02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

19 Eylül 2020 Cumartesi Fatih’te zorluklarla büyüdüm 3 AŞKI MEMNU İLE HER ŞEY DEĞİŞTİ Sizi hastanede karıştırdılar Aysel hep simit yerdi, hatırlarsın. Buzluk ağzına kadar simit doluydu. Bir gün gittim, karnım aç, “bir simit versene” dedim. “Veremem” dedi. “Bari yarım ver” dedim. “Sezen’e vereceğim hepsini” dedi. Yahu Sezen bunları nasıl yiyecek? “Olsun, bir senede yer, o bulup alamaz” dedi. Ona çok zaafı vardı. “Hastanede sizi karıştırdılar” diyordu. Fransız beni tekme tokat kovar Ben buraya aidim. Perşembe günü bilmem ne pazarı, cuma günü başka bir pazar. Paris’te de pazara gidiyorum, ama orada “Abla gel bak, şu incirin yarısını da sen ye” diyen yok ki bana. Tezgâha oturup inciri yiyorum, “Oğlum bu beni susatır, sen bana bir de çay söyle” diyo rum. Çayı da getiriyor. Şimdi bunu Fransız’a söylesem, beni tekme tokat tezgâhtan atar. Onunla röportaj değil, kitap yapmak lazım. Anlatsın ne isterse, saatlerce... Öyle zengin ki gözlemleri, alıp götürüyor başka diyarlara nasılsa. Bazen yıldızların arasına, bazen en can acıtıcı gerçekliğin ortasına. O, Müjde Ar, Türkiye’nin en büyük isimlerinden biri. Kendisiyle de dünyayla da dalga geçen bir star. Toplumu sarsacak kadar korkusuz, yanlışın karşısına dikilecek kadar güçlü. Bodrum’da buluştuk... Fatih TÜRKMENOĞLU u İyi misin? Şimdi yalnızım, iyi geldi bana. Annem “yalnızlık en büyük lükstür” derdi hep. u Tabii bir de memleket meseleleri, dünya meseleleri, pandemi... Kendimi bu yüzden pek bir çıkar yola sokamıyorum. Ercan’la her anlamda çok iyi bir ilişkimiz var. Şöyle bir denge var başından beri, o daha optimist. Ben zaten, daha kötücül düşünmeye yatkınım. Bütün sanatçıların da böyle olduğuna inanıyorum. u Kötücül değil de olası negatifi de akla getirmek diyelim sanki. Evet, şahsi bir şey değil bu. Olası negatifi yoğunlaştırıp oradan çözüm üretmeye çalışmak benimki. Çocukluktan gelen şeylerin de çok etkisi var. Depresif olmasam da depresyona yatkınım. Gerçi bu Ercan’la büyük ölçüde çözül dü. O siyasetçi olarak da insan olarak da çok farklı. Genleri sağlam, iyi ve çok çocuklu bir ailede büyümüş. Ben oraya sığınıyorum. Onun bakış açısına. Açıkçası ben toplumca umutsuz olduğumuzu düşünüyorum. Hiç ümidim kalmadı... O kadar çok aşağı çekildik ki. Baskılar artık aşağılanma boyutunda. En dirençli insan bile bir müddet sonra çöker. DÜNYA PİSLİĞİNDE BOĞULUYOR u Sadece en dayanıklı olanlar mı yaralanmadan ayakta kalabilecekler sence? Bence öyle bir şey konuşamayız. Benim gördüğüm, dünya hiçbir şeye çözüm üretemiyor. Bence dünya kendi pisliğinde boğuluyor. Liberalizm yerlerde, hiçbir sorununu halledemeyen bir dünya, bir türlü doymak bilmeyen ayrı bir güruh. Cumhuriyet değerlerinin yok edilmesi, kadınlara baskı, din baskısı... Biz değerlerle büyüdük. u Sen Fatih’te büyüdün, değil mi? Tabii, dindar insanlar arasında. Şimdiki dindar kesim de farklı bir kimliğe büründü. Her şey altüst olunca, hayatın tadını alabilen insanlara hem çok imreniyorum hem de çok hayret ediyorum. Keşke olabilsek diyorum. Olamam ama. u Sen hiç değildin ama. Hiç. Her şeyin farkında olmak çok kötü bir şey. Seni sonunda yalnızlığa mahkum ediyor. Yalnızlığı severim gerçi. Aman biri bulaşmasın da istediklerimi yapabileyim. Bodrum’a kaçtık işte. Kaymak tabakadan değilim. Fatih’te, zorluklarla büyüdüm. İstesem de olamam. Kafamın üzerine kitap koyup yürüsem de olmaz. Umrumda da değil... Eledim ben herkesi. Sadece on kişi var. “Seninle çok tanışmak isteyen birisi var” diye ısrar ediyorlar. “Yok, geç kaldınız” diyorum, “listeyi dondurdum”. Bankada sıradasın. Arkandaki adam “Ben öndeydim” diyor mesela. Sırf hırlaşmak için. Ben de “İki gözümden de katarakt ameliyatı oldum, sizi görmedim” deyip idare ediyorum. ‘Ben dünyayı hiç sevmedim’ u “Aysel”in senaryosu ne du kız. Kızın ayaklarında ayak rumda? kabı yok, dedi ki “Şu çocuğun Bitti. BKM’ye teslim ettim. Her ayağına ayakkabı giydireme halde Netflix’le olacak. yen dünyanın içine edeyim”. u Aysel baskın bir figürdü. Annem buydu. Irak’ta nükleer Onunla yaşamak olağanüstü ol saldırı olacağı zaman bizim sı malı, ama aynı zamanda da çok nıra gelmişlerdi ya, annem ha zor herhalde. zırlanmış çıkıyor. “Nereye” de Çok. Ölmeden önce ayak ucun dim, “sınıra gidiyorum” dedi. daydım. Çok ağlıyorum. 2.5 ay 20 çocuğu alıp getirmeyi düşü lık sürecin sonunda boşaldım ar nüyormuş. “İnsanlar sana ço tık. Mehtap duygularını hemen cuklarını verirler mi” dedim. dışa vurur. Ben böyle çata pata “Tabii, ölüm korkusuyla verir konuşuyorum ama her şeyi içine ler” dedi. “Sen bakamazsın ço atan bir insanım. Artık tutamıyo cuklara, gene bana baktıracak rum kendimi. Doktor vedalaşma sın” dedim, zorla oturttum. Sende hep ‘İnsanların yüzde 80’i zaten büyümüyor. Aslında hepimizde böyle bir taraf güçlü bir sorum var. Olması da lazım. O alana sığınmasak, tımarhanelerde yer kalmazdı.’ luluk bilinci var gerçekten de. mızı söylemişti. Aysel de kendinde değil. Bir baktım, gözlerini açtı. Eliyle bana sus yaptı. “Ağlama. Gel, sana bir şey söyleyeceğim” dedi fısıltıyla. Yanak yanağa duruyoruz. “Ben dünyayı hiç sevmedim” dedi. Bu beni mahvetti. Çok akıllıydı, hiçbir şeyi yemiyordu tabii. Son cümlesi de bu olunca, benim içime işledi. Ben eve gittim, bir çay içeyim dedim. Ben uhrevi şeylere hiç inanmam, benim için gördüğüm gerçektir. Çaydan ğa fırladım. O anda gitmiş. “Ercan hemen hastaneye gidelim” dedim. Nedir bu şimdi? u Aysel’in deliye yatması, anlamıyormuş gibi yapması falan, ne kadar özeldi, değil mi? IQ’su herhalde 170’ti. Bir de gerçeklere katlanamayacak kadar hassas olduğu için de gerçeği bazen çarpıtıyordu. “Çirkinler de Sever” diye bir film çekmiştim Adıyaman’da. Yanımda bir köylü kı Öyle. Annemin yüzünden. O hiç büyümemiş bir çocuktu. Psikoterapistim de “Annenle barış, o hiç büyümemiş bir çocuk. Sen bir çocukla itişiyorsun” dedi. u Ne yapıyordu mesela? Sigarasına çok kızıyordum. Kapıda içip gelebilir bana, değil mi? Ne yapıyordu biliyor musun, daire kapısında elinde yeni söndürdüğü sigarayla girip bana gösteriyordu. Şimdi, bunu bir çocuk yapar. Ben o bağlamda düşünmeye başlaywın bir yudum aldım, “Annem” diye aya zı var bir sahnede ama çok çok güzel bir ca, annemi yaptığı her şey için affettim. u Kadın filmleri nasıl başladı? Aşkı Memnu ile. Kadın zengin adamı değil, kalbindekini seçiyor. Güç var, duruş var, kişilik var. Asiye Nasıl Kurtulur, Dul Bir Kadın, Kibar Feyzo, Teyzem... Artık filmlerimi bile şaşırıyorum. 85 tane filmim var. u Nasıl bir dönüş var orada, değil mi? Salon filmlerinin güzel kadını olarak da kalabilirdin. Aşkı Memnu ile her şey değişti. Benim rolü kabul etme sebebim de o. Kadının o aykırılığı çok güzel. Moruk herifle evliliğe razı olmuyor. Yalıya, paraya rağmen, kalbinin sesini dinledi. “Benim ha yatım, benim cinselliğim” diyor. O bir başlangıç oldu. u O zamanın Türkiye sinde de ne zor olmuş tur. Çok mücadele, çok kavga. Çok yorucuydu. Ne zorluklarla savaşarak çektik o filmleri. Aman hayat kısa be... u Hayattaki en büyük amaç ne peki? İnsanların kandığı bir dünya, benim umrumda bile değil. Markalar, takılar bana kendine sahte şeylerle değer katmaya çalışmak gibi geliyor. Değer, kendine değer katma çabanda gizli. Bu da bitmeyen bir savaş. Yoksa hıyar gibi gelip, hıyar gibi gitmek var. SEZEN’İN EVİNDEN MİSAFİR KOVDUM u En yakın arka daşın Sezen, de ğil mi? 44 senedir hiç ayrılmadık. “Bana bak, hiçbirimiz kocalarla bu kadar uzun kalmadık” dedim geçenlerde. u Onunla itişme olmuyor mu? Hiç. Bence Aysel ve Sezen ruh ikizleri. Üstelik ikisi de Denizli, Sarayköy doğumlu. Yani şöyle şeyler oluyor: Evine gidiyorum, bir misafiri gelmiş, sigara içiyor. Ben kadını kovuyorum evden. “Sen misafiri kovmuşun” diyor. “Evet” diyorum. Hiç laf edemiyor. Evde deli var tabii. u Yeni projelere de pek sıcak bakmıyor sun. Proje mroje yok ki. “Bundan ne kazanırız” diye yapılan işler. Bildiğimiz anlamda sinema yapan adamların sesi soluğu kesildi. Şimdi çeki len filmlere dizi sineması diyorum ben. Bak seyret, dizi gibi. u Televizyon dizile ri var. Hah, hemen “teklif gelmiyor mu” diye soruyorlar. Her dakika teklif geliyor. İlk sözüm “üçüncü bölümün sonunda ölürsem, oynarım” diyorum. HAYATIM BOYUNCA GECE SOKAĞA ÇIKMADIM u Ercan Bey (Karakaş) seni nasıl tavladı? Ben asla siyasetçiden partner düşünmezdim. Bana uzaktan hayranmış. Ankara’da Şener Şen’le şov yapıyorduk, kulise geldi ortak tanıdıklarımızla. Baktım çok kibar oturuyor, orada dikkatimi çekti. 39 yaşındaydım, çok zor bir ilişkiden çıkmıştım. Atilla bir türlü kabul etmiyordu ayrılmayı. O kadar yorgundum ki, partner falan istemiyorum. Neyse, bir akşam hep beraber yemeğe gittik. Sonra bir gece Sezen de vardı, Fatih Çekirge oyun sonrası bir gece kulübüne davet etti. Hayatta gitmem, Sezen var diye gittim. Yanıma oturdu, uykum geldi tabii, “ben gidiyorum” dedim, Ercan beni otele bıraktı. Bırakış, o bırakış. u Biz de starları uzun sigaraları, her an saç baş yapılı halleri, mü cevherler ve kürkler içinde hizmetçilerinin şı marttığı güzel kadınlar olarak gördük hep eski filmlerde. Hayatım boyunca gece sokağa çıkmadım. Gazinoda çalışırken sahneye çıkmadan mutlaka uykum gelirdi. O kadar çok para kazanılan bir iş ki. Düşünsene, ben hayatım boyunca gazinoya gitmemişim. Gitsem onuncu dakika bağırarak kaçarım zaten. O insanlar da oraya niye geliyorlar, onu da hiç anlamadım. Çiçek göndermeyi yasaklamıştım. Garsonlar titriyorlardı. Kim gelmiş, ne olmuş, umrumda olmadı. Fahrettin Aslan “Bu kadının deli olduğunu herkese söyleyin” diyordu. u Ne anılar kalmıştır kim bilir... Ah bak hemen aklıma gelen: Muazzez Abacı’yla İzmir Fuarı’nda çalışıyoruz. Kuaförü gelmemiş, ağlıyor. Fönle, fırçayla bir taradım, kuaförü istemedi bir daha! u Nasıl oldu bu iş? Londra’dan kuaförlük diplomam var. 76’da saçmakyaj kursuna gitmiştim, üç ay. Şimdi pandemi sebebiyle bütün siteyi ben kesiyorum.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle