ilk yaptığım işlerden biri, öğrenciler için, girişimcilik kursları, dersleri açmak oldu. 60’lı yıllarda olan fakat şimdi eksikliğini gözlediğimiz bir durum da; öğrencilerin siyasetten uzaklaşması. O yıllarda üzücü olaylar oldu. Bunun ürküntüsüyle, bugünkü öğrenciler siyasetten uzak duruyorlar. Ben ODTÜ öğrencilerinin siyasetle ilgilenmeleri isteğimi her fırsatta dile getiriyorum. Öğrenci temsilciliği seçimlerini destekliyoruz. ODTÜ’lü yıllarda çok anı biriktirmiş olmalısınız… ODTÜ’nün o zamanki siyasi ortamı çok dostçaydı. Sosyalist Fikir Kulübü’yle görüş ayrılığımız olmasına rağmen, (Ben Sosyal Demokrasi Derneği’ndeydim) örneğin rahmetli Sinan Cemgil, çok sevdiğimiz bir arkadaşımızdı. Cemgil’le İstanbul’da buluşmuştuk, bize bütün İstanbul’u gezdirmişti. Yine Ulaş Bardakçı, Yusuf Aslan’la aynı fakültedeydik. Hiç unutmuyorum; bir gün ben yurtlara propaganda için giderken, onlarla Stadyum’un orada Gençlik Anıtı’nın önünde karşılaştık. Elimde bildiriler vardı, onlar da yurtlardan, propagandadan geliyorlardı. Hangisi söyledi hatırlamıyorum ama gülerek, “Ah şu FenEdebiyat’ta sana karşı bir seçim kazansak!” dedi. Yani birbirimizle hem rakiptik hem de böyle dostça konuşmalarımız vardı.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle