Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
10 24 NtSAN 2005 / SAYI 996 Diyalog: İşaretler veYazılar ivi, kalem gibi iz bırakmak için. Sırıklar, iyileştirilmesi gereken "acı noktalan". Sargı bezleri ise yaralar için. Peki, kanayan ne? Alman sanatçı Günther Uecker, Milli Reasürans Sanat Galerisi'ndekurduğu "Diyalog: lşaretler ve Yazılar" adlı yerleştirmesiyle sanatla acıları tedavi etmeye çalışıyor. 11 Eylül'den sonra gitgide artan diyalogsuzluğa bir öneri olarak kurduğu bu " sofra "da Incil, Tevrat ve Kuran'dan barış içeren sözler var. Milletler ve dinler arasındaki yabancılaşmaya karşı bir "uyarı anıtı" gibi kurguladığı işini sofraya benzetmesi de bu yüzden. Birbirlerini yaralayan insanlar, yaralarını yine aynı sofrada sarsın diye... Şiddet, terör, savaş konuları üzerine işler yapıyorsunuz. 11 Eylül sizi ve işlerinizi nasıl etkiledi? 11 Eylül'den sonra dünya üzerinde daha farklı bir gerilim yaşanmaya başlandı, çünkü birdenbire kötü bir dünya ortaya çıkmış gibi oldu. Çeşitli adlandırGünther Uecker malar yapıldı; ayrımcılığın arttığı bir dünyada, yeni yerleştirmesiyle bir dengeler bütünü kurulmaya çalışıldı. Önceki işlerimde de, özellikle Almanya'da duvarın yıkılmasıyİstanbul'da la birlikte, Hitler zamanını andıran yeni bir nasyobfr çeşit sofra nalizmin ortaya çıkabileceğini görmüştüm. Çünkü farklı milletlerden insanların bulunduğu bir ortamkurdu. Amacı da, yabancılaşmanın da tarldı yaşanmaya başladığını gözlemlemiştim. O dönemde yaptığım iş de, buInsanın insanı radaki işin bir önkoşulu görebileceğimiz "Mahvolyaralamasını muş insan'dı. Yine "Mahvolmuş însan"ı, bu kez 11 Eylül'ün deşifre etmek. gölgesinde ele alıyorsunuz öyleyse... Sof rası da Evet. 11 Eylül olduğunda ikiz kulelerde hayatını kaybeden dosdarım vardı. Bu olayla ilgili sanatsal bir 11 Eylül'den iş yapmamı rica edenler de yine New York'ta yaşasonra artan yan arkadaşlarımdı. Köln'de bir galeri mekânında önce dini boyutta çalışmalar yaptım. Kuran, încil ve diyalogsuzluğa Tevrat'ı inceleyerek özellikle barış mesajları içeren bölümleri ele aldım. Bunların sergide bir araya gelkarşı bir çağrı. mesinin nedeni ortak kaynakların benzerliklerini göstermek. Bunun için sergide bu metinlerin karşdıklı asıldıklarını görüyorsunuz. Serginin İstanbul'da olması da bir tesadüf değil herhalde. Burayı bir merkez olarak seçtnenizin sebebi neydi? îki yıldır serginin tstanbul'da olması için görüşmeler sürüyordu. Neva Şalom'a ve diğer sinagoga yapılan saldınlardan haberim vardı, bunu da göz önünde bulundurarak serginin istanbul'da yapılması gerektiğinin farkındaydım. Ayrıca Istanbul diyalog kurabilmek için çok uygun bir mekân; inanç dünyasının merkezi, çok kültürlü bir metropol. Serginin adı da "Diyalog: tşaretler ve Yazılar". Bugün diyalog kurulamadığını düşünüyor ve sanatçı olarak bunu sağlamaya çalışıyorsunuz. Sizce nasıl bir sorun yaşanıyor? Alj Asgar Çakmakçı sergisi il»M»r». # ,,, "'ssr. ss. ii \K*. jfc Vı.F», . •«.•.. ' . » ı t • * * * p? " rf. t( (.» v, » • ( « . • • • • v.v.< \m.\x". • •> •• Heykellerle çoğalan suskunluk li Asgar Çakmakçı'nın heykel sergisi Ankara Başkent Üniversitesi Güzel Sanatlar ve Tasarım Fakültesi Koridor Sergileri kapsamında izleyiciyle buluştu. 15 Mayıs'a kadar sürecek olan sergi sanatçının taş yontu, seramik, mermer yontu ve ahşap yontu işlerini bir araya getiriyor. Çalışmalar, sanatçının 20002002 döneminde yaptığı işleri kapsıyor. "Yazının oluşum süreciyle yontunun oluşum süreci arasında bağ var" diyen Çakmakçı, çalışmaları ile yazının çizgisel boyutuna 3 .boyut getiriyor, yazıyı heykelleri aracılığıyla mekânda görülebilir formlara dönüştüruyor. Sanatçının seçtiği biçimler, aslında taşa uygun değiller. O, taş ve yazı arasındaki paralellikten dolayı yazının keskin hatlarını, taşa adapte etmeyi seçmiş. "Taş, toprak altında belli basınçla oluşuyor. Yazı da kültürlerarası basınç katmanıyla ortaya çıkıyor. O yüzden taşı seçtim, fazlalığı atma yoluna gittim. Tıpkı içinden imgesi alınarak yazıya dönüşen ideogramlar gibi" diyor. Genellikle Hitit piktogramları ile Japon kanjilerini üçüncü boyuta kavuşturan sanatçı, yazısı olan kültürlerin ideogramlarını kullanmayı tercih etmiş. Sergide yer alan eserlerden biri, "olmak" anlamına gelen Japon kanjisi. Kanji, üçüncü boyuta taşındığtnda, içine kapanmış bir insan figürü oluşturmuş. Çakmakçı, "bu eserde, var olan form değil oradaki boşluk ağırlığı oluşturuyor. Zaten kişiye en ağır gelen şey kendisi değil midir?" diye soruyor. • <t, •'•'•' . A Özlem Altunok ç Artık insan ilişkilerinde ötekini anlamaya çabalamak yerine, kopukluk, kapanıklık ve hatta yanlış anlamalar söz konusu. Bu da reddetmeyi, görmemeyi ve dolayısıyla şiddeti beraberinde getiriyor. Ben de insanın insan üzerinden yaralanmasını deşifre etmeye çalışıyorum. Özellikle buradaki işlerimde alfabesi olmayan düşüncelerden yola çıkıyorum, bir yandan da yazılar var ama, duyguları çağrıştıran objeler, malzemeler daha önde. DİYALOG KURMAK... Bunların tetnelinde de çivi var. 1955'ten beri çiviyi kullanıyorsunuz, kimi zaman duvar oluyor, kimi zaman çuval. Nedir çivinin karşılık geldiği duygu? Aslında çiviyi bir kalem gibi düşünüyorum. Sanatsal anlamda bir çizgi çizdiğinizde plastik bir şey yapmış olursunuz. Ben onun yerine çiviyi örneğin objelerin içine çaktığımda, bir kalem çakıyormuşum gibi bir iz, yani bir anlamda çizgi bırakıyorum. Ayru zamanda kalemi göz hizasına getirerek, göze sokar gibi bir his de yaratmaya çalışıyorum. Şiddetin yarattığı tahribata bir uyarı mı bu çabanız? Evet, Şiddeti anlatmaya çalışırken hem bir uyarıcı, hem de bir arabulucu gibi bir misyon yükleniyorum. Ama en önemli amacım diyalog kurmak. Bu nesnelerle; kum, çivi, sırıklarla bir alfabe yaratıyorum. Alfabesiz bir sanatsal bakış olsa da, yazısı ve dili belli bir iş ortaya koymak istiyorum. Bir nevi bir sofra kuruyorum ve bu sofrada insanlar bir araya gelerek söyleyemediklerini söylemeye başlıyorlar. Saraybosna, Kamboçya'da mayın tarlaları, ABD Kızılderililer Kampı'nda araştırma, SSCB, Nükleer Araştırmalar Merkezi'nde eğitim... Görmek işinizin parçası mı? Bu, dünyayı anlamak için gittiğim bir yol. Kendi sınırlarımın dışında olanları görebilmek için önemli. Sofranızı zenginleştiriyor yani... Kesinlikle. Yaşam gibi. Kendimi sürekli ortaya koymak, olayların içinde bulunmak beni sınırlarıma götürüyor. Bu ilginç bir tecrübe, kendinizi ortaya koydukça inanılmaz derecede bir güç alıyor ve bu güçle yola devam ediyorsunuz. Biraz önce Almanya'daki nasyonalizmden bahsetmiştiniz, Tiirkiye'de "Kavgam" kitabının çok satması ve "Çöküş" filmi hakkında ne düşünüyorsunuz? Evet, "Kavgam" kitabının buradaçok sattığını duydum. Bu, çok korkutucu ve dehşet verici. Sanınm araya zaman girdikçe, mesafe büyüdükçe, o korkunç olaylar da soyutIaşıyor, o dehşeti anlamak yeni kuşaklar için zor oluyor. Şahitler, özellikle Musevi cemaatinden süreci yaşamış insanlar yok oldukça, bu gerçeklik daha çok unutuluyor. • (Sergi 28 Mayıs'a kadar görülebilir. 0 212 230 19 76) NECDET ÖKSÜZ SERGİSİ Resim yapmazsam depresyona giriyorum I V T e c < ^ e t Öksüz kendine has, resimle I ^ k I yorulup, resimle dinlenen bir resJ > | s a m Eskişehir doğumlu. 1 9 5 6 Devlet Tatbiki Güzel Sanatlar Akademisi Resim Bölümü mezunu. îlk kişisel sergisini 1999'da, Ankara'da tş Bankası Sanat Galerisi'nde açtı. 2000'den beri Artisan Galerisi'yle çalışıyor. Öksüz'le beşinci kişisel sergisi ve resim üzerine konuştuk. Nasıl bir resim sizinki? Ya da siz nasıl bir ressamsınız? Gerçekçi ve naif bir ressamım, kimliğim de öyle. Doğayla olan bağımı hiçbir zaman koparmadım. Doğadaki her şey, resmimin içine girer, çıkar, dolaşır, yaşam böyle gidiyor. Yağlı boyayı, boyanın hamurunu çok seviyorum. Biraz bol boya kullanıyorum çünkü anlatmak istediğim şey, renkle, lekeyle, boyayla öne çıkıyor. Ayrıca resim de böyle istiyor. Naif üslubun ya da gördüğünü yapmanın dönem dönem horgörüldüğü olmuştur... Bu konuda ne düşünüyorsunuz? Hiçbir zaman hayal mahsulu bir şey yapmadım. Tekniği iyi kavradım, resimler yaptım. Bir kere resmin, sanatçının kendisiyle bütünleşmesi çok önemli. Resme bakıldığında benim kişiliğim, kimliğim, korkularım görülmeli. Bu resme bakan arkadaşlarım, "Necdet'ten bu çıkar" diyebilmeli. Düşünce duygum, duygusallığım, naif tarzım resmimle bütünleşmiştir daima. Ben, resmin içinde ben olmak istiyorum. Söylemek istediğimi resimde net söylüyorum. Yani: soba, kedi, çiçek, tek lale... Böyle. Işi çok fazla abartmadan. Ben kendimi "peinture"cü olarak tanımhyorum, tuvali ve boyayı çok sevdiğim için. îşi çok fazla süslemeden, çok da tekniği yormadan resim yapıyorum. Kedileriniz hakikaten çok etkileyici... Kedi çok poz veren, çok kımıldayan, kuyruğuyla, bakışıyla, dokusuyla ressama çok yakın bir hayvan. Bunlar bekleyen kediler... Ve bence yiyecek değil, boşluğa bakışlarıyla sevgi bekliyorlar. Kendinizi Türk resminde nasıl konumlandırıyorsunuz? Kimlerle anılmak istersiniz? Ustalarım var, Avni Arbaş, Orhan Peker... Bence Türkiye'nin en büyük ressamları. Ben onlara yakınım, şimdi de bayrağı ben götürüyorum. Herkesin bir stili var. Bana göre resmi resim yapan, tekniktir. Neyi nasıl anlatırsam benim resmime yakışır. Benim meselem bu. Ressam olmak nasıl bir durum? Kimi şeylerin genlerden geldiği söylcniyor ya. Bence doğru. Benim babam çok ünlü bir elektrik ustasıydı. Mekanik her şeyden anlardı. Ellerini çok iyi kullanırdı, ben onun, o küçük objelerle kurduğu ilişkiyi izlerdim hep. Çekici nasıl kullandığına şaşardım. Ellerimi kullanmayı babamdan öğrendim. Resim yap madığım zaman depresyona giriyorum. Ev boya kokmazsa benim moralim bozulur. Benim için ressamlık bu. Bir de, hiçbir zaman satmak için resim yapmadım. Ama satmak gereknıiyor mu? Tabii, yaşamak için bir geri dönüşü olması gerekiyor... Eleştirmenler, sanatseverler biraz gözlerini açmalı... Biz de eski ustalar gibi yeresımsıkı basarak geliyoruz... •