02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

2 MAYIS 2004 / SAYI 945 Hüseyin sen perküsyon çalıyorsun... Hüseyin: Benim hıç çalacak bır şeyim yoktu, teneke çalıyordum, yemin ediyorum. Oyle geliştirdik kendimizi. Arkın: Teneke dediğin ne, kutu mu, teneke çöpkutusumu? Hüseyin: Sokaktabirşeygörüyorsun ,evde bir tencere olabilir. Onları çalmaktan çok zevk alıyorum. Zaten elime bir şey geçince hiç kimsetutamıyordu.Neolursa,neredeolursa çalıyordum. Sen daha önce Arkın'ın yaptığı miiziği dinliyormuydun? Ayfcut.Hiç! Anlaşılan Mercan Dede sizin mahallede tanınan birmiizisyen değil... Aykut: Sima olarak tanımıyordum. tsim olarak duymuştum. Bu teklif geldiğinde çok tuhafgeldi,heyecanlandım. NewYork'ta çalmaknasıldı? Aykut: Orada çokheyecanlandım ama çok güzeldi. însanlar çok farklı, çok sıcaklardı. Allah bilir gelince arkadaşlarına hava atmışsındır... Aykut: Attım! Arkın: Aykut'un da Hüseyin'in de uçağa dk defabinişiydi. Aykut: îlk defaydı ama hiç korkmadık. lleriye bakınca bu grubun devam etmesini istiyormusunuz? tsmail: Kesınlikle. Arkın ağbınin bize soylediği bu grubun iki ay, iki sene değil çok uzun seneler sürmesiydi. (Kapı çaltnca Arkın bır surelıgıneyantmızdanayrıldı) Hazır Arkın yokken rahat rahat arkasından konuşabiliriz. Zor mu Arkın'la çalışmak? tsmail: Arkın ağbinın hiçbir zor tarafı yok. Çünkü ne o, ne de biz iş olarak bakıyoruz. Biraz da ağbi kardeş ilışkisı var. Zaten çok keyıf yapıyoruz. Çalışırken çok disiplinli çahşıyor. Ha, biz de disipünsiz davranmıyoruz. Bazen arada sahnede telefon olayları oluyor ama, dikkat ediyoruz.Yoksa çalmayla ilgi olarak onun bizden memnun olduğunu düşünüyoruz. Zaten biz ondan çok çok memnunuz. Senin içinmüzikne ifade ediyor. ? tsmail: Bizim geçım kaynağtmız diyim, başka bır meslek bilmiyoruz zaten. Kazandığın parayla aileni geçindiriyor musun? • tsmail: Kesınlikle. Zaten şu an tek ben çalışıyorum. Aile müzısyen. Mahallemiz müzisyen mahallesi. Miizik yaşam tarzımız. Hep müzik var! Bu ortak proje size yeni ufuklar açtı mı? ' Aykut: Hem de çok buyuk, çook! Geleceğimiz... tsmail: Başka bir şey anlatacağım demmki konuyla. Arkın ağbiylebiz işçı gibi değiliz. Bize ne hissediyorsanız onu çahn diyor. Bazı yerler var belirlenen, ama onun dışında bizi özgürbırakıyor. Kendini nasıl hissedince klarnetini eline alırsın? • Aykut: Kötü hissettiğim zaman! Kötü his settiğim zaman daha duygusal çalıyorum. Herkes için geçerlidir belki.. Hüseyin sohbet ederken bile ellerin hiç durmuyor. Senin için çaldığın enstrüman ne ifade ediyor.? Hüseyin: Duramıyorum ki! Ben bilmiyorum! Nasıl tanımlayayım onu, sırdaşım diyeyim, her şeyim! Ben nereyegeleceksem o getirecek! tleride nerede görüyorsun kendini ? Hüseyin: Ben çok iyi şeyler yapmak istiyorum. Arkın ağbiyle çalışmak benim için de çok büyük bir şans. Ideallerimi gerçekleştirebileceğim gibi bir şey yani. Inşallah! Çünkü on sekiz yaşıma giriyorum. Türkiye'yi bırak, New York gibi bir yerde çalıyorsun.Heyecanın bittiğı yerde bence müzik de biter. Dünya çapındabir müzisyen olmak istiyorum. , Sen ve tsmail ilkokuldan sonra okumadınız mı ? J Hüseyin: Yok okumadık.Hemen vurduk kendimizi perküsyona! Peki Arkın sen neler öğrendin bu üç genç müzisyenden ? Arkın: Çok farklı şeyler. Üçü de çok farklı müzik geleneklerinden geliyorlar. Mesela Hüseyin"i perküsyoncu olarak dinlediğinde Hint etkisini çok hissedersin, onun çalışında o duygu var. O bana farklı açılımlar getiriyor. Mercan Dede albümünde de perküsyonlan Hüseyin çaldı. Aykut'ta DoğuBatı arasında 4ok guzel bir yelpaze var, o çok heyecan verici. tkisi bir arada... Ismail daha tecrübeli pek çok »anatçıyla beraber çalışmış. Hepsinin kendi tavrı olduğu