Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
8 8 MAYIS 2005 / SAYI 998 60 de unutmadık 2. Dünya Savaşı'nda 15 milyonu Sovyet, yaklaşık 15.5 milyon asker ve 40 milyondan fazla sivil yaşamını yitirdi. Yaklaşık 12 milyon insan göç etti. Bugün bitişinin 60. yılıdönümü olan bu savaşa Türkiye katılmadı, ama etkisini korku, açlık, yoksulluk, hastalıklar ve ölümle yaşadı. İşte gençlikleri ya da çocuklukları o döneme denk düşenlerin anlattıkları... Özgür Erbaş Esra Açıkgöz RASİH NURİ İLERİ Yazar en Fakültesi Matematik Enstitüsü'ndeki öğrenciliğim savaşla birlikte başladı. Savaşa rağmen, eğitim parasızdı ve son derece iyi hocalarımız vardı. Biz de okuldaki arkadaşlarımla Marksist grup kurmuş, gizlicc eğitimler yapıyorduk. Hiç uyumadan Sovyetler Birliği'ni tartıştığımız gecelerı hatırlıyorum. Işte 1939'da Türkiye'deki genç komünistler bunlan tartışıyordu. Okulda bunlar olurken, faşizme karşı savaşan bir aile olmamız nedeniyle baskı altındaydık. 1942'de iki dayım Arif ve Abidin Dino, Saracoğlu Hükümeti tarafından sürgün edildi. Biz biraz da içinde bulunduğumuz sınıftan dolayı aç kalmadık, ama çok sıkıntı çektik. Savaşla birlikte "Hacı Ağa" denilen savaş zenginleri türedi. Ekmek karneyle satılıyordu ve yenecek durumda değildi. Ekmek sıkıntısının nedenlerinden biri de Almanya'ya buğday vermemizdi. Savaşta Türk solunun durumuna gelince; Alman ordusu sınıra kadar geldiğinde, sonradan benim komutanım olan Albay Cemil, Merıç ve Tunca köprulerini, emir olmadığı halde patlattı. Türk solu olarak bizler de mücadeleye hazır durumdaydık. Zübeyde Hanım'ın kız kardeşinin torunu olan TKP Genel Sekreterı Reşat Fuat Baraner, Zonguldak bölgesinde gerilla hazırhkları yapmayı düşünüyordu. îmralı Hapıshanesi müdüru Esat Adil Bey de mahkumlarla Balıkesir'de gerilla hareketi düşünmüştü. Solda, antifaşist, milli mücadele fikri vardı. Bunlar düşünülen, ancak uygulamaya konmamış planlardı. Komintern Icra Kurulu Üyesi Dr. Şefik Hüsnü de özel izin alarak, Almanlara karşı mücadelede bölgede olmak için gelmişti. Bir gece Büyük Taarruz'da 1. Ordu Kurmay Başkanı olan, Korgeneral Emin Koral'ın (seramikçi Füreya'nın babası) oğlu geldi, "Çorlu'ya paraşutçüler indi. Panık başlamadan Anadolu'ya geçin ' dedı. Babam da önce demıryollarını vuracaklarını söyleyerck Almanları evde beklemeye karar verdi. Olayın aslı ise şöyleydi: Fahrettin Altay'a bu haber gelince, briç oynamakta olan hanımlara "kendinizi emniyete alın" diye haber yollamış. Haber dolaşa dolaşa bizi bulmuş. îşin aslı da Çorlu üzerinde arıza yapan bir Tıirk uçağından pilotlar paraşütle atlamışlar. Cumhuriyet 22 K ,i Up: 7*43 1 Zafer günii dün Avrupa ve Amerikada çılgm bir sevinc içinde kutlandı Ingiltere Kralı, Amerika Cumhur Başkanı ve Mr. Churchill, söyledikleri nutuklarla sıranın Japonyaya geldiğini bildirdiler Yalftız Mrl. Stalitı konuşmadı, onun da bugün nutuk söylemesi bcklcniyor Alman kuvvetlerinin teslim mukavelesi, bugün Berlinde Mütlefik kumandanları ve Alman Batkumandenlığı tetmilcileri Urafından aülacak imzalaıU tasdik ve teyid edilecek Alman Başkumandanlıuı «ateşkes»emrini verdi Konteransa yapılan acayib " ti Türkiye ve Sovî^et Rusya Hasan Saka M. Molotof ilc eörüjtii F Oniki ada ile Atlas denizi ve ahmakca bîr müracaat kıyılarındaki Atman kuvvetleri Türkiyedeki Ermeniler, Rusyaya de dün teslim oldular naklolunmalarını istemisler! z<>f >rln * ! İmzalanan teslim Boaa Kbeb Emeni ırkını nüutaı ltartannk««! vesikasımn metni a; ;;„?:.; h *M* M» •• MMMlk •> » Amerikan g«zef«ltri Ermrnı Mıllı Komiteıinîn muhtırMını e«in« paradokul bir icst uytjrorUr Kızılordu, harekâta dün de devam etti gTJZZ Dresden altndt. birçok Çek şehirleri sukut etti «ılitınlıgı Yenl İ cler KonferaıiHi BEKİ BEHAR Ttyatro yazarı VASFİYE ÖZKOÇAK Gazeteci ubay olan babamın tayini savaştan kısa bir süre önce îstanbul'a çıktı. Ben de liseye başlamıştım. Büyükler sürekli savaştan konuştuğu için bizi de büyük bir korku sarmıştı. Hem savaşın kendısinden hem de ülkenin elden gitmesinden korkuyorduk. Savaşa girmesek de hazırlıklı olmak adına sürekli yiyecek depolanıyordu. Toplanan S buğdaylar iyi depolanmadığı için çürüdü ve hepsi denize döküldü. Ekmek karneyle alınıyordu. Ekmeği çok sevdiğim için herkes kendi ekmeğinden biraz bana veriyordu. Ne olursa olsun harp çocuğuyuz biz. îpek çorap kesinlikle bulunmuyordu, ama biz üç kardeştik ve birbirimizin çoraplarını çalıyorduk. Tereyağ, kahve, peynir, şeker de bulunmuyordu. Şeker olmadığı için, kuru üzümle çay içerdik. Iri kuru üzümlerin bir tanesiyle üç bardak çay içmemizi istiyordu babam, ama biz bir türlü yetiştiremiyorduk. Üç kardeş hepimizin önüne 5'er tane üzüm koyardı... Her şeyin kaçağı vardı, ama onu da zenginler alabüiyordu. Aç kalanlar da yağma yapmaya başladı. Ben daha sonra adliye muhabirı olduğumda o kaçakçılık davalarıyla bol bol ilgilendim. însanlar düzgün beslenemedıği için hastalanmaya başladı. Felsefede okuyan ablam da zatülcemp oldu, sonra da verem. Babamın tek maaşryla doktor masrafları bile ödenemiyordu. îyi beslenemiyordu ve sonunda ablamı kaybettik. Benim için savaşın en acı anısı budur. Ayakkabımın ucu açıldı diye ağlarken, ablam babama bir şey söylemememi öğütleyip, ayakkabımı dikmişti. Ben de kalın ipler görünüyor diye yeniden ağlamaya başlayınca, mürekkeple ipleri boyadı, ama yağmur başlayınca benim ayakkabının ipleri tekrar açığa çıktı. En kötüsü karartmaydı. Sokaklar simsiyah, evlerde ışık yok. Sigara bile içilmezdi. El feneri kullanmaya kalkanları uyarırdık. İnsan karartma altında yaşamaya da alışıyor, bir de kendini iş yapmış sayıyorsun zaten. Zaman geçince onun eğlencesını de yaptık tabii. avaş başladığında 11 yaşındaydım, Ankara'da oturuyorduk. Babam, her gün birkaç gazete okuyan, politikayla ilgilenen, yurtdışından yayın yapan radyoları dinleyen biriydi ve savaşı bekliyordu. Almanya'da yaşananları tam olarak bilemesek de Kristal Gece'yi yaşamış bir toplumduk ve radyodan, gelen mültecilerden bilgiler alıyorduk. Alman ordusu sınıra dayandığında babam, "Eğer sının geçerlerse, ailece hava gazını açıp intihar edeceğiz" dedi. Bunu büyük bir ciddiyetle söyledi, ama bu sözlerini ciddiye almayan Yahudiler de vardı. Büyük bir korkuydu yaşadığımız, kaynağı da 1. Dünya Savaşı'nda Almanlarla yaptığımız işbirliğı ve aradaki sevgiydi. Bu sevgi ve bağlılık nedeniyle içerden düşmanlarımız olabileceğini düşündük. S Almanlarla işbirliği ve aslında diplomasi öyle bir boyuta gelmişti ki sonradan bir îngiliz komutanı, "Almanları balıkla besleyip, kromla güçlendirdiniz" demişti. Sonuçta Almanlar Türkiye'ye girse herkese saldıracaklardı belki, ama Avrupa'da önce Yahudileri sürdüler. Avrupa ülkeleri arasında sadece Bulgaristan Yahudilere sahip çıktı. Orneğın Fransa çocukları trenlere koyup kamplara yolladı. Olan bıtene bir de Varlık Vergisi eklendi tabiı. Ancak dönemin Ankara Valisi Nevzat Tandoğan, Yahudılerin evlerinin satılmasına izin vermediği için, Istanbul kadar etkilenmedik. Bizler o tarihte îstanbul'da olduğu kadar korku da yaşamadık sanırım. îstanbul dedikoduya ve korkuya daha meyilliydi bence. Ankara o kadar nezih bir kentti ki, o dönem yaygın olan kaçakçılık da yoktu. Sürekli alışveriş yaptığınız bir bakkal, elinde kıymetli bir şey varsa onu size verirdi. Karaborsa yoktu. Sümerbank basması çok kıymetli bir nesne haline gelmişti. Nohut kavurup kahve yapılıyordu. Biz de evimize gelen misafırlerimize, kuru üzüm, kuru incir ve nohuttan yaptığımız kahveleri ikram ediyorduk. Karartma altında da olsak, misafirliğe gıder, kart oyunları oynar, kahve falı bakardık. Gülerdik, Fotoğraf: ağlamazdık... LOYA öğrenmiştim. Askere aldıklarında 18 yaşındaydım. Istanbul Maltepe'de tankçı birliğinde telsizciydim. O dönemki tanklar, bir yardım planıyla gelmişti ve £•"1 avaş başladığında Adıyaman'da aslında savaşta hurdaya çıkmış ne kadar ^ ^ fotoğrafçılık yapıyordum. tank varsa bize gönderilmişti. Talim Ly Adıyaman'a ilk fotoğraf makınesini ^^ yaparken bozuluyor, bir hafta tamirde kahyor, sonra yine bozuluyordu. Topları babam ^^ğttlL ^ hayvanlar çekiyordu. Iki buçuk yıl, getirmişti, ^^/ğ^^E^^uk ^^^ yürümeyen tanklarla uğraştık yani. ben de ^^^^^^^IP^^HBV ^^^L Ne zaman savaş çıkacak, nasıl o dn ^ ^ ^ ^ | ^ ^ 4 H | H na ^^^B olacak, tanklarla savaşa girsek ^ V kazanabilir miyiz diye ,,^p tartışıyorduk. Kararsız ve " , karamsardık. Günümüz, her an savaş çıkabilir korkusuyla geçiyordu. 1. Dünya Savaşı'ndan kalma bir t duyguyla, Almanlar Türkiye'ye saldırmaz diye umuluyordu. Yani Almanlar hem Türkiye'ye saldırmazlar hem de çekinirler diye düşünüyorduk. ^ Tankların durumuna bakınca Hfijg^ aslında çekinilecek bir ^ ^ ^ H H | ^ ^ durum da yoktu. AHMETARIKAN Bıblocu Daha sonra Amerikalılar durumun farkına vardı ve yeni bir yardım programı hazırlandı. Biz Mark 19 tankı kullanmıştık, sonra Stevvart M 16 tanklan geldi. Eski tanklar gıtti ama bu kez de Amerika'da modeli geçmiş tanklar geldi. Sivil hayatta sıkıntı olduğunu biliyorum, ama bizim yemeğimiz düzgündü. Tütünümüz, kahvemiz, çayımız vardı. Benim için askerlik hem okuduğum hem de fotoğraf çekerek para kazandığım dönem oldu. Ortaokulu bitirmemiştim, ama askerden önce yerli romanları okumuştum. Askerde de Hasan Ali Yücel zamanında Türkçeye çevrilen hemen bütün klasikleri okudum. Okumak serbestti. Talimlerde 5 dakika sigara molalarında askerlerin fotoğraflarını çekiyordum. Bu ışten 4 bin lira kazandım. Sonra o para babam Adıyaman'a elektrik getirmeye kalkınca elden gitti. Adıyaman'a ilk pastaneyi de ben açtım.