22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

14 AĞUSTOS 2005 / SAYI 1012 Eyvah, bebe oldu! Kadınları doğumdan sonra bekleyen bir tehlike var: "lohusa depresyonu". Belirtileri huzursuz, kırılgan ve kaygılı bir ruh hali. Bu travmaya daha çok genç annelerde ve hamileliğe hazırlıksız yakalananlarda rastlanıyor. Psikolojik kaynaklı bu psikozun sebepleri arasında bebeğin varlığıyla yüzleşmek ve ağır basan sorumluluk duygusu da var... Özlem ju Altunok nneliğini simgeleyen lizözünün içinde mutsuz, gergin bir kadın. Bebeğinden korkuyor, emzirmeyi yüzüne gözüne bulaştırıyor, birkaç çocuk büyütmüş hemcinslerinin öğütlerine kızgınlıkla burun büküyor. Bu bir hastalık hali, adı, "lohusa depresyonu". Gebeliğin yarattığı fizyolojik ve psikolojik değişimlerle beraber vücudun tekrar eski haline dönmeye çalıştığı sürecin bir sonucu. Özellikle genç ve hamileliğe hazır olmayan annelerde görülen bu psikozu Uzman Dr. Mustafa Rumelili ile konuştuk. Lohusalık dönemi nasıl bir süreçtir? Doğumdan sonraki 40 günlük sureye "lohusalık dönemi" denir. Bu süre içinde annenin vücudunda gebelik öncesi hale dönmek için birtakım hareketlilikler olur. Normal şartlarda doğum sonrası bir annenin fiziksel olarak eski haline gelebilmesi için 67 ay geçmesi lazım. Ama bazılarınm hormonal dengesi 40 gün sonunda düzelebiliyor, bazılan ise meme verdiği sürece zorlanıyor. VİTAMİN LER C vitamini içmeden okuyunuz! P A TÜRKAN YILDIZ ızımı doğurduğumda 33 yaşındaydım. Şimdi 15 yaşında, o tarihlere bakılınca ne demek istediğimi anlayacaksınız. Aslında doğurmak için pek de istekli değildim, altı aylık hamileyken doktorumun karşısmda "karnımda böcek var" diye ağlıyordum. Bir çocuğum olacağına inanmam uzun sürdü. Doğuma girdiğimde kendimi, suni sancının etkilemesini beklerken kitap okuyacak kadar ehlileştirmiştim. Ama olmadı. Sevincim, kızımın sağlıklı doğduğunu öğrendiğim o birkaç saniye kadar kısa sürdü. Sonrası karabasandı. Hastanede emzirmem için yanıma getirdiklerinde çığlıklar atıyor, geri almalarını istiyordum. Hastane süreci uzaymca çıldıracağımı düşünmeye başladım. Rüyalarımda kızımı yüksek bir binanın çatısından düşerken görüyordum. Kendime geldiğimde aslında onu atmak istediğimi fark ediyor, suçluluk duygusuyla kıvranıyordum. Hiçbir yardım almadım, duygularımı kimseyle de paylaşmadım. Sadece çok öfkeliydim ve çok ağlıyordum. Bu bence kızımı da etkiledi ve bu etki sürüyor. K Uzman Dr. Mustafa Rumelili... Doğum sonrasında vücutta nasıl değişiklikler oluyor? Doğumla beraber 10 günlük bir kanama süreci başlar, gebelik boyunca vücutta biriken sıvı, ödeme dönüşür. Anne bu ödemi idrar ve terleme yo? luyla atar. Lohusalık döneminde âdet görmediği için daha az östrojen, daha çok progesteron hormonu salgılar. Yine bu dönemde hem vajinanın kasılI masını, hem de süt kanallarını kasarak I sütün gelmesini sağlayan oksitosin salgısı da artar. Kolay bir süreç değil, vücut doğum öncesi ve sonrası bir sürü ilkler yaşıyor. En büyük sorun da hamilelik süresince alınan fazla kilolar... Takip ettiğim anne adaylarının yüzde 80'i en fazla 10 kilo almaları gerekirken 20 ve üstünde kilo alıyor. Bu birdenbire değişim kadını zorluyor, bedeniyle barışık olmasını engelliyor. Bundan da çoğunlukla bebeği sorumlu tutuyor. Lohusa depresyonu da bu değişimlerin etkisiyle mi ortaya çıkıyor? Vücuttaki hormonal değişimin yanı sıra, ağırlıklı olarak psikolojik kaynaklı bir psikoz. Literatürde "Post Partum Psikoz", yani "Doğum Sonrası Psikozu" olarak adlandırılan bu depresyon, daha çok genç ya da gebeliğe hazırlıksız yakalanan annelerde görülüyor. Kaynağı ise bebeğin varlığına karşılık hissedilen panik, sorumluluk duygusu, bilgisizük. Doğumdan hemen sonra ya da 34 gün içinde ortaya çıkıyor. Bazılan hafif atlatıyor, kimisi için ciddi terapi ve tedavi gerekiyor. Ama her lohusanın yaşadığı bir depresyon de 8ü». Dediğim gibi genç annelerde daha sık rastlanıyor. Anne, doğumdan sonra etrafındaki kalabalık ve akıl verenlerin de etkisiyle bebeğe nasıl bakacağına dair paniğe kapdıyor. Az rasdanır bir psikoz dcğil, ama kesin bir rakam vermek de zor. Çünkü çoğu kadın, bize yansıtmadan kendi kendine hallediyor. Zaten sosyal ve ekonomik seviyesi iyi olan aileler sorunu daha çok yansıtıyor. Önce bİ2e söylüyorlar, biz de psikiyatrik destek almalarını öneriyoruz. Depresyonun belli başlı belirtileri var mi? Öncelikle anne bebeğe bakmak istemez, ondan uzaklaşır, huzursuzdur, eve kimsenin gelmesini istemez... Intihara giden örnekleri olduğu doğru mu? Literatürde var, ama ben meslek hayatım boyunca rasüamadım. Birkeresinde hastabaklcılar bir lohusayı camdan atlamak üzereyken tuttuHarını söylemişlerdi. Bu psikozu yaşayanlara nasıl yardımcı olunur? Lohusa depresyonu geçici bir travma. Anne bebeğini kabullenmeye başlayınca, en çok 40 gün içinde normale dönüyor. Bu süreyi kısaltmak için ona anlayışlı davranmak, yüküne ortak olmak, yıpranma payını azaltmak gerekir. Depresyona girmemek için de anne adayının anne olmaya kendini hazırlaması, nelerle karşılaşacağına ve bebeğin bakımına dair bilgi edinmesi faydah olabilir. Erkeklerin de bu depresyona girme ihtimali olduğunu duydum... Olabilir, ama ben hiç rastlamadım böyle bir örneğe. Erkekler de ister istemez, değişen yaşam düzeninden psikolojik olarak etkileniyorlar. Ben daha çok anneyi bebekten kıskanan eşler gördüm. Ük doğumda depresyona giren kadın, daha sonraki gebeliklerde de yaşıyor mu bunu? Büyük ihtimalle girmez, çünkü artık tecrübelidir. Lohusalık döneminde dikkat edilmesi gereken diğer noktalar neler? Halk arasında" Lohusanın mezan 40 gün açıktır" diye bir söz vardır. Çünkü doğum sonrası, rahmin küçülme dönemi başlar. 10 günlük kanamanın ardından, loşi diye adlandırdığımız bir akıntı oluşur. Rahim bu süreçte enfeksiyonlara çok müsait oluyor. Bu nedenle 40 gün boyunca, yani o akıntı bitinceye kadar, hijyene önem vermek ve cinsel ilişkiye girmemek gerekir. Meme bakımı da önemli bir diğer konu. Özellikle ük bir hafta içinde süt çok fazla gelirse, sütün boşaltdması gerekir. Boşaltılmazsa "lohusa ateşi" dediğimiz, 40 dereceye varan bir ateş, enfeksiyon ve memede abselerle karşılaşmak mümkün. Bu yüzden anneler bu dönemde günde en az 4 litre sıvı tüketmeli, meme verdikten sonra da sütün akmasını sağlayarak sütünü çoğaltmalı. Bir lohusa nasıl beslenmeli? Vitamin, mineral ve protein desteği yapmak şart. Bol sıvı tüketmenin yanı sıra, sebze, meyve, balık, tavuk yemek, karbonhidrattan uzak durmak gerekir. Dengeli bir beslenmeyle alınan kilolar daha kolay verilebilir. Anne, zaten doğumda yaklaşık 78 kilo veriyor, geri kalan kiloyu da 6 ay içinde vermesi gerekir. Bir de eski formlarma kavuşmalan için karın adelelerini sertleştiren harekeder öneririm. DİLEK AKGÜN iri beş, diğeri üç yaşında iki oğlum var. llk çocuğumu doğurduğumda 28 yaşındaydım. Doğum başlı başına insana yorgunluk veren bir durum. Hormonal dengeniz bozuluyor, bedeniniz değişiyor, acı çekiyorsunuz... Zaten ilk kez anne olmanın verdiği bir gerginlik yaşıyordum, bir de erken doğum yapınca bunalıma girmem kaçınılmaz oldu. Erken doğan çocuklarda vücudun tam gelişmemesi B yüzünden çeşitli problemler yaşanıyor. Burak da tuvaletini yapmakta, emme refleksi göstermekte zorlanıyordu. Süt alması için bayağı çaba gösterdim. Bir yandan da çevremdeki insanların yorumlan, farklı farklı fikirlen beni iyice bunaltıyordu. Yine o dönemde lohusalık sıtmasına yakalandım. Yaz olduğu halde, çok üşüyor ve titriyordum. Rüyamda Burak'ı emzirirken düşürdüğümü, boğduğumu görüyor, ona zarar vermekten korkuyordum. Depresyonun yaşadığım en şiddetli yanı buydu sanırım. Lohusalık depresyonunun daha çok hassas kadınlarda görüldüğünü biliyorum. Ben de o dönemde çok kırılgan ve duygusaldım, her şeye ağlıyordum. Depresyon yaklaşık 1 ay kadar sürdü, herhangi bir psikolojik destek almadım. Burak'ın bakıma ihtiyacı olduğu için kısa sürede toparlanmam gerekiyordu. O dönemde eşimin desteği de önemliydi, anlayışlı ve paylaşımcıydı. İyi bir kadın doktoru da bu noktada çok önemli, doktorumla iyi bir Uetişimim vardı. Ikinci çocukta ise ilkinin tecrübesiyle o süreci çabuk adattım. urdue Üniversitesi hayvanbilim uzmanları Mark Dickman ve Wayne Singleton 1997 yılının büyük bir bölümünü 977 gebe domuza yüksek dozlarda A vitamini iğnesi yaparak geçirdiler. Bir süre sonra binlerce domuz yavrusu dünyaya geldiğinde onları özenle tartıp vitamin destekli annelerden doğanlarla ötekiler arasındaki farklılıklan belirlemeye koyuldular. Ancak bir fark göremediler. Sonuç projeye maddi destek sağlayan ve vitaminlerin domuz üretimini arttırdığı kanısıyla yıllardır vitaminlere çuvallar dolusu para döktüren Ulusal Domuz Üreticileri heyetini de düş kırıklığına uğrattı. Böylece uygulamaya son verildi. Bu olayla 70'ü yıllarda aşırı dozda C vitamininin soğuk algmhğına karşı direnci arttırdığını öne süren Nobel ödüllü ünlü kimya uzmanı Linus Pauling de yeniden gündeme geldi. Pauling'in bu görüşü o günden sonra halk arasında büyük bir yaygınlık kazanmıştı. Başka bir kanıt olmamasına karşın, milyonlarca insan yıllardır C vitamini almayı sürdürüyor. Ne var ki, geçtiğimiz günlerde sonuçlanan bir başka araştırma da bu görüşü yerle bir ederek, minik turuncu hapların gerçekte bizlere pek bir yararı olmadığını ortaya koydu. Daha önce yapılan 55 araştırmayı gözden geçiren Avustralya Ulusal Üniversitesi'nden Robert Douglas ve Helsinki Üniversitesi'nden Harri Hemila önerilen miktarın 33 katı olan günde 2 gram C vitamininin bile nezlenin önüne geçemediğıne tanık oldular. Vitamin soğukta büyük bir güç harcayan kayakçı, asker ve maratonculara birtakım yararlar sağlıyor olabilirdi. Ancak, soğuk algınlığından korunmaya çalışan sıradan insanlar üzerinde en ufak bir etkisi yoktu. Kısacası, C vitamini bir kez daha