için çok heyecan verici. Sahnede Dnların yüzünebaktığımda örneğin Aykut'un /üzü beyaz oluyor, elleri titriyor, bayılacak saııyorsun. Bunu hissetmek güzel bir şey. Bu grupla neler planlı vorsun ? Arkın: Esasında yolun başındayız, belki şum yaptığımız çekırdeği dikmek. Ben de dahil daha pişmemız lazım. Önümüzde bir hayli JÜzel, dünya genelineyayılan bir konserprogramız var. Bu konserlenn en büyük özelliği joğu prestij, çok yüksek organizasyonlar olnası. Türkiye turnesi var. Ardından Amerika sonseri ki orası çok önemli bir ay da bu ;kiple beraber çalacağımız. 20konservar. Ariından Avrupa turnesi, sonra temmuzda Mala' da MidnightExpressgecesininkonserindeyineberaberiz. Sonuçta "TribalTrio" uzun Karade bir yön geçti... Yeşim Ustaoğlu, son filmi 'Bulutları Beklerken'le yersiz yurtsuz göç insanlarının iç dünyalarını anlatıyor. Karakterler, Karadeniz'de, yani yönetmenin çocukluğunun geçtiği yerde yaşasa da araya Rusya ve Selanik de giriyor. Özlem Altunok 1 Sayfanın devamt Hikâyeyi bir çocuğun gözünden anlatmanızın nedeni de kendi çocukluğunuzla kesişmesi mi ? Benzer yöntemi 'Güneşe Yolculuk'ta da kullanmıştım, oradaki Mehmet de benim gözüm gibiydi. Burada da Mehmet, Ayşe'nin dramını hisseden, takip eden, aktaran tarafta. Çocukluğumda dinlediğim öykülerın etkisini, bıraktığı ızi, Mehmet de bır şekılde al tıncı hissiyle.sezgileriylegösteriyordu. Ayşe'yeyakın duran, onu sezen, bir yandan da oranın bütün gizemini, doğanın yarattığı gizem dışında, cinleriyle, perileriyleyaşayarakbüyüyenbirçocuk. Okarakter bize Ayşe'nin öyküsünüizlettiriyor. tki filmde de Mehmet adını kullanmanız bir tesadüf olmasa gerek... Mehmet çok sevdiğim bır isim... Filmde, aynı denJzi paylaşan üç ülke; Rusya, Yunanistan, Türkiye üçgeninde bir atmosfer yaratıyorsunuz. Ozellikle Rusya'nın o dönemde, Türkiye üzerindeki e tkisi... 70'li yıllarda Sovyet Rusya, korkarak, bir yandan da merak ederek bakuğımız bir yerdi. Sınırın öte yanında, kapalı, bilmediğimiz şeytansı bir dünya varmış gibi çekinirdik. O dışlanmayı da bir parça hissettirmeye çalıştım. 89'dan bugüne gelirken farklı tabiı, Karadeniz, Gürcistan sınınyla, yeniden yapılanmaya çalışan kriz içindeki Rusya'yla ilişkisiyle büyük bir değışim geçirdi. Însanlar buraya büyük bir çaresizlik içinde geldi. Filmde de böyle bır karakterimız var. Bu üçgen içinde göç sırasında Türkiye'den Yunanistan'agidip, daha sonra kendini Sovyet Rusya'da bulan yertsiz yurtsuz Tanasis. 27 yıl sonra üçgünlüğüne evine dönüp, sonrasında nereye gideceğini bilmediği bir dönüş hikâyesini üstleniyordu o üçgende. O kadar yükseklerde bile fonda, 80 öncesinin harcketi ve baskısı kendini hissettiriyor... 80 öncesi, Türkiye'nin hemen her yöresinde acılı, sancılı yaşanmış bir dönem. Film, Ayşe'nin dramının yanında var olan baskıyı, farklı düşünen ve bunu dile getiren insanları da anlatıyor. Yaşadığımız baskıyı, sıkıntıyı kabullenememeyi, ozellikle Cengiz karakteriyle anlatmaya çalıştım. Bunun için de Ayşe'yle Cengiz arasında bağlantı kurdum. Ikisi de gidiyor sonuçta, ikisi de kabullenilmemiş, dışlanmış karakterler. 50YILLIKSIR... • Zaten Güneşe Yolculuk ile bu filminiz arasındaki en önemli bağlantı aidiyetsiz ve göç etmck zorunda olan kimlikleri ele almanız... Ayşe kim olduğunu söyleyemiyor ama oraya ait, o toprağın parçası. Kim olduğunu ifade edememe sıkıntısı yaşıyor çünkü bütün hayatı boyunca bir sırn taşımayla yüklenmiş. Bir anlamda ağır bir suçluluk da taşıyor bu sırla beraber, çünkü ona yüklenen görevi de yerine Yeşim Ustaoğlu'nun bir ayağı fılmleri aracılığıyla sürekli yurtdışında. Fotoğraf: Vedat Arık getirememiş. Kardeşiningitmesineizin vermiş, o kararı verirken kendini korumuş. Bir yandan da çokgüçlübirkarakter. Kendimiz için bile düşünürsek, hayatımız boyunca kimseye söyleyemediğimiz bir sırrımız yoktur, eninde sonunda çıtlatırız. Ayşe bunu taşımak zorunda olduğu için en sonunda o aidiyet duygusunu dile getirme girişiminde bulunuyor. HAYATI SIRTLAN AN KADINLAR Filme çocuklar ve kadınlar hâkim, var olan erkekleri ise politize olmuş kimlikler olarak sunuyorsunuz. Buradan, gündelik hayatı taşıyanlar, yüklenenler hep kadınlar sonucu mu çıkıyor? Özellikle70'li yıllarda, ashndaşimdi de geçerli olan bir durum bu. Belgeselde de aynı şeyi anlattım. Hayat bir şekilde devam ederken, kadınlar o hayatı sırtlanıp götürüyorlar, hep varlar. Erkek karakterlerinse politize olmalarının yanında, yeri yurdu olmayan, yalnız karakterler olduklarını söyleyebiliriz. Karadeniz'in kapalı görüntüsü, uzaktan homojen bir yapısı varmış hissini veriyor. Film, uzaktan baktığımız o yapının aslında hiç de öyle olmadığını gösteriyor... Karadeniz'i içinde olduğunuz zaman anlayabilirsiniz.dışarıdanbakıldığında böyle genel bir klişe var orası için. Kozmopolit bir yapı ve kültüre sahip. Ancak Hemşinliyi, Batı Karadenizliyi, Rum göçünü sadece orada olduğunuz zaman hissedebilirsiniz. Içeriden bilmeseydim, böyle bır deneyimim olmasaydı ben de bu projeye cesaret edemezdim. Anlamak için orayı içeriden tanımak, hissetmek gerektiğini düşünüyorum. Doğu Güneydoğu kadınının daha zor şartlar altında yaşadığını düşünürüz. Karadeniz kadınının da ağır yaşadığını ama görünmediğini düşünüyor musunuz? Yine belgeselde ele aldığım bir konu bu. Karadeniz kadını, hayatı fiziksel ve manevi bir güçle taşıyor. Dünyanın çok az yöresinde rastlayabileceğimiz bir yaşamavevarolmasevincinesahip. 80 yaşında bir kadını ne olursa olsun yaylası Bulutları Beklerken, küçük Mehmet'in gözünden Ayşe'nin parçalanmış geçmişini anlatıyor. yükünü alır, gider... Öyle ayakta kalır. Hayatı öyle anlar. Siz filmlerinizde daha çok amatör oyuncularla çalışmayı tercih ediyorsunuz. Bu filmde iki deneyimli tiyatrocu, Suna Selen ve Rüçhan Çalışkur var... Ayşe ve Selma karakterlerı zor ve inandırıcılığın önemli olduğu karakterlerdi. Ayşe, hem köyün bır parçası hem de Eleni olacaktı. Her iki dile de hâkim, görsel olarak da oraya aykırı düşmeyecek, bedenleriyle, duruşlarıyla o kimlikleri karşılayacak en uygun kişilerdi. O duyguyu oturtmak için Selen ve Çalışkur'la bır yıl kadar uzun bir prova sürecigeçirdik. Filme çekeceğiniz öykülerin içinde bir süre yaşıyor, o mekânlarda araştırma yapıyorsunuz. Bir filmin hazırlık sürecinde neler yaşı yorsunuz ? Senaryo yazımı, mekânsal araştırma, cast çalışması, provalar, senaryonun son şeklini alması ve çekim... Süreç genellikle böyle ilerliyor. KARAKTERLERtN ÖNEMt Genelde kişiler üzerinden genel bir durumu anlatıyorsunuz. Bu, sinema dilinizde yerleşik bir ifade şekli mi ? Karakterlerim benim için çok önemli. Onların iç dünyalarına ulaşmayı hedefliyorum. Onlar da doğal olarak varlıklarıyla dilegetirmekistediğim durumu ifade ediyorlar. Kafanızda sürekli senaryo ve öykiilerle mi dolaşıyorsunuz? Hikâyelerim, notlarım ya da ani esinp lenmelenm oluyor her zaman. Ama so1 nunda filme dönüşmesi, içinde yaşadığım dönemde bende yarattığı önemle belirginleşiyor. Jüri üyeliği yapan bir yönetmen olarak yarışma fılmleri ni değerlendirirken ölçütleriniz neler? Dilinin özgunlüğü, farklılığı, kalıcılığı, derinliği, senaryonun gücü, oyuncu yönetımi. . Hepsını bir bütün olarak değerlendirıyorum. Filmler aracılığıyla bir ayağınızın yurtdışında olması, sürekli hareket sizi nasıl etkiliyor? Enerji kazandırıyor. Hem orada olan biteni hem de buravı takio edebilivo
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle