Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
24 NtSAN 2005 / SAYI 996 BİR YARIŞMA ugünün gençleri aşkı nasıl yaşıyor, aşkı için neler yapı yor, bu aşkı dünyaya duyurmak için nasü yöntcmler bu1 luyor diye soranlar varsa, yanıtını hemen vcrelim In ternet üzerinden aşk öyküsü yarıştırıyorlar. Çoğunluğu üniversitc öğrencisi olan yarışmacılar, oy verecek kişilerı kcndi aşklarımn en büyük olduğuna ikna etmek için yazdıkları metinlerle vc yürüttüklerı kampanyalarla birinci gelmeye çalışıyorlar. Her yanşmanın olduğu gibi bunun da galibi ve mağlubu var. Kazanan çiftlerin aşklarının büyüklüğü tescillenmiş olıır ken, üzerine de armağanlar aldılar. Kaybedcnler, "Demek ki bizim aşkımız yeterince büyük değilmiş" diye düşündü mü bilinmez, ama aşk öykülerinde kullanılan dil bu kuşağın aşka gösterdiği özenin göstergesi sayılabilir. Okey'in sponsorluğunda gerçekleştirilen yarışma, www.enbuyu^pr kask.com sitesine gönderilen 791 ^T öykü arasında yapılan oylamayla ^^k belli oldu. 1825 yaş arası gençlerin katılabildiği yanşmada 7 bin 900 kişi oylamaya katıldı. Katılımcıların yüzde 81'inin üniversite öğrencisi olduğu yanşmada "Savaş ve Prensesim" birinci oldu. Yarışmanın birincilerine telefonları aynı marka olsun diye bir çift cep telefonu ve bol bol konuşsunlar diye de 10 biner kontör armağan verildi. En büyük aşkın sahibi olan çift aynca bir de akşam yemeği kazandı. Işte en büyük üç aşk hikâyesi (ifadeler öykü sahiplerine ait). En büyük aşk, bizim aşk B 1. İYKİ VARSIN PAMUĞUM Savaş (Selçuk ÜniversitesOPrensesim (Bılkcnt Üniversitesi) Her sabah uyandığınızda o hayatınızda diye güne mutlu başlayabiliyorsanız, kendiniz için alışverişe çıktığınızda bile onun için bayan mağazalarına bakıyorsanız, sizi sinirden delirtse bile "Seni seviyorum" diyebiliyorsanız, işlerinizi iptal edip onu 15 dakika bile görmeye razı oluyorsanız ve her gece uyumadan sesini duymak istiyorsanız, sorunlarınızı halletmeden, ikinizin de yüzü gülmeden yata^a giremiyorsanız siz de benim gibi hayattaki tek aşkınızı bulmuşsunuz demektir. lyki varsın pamuğum... Siz hangi tür anne babasınız? G elecekte mutlu erişkinlere dönüşecek mutlu çocukların yetiştirilmesinde eğitim, genler, sağlık, çevre ve başka birtakım koşullar hep birlikte etkili oluyor. Araştırmalar ana babaların da çocukların mutluluğu üzerinde derin ve kalıcı etkiler yarattıklarını, kimi anne ve babaların çocuğun mutluluğunu körüklerken kimilerinin kösteklediğini ortaya koyuyor. Peki, siz ne tür bir anne ya da babasınız? Kabaca bir sınıflandırma yapıldığında, ana babalar dört farklı türe ayrılıyorlar: Yetkinler, otoriterler, hoşgörülüler ve ilgisizler. Yetkin ana babalar: Çocuklarını kayıtsız şartsız severler ve onları herhangi bir koşul gözetmeksizin bağırlarına basarlar. Bu tür ana babalar gözlerini çocuklannın üzerinden ayırmazlar, onlara her fırsatta destek olur, kesin sınırlar koyar ve çocuklarını bu sınırlar dahilinde olabildiğince özgür bırakırlar. Çocuklarını sürekli gözetim altında tutsalar da, ancak gerektiğinde müdahale ederler. Söylediklerini ciddiye alırlar ve çocuklarını belirledikleri sınırlar içinde davranmaya zorladıklarında ortaya çıkabilecek çelişkilerle yüzleşmeye hazırdırlar. Bu tür ana babalar son derece sevecendirler, ama hoşgörü konusunda asla aşırıya kaçmazlar. Çocuklarına ilgi gösterırken aşırı denetleyici bir tavır takınmaktan kaçınırlar. Kesin kuralları vardır, ama risklerden kaçmazlar ve çocuklannın kurallar dahilinde davranmalarına izin verirler. Ancak çocuklannın birtakım şeylerine göz yıımarken, onları ihmal etmezler. Otoriter ana babalar: Tam tersine, bu tür ana babalar çocuklarına karşı daha soğukturlar. Çocuklarından beklentileri daha fazladır, ama onların gerçek gereksinimlerine karşı daha kayıtsızdırlar. Otoriter ana babalar çocuklarını sürekli denetim altında tutsalar da, onlara yönelik tavırları pek de sıcak ve sevecen değildir. Her fırsatta müdahale eden, komutlar yağdırıp sürekli eleştiren bu tür ana babalar çocuklarını çok ender pohpohlarlar. Dahası, bu tavırları tutarlılıktan da yoksundur. Otoriter ana babalar çocuklarından kendilerinin belirledikleri kurallara, harfi harfine uymalarını beklerler ve bunu sağlamak için onlarda suçluluk, utanç ya da sevilmediklen duygusunu uyandıracak birtakım taktiklere başvurabilirler. Hoşgörülü ana babalar: Çocuklannın davranışlarına tepki gösterirler, ama onlardan beklentileri daha azdır ve yaptıklarına daha fazla goz yumarlar. Sıcak ve sevecendirler, ancak katı kuralları yoktur ve çocuklarına karşı çok daha gevşek davranırlar. Çocuklannın isteklerine, bunlar gerçekçi olmaktan uzak ve uygunsuz olsalar bile, genellikle duyarlıdırlar. Bırakın onları cezalandırmakla koıkutmayı, bu cezaları uyguladıklarına bile çok ender tanık olunur. Bu yüzden, bu tür ana babalarla çocukları arasındaki ilişkide ipler sanki çocukların elindedir. I loşgörülü ana babalar çocuklarına karşı nazik olmaya çalışırlar, ama tehlike ve giiçlüklerden olabildiğince kaçınırlar. tlgisiz ana babalar: Çocuklarına karşı kayıtsızdırlar, onlardan herhangi bir beklentileri yoktur ve birkaç kural koymakla yetinirler. Çocuklar pek de umurlarında değildir, ne sevecen ne de katıdırlar. Onları denetlemek gibi bir kaygıları yoktur. Bu ilgisizlikleri kimi zaman pervasız lık boyutuna ulaşır ve en doruk noktasında ihmale dönüşür. NEŞELİ VE ŞAKACI ÇOCUKLAR Araştırmalar yetkin ana babaların mutlu çocuklar yetiştirmede çok daha başarılı olduklarını ortaya koyuyor. Çocuklannın daha mutlu, okulda daha başarılı, ruhsal açıdan daha dengeli ve kişisel ilişkilerinde çok daha uyumlu oldukJan görülüyor. Dahası, bu çocuklarda sigara, uyuşturucu ve alkol gibi alışkanlıklara da çok daha ender rastlanıyor. ÇocukJanna mutluluğun simgesi sayılan özellikler aşılamaya çalışıyorlar. Bu özellikler arasında sosyal ve duygusal açıdan olumlu beceriler, aşırı kaygıdan uzak durma, denetim duygusu, esneklik, özgüven, iyimserlik, şakacılık ve aşırı özdekçilikten kaçınma yer ahyor. Çocuklarında yaratmaya çalıştıldarıbirbaşka mutluluk unsuru da aşırı kaygıdan uzak durma. Her zaman çocuklannın istekleri doğrultusunda davranmasalar da, en azından isteklerine kayıtsız kalmıyorlar. Bu nedenle, çocukları çok küçük yaştan itibaren güvende olduklarını ve tehlike anında sırtlannı onlara dayayabileceklcrini biliyorlar. Bu güvenlik duygusu da çocuğun kaygılardan uzak kalmasını sağlıyor. Kalıcı mutluluğun bir başka unsuru olan neşe ve şakacılık da yine yetkin babaların sağladığı güven duygusu ve özerkliğin bir sonucu olarak ortaya çıkıyor. Bu çocuklar araştırmaya vc kendilerini gerek toplumsal, gerek duygusal ve fiziksel yönden geliştiren oyunlar oynamaya daha yatkın oluyorlar. • The Guardian'dan çeviren: RİTA URGAN Ana babalar çocuklarını yetiştirme biçimlerine göre dört farklı türe ayrılıyorlar: Yetkinler, otoriterler, hoşgörülüler ve ilgisizler. Davranışbilim uzmanı Dr. Paul Martin, "Mutlu Insanlar Yaratmak" adlı kitabında bu türlerden yalnızca yetkinlerin mutlu çocukların yetişmesinde etkili olduğunu savunuyor... 2. TURUNCU AY Murat (AÖF)Elif(AÖF) Önce sosyal arkadaşımdı, bir gece konserden sonra bir şeyler içmeye davet etti, soğuktu ve üşümüştüm, üstüme kustum ve panikledim, temizlemeye çalıştım ve çok utandım. Sonra şehri ayaklarımın altında görebileceğim o eşsiz yere gittik ve ay kocaman ve turuncu renkteydi ve yüzümüzü aydınlatacak kadar yakındı, dans müziği açtı, sonra arabaya uzanarak ben kollarımı açıp mırıldanırken bana sarıldı, başımı gökyüzüne kaldırdığımda yıldız kaydı ve ben arkadaşımın sevgilim olmasını diledim. 3. SONSUZA KADAR Gökhan (Akdeniz Ünivemtesi)Damla Kendimi öyle mutlu hissediyorum ki onu tanıdığım için kendimi çok şanslı hissediyorum. 2 senedir birlikteyiz ama daha birbirimize hiç doyamadık çünkü aramıza okul ve mesafe giriyor. Onu şimdiye kadar yaşamadığım kadar yoğun bir duyguyla seviyorum ve çok şanslıyım ki o da beni inanılmaz seviyor ve çok mutluyuz, okul bittikten sonra kesinlikle evlenicez. x+y+z: Önüm arkam, sağım solum sobe... Volkan Aran D ün çocuk bayramını kudadık. Hâlâ çocuklar için güvenli ve mutlu bir dünya yaratamamışken, çoğu çocuğun bayramı biraz buruk geçmiş olsa da, en azından önümüzdeki çocuk haftası boyunca biraz neşeyi ve oyunu esirgememeli onlardan. Birleşmiş Milletler raporuna göre her iki çocuktan birinin yoksulluk içinde olduğu, çocukların milyonlarcasının savaş ve çatışma içinde kaldığı bir dünyada yaşıyoruz. Ama bulunduğumuz durum lar ne kadar acıklı ya da sıkıntılı olursa olsun bu, oyuna engel değil. Çünkü en derin karanlıkların ortasında bile insan çocuksu bir eğlence yaratabiliyor istediğinde. Tıpkı "Hayat Güzeldir" filminde düştükleri Yahudi toplama kampını oğlunun gözünde bir oyun gibi gösteren becerikli babanın yaptığı gibi. Günler süren saklambaç oyununu başarıyla oynadığını sanan Giouse, Nazi subaylarına görünmemeyi başarıp babasının hediyesi olan tankla tanışmıştı sonunda. Keşke biz de kendi ya Oyun çocuğun yaratıcılığını gösterebileceği ve kendini ifade edebileceği bir alan... En derin karanlıkların ortasında bile çocuk, yaşadıklarının oyun olduğuna inanmaya hazır. Acaba Iraklı ana babalar da çocuklarını yaşadıklarının oyun olduğuna inandırabildi mi? şadığımız sıkıntıları Giouse'nin babası Guido gibi, çocuklardan bu denli saklayabilsek ve onların bu zorluklar içinde dahi mutlu büyümesini sağlayabilsek. Acaba son yirmi yıl içinde üç kez çocukların siiahlı çatışmaların ortasında kaldığı ve toplam nüfusun neredeyse yarısını oluşturduğu Irak'ta hıçbir anne ya da baba tüm bunların bir oyun olduğuna inandırabilmiş midir çocuğunu? Bebeğin kendi dışında tanıdığı ilk dış dünya parçası anne memesinden sonra keşfettiği ilk şey oyun. Oyunda kullandığı nesnelerle (oyuncak demek çok dar bir anlam katıyor çocuk dünyasına) yaratıcı bir bağlantı kurmak içinse annesinden güven içinde uzaklaşabilecek, ama arkasına dönüp baktığında yine annesini bulabileceği güvenli bir alan gerekiyor ona. îngiliz psikanalist Winnicott'un Oyun Kuramı'nda ve çocuk nesne ilişkilendirmesinde x+y+z süresi diye tanımlanan bir süre var. Oyun oynayan küçük çocuğun yanından aynlan annesi x süre zarfınca onun zihninde varlığını sürdürüyor. Anne x dakikadan fazla uzak kaldığında bebeğin gözünde anne görüntüsü kayboluyor ve bebek sıkıntıya düşüyor. Ama anne x+y kadar süre sonra dönüyor ve bebeğin sıkıntısı onanlıyor. Bu süre içinde bebek değişmiyor ve eski haline kavuşuyor. Ancak anne x+y süresinde geri dönmez de bebeğin travmaya gireceği süre olan x+y+z süresi boyunca ayrı kalırsa bu, bebek için anne imajının ölmesi anlamı na geliyor. Winnicott bu travmaları örneklemek için annenin ikinci bebeğine hamile olduğunu öğrenen çiftin tatile çıkmaya karar verip, bir bakıcıya bıraktıkları iki yaşındaki oğullarının durumunu tarif ediyor. Çocuğun, ayrılığı kelimelerle anlayamayacağı 2 yaşından küçük olduğu bu dönemde anne bir anda ortadan yok oluyor ve çocuğun annenin varlığının verdiği güvenle birlikte başka nesnelerle oynama güveni de kayboluyor. Insanlarda yaratıcılığın başlangıcını oluşturan oyun, pek çok hayvan türünde de benzer şekilde ileride kullanacakları becerılerin güvenli bir ortamda gelişmesini sağlıyor. Yapılan araştırmalar şunu gösteriyor: Hem toplumsal hiyerarşiyi ve akrabalan anlama, çevreye uyum sağlama gibi zıhınsel beceriler, hem de avlanma gibi motor beceriler bu oyun ortamında gelişiyor. Örneğin kedi ya da köpeğin oyunu, avlanma sırasında gösterdikleri davranışlara çok benziyor. Ama bu doğal öğretisi dışında, sırf oyun olsun diye bunu yapan hayvanlar da var. Bu örneklerden birinde Kanzi adlı şempanze bir dil eğitim kursu sırasında (demek dil de öğreniyorlar) ortadan kaybolup, kendini arayan bakıcılardan saklanıyor. Yataklardan birine uzanarak üzerine birkaç battaniye çeken ve herkesin kendisini aradığı yirmi dakika boyunca hiç kıpırdamadan duran hayvan, sonunda kendiliğinden ortaya çıkıp kıkır kıkır gülüyor. Ne var ki oyunun asıl değerinin içgüdüsel oluşu değil, sosyal yönü olduğunu söylüyor bilim adamları. Bu da çocuğun yaratıcılığını gösterebileceği ve kendini ifade edebileceği tek alan oluşundan kaynaklanıyor. Ve eğer Winnicott'un ortaya koyduğu gibi çocuğun iç dünyası ile tamamen dışındaki dünya arasında bir ara alan olan oyun mekânı yaratılmazsa (fiziksel değil ruhsal anlamda) çocuk yaratıcılıktan yoksun kalıyor. Bu mahrumiyeti yaşamaması için çocuğun kendi köküyle bağlantısını koparacak x+y+z zamanı gelmeden herkes saklandığı yerden çıkmalı... •