başarısızlığa uğramıştı. Aynca elde edilen birtakım bulgular çok yüksek dozlarda C vitamıni içeren tabletlerin sağlığa zarar verebileceğini ortaya koyuyor. Uzmanlar günde 1 gramın üzerinde C vitamini tüketiminin karın ağrısı ve ishale yol açabileceğine dikkat çekiyorlar insanların yüksek dozlarda vitamin ve mineral haplan alarak kendilerine zarar vermelerinin önlenmesi amacıyla AB tarafından hazırlanan ve bu tür ilaçların tüketimine birtakım sınırlamaların getirildiği bir yönergenin önümüzdeki günlerde yürürlüğe girmesi bekleniyor. Söz konusu girişim insanları huzursuz etti ve Britanya'da bir milyonu aşkın kişınin "vitamınlerimize sahip çıkın" sloganıyla bir dilekçeye imza attı. Protesto eylemıne katılanlar bu ^ yönergeyle yaklaşık 5000 ürünün raflardan kaldırılabileceğinden duydukları kaygıyla Paul Mc Cartney, Elton John gibi ünlüleri AB'nin bu kararma karşı savaşmaya çağmyorlar. Ote yandan, kimileri şimdilerde doludizgin ilerleyen vitamin piyasasının denetim altına alınmasınm gerekli olduğuna inanıyor. Aşırı miktarda A vitamini almanın karaciğer ve kemiklerde bozukluklara, saçlann dökülmesine, görme bozukluklarına ve sakat doğumlara yol açabileceği vurgulanıyor. Aşırı dozda folik asit alındığında B12 vitamini eksikliğinin gözden kaçabileceğine, yüksek miktarlarda çinko, bakır ve demirin bedende bu metallerin emilimini olumsuz etkileyeceğine dikkat çekiliyor. Geçtiğimiz ekim ayında Lancet tıp dergisi aralannda A, C ve E vitaminlerinin de yer aldığı antioksidanlar içeren tabletlerin insan sağlığı üzerindeki etkilerini inceleyen çeşitli araştırmalardan elde edilen bulguları yayımladı. Sonuçlar hiç de iç açıcı değil. Konuyla ilgili büyük çaplı ve nitelikli araştırmalar, düzenli olarak vitamin hapları alanlarda ölüm oranlarmm almayanlara kıyasla bir hayli yüksek olduğunu ortaya koyuyor. Aynca, bu tür ilaçların üzerlerine birer uyarı etiketi yapıştınlmadan önce konunun daha kapsamlı bir biçimde araştırılması gerekiyor. Zira, Dickman'ın domuzlarının tersine, yapılan deneylerin çoğu bir sonuca varılamayacak denli küçük kapsamlı deneylerden oluşuyor. Ancak Danimarka'da işi şansa bırakmayan ve gıda ürünlerinde Avrupa Komisyonu ile Avrupa Besin Güvenlik Heyeti tarafından belirlenen üst sınırları kendilerine ölçüt alan sağlık yetkilileri Kellogg's firmasının kahvaltılık ürünlerine eklediği demir, kalsiyum, B6 vitamini ve folik asidin "toksik" düzeylerde olduğunu ve bu nedenle yasaklanması gerektiğini öne sürüyorlar. Öte yandan Kellogg's başka ülkelerde tahılların böyle güçlendirildiğine dikkat çekerek suçlamaya karşı çıkıyor. Tartışdan vitaminlerden biri de selenyum. Britanya'da ekmekler, selenyum açısından zengin Amerikan buğdayı yerine, yerli buğdaydan yapılmaya başlandığından beri selenyumda genel bir düşüş meydana geldiği belirtiliyor. Lancet dergisindeki araştırma selenyum içeren tabletlerin insan sağlığına belirgin yararlar sağladığını ortaya koyuyor. Önerilen ise her gün bir avuç Brezilya fıstığı yemek. Işin püf noktası, konuya Nobel ödüllü kimya uzmanı gibi yaklaşmak yerine deney konusu domuzlar gibi davranmak ve yedikleriniz konusunda kılı kırk yarmamakta yatıyor. • The Guardian'dan çeviren: RİTA URGAN
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle