17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

24 NÎSAN 2005 / SAYI 996 Meslek liseleri neden önemli? Aylin Kotil B ir anne, bir baba, bir de çocuk. Anne ve baba çalışmak zorunda, çocuk ise hcniiz on üç aylık. Önlerinde iki seçenekleri var; ya çocuklarını kreşe verecekler, ya da bir bakıcı ile anlaşıp evde bakınıını sağlayacaklar. 03 yaş arası çocukların evlerinde, kendi ortamlarında kalmalarının daha uygun olduğu düşüncesi ile anlaştıkları bir bakıcıyla çocuklarını evlerinde baktırmaya karar verirler. Gel zaman git zaman annenin içini bir şeyler kemirir ve sonunda dayanamayıp eve gizli kamera koymaya karar verir. Ortaya çıkan tablo dchşet kelimesini yolda bırakır. Çünkü neticedc dövülen, kafası duvara çarpılan ve bunları anla tamayan bir bebek vardır. Dıırum anlaşıldıktan sonra bakıcı ortadan kaybolur. Zaten hiçbir ceza bebeğin gördüğü manevi zararı ödeyemez. Açılan izlcr kapanır mı? Çocuk ıleriki yıllarda insanlarla nasıl ilişki kurar? Bu soruların hepsi ayrx ayrı incclenecek konular. Eğitimsiz kişilcrin elinde kalan çocuklanmız tclet olmaktadır. Günümüz şartlarında iyi bir bakıcı bulmak tamamen şanstır. Bakıcı işini en az zararla kapatanı, Türkçeyı bozuk öğrenerek ilkokula başlamaktadır. 06 yaş arası çocuklar terbiye edilmek ve eğitilmek için en uygun yaşlardadır. 6 yaşına kadar temel bir eğitim verdikten sonra ancak üstünde ufak oynamalar yapmayı başarabiliriz. îleride nasıl bir yetişkin olacağını bclirleyecek bu kritik dönemde, çocuklarımıza bakan kişileri çok özenle seçmemiz gerekiyor. Ancak her anne, baba eğitilmiş kişilerin eksikliğinden yakınmaktadır. Bu noktada da gene en önemli sorunlarımızdan biri olan ara eleman ve meslek liseleri sorunu karşımıza çıkmaktadır. Çocuk bakıcılığı, meslek liselcrinde öğrenim görülecek kadar önemli bir iş dalıdır. Bu liselerde öğrenim görecek gençlerimiz hem kültür, hem psikoloji, hem sağlık hem de gıda gibi birçok alanda ciddi eğitimler almak durumundadır. îyi eğitim alıp bu liselerden mezun olacak gençlerin kendi alanlarında iş bulamamaları gibi sorunları olacağını sanmıyorum. Çünkü günümüz şartlarında, büyük oranda çalışan anneler den dolayı bu meslek dalı kendi ihtiyacını doğurmuştur. Aileler çocuklarını huzurla teslim edecek eller, yürekler ve iyi eğitimli kişiler aramaktadır. Devlet bu konuda eksiği görüp bu alanda meslek liseleri açarak, toplumun bu eksiğini bir an önce gidermelidir. • [email protected] Dünya solundan Türksoluna... elen Göbelez, Haşim Kılıç, Münevver Çelik... Üçüniin de yolu Boğaziçi Üniversitesi'nden geçmiş. Şimdi lisans ya da doktora yapıyorlar ama onları bir arada tutan, birlikte kurdukları bir yayınevi var: Otonom Yayıncılık. Önce "Otonom" dergisiyle çıkmışlar okurun karşısına, sonra da dünya soluna yön veren çevirilerden oluşan "Conatus"la. Amaçları Türkiye solunu dünyalılaştırmak. Selen Göbelez, Haşim Kılıç ve Münevver Çelik'le Otonom Yayıncılık ve Conatus üzerine konuştuk Hepinizin yolu Boğaziçi Universitesi'nden geçmiş. Çıkış noktanız da üniversite mi? Haşim Kılıç: Çoğumuz Boğaziçi'ndeki öğrenci hareketinin içinde koşuşturan insanlardık. Bu koşuşturmacada birbirimize çarptık, rastlantılar yan yana getirdi bizi. "Oğrenci hareketi içindeki sorunları, tıkanıklığı nasıl aşabiliriz?" sorusuna birlikte kafa yoruyor, yanıt arıyorduk. Böylece OtoOtonom, Spinoza nom'u çıkarmaya başladık. ve Siyaset, Yani Otonom, solun tıkanıklığı için bulduğunuz bir çözüm yolu mu? Conatus... Selen Göbelez: Evet, bizce solun yapısal ve oldukça köklü krizinin aşılmaOtonom sında bir isimden çok, tarihe düşülmüş Yayıncılık'ın bir not, bir anlayış Otonom. Nasıl bir anlayış? çıkardığı dergi H. Kılıç: Otonom'un sözlük anlamı, özerk demek. Ancak biz dar anlamıyla ve kitaplardan bir tarif yapmıyoruz. Kendi hayatımızı, birkaçı. Amaç, öznelliğimizi kurabileceğimiz, emeğimizi değerli kılacak, yaşantımıza başka birtakım öznelerin karar vermeyeceği, kendi otonom varoluşumuzla kurduğumuz bir ezberleri yıkmak hayatı anlatıyor. Kapitalizmin dayattığı ve Türkiye solunu yaşamın karşısında başka bir alternatifin olduğunu gösteriyor. dünyalılaştırmak. S. Göbelez: "Başka bir dünya mümkün" diyoruz, ama bunun ayakları neler olacak? Bu yüzden felsefeyle, siyaset teorisiyle uğraşıyoruz. Otonom'u, Conatus'u ve diğerkitap projelerini önümüze koyduk. Amacımız, yabancı dillerde üretilen kuramları birebir ithal etmek değil, Türkiye dışında neler olduğunu anlamaya, algımızı açabilmeye yönelik. Türkiye solunun buna ihtiyacı var, çünkü dünyalılaşamamış bir sol var. Münevver Çelik: Aslında bizi de bir araya bulunduğumuz yerlerdeki siyaseti içimizde hissedemememiz getirdi. O siyasetin belirlenme süreçleri içinde yer alamamamız bizi yabancılaştırmıştı. Hâlâ eski kalıplarla siyaset yapılıyor. Sorun eski olması değil, artık insanlarda bir karşılığının olmaması. tnsanları özgürleştiremiyor. îçimizde hissettiğimiz siyasetin damarları nerelerden beslenebilir? Dünyada, tarihte bunun Esra Açıkgöz S deneyimleri nelerdir? Bu noktada elimize çarpan kavramlardan biri, biyopolitika. Nedir biyopolitika? M. Çelik: Modernizmin siyaseti karşıtlıklara dayanır. Bu karşıtlıklardan biri de düşüncenin bedeni tahakküm altına alması ya da bedenin tutkularını, isteklerini bir şekilde kapatması, onun özneleşmesinin önüne geçmesi. Peki Otonom burada nasıl devreye giriyor? M. Çelik: En başta insanın düşüncesini ve bedenini bütün olarak gören bir siyaset anlayışı. Işte Otonom'un anlamı bu. S. Göbelez: Bu karşıtlığın başka yansımaları da, siyasal ve toplumsal, özel ve kamusal, ekonomik ve siyasi alanın ayrışması... Yani bırakalım devlet düzenlesin, piyasa işletsin anlayışlarının çıkış noktaları. Siyasal demokrasi altında temsiliyet ilişkileri sürekli olarak birilerinin bi Neden Conatus? Conatus ile neyi amaçlıyorsunuz? H. Kılıç: Aynı zamanda Spinoza'nın kavramı olan Conatus, bir varlığın kendini sürdürme çabası demek. Bu yüzden çok anlamlı geldi bize. Çünkü bu da bizim kendimizi gerçekleştirme çabamız. Conatus'la birtakım ezberleri yıkmak istiyoruz, insanları dünya ile tanış olmaya davet ediyoruz. S. Göbelez: Sermaye gerçekten sınır tanımıyor, dünyah. Biz de öyle olmalıyız. Kâr mantığıyla sorunu olan herkes, kendine dayatılan bu sınırları aşmaya çalışmalı. Ancak sol "Küreselleşmeye karşı çıkayım " derken, ulusal sınırlara geri çekiliyor. Bu tehlıkeli bir durum, şoven dalgayı besleyebilir. Bu dalgayla mesafesini nasıl koruyacak? Günümüz koşullarında iyi bakıcı bulmak zor. Hatta tamamen şans işi. Aileler, çocuklarını huzurla teslim edecek eller, yürekler ve iyi eğitimli kişiler arıyor. Ya bulamazlarsa, kırgın, kızgın çocuklar çoğahyor... Haşim Kılıç ve Selen Göbelez. zim adımıza konuşmasına yol açmış ve insanı kendine, eylemine ve toplumsallığına yabancılaştıran bürokrasiyi, hiyerarşiyi ve son tahlildc kapitalist iktidar ilişkilerini üretti. Sonuçta burası da bir yayınevi, bir işletme, kitaplarınız, dergileriniz satılıyor. Bir gelirgider tablonuz var... M. Çelik: Yayınevini kurarken bunu çok tartıştık. Burada söz konusu olan, tekelleşmenin olduğu bir yayın dünyasında, kapitalizmin içinde ona karşı bir şey yapmak. Kapitalizmde üretilen şeyin anlamı yoktur, tek amaç kârdır. Oysa bizim için bu derginin büyük bir anlamı var. Mantığımız ticaret değil. Bu sırada yine de bir kirlenme olacaksa, bu da ödeyeceğimiz bedel. Kapitalizmle aramızda bir savaş var. Ve ortada bir savaş varsa, kirlenme de muhakkak olacak. Bir de "tmparatorluk ve Oğrenci Hareketi" adlı bir kitabınız var. S. Göbelez: Evet, harekctin sorunlarını aşmaya dair yazdığınıız yazılardan oluşuyor. Bir de Balibar'ın Spinoza ve Siyaset kitabını çıkardık. Negri'nin "Yaban Kuraldışılık" kitabının da çıkacağı Spinoza Kitaplığı serisi ile amacımız, erekselciliğe ve dctcrminizme kapı aralayan Hegelci telsefenın karşısında Spınoza'yı özgürleşme ve olumlama düşüncesi olarak yeniden okuma, yorumlama, tartışmaya açma. M. Çelik: Özgürleşme olarak tarihe, felsefeye, Marksizme, anarşizme yeniden bakmak. Tarihsizleştirilmiş. Bu geçmişe dönüş değil, aksine kuruculuk anlamında buradan geleceğe tekrar bir bakış. "Çevirdik yazdık, oldubitti" demiyoruz, tartışmaya açmak istiyoruz. • OSMAN BAHADIR [email protected] 80 yıl önce Ergani bakırlarının tayyare ile nakli Biçki Yurdu'nun 13. sergisi D T ürk Kadınları Biçki Yurdu'nun 13. sergisi, yeni mezunelerin muhtelif eserleriyle dün yurt binasında merasimi mahsusa (özel tören) ile açılmıştır. Saat 4'te yurt binasında toplanan meduwin(davetliler) mezun hanımlar tarafından serginin salonları gezdirilerek eşyalar teşhir edilmiş ve bu esnada yurt müdiresi Behire Hakkı Hanım bir nutuk irad etmiştir. Behire Hakkı Hanım bu nutkunda 13 senelik maziye malik olan yurt hakkında biraz malumat verdikten sonra şehremanetinin (belediyenin) şehir namına yurda 23 talebe göndererek gayede muvaffak olmasını şevklendirmiş olmasından dolayı beyanı teşekkür eylemiştir. Müteakiben (ardından) meduvvin çay ve pastalarla izaz ve ikram edılmiştir. Sergide eserlerini teşhir eden bu sene mezunlarmın yekunu 107 hanımdur, Bu hanımlardan 7'si makasdarlık icazetnamesi almışlardır; sergide eserlerini teşhir eden hanımlardan bilhassa Ruhsar Ali, Süreyya Mahmut, Nezihe Haydar, Saime Mehmet, Safiye Muzaffer, Pakize Refet, Meliha Şevki hanımlar çok büyük bir sanatkârlık kabiliyetini göstermişlerdir. Sergide teşhir edilen eşyalar arasında bilhassa şu parçalar sanat noktai nazarından takdir edilmekteydi; parçalar üzerine file ajurlar,çini boyamaları, Ayıntab (Gaziantep) hesap işleri, ajurlar, fantezi ve klasik kadın ve erkek tayyörler, yağhboya çini, saç örgüleri, file işi kombinezonlar. Biçki Yurdu'ndan şimdiye kadar 1104 hanım mezun olmuştur. Bu hanımlar Türkiye'nin muhtelif taraflarında biçki yurtları ile terzihaneler açmışlar ve muhtelif mekteplerde dikiş ve biçki muallimliği (öğretmenliği) deruhte etmişlerdir (üstlenmişlerdir). Bu kıymettar müessesenin çok seneler devam etmesini temenni ederiz. 29Eylüll925 ünkü gazetelerde gerek Türk madenciliği, gerek Türk tayyareciliği için gayet mühim bir haber vardı; Ergani madeni bakırlarının Diyarbakır Ergani demiryolu yapılıncaya kadar tariki havai (hava yolu) ile Bağdat demiryolu istasyonlarına naklini temin etmekten ibaret olan bu habere pek çok sevindik. Pek yakın bir zamanda faaliyet sahasmda tahakkukunu (gerçekleşmesini) görmek istediğimiz ve göreceğimizi ümit ettiğimiz bu teşebbüs, Ergani bakırlarının derakap (hemen) piyasaya çıkarılmasını ve bu yüzden memlekete yüz binlerle lira girmesini temin edeceği gibi Türkiye tayyareciliğinin inkişafına (gelişmesine) da pek çok hizmet edecektir. Yunkers şirketinin bu işe tahsis edeceği, 3 ton bakır nakline kabiliyedi 200 muazzam tayyarelerde hiç şüphesiz birçok Türk tayyareci çalışacaktır. Fakat bu teşebbüsün tayyarecilik itibarıyla en büyük luymetini, yolsuz, demiryolsuz memleketimizde, tayyare ile eşya nakliyatı hususunda ilk mühim hatvenin (adımın) atılmış olması teşkil edecektir. Bakır madenlerinin kain bulunduğu Ergani'ye Bağdat demiryolu istasyonlarından en yakın olanları Mardin ile Reisüleyn'dir. Mardin ile Ergani'nin mesafesi tariki hava ile 110 km.dir ki, tayyareler için nihayet 4550 dakikalık bir mesafe demektir. Ergani bakırlarının tonu îngiltere piyasasında 60 îngiliz lirasına satıldığına göre, tayyare vasıtasıyla nakliyata başlandığı takdirde bu vasıtanın sürat ve kolaylığından istifade için ihracata canlılık verilcceği şüphesizdir. Hülasa, Ergani bakırlarının tayyare ile nakli teşebbüsü Ergani ve havalisine her sene büyük bir servet girmesine intac edecek (yol açacak), sivil Türk tayyareciliğinin inkişafına da büyük hizmetler ifa edecektir. Binaenaleyh bu teşebbüsün bir an evvel faaliyet sahasına geçmesini temenni ederiz. 3OEvlüll925
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle