Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SİNEMA 28 MART 2004 / SAYI940 Cahide Sonku, Yeşilçam'ın efsanesi olarak anılıyor bugün, ama o çok daha fazlasını yaptnak istemişti... Yönetmenim, kadınım, muhalifim Feyturiye Esen ismini belki de hiç duymadınız. Ama o Türkiye'de film yönetti. Sette kendini "oğlan çocuğu" gibi hissediyordu büyük ihtimal. Bugünse muhalif ve kadın sorununu temel alan kadın yönetmenler var. Semire Ruken Oztürk kadın yönetmenleri anlattı... Şükran Yücel 1. Sayfanın devamı Genelde sinemanın ö/elde Türk Sineması'nın bir dişil yüzü de var mı? Yoksa bu bir temenni mi? Dünyada da yapımcılık ve yönetmenlik gibi önemli noktalarda çok az kadın var. Türkiye'de toplam 23 kadın yönetmen içinde bugün çalışanların sayısı 56'yı geçmiyor. Az olduklan gibi kadın sineması yapmamalan da bir problem. Oysa dünyada siyah bir kadın yönetmen hem siyahlığa, hem de kadınlığa ilışkin bir şeyler söylüyor, çünkü derdi var. Eğer kadınlar, cinsiyetinin zenginliğinden hiçbirşekilde yararlanmıyorsa ya da varolan sorunları görmüyorsa, ki Türkiye bu konuda harıka bir malzeme, orada bir sorun var. Bir de başka bir boyutu var, örneğin kadından yana, kadın sorunlarına duyarlı film yapan kadınlar bunun farkında değil ya da bu yöndebirvurgurahatsızediyor. Tamam, her türden film yapan kadın yönetmenler olsun, bu bir temenni, ama kadın filmleri çeken kadın yönetmenler de olsun, bu da diğer temennim. Bazı kadın yönetmenleri, "Erkek olmayan" tlk Kadın Yönetmenler nitelerken, "erkek olmayan" vurgusunu kullanma ihtiyacını neden hissettiniz? 1980 öncesinde kadınların çektiği filmlerin yarısından çoğu avantür filmlerdi. Bu tanımlamaya Birsen Kaya ve Bilge Olgaç denk düşüyor. Söylemleriylede "kadın gibi olmadıklarını" vurguluyorlarzaten. Kendilerini sette, yabancı bir kadın sinemacının deyişiyle "oğlan çocuklarından biri gibi" hissettiklerini, bu yüzden "kadın"dan çok "erkekolmayan" olduklarını belirttim. "Siyasallaşmaya Doğru Kadın Yönetmenler" başlığı altında çok farklı türdefilmlerçeken kadın yönetmenleri ele alıyorsunuz. Sinemamızın siyasal ve toplumsal kanadında onların bir rolü ve ağırbğı var mı ? Kesinlikle var. Az sayıdalar ama etkililer. 80 Darbesinin sonuçlarını kadınlar sinemada 90'lardan sonra gösterdiler. 12 EylüTle ve onun demokratik olmayan sonuçlarıyla, azınlık sorunlarıyla ilgilendiler; bu nedenle televizyonlarda yargısız infaza uğradılar ya da haklarında dava açıldı, çok tartışıldılar. Görüştüğünüz kadın yönetmenlerin "kadın yönetmen" olarak anılmayı kabul etmemeleri dikkatimi çekti. Bunun sebebini neyebağlıyorsunuz? "Kadın yönetmen" teriminden ısrarla kaçmalarının nedeni sanırım bilinçaltında yatıyor; sanki bu, kadınlıklarını kullanarak bir yerlere geldikleri anlamına gelecekmiş gibi itiraz ediyorlar. Bir deyazılı olmayan yaygın kanı, kadın filmlerinin "hafif" filmler olması, en azından azınlık sorunları kadar prim yapmayacağı kesin. Bir kadın yönetmenin, "eğer bu bir kadın filmi olsaydı daha yumuşak olurdu" dediğini örnekliyorsunuz. Oysa son yıllarda bunun tam tersini kanıtlayan örneklerigörüyoruz (ClaireDenis'in filmleri, Morvern Callar, Katliam gibi filmler). Bu yumuşaklık beklentisi günümüzün kadın yönetmenlerini daha sert filmler yapmaya mı itiyor dersiniz? Bu yumuşaklık beklentisi hem bir tarafıyla doğruymuş gibi görünüyor, kadının toplumsal rolü nedeniyle, hem de bir taraftan klişe aslında. Hep şunu vurgulamaya çalıştım. Erkekler ne kadar renkliyse kadınlar da o kadar renkli. Yani örneğin ı şiddet, kadın yönetmenlerin deilgisini çe»Y^ ker doğal olarak, çünkü ayru dünya üze'j rinde yaşıyoruz. Hatta kadına yönelik şid y det, erkeğe yönelik şiddetten çok daha yoğun; o halde sinemada da yansımasını bulacaktır. Ama bir farkı olmalı. Kadın olarak farkını koyabilmek, mesela erkeğin bakışının nesnesi kılmamak kadını, onu seyirlik nesneye indirgememek ya da sadece kurban etmemek. Türk Sineması'nın 70 sonrasında geçirdiği krizin, olanak bulmak açısından kadın yönetmenler için daha engelleyici olduğunu söyleyebilirmiyiz? Para iktidar demek; erkek dünyasına erkeklerin araçlarıyla, yöntemleriyle, dilleriyle girmek istemeyebilirsiniz, bazı kadınlar bu aşamada en zor anları yaşadıklarını söylüyor. Bir de unutmayalım kendi yapımevlerini kurmak zorunda kalan kadın yönetmenler var. Bunlar da bir şeyleri gösteriyor. Sayıca az olan kadın yönetmenlerin Türk sineması içindeki yerinifilmlerininsanatsal düzeyi açısından nasıl değerlendiriyorsunuz? Yapıldığı yıllara göre iyi olan filmler bir yana, bariz zaaflar taşımalarına karşın duygusunu geçirebilmiş filmler de var. Ama zaten o kadar sınırlı bir alandan konuşuyoruz ki, bana 100 film arasından seç diyorsunuz; eli yüzü düzgün 10 tane film sayabilirim, bu oran da iyidir bence. Yaklaşık 100 film çeken bir sürü erkek yönetmen var, onların da en fazla 10 tane iyi filmi vardır zaten. Kadınların da sinemayı öğrenirken ya da denemeler yaparken en az erkek yönetmenler kadar bu şanslarını öylesine harcama lüksleri olmalı diye düşünüyorum. Türk Sineması aradığı farklı ve yeni soluğu "kadın sineması" ile yakalay abilir mi ? Umudum bu. Sinemaları muhalif perdeye çevirmenin vakti geldi de geçiyor bile. Sizce "kadın sineması"nın gerçek anlamda ortaya çıkabilmesi için nelere gerek var ? Tabii ki bilinçlenmeye. Bir sürü Amerikan filmi arasında bir tane Norveç filmi gelince ne hissediyorsak, bir sürü erkek yönetmenin dışında bir kadının fil Işıl Özgentürk, Seçkin Yaşar. Fide Motan, Lale Oraloğlu ' Tomris Giritlioğlu, Mahinur Ergun mi geldiğinde, merak ederek izlemek ve araştırmakgerekmez mi? Bütün izleyiciler için geçerli bu. Bir yönetmenin, sanki yüzlercesi varmış gibi, ülkesindeki ilk kadın yönetmeni tanımamasını ya da bazı yönetmenlerin çalışmalarını izlememesini aklım almıyor. Kadın yönetmenlerin kendi kişisel tarihlerini ve çalışmalarını eleştirel bir süzgeçten geçirmeleri, belleklerini yeniden kazanmaları ve dünya sinemasındaki kadınlan bilinçle izlemeleri gerekiyor. Kitabımzın Türk Sinemasında 'Kadın sineması' konusunda nerede durduğunu veya nasıl bir katkısı olacağını düşünüyorsunuz? Bugün kadın izleyici öksüz bırakılmış durumda. Kadınlar açısından daha özgür, daha düzgün bir dünya kurmada herhangi bir yönetmen (erkekler de dahil buna) " kadın filmi" yapmak için harekete geçer ve düşünmeye başlarsa ya da sinema tutkunu bir kadın öğrenci, bu kitapla, içinde yeşeren film yapma isteğini bir temele oturtabilirse başarmış olacağım. Sonuçta bilimsel bir eser yazmaya çalıştım, bunu yaparken de taraftım, bir bilim kadını olarak. Ayrıca ben de kadın izleyici olarak kadın sinemasının iyi örneklerini bu topraklarda görmek istiyorum. Bir kitap hiçbir şeyi değiştirmez. Ama madem Yeni Türk sinemasından söz ediyoruz yavaş yavaş, kadınlardan da söz etmek gerekiyordu. "Sinemanın Dişil Yüzü"nde adlarını bilmediğimiz unutulmuş kadın yönetmenlerden de söz ediyorsunuz: Birsen Kaya ve Feyturiye Esen gibi. Bir dönem film yapmış olan bu kadınlar şimdi ne yapıyor, durumları nedir? Gerçekten de kadın yönetmenlerle ilgili Ötekinin Sesi belgeselini hazırlamadan önce, ki TRT aracılığıyla kaç kişiye ulaştı bilgim yok, bazı kadınların adını bilmiyorduk, daha doğrusu bir yerlerde varlardı ama yaşayıp yaşamadıkları bile belli değil di. Bir tek Nuran Şener'ın öldüğü yazılıydı kaynaklarda, onun hakkında da hiç bilgi yoktu. Feyturiye Esen ve Birsen Kaya'yı tanımıyorduk. Aynı şekilde yurt dışında film çeken Ayten Kuyululu'yu da öyle. Feyturiye Hanım, kızlarına dayanarak yaşıyor. En son küçük kızıyla Milas'ta bırakmış, tım onu. Ayten I lanım, hâlâ film yapma isteğini içinde bir köşede tutuyor, ona kimse bu konuda yardım elini uzatmadı. Bodrum'da yılın yansını gönüllü bir tiyatro topluluğunu çalıştırarak yaşıyor. Ancak 80 öncesı yönetmenlerin içler acısı durumuna en iyi örnek herhalde Birsen Kaya'dır. Yıllarca çalışmasınakarşın Birsen Hanım 'ın hâlâ emekliliği yok, tıpkı kocası gibi. Ciddi sağlık sorunlan var, iyi bakıma ihtiyacı var, ama ekonomik nedenler elini kolunu bağlıyor. Bir an önce Birsen Kaya'ya birilerinin sahip çıkması gerek.#