02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Hastalıklar de metaforları öldürüyor... astalıklar, günlük yaşamın o hep en az aklımıza getirmek istediğimiz karanlık kısmınınbirparçası. Soğuk algınlığı gibi, mazeretlerimizi süsleyen masum hastalıklardan ayrı, bir gün ciddi bir hastalığa yakalanabileceğimiz olasılığını her zaman için kabullensek de, kafamızın içindeki korku dolu senaryolara, onları dahil etmemek çok güç. Peki hastalıkların çoğunlukla ürpertiyle aklımıza düşmelerinin, yaşattıkları çaresizlik duygularından başka bir sebebi olabilir mi? Susan Sontag'ın "Metafor Olarak Hastahk AIDS ve MeVerem romantlklerln, taforları" adlı kitabını okuyunkanser duygularını baskı caya kadar, bu soruya yanıtım büyük olasılıkla hayır olurdu. altında tutanların hastalığı. Sontag yıllar önce kanser teda"Istilacı" hücreler vücudu visi görmeye başladığı sıralarda yazmaya karar veriyor bu kitaele geçlrlyor, kansere bı. Kitap, bir kanser hastasının "savaş" açılıyor... Bu tedavi sürecindeki deneyimlerini aktaran, genelde görmeye metaforlar hastalığı blr alıştığımız türde bir duygusal ceza olarak göstermeye paylaşım aracı değil. Hastalığı bilimsel açıdan tartışan bir kiyarıyor. Susan Sontag ise tapsa hiç değil. Sontag, çıkış "Metafor olarak Hastalıknoktasının kanser hastalarının nasıl damgalandıklarını keşfetAIDS ve Metaforlarrnda mesi olduğunu söylüyor. Ve okuru uyarıyor... hastalıkların kendi doğasından kaynaklanan tanımlardan öte, çağlar boyu nelerle ilişkilendirilerek, ne gibi benzetmelerle tanımlandıklandıklarını incelemeye başlıyor ki, hastalıkları metaforlarından soymaya çalışan bu cesurca girişim, her şeyden önce şaşırmama neden oluyor. Hem metaforik kullanımların hastalıklara ne kadar sağlam tutunduklarını görmek hem de tüm o uğuldayan korkularımızda hiç de küçümsenmeyecek bir paylan olduğunu keşfetmek açısından. Hastalıklar, ne kadar tedavi edilemez olurlarsa, onlar için kullandığımız metaforların sayısı da bir o kadar artıyor. Bugün kanser ve AIDS'ten söz ediş biçimimiz, sadece bu hastalıklara ve günümüze özgü Ceren Ünlü H değil. Çağlar boyu tedavi yöntemi hemen bulunamayan birçok hastahk, birbirinden pek de farklı olmayan bir düşünce sisteminden payını alıyor. Yazarın, 19. yiizyıla damgasını vurmuş ve artık unutttuğumuz bir hastalık olan tüberkülozla kanseri karşılaştırması, metaforların benzeşen ve ayrılan yönlerini fark etmek açısından kayda değer. Orneğin, bir zamanlar duygusal, hassas ve yoksul kişileri vurduğu söylenen tüberküloz, her daim romantiklikle, incelikli bir tükenişle ilişkilendirilirken; kanser, duygularını ve tutkularını baskı altında tutan insanlara yakıştırılan, "istilacı" hücrelerin vücudu ele geçirmesiyle "sinsice" ilerleyen bir hastalık olarak çıkıyor karşımıza. Askeri metaforlarla "istilacı" kansere "savaş" açarken, sonu gelmeyen "amansız mücadeleler"den söz ediyoruz. Belki de sadece, hastalığın bugün için teşhis ve tedavisindeki zorluğu anlatma yolunda kullandığımız bu metaforlar, hastalık halini çok daha dramatikJeştirmeye yarayan senaryolarımızı çeşitlendiriyor. Ve bu durum gerçekten hasta olan insanlar ıçın olduğundan daha zor bir süreci başlatıyor yazara göre. Bilimsel bir temeli olmadan şöyle ya da böyle olan yaşam tarzlarının kansere yol açacağı yönündeki o meşhur saptamalarımız, şu ya da bu yapıdaki insanların kansere meyilli olduğu yönündeki sınıflandırmalarımız, hastalığın tüm sorumluluğunu ya da laneti mi demeliyiz? hastaya yüklüyor. Hastalığı insanlara kesilen bir "ceza" olarak gördüğümüzde, hastanın yaşadığı zorluklara bir de suçluluk duygusu ekleniyor ki bu da derin bir umutsuzluk demek. Umutsuzluksa yeni tedavi arayışlarından vazgeçmek için kuvvetli bir neden... BEDEN MUHAREBE ALANI DEĞİLDİR... Deli dana ya da kuş gribi gibi hakkında hiç bilgi sahibi olmadan da bir hayli korktuğum hastalıkları düşündüğümde, günlük dilde ve haber dilinde onları nasıl da bir kıyamet habercisi gibi kullandığımızı bir kez daha fark ediyorum. Neyse ki eskiden şairlere pek bir yakıştırılan tüberküloz, popülaritesini bugünlerde depresyona kapurmış gibi görünüyor. Yaratık filmini özedercesine bahsini açtığımız kan ser, Sontag'ın deyimiyle "ahlaki bir yargılama aracı" olarak kullanmayı ve pislikle özdeşleştirmeyi çok sevdiğimiz AIDS de, diliyoruz ki eski moda hastalıklar arasına katılırlar en yakın zamanda. îşte Sontag'ın denemeleri, daha geniş bir perspektifle hastalıkların bu evrimini ve metaforların zaten büyümeye hazır bir kaderciliği, tutuculuğu nasıl da tetiklediğini anlatıyor, her daim hastalığın bir savaş olmadığını hatırlatarak. "Beden bir muharebe alanı değüdir. Hastalar, ne kaçınılmaz kayıplardır ne de düşman. Biz tıp, toplum önümüze çıkan her sorunla her vasıtayla savaşmaya yetkili değiliz... Onun için askeri metafor hakkında son bir söz olarak Lucretius'u aktarmak isterim: Askeri imgeleri, savaşları çıkaranlara geri postalayın." Geçtiğimiz yıl aramızdan ayrılan ve o dillere destan üretkenliğiyle ardında birçok yapıt bırakan Su san Sontag, klasikler arasına giren bu kitabıyla da önümüzü fark edilir derecede aydınlatmaya devam ediyor. "Olümlü olmanın kendisi yeterince dehşet uyandırıcı olmadığı halde, metaforlar ve mitler bize sancılı ve katlanılmaz ölüm hikâyeleri anlatırlar. Hastalık hayatın gece karanlığıdır, fakat bir metafor değildir" derken, bu karanlığı uzun yıllar yaşamış biri olarak bizi, hastalığı bir "ceza" ya da "lanet" değil, sadece bir hastalık olarak görmeye teşvik ediyor. "KatiF'lerden, "kurban"lardan ve kıyamet konulu filmlerden uzak, tamamen doğal ve basit bir fenomen olarak. • •*• Susan Sontag, geçen yıl yaşamını yitirmişti... Metafor Olarak HastalıkAIDS ve Metaforları, Susan Sontag, Çeviren: Osman Aktnhay, Agora Kıtaplığı, KültürelÇahşmalarDizisı, 208 sayfa, 10 YTL. OSMAN BAHADIR [email protected] &D ytl önce 'U "&=âfe "\ rJ Tarihçi Ahmed Refik Bey'e nişan Sanayi mütehassısları T D arülfünun Türkiye tarihi müderrisi ve Türk Tarih Encümeni reisi Ahmed Refik Bey'in Encümen Mecmuası'nıiaki tetkikatı ile diğer tarihi eserleri, Bulgar Fünun (Bilimler) Akademısi tarafından ittifakı ara (oybirliği) ile takdir edilerek mezkur (bu) akademinin tasvib ve teklifi üzerine Bulgaristan Hükümeti tarafından müverrih (tarihçi) Ahmed Refik Bey'e büyük salib nişanının komandör rütbesi ita edilmiştir (verilmiştir). Mezkur nişanı getirmeye Bulgaristan hükümeti tarafından profesör Vladimir Todorof memur edilmiştir. Profesör Todorof'dan Ahmed Refik Bey'e gelen mektup bervechi atidir (aşağıdadır); Aziz Dostum Taraf ı acizanemden vuku bıılan teklif ve Fünun Akademisi tarafından ittifakı ara ile vaki olan tasvip (onaylama) üzerine, Encümen Mecmuası'ndaki neşriyatınız ve bilhassa tarihi eserleriniz fcvkalade takdir edilerek Bulgaristan hükümeti tarafından zatı âlilerinize üzerinde kral tacı ile beraber boyuna takılacak iftihar kordelasını havi (içeren) büyük salib nişanının komandör rütbesinin tevcih kıhndığını tebliğ ile kesbi fahr eylerim (övünç duyarım). Haşmedu kralımız üçüncü Boris tarafından zatı âlilerinize karşı ibraz buyurulan bu nadir teveccüh, çok şükür ne bayrak ne de ırki hudut tefrik etmeyen (ayırmayan) ilmin terakkisi uğruna zaman harcavan ve fedakârlık gösterenlere karşı Bulgar âlimlerinin besledikleri samimi teveccühün(yakınlığın) beliğ (açık) bir ifadesinden başka bir şey değildir. Büyük salibi, zatı âlilerinize resraen takdime ve Bulgar dostlarınızla takdirkarlarınız tarafından zatı âlilerini bizzat tebrike hükümetim beni memur eylemiştir. Sofya; 12 Eylül 1925. Vladimir Todorof 27 Eylül 1925 icaret Vekâleti bu sene sanayi tahsil etmek üzere Avrupa'ya yeniden talebe göndermiştir. Bu suretle Ticaret Vekâleti nam ve hesabına olarak bugün Avrupa'da tahsil görmekte olan talebelerimizin miktarı 45'e çıkmıştır. Bu efendiler makine, elektrik, sanayi kimyası, mensucat, iplikçilik, boyacdık ve debbağcılık tahsil etmektedirler. Bu efendilerden bir kısmı diplomalannı almışlarsa da vekaletin lüzum gösterdiği mesela şekercilik, tayyare inşaatı, değirmencilik, ipek mensucatı, su türbinleri, sabunculuk, yağcılık gibi şubelerde staj görmektedirler. Halen tahsilde bulunan talebe 23 seneye kadar diploma almış ve stajlarını bitirmiş olacaklardır. Ticaret Vekâleti bundan başka bu sene Robert Kolej mühendislik kısmına da ayrıca talebe yerleştirmiştir. Bir müddetten beri şehrimizde bulunan Sanayi ve Mesai Umum Müdürvekili Recai Bey, bilhassa bu mesele ile de meşgul olmuş ve 25 efendiyi, mektep ücretleri Ticaret Vekâleti tarafından verilmek üzere kolejin mühendislik kısmına yerleştirmiştir. Kolej idaresi bu talebeleri tenzilatlı kabul eylemiştir. Talebenin büyük kısmı vilayetten gelmiştir. Uzak vilayetlerden gelecek olanlar henüz yoldadır. Bundan başka Ford fabrikasına gönderilecek olan 25 talebe de vilayet tarafından intihab edilmekte (seçilmekte) olup bir aya kadar hareketleri kararlaştırılmıştır. Ticaret Vekâleti memleketimizle büyük mikyasda (ölçekte) muamele yapmakta olan Avrupa ve Amerika fabrikalarıyla da konuşmaktadır. Mütehassıs (uzman) yetiştirmek üzere bunlara da mühım miktarda talebe gönderilecektir. Sanayi ve Mesai Umum Müdürvekili bugün öğle treniyle Ankara'ya azimet edecektir (gidecektir). 25 Eylül 1925
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle