Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
PAZAR EKİ 3 CMYK 12 KASIM 2006 / SAYI 1077 3 ORSOLA CASAGRANDE (II Manifesto, İtalya) Gerçekten başka bir medyaya mı, yoksa yaygın medya içinde daha değişik bir gazetecilik türünün etkinleşmesine mi ihtiyaç var? Yaygın medyanın ekonomik ve politik bağları var, örneğin İtalya’da La Stampa Fiat grubuna ait. Çoğunlukla sahiplerinin ilişkilerine göre haber yapmaları gerekiyor. Öte yandan bağımsız medya da yaygın olabiliyor, örneğin Le Monde Diplomatique hem bağımsız, hem de farklı dillerde satılması ve dünya çapındaki abonelerinin sayıca fazlalığı sayesinde bir yaygın medya kuruluşu. Evet, bağımsız medyaya ihtiyacımız var ama bu "bağımsız olmak için yaygın olmamanız gerekir" anlamına gelmez. Muhabiri olduğunuz Il Manifesto gazetesi 1964 yılında Komünist Parti’den ayrılan kişilerce kurulmuş bir yayın organı ve bugün de sol bir çizgide. Il Manifesto’nun İtalyan soluyla ilişkisi nasıl ve sizce basınla politik partiler arasında nasıl bir mesafe olmalı? Evet, solda yer alan bir basın kuruluşuyuz ve ama biz politik bir parti değiliz. Tenkit etme, yanlışları ortaya koyma hakkımızı hep elimizde tuttuk. Şu an İtalya’da merkez sol bir hükümet var ve göçmenler için “tutukevleri” kurdu ve bunu “Geçici ikametgâh merkezleri” diye adlandırdı. Halbuki buralar yeni gelen göçmenler için yasadışı birer hapishane ve biz bu insan hakları ihlaline karşı, kimin sorumlu olduğuna bakmaksızın kampanya başlattık. Medyaya yönelik eleştirilerden biri de savaşı yansıtma biçimi. Sizce nasıl verilmeli ve savaş ile çatışma haberlerini verme şekli barış olasılığını ne şekilde artırabilir? Ne yazık ki sürekli bir savaş ortamında yaşıyoruz, ama Irak savaşı, gazetecilik ve gazeteciler açısından bir dönüm noktası olmuştur. Birçok ülkenin basını “kitle imha silahları” yalanıyla kandırıldı, bunun bir yalan olduğu anlaşıldığında ise çoktan on binlerce insan ölmüştü. Basın “Affedersiniz hata ettik, gerçek başkaymış” diyemedi. İliştirilmiş (embedded) gazetecilik, tek yanlı haberciliği doğurdu. Savaş anında haber seçim hakkını iktidarın ele geçirdiğini gördük. Bize savaşın öbür tarafından haberleri Irak vatandaşları veriyordu. Bloglar savaşın ortasındaki insan hikâyelerini anlattı. Bu arada biliyorsunuz, bizim muhabirimiz Irak’ta bir ay rehin kaldı ve ardından salıverildiğinde, içinde bulunduğu araç Amerikan Gizli Servisi’nce silahlı saldırıya uğradı. “Başka türlü bir iletişim mümkün” sloganıyla IPS İletişim Vakfı/bianet ve Inter Press Service tarafından İstanbul’da düzenlenen Uluslararası Bağımsız Medya Forumu’nda Türkiye’den ve dünyadan 70’in üzerinde katılımcı vardı. Almanya, İtalya ve Türkiye’den yaygın olmayan bağımsız medyanın temsilcileriyle konuştuk; basına, foruma ve içinde bulundukları politik ve ekonomik ortamın ve medyanın gerçeklerine dair görüşlerini sorduk. EDİTÖR’DEN ünyayı büyük ya da küçük bulmamız, korkularımızla ilgili… Küçük bulmak biraz pervasızlık gibi, bütün dünyayı evi gibi sahiplenmek, kendini milyonlarca yılın içinde bir an, milyonlarca metrekarenin içinde bir nokta olarak hissedebilmeyi gerektiriyor, büyük bulmak ise zamanın ve mekânın üzerine kapaklanmasına izin vermek demek, soluksuz kalmayı göze alarak… Gitmek, bazen bir “kaçış” da olsa insanın kendine yolculuğu, dünyanın vatandaşlığına doğru büyük bir adım, bütün dünyayla birlikte soluk alıp verebilme hali… En hakiki yalnızlığı, en hakiki çoğalmayı keşfetme… Gün Benderli bu yüzden bir kâşif. Türk asıllı bir Macaristan vatandaşı, Budapeşte’de yaşıyor. 1929 doğumlu. 1940’lı yılların sonunda üniversite için gittiği Paris’te, Fransız Komünist Partisi’ne üye oldu. Nâzım Hikmet’in 13 yıldır tutulduğu cezaevinden salıverilmesi için başlatılan kampanyaya katıldı. 50’de Türkiye’nin Kore’ye asker gönderme kararı alması üzerine eşi Necil Togay’la birlikte İstanbul’a dönüp barış için çalıştı. Türkiye Komünist Partisi’ne üye oldu, 1951 tevkifatı arifesinde Paris’e gitti. Aynı yıl, Doğu Berlin’de düzenlenen “Dünya Gençlik Festivali”nde Nâzım Hikmet’le buluştu. Daha sonraki yıllarda da görüştüler, Viyana’da, Moskova’da. Benderli, Macaristan Radyosu’nda ZekeriyaSabiha Sertel ve Marat’la (İsmail Bilen) birlikte Türkçe yayınlar yaptığı yıllarda bir Haymatlos’tu, yani dünya vatandaşıydı. Çin’i, SSCB’yi Haymatlos pasaportuyla gezdi. Sovyet tanklarının Macaristan’a girişine tanıklık etti, altı yıl Leipzig’de, “Bizim Radyo”da haber ve yorum yazdı. Budapeşte’ye döndü, bir oğlu, bir kızı oldu… İstanbul’u tam 40 yıl sonra, 1991’de görebildi, anılarını “Su Başında Durmuşuz” adıyla bir kitapta topladı. Gün Benderli geçen ay İtalya’ya, liman kenti Livorno’ya yolculuk yaptı dostlarını ziyaret için. Nereye giderse gitsin karşısına Nâzım Hikmet çıktı, ilkokul ders kitaplarında, denizcilik okulunun bir sınıfının girişine asılan plakette. Şairin “Hoşça Kal Kardeşim Deniz” şiirinin yazılı olduğu plaket, 1991’de bir deniz kazasında ölen makinist Antonello Cassano’nun anısına asılmıştı. Cassano bir Nâzım hayranıydı ve en çok sevdiği şiir buydu. Benderli için dünya bir kez daha küçülüverdi, o, şair ve Cassano aynı dünyanın vatandaşlarıydı… Benderli’nin bu tanıklığı sekizinci sayfada... Cumhuriyet Dergi’nin de bir yolcusu var, arkadaşımız Özlem Altunok, hem İngilizcesini ilerletmek, hem mesleki deneyimini arttırmak, hem de aynı dünyayı paylaşacağı dostlar edinmek üzere bir yıllığına Londra’ya gidiyor. Yolu, yüreği ve bilgisi açık olsun… İyi haftalar... Berat Günçıkan bguncikan@yahoo.com D Volkan Aran Medya “gerçek”leri BASCHA MİKA (Tageszeitung Genel Yayın Yönetmeni, Almanya) Gazeteniz kendisini “küstah, ekonomik olarak bağımsız ve zekice eğlendirici” olarak tanımlıyor… Eğlendirmek 1974 yılında kurulduğundan beri Taz’ın önemli bir parçası oldu. İroni ve farklı bir şey söylemek için gerekli bir eğlendiricilikti bu. Kinaye yapmak gibi. İnsanlar tabii ki eğlendirilmek, ama bunun zekice yapılmasını istiyor. Bilgi vererek ve düzgün gazetecilik yaparak da eğlendirici olunabilir. Bizim her gün yayımladığımız “Gerçek” diye bir sayfamız var. Yani “Pravda”, biliyorsunuz bu kelime komünist rejimin bize gerçek olarak sunduklarını anlatır. Bizim yaptığımız tam bir ironik sayfa. Bazen de ironi baş sayfada oluyor. Bush yedi yıl önce Almanya’ya geldiğinde ve Alman parlamentosunda bir konuşma yapacağı söylendiğinde tüm basın bunun çok önemli olduğunu, Bush’un söyleyeceklerinin çok önem taşıdığını anlatıp durdu. Ertesi gün yaygın basın bu tarihi sunumu manşetlere taşıyıp verirken biz bembeyaz bir sayfa yaptık. Sayfanın alt köşesinde Bush’un resmi ve üzerine yerleştirilmiş bir konuşma baloncuğu vardı. “Bla, bla, bla…” Yani hiçbir şey söylemediğini anlatıyorduk. Tabii ki iç sayfalarda konuşma metninin tamamına yer verdik ama ilk sayfada yaptığımız hem bir gazetecilikti, hem bir bilgiydi ve hem de eleştireldi. Çevresel konularda Yeşiller’le benzer bir çizginiz var. Çevresel riskler konusunda yaygın medyadan faklı bir yaklaşımınız var mı? Bence bizim yaptığımızı yaygın medya da yapabilir ama neden bunu yapmak istemedikleri ayrı bir soru. Biz yıllar önce caretta carettalar Dalyan sahillerinde yaşam mücadelesi verirken oraya kurulması planlanan bir Alman oteli aleyhine Türk çevrecileri adına bir kampanya başlattık ve bunu engelledik. Böyle bir gücünüz olduğuna inanıyor musunuz? Bence Taz, farklı bir basın organı. Okurlarının kartopu etkisi yaratması ve haberi paylaşmaları sayelerinde tirajından daha büyük bir etkiye sahip. FATİH POLAT (Evrensel Gazetesi, Yazıişleri Müdürü) Bağımsız Medya Forumu’nda bağımsızlık, yaygınlık, alternatif medya gibi kavramlar üzerine de tartışıldı. Siz Evrensel’i bu tanımlar içinde nerede görüyorsunuz ve Evrensel’i yaygın medyadan farklı kılan nedir? Evrensel, çalışan sınıfın ve mağdur kesimin sesi olarak var oldu. Daha önce haftalık çıkardığımız “Gerçek” dergisi kamu emekçi sendikalarına kaynaklık eden 8990 eylemleri başladığında bu, 12 Eylül karanlığının en azından örgütlenme açısından yarılmaya başladığı süreçtir günlük bir gazeteye dönüştü. Bizim tek gelirimiz bayiden gazeteyi alan okurun ödediği para ve çok küçük reklam gelirleridir. Gazetenin yöneticileri muhabirlere çok yakın ücretler alır. Hem haber toplantısını, hem manşet toplantısını muhabirlerle birlikte yaparız ve o toplantılarda aynı zamanda ekonomik durum bilgileri de paylaşılır. Tabii ki böyle bir gazetecilik yapmak, rahat haber yapmak için başka şeylerden, yani finansal kazançtan fedakârlık etmek anlamına geliyor. Yaygın medya üzerine forumda genelleyici bir eleştiri vardı. Siz yaygın medyanın bağımsız gazeteciliğe dair sorununu nasıl görüyorsunuz? 1980 ve 90 yılları arasında basında tekelci yapı çoğalıp, çapraz tekelleşme yani gazete, televizyon mülkiyetlerinin aynı kişilere geçmesi oluştu ve bu medya grupları iktidarla belli ilişkileri olan sermaye gruplarının eline geçti. Medya patronlarının medya dışı ihalelere giriyor olması, son on yılın medyayla ilgili en çok tartışılan konusu olmuştur. Medya patronu piyasanın başka bir alanına el attığında, o piyasa ilişkileri içinde özgür haber yapılması mümkün olamıyor. Öte yandan büyük medya gruplarında çalışan ve gazeteciliklerine güvendiğim muhabir olarak ya da yazıişlerinde çalışan çok arkadaşım var. Kirli bağlantıları olmayan gazeteciler ki bu çok büyük bir çoğunluktur işini düzgün yapmaya çalışıyor. Büyük medyanın içinde, haberin tersine çevrilme ilişkisine ya da başlığının değiştirilmesine tepki duyarak, yer yer nihilize olarak, bazen yöneticilerine küfrederek, varlığını devam ettiriyor. Ticari ya da politik ilişkilerden dolayı bazı haberlerin yaygın medyada haber yapılamayacağını anlıyoruz ama örneğin forumda dile getirilen sendika başkanlarının tutuklanması ya da Özgür Radyo ve Atılım dergisinin çalışanlarının tutuklanmasının özellikle yaygın basında haber olmayışını nasıl açıklarsınız? Hâkim siyasal konsept belli bakış açılarını marjinalleştiriyor. Yazıişlerinden sorumlu kişilerin seçiciliklerini flulaştırıyor. Bilerek görmezden geldiklerini söyleyemeyiz ama tüm bağlantılar belli bir normal oluşturuyor. O normalin içinde siyasi parti haberini vermeniz, bir muhabire polisin müdahalesi, Ortadoğu’daki haberi verme şekliniz farklı oluyor. Bir de İstanbul’daki büyük medyanın başka bölgelerden gelen haberleri kendi önceliklerine göre yorumlayıp gerçekliği tahrif etme durumu var. Örneğin Gemlik’te geçen hafta olan deprem, İstanbul’da olası deprem ekseninde haber yapıldı... Cumhuriyet DERGİ* İmtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına İlhan Selçuk Genel Yayın Yönetmeni: İbrahim Yıldız Editör: Berat Günçıkan Görsel Yönetmen: Aynur Çolak Sorumlu Müdür: Güray Öz Yayımlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ İdare Merkezi: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sok. No: 2 34381 Şişli/İstanbul (0212)343 72 74 (20 hat) Reklam Genel Müdür: Özlem Ayden Genel Müdür Yardımcısı: Nazende Pal Koordinatör: Neşe Yazıcı Reklam Müdürü: Dilşat Özkaya Rezervasyon: Mete Çolakoğlu / Mustafa Doğan (0212) 251 98 7475 / 343 72 74 Baskı: İhlas Gazetecilik AŞ 29 Ekim Cad. No: 23 Yenibosna/ İstanbul (0212) 454 30 00 *Cumhuriyet gazetesinin parasız pazar ekidir. Yerel süreli yayın. cumdergi@cumhuriyet.com.tr