02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

8 MAYIS 2005 / SAYI 998 Bir efsane: Greta Garbo Anna Karenina ta tutsak alıyordu. Farklı bir güzellikti onunki, soğuk, uzak vc ulaşılmaz. Ozel hayatını büyük bir tıtızlikle gızlemeye çalışan (îarbo "The Flesh and the Devil" filminde tanıştığı John Gilbert'Ia zamanında basına yansıyan bir aşk ilişkisi yaşadı. Hatta Gilbert'ı nikâh için kilisede mihrabın önünde beklettiği söylendi. Cîarbo'nun lezbiyen sevgilileri olduğu söylentisi de vardı. GARBO KONUŞUYOR llk seslı Hlmler çekilmeye başlandığında bunun pek çok oyuncunun sonunu getirmesi bekleniyordu. Isveç aksanıyla boğuk bir sesle konuşan Garbo için de sesli film ürkütücü bir deneyimdi. Anna Christie (1930) filmi, "Garbo Konuşuyor" sloganıyla gösterime çıktı ve başarılı oldu. "Derinden gelen boğuk sesi" eleştirmenleri ve izleyicileri büyülemişti. Efsanevi kadın casusu canlandırdığı "Mata Hari", 1932'de en iyı film dalında Oscar alan "Grand Hotel", en ıyi kadın oyuncu Oscar'ına aday gösterıldiği "Kamelyalı Kadın" (Camille, 1936), unutulmaz bir Anna Karenina portresi çizdiği "Anna Karenina" en başarılı filmleri arasında yer aldı. Oynadığı film sayısı sadece27. Bir de Oscar'ı var. Sinemadan çekildiğinde36 yaşındaydı. Onu esrarengiz bir efsane kılan da belki bu. Garbo bu yıl üç filmiyle Uçan Süpürge Film Festivali'nde. Şükran Yücel münü gizlilik içinde kalabahklardan, basından, medyadan kaçarak geçirmesine rağmen hakkında en çok yayın yapılan oyunculardan biri olan bu büyük yıldızın sırrı neydi? Sinemayı 36 yaşında şöhretinin zirvesindeyken terk eden ve hiçbir zaman geri dönmeycn bu başarılı oyuncunun bilinmezlerle dolu hayatı bugün de merak konusu... Greta Garbo 18 Eylül 1905'te tsveç'te Stockholm'de sık sık işsiz kalan emekçi bir ailenin kızı olarak doğdu. Asıl adı Greta Lovisa Gustaffson'du. Şehrin varoşlarında sefalet içinde büyüyen Greta 13 yaşındayken bir berber dükkânında çırak olarak çalışmaya başladı. Daha sonra büyük bir mağazada tezgâhtarlık ve modellik yaparken, kısa reklam filmlerinde oynadı. Zamanın ünlü yönetmeni Mauritz Stiller onu sahnede keşfetti. Stiller'ın "Gösta Berling Efsanesi"nde oynadı. GARBO GÜLÜYOR O güne kadar hep dramatik rollerde görünen Garbo, ilk kez Ernst Lubitsch'in "Ninotchka" (1939) adlı guldürüsünde rol aldığında, gazetelerin manşetleri "Garbo Gülüyor"du. Garbo'nun ikinci komedisi "îki Yüzlü Kadın" (1941) başarısız bulundu ve Garbo'nun sinema karıyennin sonu oldu. Greta Garbo kötü eleştiriler alan bu filmden sonra daha 36 yaşında sinemayı bırakmaya karar verdi ve inzivaya çekildı ama esrarengiz yaşamıyla etsanesini korudu. Akademi 1954'te sinemadaki unutulmaz rolleri için ona özel bir Oscar ödülü verdi. Sadece 27 film çevirdiği halde yüzyılın en büyük mitlerinden biri olarak kaldı ve 15 Nisan 1990'da 85 yaşında New York'ta ölünceye kadar yalnız yaşadı: "Hayatımın hikâyesi mi?" demişti. "Hepimiz aynı şeyleri yaparız, okula gideriz, öğreniriz, büyürüzherkes gibi. Kimi malikânede doğar, kimi kulübede. Sonuçta bu neyi değiştirir ki? Ben her zaman melankolik yaradılıştaydım. Küçük bir kızken bile yalnız kalmayı tercih ederdim." O, filmlerin gizemli kraliçesı olarak hatırlanmayı tercih eden yalnız bir kadındı. Kişisel hikâyesinin sinemadakı ölümsüz rollerinin önüne çtkmasına izin vermedi. Bir masal prensesi gibi rüyaların ulaşılamayan kadını olarak kaldı. • S inemanın gelmiş geçmiş en büyük efsanelerindcn biri olan Greta Garbo üç filmiyle 515 Mayıs'ta Ankara'da gerçekleşecek olan 8.Uçan Süpürge Kadın Filmleri Festivali'nde yer alıyor. Greta Garbo'nun üç filmi, Anna Karenina, Grand Hotel ve Ninotchka festival kapsamında gösterilecek. Sinemayı bırakmasından bu yana 64 yıl geçmesine rağmen Greta Garbo'yu unutulmaz kılan özelliği neydi? Hayatının büyük bölü GARBO HOLLYVVOOD'DA Stiller ve Garbo 1925 Temmuz'unda Amerika'ya geldiler. Garbo, "GizemJi Yabancı" ve "tsveçli Sfenks" olarak lanse edildi. îlk filmi "SeP'de (The Torrent, 1926) daha görünür görünmez nasıl farklı bir cazibe kaynağı olduğu anlaşıldı. Garbo'nun kendine özgü bir ışdtısı vardı ve perdede saçtığı ışık seyirciyi ade Bengü Çetinkaya Bir hüzün filmi: DurUzak B elgesel filmler artık sinema salonlarında gösterim olanağı bulabiliyor, geniş seyirci kitleleriyle buluşabiliyor. Yerliyabancı belgesellerin biri bitmeden, diğeri başlıyor. Bir Türk belgesel filmi, sessiz sedasız gösterime girdi. Bir göç ve toprağa özlem hikâyesi olan, Kazım Öz imzalı Dur (Uzak), "Nürnberg TürkAJman Film Festivali En tyi Belgesel" ödülüne sahip. Göç ve terk edilmişlik üzerine bir belgesel yapma düşüncesi nasıl ortaya çıktı? 97 yıllarıydı, uzun bir süre sonra köyümü ziyaret etmiştim ve çok şeyin değiştiğine tanık oldum. Kamerayla dönmüştüm köye. Yaşlıların o yüzlerini görünce, oradaki o yalnızlık, o boşluk, o hüzün, yavaş yavaş, uzun yıllar içerisinde bir proje fikrine dönüştü. Bundan bir film çıkar mı, dediniz? Aslında ilk yaptığım bir kısa film vardı, Ax (Toprak). O da bu temaya çok yakın bir şeydi. Kurmaca filmdi, Iç Anadolu'nun bir köyünde çekmiştim. Bu filmi çekerken ise benim de uzaklaştığım ya da içinde olup göremediğinı başka yönleri görmeye başladım. Kültürel bir yolculuğa dönüşmeye başladı, yani, komşum olarak gördüğüm kişinin kültürel bir değer olduğunu fark ettim. Kaba kurgu bittikten sonra Uluslararası Amsterdam Belgesel Film Fonu'na gönderdim. Orada proje ödül aldı, böylece postprodüksiyon desteğini almış oldum. Yönetmen Kazım Öz... Fotoğraf: Serkan Yıldız Bu gerçekliğe nesnel ve soğukkanlı bakabilmek için nasıl bir yöntem izlediniz? Ben olguya çok politik yaklaşmadığım için tarafsızlık tartışmasını hiç yaşamadım kendi içimde. Yani tarafsız olmalı mıyım, olmamalı mıyım, bunun hesaplaşmasını hiç yaşamadım. Çünkü konu, bir gerçeklik. Ortada benim de yaşadığım, gördüğüm bir dağılma gerçeği var. Burada çok insani bir durumla karşı karşıyayız. Eski, çok kısa süre içerisinde, çok ciddi değişimlere uğramış insanlar beklemedikleri öyküler yaşıyorlardı. Dolayısıyla bunun içinde dolanma, onun içinde bir yolculuk yapma fikri idi bu proje. •Filmin doğru anlaşılıp anlaşılmayacağına dair bir kaygı taşıyor musunuz? Tabii taşıyorum, merak da ediyorum, insanlar nasıl gorecekler, diye. Film nasıl anlaşılırsa, bu sizi çok üzer? gerektiğini düşünüyorum. Sanat, bence, kendi başına bir eleştiri hareketidir. Özellikle belgesel bu konuda çok daha etkilidir. Siiha Arın, belgeselci olmak için alabalık olmak lazım, demişti bir röportajımızda. Çünkü alabalık şelaleye tırmanabilen tek balıkmış. Sizce de belgeselcilik şelaleye tırmanmak mı demek? Evet, kesinlikle çok doğru söylemiş. Akıntıya karşı gidebilmek gibi bir şey. Yaşanan gerçekliğin içinden birşeyler çıkarmaya çalışıyorsunuz, parça parça bir şeyleri bir araya getirip yeni bir şey oluşturmaya çalışıyorsunuz. Çok farklı bir diyalektiği, çok farklı bir temposu söz konusu. Onda gerçekten çok usta olmak lazım. •Hem de şu anlamda söylenmişti: Ame rika'dan dünyaya tek yönlü bir kiiltür bombardımanı var. Bu ortam içinde, köşelerden bucaklardan, hem yapabilmek, hem gösterim olanağı bulabilmek çok zor. Çok doğru. Mesela şu yaptığımız çalışnıanın dağıtım kısmı, bu dediğiniz şeylc çok önüşüyor. Hem Türkiye için yaptığımız kendi içinde eleştiri barındıran bir çalışnıa, hem de belgesel. Beyoğlu'nda bir tane salon bulmakta zorlandık. Üstelik kaç tane salon kendilerinm W^ws\s\z olduğunu söylüyor. Bağımsız sinema, bağımsız salon! Ama bir tanesinden, birkaç seans alana kadar dünyanın terıni döktük. Direkt karşımıza çıkan cümle: "WarncrBross'la anlaşmamız var!". Bu anlamda her taraf işgal edilmiş durumda. • Kazım Öz'ün yönettiğl "DurUzak" belgeseli gösterimde. Film, köyünden ayrılmak zorunda kalanların yalmzlığına, hüznüne dikkat çekiyor. Nürnberg'de "En İyi Belgesel" ödülünü alan filmi için Öz, "Kilim gibi anlaşılırsa üzülürünTdiyor. Çünkü gerçeği manipüle etmek istemiyor. Onat Kutlar'ın çok güzel bir sözü vardı; "Avrupalılar bizden film değil, kilim istiyor". Yani kilim olarak anlaşılırsa, beni çok üzer. Ben gerçekten yaptığım filmlerin özneleri gibi yaşayarak yapmak istiyorum. Dışandan anlatım, gibi anLışılıısa beni çok üzer. Konunun içinde, konunun öznesine yakın, nesnel ve manipüle etmeyecek şekilde hep anlatmak istiyorum. Umarını böyle anlaşılır. Bir kurmaca olan önceki filminiz Fotoğraf'ta, karşı saflarda yer alan insanları bir araya getirdiniz ve insan'ı öne çıkardınız. Sinemanız için belirlediğiniz misyon bu mu? lnsanı eksen alarak, insanın doğasına, toplumsal ilişkilerine karşıt olan, onu bozan her türlü şeye yönelik eleştirel bir yaklaşım. Bu konuda da mümkün olduğu kadar sert olmam v +
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle