Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
4 19 Eylül 2020 Cumartesi Mizah özgürdür Sözleşme yaşatır Bu senin hakkın Yepyeni bir yayınla karşınızda olmanın heyecanıyla başlıyoruz... Adından da anlaşılacağı üzere bu köşede günlük hayatta ve çalışma yaşamında kural koyucular için küçük ama bizlere katacakları açısından büyük olabilecek hakları ele almaya çalışacağız. Haklarımızı korumak için sendikalıysak toplusözleşme hakkımız. Bir işe girdiğimizde öncelikli olarak işverenle bir iş sözleşmesi yapmak hakkımız. Evlilik sözleşmesi hakkımız. Ama tüm bu haklardan yararlanmak için öncelikle yaşamamız gerekiyor. Yaşamak, hakkımız ama erkek şiddetinin arşa çıktığı, her gün en az bir kadının erkek şiddetiyle yaşamdan koparıldığı ülkede yaşamak için öncelikli olarak güzel bir sloganla hayatımıza giren İstanbul Sözleşmesi hakkımız. İstanbul Sözleşmesi şiddet gören kadına hangi hakları sağlıyor? Sözleşmenin maddelerini titizlikle inceledik, eksik hissettiğimiz konuları da Avukat Canan Arın’a danışarak tamamladık. Sözleşme, kadına yönelik şiddetin her alanda toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanmasıyla ortadan kalkacağına işaret ediyor. Anlaşmanın tarafı olan devletler şunları yapmakla mükellef: 4 Eğitimin her kademesinde, cinsiyet eşitliğini ele alan konuları ders müfredatına dahil edecek. 4 Şiddet eylemleri tekrarlanmasın diye gerekli hukuki ve diğer önlemleri alacak. 4 Şiddet gören kadınlar için yeterli sayıda sığınma evleri açacak. 4 Türkiye’de 12 yaşından büyük çocuklar sığınma evlerine alınmadığı için bu yaş grubunda çocuğu olan kadınların kirasını karşılayacak. 4 Bunun için mali kaynak ayıracak ve ödemekten imtina etmeyecek. 4 Günün her saati kullanılabilecek ücretsiz telefon yardım hatları sağlanacak. 4 Mağdurlara ve çocuklarına psikolojik ve hukuki danışmanlık sağlayacak. 4 Gelenek, töre, din, ya da “namus” gerekçelerinin, herhangi bir şiddet eyleminin bahanesi olarak kabul edilmesini önleyecek. 4 Kadınlara yönelik şiddetin suç sayılması ve gerekli cezaların verilmesi sağlanacak. 4 Şiddet gören kadının tazminat talep etmesini sağlayacak hukuki önlemleri sağlayacak. 4 Toplumsal cinsiyete duyarlı politikalar, kapsayıcı ve eşgüdümlü politikalar uygulayacak. 4 Şiddet uygulayanların adalete teslim edilmesi sağlanacak. 4 Halka ulaşabilmek için sivil toplum kuruluşları, medyayla ve özel sektörle işbirliği yapacak. 4 Kolluk kuvvetlerinin yardım isteyene anında yardıma gidebilmelerini sağlayacak. Bunlar hakkınız... İstanbul Sözleşmesi ile çıkarılan 6284 sayılı Kanunla 4 Şiddet ya da tehdit altında iseniz sığınak, geçici koruma (yakın koruma) talep edebilirsiniz. 4 Şiddet uygulayan kişinin evden uzaklaştırılmasını, size yaklaşmasının engellenmesini, adresinizin gizlenmesini, kimlik ve ilgili diğer bilgilerin değiştirilmesini isteyebilirsiniz. 4 Şiddet uygulayanın silahını polise teslim etmesini, geçici velayet ve tedbir nafakası, geçici maddi yardım, oturduğu eve aile konutu şerhi konulması talep etmek hakkınız. FOTOĞRAF: Kurtuluş Arı cinsiyet tanımaz Karikatür uzun yıllar erkek çizerlerin sayıca fazla olduğu bir alandı Türkiye’de. Karikatürist kadınların sayısı neden erkek karikatüristlerden daha az? Mizahın “erkek işi” olduğu düşünülen bir ülkede karikatürist kadınlar neler yaşıyor? “Kadın karikatürist” vurgusu ne kadar doğru? Türkiye’nin önde gelen mizah dergilerinde çizen kadınların kapısını çaldık. Ayça HAN RAMİZE ERER: ELİMİZLE ÇİZİYORUZ CİNSEL ORGANIMIZLA DEĞİL Ressam olma hayaliyle büyüyen Ramize Erer, liseyi bitirdikten sonra radikal bir kararla resim yapmayı bırakıyor ve karikatür çizmeye başlıyor. İlk çizimleri Oğuz Aral’ın çıkardığı Gırgır’da yayımlanıyor. Oğuz Aral için “Tanıdığım ilk ‘pozitif ayrımcı’ydı, gelen hiçbir kızı kaçırmak istemez, cesaretlendirir, desteklerdi” diyen Erer şöyle anlatıyor: “Gırgır ve Hıbır dergilerine çalışırken benim de içinde bulunmayı çok sevdiğim meşhur sabahlamalarımız vardı. Kız olduğumu unuttuğum kendimi tam bir çizer olarak hissettiğim o uzun geceler. İşte mesai arkadaşlarım bana kız olduğumu davranışlarıyla hatırlatırlardı. ‘Yazık sana git evine uyu’ derlerdi mesela. En çok o zamanlar incinir, o dünyadan uzaklaştırılmak istendiğimi düşünürdüm.” Ramize Erer “Kadın karikatürist” vurgusunun ne kadar doğru olduğu sorusuna ise şu sözlerle yanıt veriyor: “Ünlü fransız kadın çizer Claire Bretécher, ‘Kadın karikatürist neymiş öyle? Elimizle çiziyoruz cinsel organımızla değil’ demiş. Ben kendimi karikarürist olarak tanımlıyorum elbette, ama tam bir kadınerkek eşitliği olmadan da bu bakışın değişmeyeceğini düşünüyorum. Karikatüre başladığım zamanlarda bırakın karikatürü, çalıştığımız mekân bile cinsiyetçiydi. Kapanmayan, açık unutulan tuvalet kapakları, varlığımız unutulup yapılan en ağır kadın muhabbetleri sıradan olaylardı.” Erer, o dönem en çok tabularla uğraştığını ifade ediyor: “Kadınların arzularından bahsettiğim karikatürlerim bazıları için çok rahatsız ediciydi. Dergiyi artık eve götüremiyorum, karıma gösteremiyorum diyen erkek çizer arkadaşlarımız bile vardı.” ‘ÇİZER, SANATÇI ÖZGÜR OLMALI’ Irkçılık ve çocuk istismarının kendisi için tabu olduğunu belirten Ramize Erer, Avrupalı çizerlerin tabusuz ve daha sert olduklarını söylüyor: “Bir Fransız çizer arkadaşıma özellikle pedofili ile ilgili bazı karikatürlere bakamadığımı ve rahatsız olduğumu söylemiştim. O da bir çizerin tabusu olmamalı demişti. Evet, tabular bizi sansüre ve otosansüre götürebilir de. Hassas bir konu. Benim eşitlikçi bir bakış açım vardır. Ama karikatürist vasi de olmamalıdır bana göre. Çizer, sanatçı özgür olmalıdır.” İPEK ÖZSÜSLÜ: İNSAN KENDİSİYLE DALGA GEÇEBİLMELİ İpek Özsüslü, hem Bayan Yanı’nda hem de LeMan’da çiziyor. Özsüslü’ye göre azınlık olmak hayatın her alanında kötü, çünkü çoğunluk bunun verdiği güçle arsız davranıyor. Kadın bir çizer olmanın yaşattıklarını ise şöyle anlatıyor: “Zaman içinde ben de gerek açıkça gerek imalı bir şekilde kadınların esprilerinin sıkıcı olduğu ya da çizgilerinin yetersiz olduğu gibi sözler duydum. Amatörlüğümde de profesyonelleşince de, kadınlardan da erkeklerden de duydum bu tarz şeyler. Ancak bunları hiç sallamadım. Sallasam bugün hâlâ çiziyor olmazdım.” Özsüslü, günümüz Türkiyesinde karikatürlere verilen tepkilerden çok azını haklı, çoğunu ise gereksiz buluyor. Mizah dergisi okurlarının espri eşiğinin yüksek ol ZEHRA ÖMEROĞLU: bir baş etme yöntemi LeMan Dergisi çizeri Zehra Ömeroğlu için karikatür çizmek için kendinizle, toplumla, hayatla bir derdinizin olması gerekiyor. Yani Zehra Ömeroğlu için karikatür “bir baş etme yöntemi.” Çizmeye başladığından beri kendisini en çok sıkan şeyin “kadın karikatürist” vurgusu olduğunu söylüyor: “Bu ön plana çıkarıldığında sizden çizmenizi istedikleri konular bir kalıba sokulmaya çalışılıyor. ‘Sen kadınsın, kadın konularına neden değinmiyorsun?’ gibi. Bunları duymak beni gerçekten sıkıyor çünkü kadın dünyası veya erkek dünyası ayrımını kabul etmiyorum. Okurlardan şu cümleyi çok duydum: ‘Erkek mizahı yapıyorsun!’ Kabul edilmiş sözde kadın dünyası kalıplarının dışına çıktığınızda erkek mizahı oluyor yaptığınız iş. Oysa mizahın doğasına aykırı. Mizah özgürdür, cinsiyet tanımaz.” Karikatürist kadınların az sayıda olmasının asıl nedeni, toplumsal normlar ve kurallar yüzünden geri bırakılmaya çalışılmaları olduğunu söylüyor: “Çocukluğundan itibaren her yaptığı ayıp, günah, uygunsuz diye bastırılan, itilen bir kız çocuğunun kendini çekinerek ifade etmesi veya bu yargılardan uzaklaşmasının zaman alması elbette beklenir bir şeydir. Diğer tarafta kendini amcalara, teyzelere ‘göstermesi’ her koşulda teşvik edilen erkek çocukları. Ama kırıyoruz bunları hep beraber. Bunlar konuşulur oldukça, fark edildikçe ve en önemlisi hayata ve politikalara yansıdıkça yok olacaktır diye umuyorum.” ‘İKTİDAR HEP KARİKATÜRÜN KARŞISINDA OLMUŞTUR’ İktidarın eskiden beri karikatürün karşısında olduğunu ve hep böyle kalacağını söyleyen çizer, “Karikatür kuvvetli bir ifade aracı olduğu için sorgulatır. Bu da iktidarın hiç sevmediği hatta korktuğu bir şeydir. Karikatür, gücünü okurdan alır. Fakat yeni dönemde farklı olan şey; internette karikatürlerinizi gören kitle tarafından de aynı saldırıya maruz kalıyorsunuz. Hakaretler, tehditler, küfürler. Bir de ne çizerseniz çizin kurtulamayacağınız bir linç ekibi var. Beni en çok bunlar sıkıyor sanırım.” ması gerektiğini belirten Özsüslü, “İnsan kendisiyle de dalga geçebilmeli. Yoksa bu hayat geçmez. Kılı kırk yararak ya da güçlüyü savunarak ya da her şeye alınganlık göstererek karikatür çizilmiyor. Böyle işler zekâ pırıltısı da barındırmıyor. Mizah böyle yapılmaz, o başka bir şey oluyor” diyor. FEYHAN GÜVER: ‘SİZ NEYSENİZ ÇİZGİNİZ DE ODUR’ İlk karikatürlerini liseyi bitirdikten sonra, o dönemde yaşadığı bir Trakya köyünde çizmeye başlayan Feyhan Güver şu anda Bayan Yanı dergisinde “Bayır Gülü”, “Yaşam Koçu Afet” ve “Kaynama Noktası” köşelerini çiziyor. Çizmeye başladığı ilk yıllarda yaşadığı zorlukları şöyle anlatıyor: “Erkeklerin çizdiği karikatürler çok eleştirilmezken bizim çizdiklerimiz o kadar da şakaya alınmazdı bazen. Ama zamanla çok sevildi. Çok olumlu tepkiler aldım imza günlerimde.” “Yazdığınız, konuştuğunuz, baktığınız, gördüğünüz, hissettiğiniz her şey çizginize yansır” diyen Güver, bir kadın olarak kadınlarla ilgili çizmek gibi bir kaygı taşıyıp taşımadığı sorusuna verdiği yanıtta ise şunları söylüyor: “Yani sonuçta siz neyseniz çizginiz de odur. Oturup da ben kadın gibi çizeyim diye düşünmezsiniz, bu biraz da içgüdüseldir. Kadınlarla ilgili konularda daha tepkili olursunuz. Bir cinayet işlendiğinde, çocuk istismarlarında, kadına şiddet uygulandığında empati yapmanız daha kaçınılmazdır.” Feyhan Güver, 90’lı yılların karikatürlerindeki cinsiyetçi dilin değişmesini bir gelişim olarak gördüğünü belirtiyor. “O zamanlar çizdiğin biriki karikatürü şimdi olsa ben de çizmezdim” ifadelerini kullanan Güver, “Bu hem biraz karikatüristin kendi gelişimiyle hem de toplumun gelişimiyle ilgili sanırım. Bunu ‘otosansür’ olarak görmem, bir gelişim olarak görürüm. Bilinçle alakalı bir şey bu. Birinin gördüğü bir şey bir başkasını yaralıyorsa orada mizah yapılmamalı” diyor. İLTEM DİLEK: ERKEK gibi ÇİZiyor dediler İltem Dilek, eski bir Uykusuz çizeri. Artık Türkiye’de yaşamıyor ve karikatür çizmiyor fakat çizdikleri hâlâ gündemde. Dilek, uzun süre boyunca hem adından hem de karikatürleri “bir erkek karikatüristin elinden çıkmış gibi” olduğu için erkek çizer sanıldı: “Kadınsa sadece kadınlarla ilgili çizer zaten diye bir koşullanma var. Ben zihni sadece kadın olmanın zorluklarına dair çatışmalarla meşgul ve dünyanın geri kalanına dair söyleyecek çok da bir şeyi olmayan birisi gibi davranmayı hiç düşünmedim.” Dilek, sosyal medyada kendisine yöneltilen “kadın bir çizer olarak kadınlarla ilgili çizmiyor” eleştirilerine ise şu ifadelerle yanıt veriyor: “Erkeklerin, kadınların neyi yapması ve neyi yapmaması hususunda her zaman söyleyecek bir şeyleri olmasına bayılıyorum. Eğer iyi mizah yapabiliyorsa, bir çizer sadece ve sadece ‘kadınlığa dair’ konuları çizebilir. Mizah kaliteliyse hiçbir şey sakil durmaz. Bense aklına öyle espriler gelen birisi değildim, bu sefer de ‘Çok iyi, erkek gibi çiziyor’ gibi şeyler söylenmeye başladı. Bu da bir noktada rahatsızlık veren bir şeye dönüştü benim için.”