Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYI 982 11 HAYVANLAR Eğer yolunuz Zeytinburnu'na düşerse, gözleriniz sokak hayvanlarını arasın! Ancak biliyoruz ki, bulamayacaksınız... Köşelere atılmış, ama dağılmamış çöp torbaları şaşırtacak sizi... Peki, bu kediler, köpekler nerede? Bir vakfın, üstelik hayvanların korunması ile ilgili bir vakfın adına bir genç şu cevabı veriyor: Biz gerekeni yapıyoruz! Ama o gereken ne? Akvaryum balıkları Aylin Tunç A kvaryum, evde ya da işyerinde insana rahatlık ve huzur veren bir görüntü sergiler. Çünkü balıkların sessiz dünyaları hepimiz için ilgi çekici olmuştur. Akvaryumlar, tatlı su ve deniz akvaryumları olmak üzere iki grup altında toplanıyor. Tatlı su akvaryumları ve balıkları genellikle hoş bir hobi olarak görülüyor ve ancak meraklıları tarafından balık üretimleri yapılabiliyor. Akvaryum ve balık seçerken onların yer, beslenme ve yaşama biçimleri göz önünde bulundurulmalı. Aynı akvaryuma konacak balık türlerinin davranış biçimleri ve fiziksel gereksinimleri hakkında bilgi edinilmesi gerekir. Orneğin daha saldırgan balıkların diğer balıkları yaralamasını engellemek gibi faktörler göz önünde bulundurulmalıdır. Geniş bir akvaryumda farklı ve uyumlu balık grupları beslencbilir. Yine bir örnekle açıklamak gerekirse, melek balıkları yaklaşık 150 litrelik bir akvaryumda beslenebilirken discuslar daha geniş alana gereksinim duyarlar. Lepistesler bcslemesi kolay, başlangıç için ideal balık türüdür. Beta balıkları ise genelde tek beslenir ve ekstra havalandırmaya gereksinim duymazlar. Üremeleri ve yumurtlamaları ise son derece ilginçtir. Unutmamak gerekir ki, akvaryum ne kadar büyük olursa balıklar da o kadar sağlıklı, rahat ve uzun ömürlü olurlar. Zeytinburnu mektubu Hürriyet Yaşar B ir yıla yalun bir süredir, işim gereği haftada en az bir kez Ztytinburnu'na gitmem, sabahtan akşama değin orada olmam gerekiyor. Bu arada, yemek, bak kal vb. nedenlerle ara sıra dışarı çıkıp bir iki sokak arşınlamam gerektiği de oluyor. O Zeytinburnu günlerinden birinde öğle yemeği sırasında yere düşürdüğüm avuç içi kadar tavuk etini çöpe atmaya kıyamayıp sokağa çıktım. Amacım, göreceğim ilk kedi ya da köpeğe o eti vermek. Bulunduğumuz sokakta hayvana rastlayamadım. O sokak kısa. Peki, yanındaki sokak?.. Orda da yoklar. Biraz ilerde, top sahasınabenzeyen bir yer var, belki onun çevresinde?.. Yakınlarındakisokaklarda!..Yok!..Yok!..Olamaz!.. Ne bir kcdi ne de bir köpek!.. Güzelce pişmiş, kediye göre küçük de sayılmayacak o et parçası elimde dolaşıyorum... Geri dönüyorum artık. Çöpe atacağım. Belki çöp kedileri bulur. Çöp?.. Ne çöp konteyneri ne çöp kutusu!... Birtakım köşelere, kıyılara naylon torbalar içinde çöpler yığılmış... Öylece duruyorlar... Yerde, açıkta, üst üste çöp torbaları... Dayanamayıp birine sordum: Bu memlekette çöp kutusu, çöp konteyneri yok mudur? Yoktur. Siz çöplerinizi nereye atarstnız? Böyle yollara bırakırız. Çöpçüler gelir alır. Hayvanlar dağıtmaz mı çöpleri böyle olursa? Yok. Hiç dağılmaz. Gerçekten de, yerlerdeki çöp yığınlarının hiçbirinde dağınıklık, parçalanmışhk yoktu. Peki onca kediköpeği nasıl doyuruyorlardı? Bu olaydan bir zaman sonraydı. Arkadaşım Nemika Tuğcu, Yedikule'deki hayvan barınağına gitmek istiyor. Gönüllü bir hanımın yönettiği... Orada, eve ikincisi olarak geldiği için bırakılmak zorunda kalınan, ele avuca sığmaz köpek Fındık var. Arkadaşımın olanakJarı yetmediği için emanet ettiği Fındık... "Onu Fındık'a götürebilir miyim?" Ilk fırsatta gittik. Eve kedi alınana dek, böcekler dışında bütün hayvanlardan korkan, sonra hayvanseverlikte beni sollayan eşim de geldi. Cüssesi kedi kadarcık, yaşlılıktan dişleri de dökülmüş bir süs köpeğinin, artık evde istenmeyişinin nedeninin yalnızca yaşlanmak olduğunu anlayınca, gözyaşlarını da tutamadı. tşte o barınağın yerini arıyorduk arabamızla. Yani daha varmadan önce. Topkapı Merkezefendi Mezarlığı'nın içinde öyle bir yer olduğu kalmış aklımda. Tünelden çıkıp mezarlığa sapınca hemen solda. "Yok, burası değil" dedi Nemika. Soralım. Kimesoralım. En iyisi onlara sormak. Aylar oldu. Yirmi beş yaşlarında mı, yoksa otuz yaşlarında mıydı?.. Genç birine sorduk. Ayrıntılıca anlattı. Buluruz artık. Da... Burası nasıl bir yer?.. Bir vakıf... Hayvanların korunmasıyla ilgili bir vakıf. Sorduk: Siz neler yapıyorsunuz? O genç yanıtladı: Mesela Zeytinburnu sınırları içinde bir sokakta bir hayvan gördünüz. Kedi ya da köpek, fark etmez. Bize telefon edip şikâyetinizi bildiriyorsunuz. Biz gerekeni yapıyoruz. Yok! Biz şikâyet demek istemiyoruz. Yani sokakta bir hayvan... Tamam. Bizi arıyorsunuz. Adresi veriyorsunuz, yeterli. Biz gerekeni yapıyoruz. Ama Zeytinburnu sınırları içinde olması gerekiyor. Zeytinburnu dışına bakmıyoruz. Yok biz onu demek!.. Yani... Diyelim bir hayvana bir araba çarpmış. Ama sahipsiz hayvan. Bir yeri kırık olur... Ya da ne bileyim, hasta olur... Sizi ararsak... Hani?.. Tabi tabiii... O zaman da gereğini yapıyoruz. Yani tedavi etmiyor musunuz? Haa... Haa tedavii?.. Tabi tabii... Tedavi de yapıyoruz. Diyelim bir hayvanınız var, getiriyorsunuz, tedavi de yapıyoruz. Yok onu demek istemedik... Yani sokak hayvanıysa... Sokak hayvanı?.. Sokak hayvanıysa da yapıyoruz. Yapıyoruz, yapıyoruz. Bizi arıyorsunuz, adresi veriyorsunuz, biz gerekeni yapıyoruz. *** Bu "gerekeni yapmak" sözcükleri, o gün bugündür kulaklarımdan silinmiyor. Zeytinburnu'nun, var olamayan hayvan halkından, bu yazıyı bu denli geç yazdığım için özür diliyorum. Yedikule hayvan barınağına kendini adayan Meral Olcay'ı ne denli kutlasak, ona ne denli teşekkür etsek azdır. Yeni bir fır satta, oraya ikinci kez giderken kedimiz Afacan'ın asıl sahibi oğlumuzu da götüreceğim. Bu gidişle varacağımız nokta, sokak çocuklarının da öldürüldüğü Brezilya'ya benzemek... Kendimi iyice hazırladıktan sonra, Sokak Çocukları Derneği'nin başkanı Yusuf Kulca'yı da ara yıp benim ne yapabileceğimi soracağım.# Akvaryum içine konan bitkilerin de önemi büyüktür. Akvaryuma bitki alınırken öncelikle hızlı büyüyenler tercih edilmeli, daha sonra yavaş büyüyenlere geçilmelidir. Bitkiler, balıkların saklanabileceği, yavruların ergenlerden korunabileceği alanlar yaratır. Ayrıca bazı bitkiler akvaryum için son derece zararlı olan nitratı besin maddesi olarak kullanırlar ve biyolojik dengenin oluşturulmasında büyük önem taşırlar. Akvaryumdaki bu bitkilerin yeterli ışık alması için ortalama on iki saate ihtiyacı vardır. Aşırı ışık alan bitkisiz akvaryumlarda nitrat birikimi ve yosunlanma kaçınılmazdır. Yosunlanmaya karşı, vatoz gibi bu zararlı maddeleri yiyen balıkları beslemek ve yapay ışıklandırma yoluna gitmek ve yosuna karşı ilaç kullanmak gerekir. Diğer bir önemli konu ise filtre ve havalandırmadır. Büyük akvaryumlarda çift filtre tercih edilmelidir. Ön filtreyi iki haftada bir temizlemek yerinde olur. Su değişimleri ihmal edılmemeli ve bir seferde suyun yüzde 40'tan fazlası değiştirilmemelidir. Mümkünse değiştirme suyu önceden diğer bir tankta iki üç gün bekletılmelidir. Kısacası doğru ve dengeli yaşam ortamı, sağlıklı balıklar için ilk önemli adımdır... • Aylin KotÜ Sevgiyi paylaşmak Y a günlük yaşamın koşuşturmasından ya hayat şartlarının ağırlaşmasından ya da işimize öyle geldiği için, içimizdeki güzel duyguların barınmasına izin vermeyiz. Hayat zaten her yönüyle yorucu, ancak biz bir de içimizdeki sevgi duygusunu köreltip, bu yorucu geçen günleri iyiden iyiye zorlaştırıyoruz. Sevgi çok kapsamlı bir sözcük; ama neye sevgi duyuyorsak duyalım onu düşünmek bile yüzümüzün gülmesine neden olacak ve içimizin huzur kaplamasını sağlayacaktır. Doğaya duyduğumuz sevgi, onun içindeyken kendimizi onun bir parçası olduğumuzu görmemizi sağlayacak. Doğanın bizc verdiğı huzurun yanı sıra belki de kendimizi büyük oluşumun içinde küçük bir nokta olarak göreceğiz; ancak bu da böbürlenmemize engel olacak. Kalbimizi korkmadan etrafımızdaki sevgilere açtıkça hem huzur ve mutluluk duyacağız hem de olumsuz duygularımızdan arınacağız. Ancak direniriz nedense sevgiyle bakmaya. Kimileri hayalcilik der, kimileri gerçeklikten uzak. Enayilik diyen bile olur. Dışardan aldığımız bu uyarılar, bilinç altımıza yer ederken çiçeklerin muhteşemliği, çocukların o henüz duygusal evrim geçirmemiş halJeri hep normal gözükür gözümüze. Doğal afetler olduğunda şaşkınlık gösterip günlerce üzerinde konuşabilirken, bırakın rengârenk çiçek demetlerini muhteşem boğaz manzarasırun yanından olağan bir şeymiş gibi geçip gideriz. O güzelliğin keyfine varamayız. Duygularınuz bizi kötünün, çirkinin içine çeker. Doğanın Tek başımıza hayata ayak diremektense hep birlikte keyfini çıkarmalıyız... güzelliklerini görmekte, onun verdiği keyfi yakalamakta zorlanırız. Doğaya, çocuklara, hayvanlara karşı hal böyleyken yaşıtlarımıza hele de hemcinslerimize hoşgörümüz iyice zorlaşır. Çünkü olumsuzluklara kendimizi bu kadar teslim etmişken kıskançlık duygularımızın yeşerdiğini ve daha sonra egemen güç haline geldiğini anlayamayız. içimizdeki sevgiyi erteleye dururken paylaşımdan uzaklaşan 'kıskanç ben'in hâkimiyetine biz de şaşar kalınz. Içime ne zaman girdin, bana ne zaman egemen oldun demek ister bir yanımız, ama onu yeterince beslemediğimiz için güçsüzdür, sesi çıkmaz. Sonra kıskançlık, paylaşamama, agresiflik, sadece kendini beğenme duyguları hâkim olur bize. Zor olanı başarmışızdır. Tertemiz duygularla hayata başlarken zor yolu seçip olumsuzluklarla besleriz kendimizi. Paylaşımlarımız azalır. Sevgimizi paylaşmayız, söylemlerimizi, düşüncelerimizi paylaşmayız. Paylaşınca bizden bir şeylerin eksıleceğini zannederiz. îçimizdeki ben'in hâkimiyeti dışımıza yansıdıkça ben'in bizden gittiğini görürüz. Dedim ya zoru başarmışızdır diye... Oysa ne kolaydır papatyanın üstündeki uğur böceğini seyretmeye zaman ayırmak. Korkmadan, olaya zayıflık, romantiklik diye bakmadan bu güzelliği içimize çekmek. Hemcinsimiz olan kadına güzelse ona güzel diyebilmek. îş arkadaşımız akdlıysa direnmek yerine aklını alkışlayabilmek... Tattığımız güzellikleri paylaşmak, paylaştığımızda bizden bir şeylerin eksilmediğini görmek, sadece başkalanna da fark ettirdiğimizi görüp mutlu olmak... Tek başımıza hayata ayak diretmefctense, hep birlikte keyfini çıkarmak... • aylin@kotilsarigul.com