10 Mart 2025 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

“Âşık Kemal” diyen birinin yanına götürmüşlerdi beni o günlerde. Kıvrak Osman’dı adı. “Yel yoldaşı, yol arka- daşı idik onunla” diyerek sizi anlatmaya başlamıştı bana. Sonra, Çapanoğlu isyanından kaçıp gelen bir “kabile”nin yerleştiği Kırıtlı’da, bir kış akşamı İnce Memed’inizi oku- muştum kızlara, oğlanlara, kadınlara, kocamışlara... Uzun Duran, “Hele bak senin şu hâline, tam bir âşık olmuşsun sen de” diyerek beni kıvandırmıştı. ‘DEMİRCİLER ÇARŞISI CİNAYETİ’ Sizinle buralarda gezinmek bir aşktı evet. Şimdi açı- yorum Demirciler Çarşısı Cinayeti’ni. En sevdiğim bö- lümü sesli sesli okuyorum kendime: “Gavurdağları üstünden gelen turna katarı, Anavarza’dan süzüldü geçti ve batıda Gülek boğazı yö- nünde gözden ıradı, kayboldu gitti. Turna katarı her za- man gözükmez. Turna katarı görmek belki de uğurdur. Bir acaip iştir turna katarı işi. Öyle nasıl da gökte na- kışlanırlar! Turna katarı görmek belki de gönül ferahlı- ğına işarettir. Belki de uzun ömre, hasretliğe ve kavuş- maya işarettir. Turnalar, göllere yakın yabanıl yerlere konarlar ve uçarken çok uzak, çok yükseklerden uçup göğün mavisine dizilmiş kara noktalar gibi dururlar.” (*) Bu arada Memet ellerini yıkadı geldi, tozlanan üst başını çuval silkercesine silkeledi. Yılan kokusu geli- yordu ondan. Merakla tarlanın tumpuna kadar yürüdüm, acaba yılan kıvrıntısı görebilir miyim diye. Bu biraz da korkunun üstü- ne gitmekti. Bunu da sizin yazdıklarınızdan öğrenmiştim. Yaşar Kemal Kadirli’de akrabalarıyla (1973). Fotoğraf: BEDRİ KORAMAN Ah, bir de şu nar ağaçlarının altında sevişirken kıp- kırmızı kesilen yılanları anlatımınız yok muydu? Bunu burayı ararken karşıma eski cezaevi çıkmasın mı! Bir tür da gitmedik yer, dökmedik ter koymadım. Kadınlardan da bir gün sormuştum size, yazdığınızdan bile coşkulu “hafıza müzesi”ne dönüştürülmüş burası. ağıtlar, aşıklardan destanlar, türküler, masallar topla- anlatmıştınız bana: “O öyle bir sevişmedir ki kesseniz dım. Yürüyerek de yazacağım şiirleri, hikâyeleri düşün- YAŞAR KEMAL VE HÂLET ÇAMBEL de birbirlerinden ayrılmazlar o dolanık halleriyle…” düm, ezberledim. İşte böyle…’” (**) Kent Müzesi’nin girişinde sizi konu edinen afişi, adı- Öyle ki, gene dönüp Akçasaz’ın Ağaları’nı okumaya TURNALAR VE ÖLÜM! nızı görmek sevindirdi beni. Buradan Karatepe Aslantaş verdim kendimi. Bir gün Savrun’u yazmak istediğinizi Gene de ben, sizin şu turna anlatımıza gönül vermiş- Müzesi’ne gitmeye karar verdim. Hem Hâlet Çambel’in anlatmıştınız bana. tim. O nedenle turna türkülerine de tutkunumdur: “Ha- anısına hem de size karşı bir saygı duruşu olacaktı bu. “Yalnızca Savrun’u yazmak istiyorum” demiştiniz. tırına düşmez, sormaz halimden,/ Kirpikleri siyah, kalem Sizin yazdıklarınızın izine düştüğüm yıllarda Kara- Romanın kahramanı, yalnızca o koca nehir ve kol- kaşlı yar/ Turnam turnam,/ Yareli turnam, allıdır sunam.” tepe kazı alanını az mı gezmiştim! Kendime kendi- ları olacaktı. Kaynağına kadar gittiğinizden söz edip Ve gene şöyle anlatıyordunuz: me; buraları gören, buralarda yaşayan biri hele he- Çukurova’ya dört koldan nasıl indiğini anlatmıştınız. “Ve turna, gökten ölüme düştü. Turna öleceğini bil- le Cervantes’i, Shakespeare’i, Dostoyevski’yi okuduy- O hatıramızın yarattığı duygularla, şu satırlarınıza mez. Turnalar birbirlerine böyle bakmazlar. Turnalar se- sa, olsa olsa bir Yaşar Kemal olabilirdi zaten diye dü- dönüyorum yeniden: vinirler, acı duyarlar mı? Ölümü bilmeyen hiçbir şey bil- şünmüştüm. “Savrun da her yıl hazirandan Ekim’e kadar kuru- mez. Ölümü bilmeyenler yaşıyor da sayılmazlar. Sizse, yıllar sonra, Hâlet Hanım’ı ve buralarda- du. İşte bu beş ayda Akçasaz, her yıl ana kaynağı olan Ya ölüm olmasaydı, ya ölüm korkusu olmasaydı? Usan- ki öykünüzü şöyle anlatmıştınız bir yazınızda: “Hâlet, Savrun’dan mahrum kaldı. Yıldan yıla kurumağa baş- dırıcı bir şey… Ölüm olduğu için biraz daha çok yaşa- Toroslar’da bir Hitit kalesi bulmuştu. O kaleyi ona bizim ladı. Her yıl kuruyan Akçasaz’a köylüler, Ağalar üşüş- mak istiyoruz. Ölüm olmasaydı... Turnaların biraz daha ilkokul öğretmenimiz Ekrem Bey göstermişti. Hâlet atı- tüler, Akçasaz toprağını yağma ettiler. Bentler yaptılar, yaşamak tutkunlukları var mı, böylesine, insancasına…” na binip Kadirli’ye gelip gidiyordu. kanallar açtılar. Anavarza’nın sis pus içindeki kayalıklarına dönüyo- Bir keresinde karşılaştık, atını tuttu, bana banka- Köylüler Akçasaz’dan tarla kazandılar, ama kazandık- rum yüzümü. Şimdi kartallar olmalıydı ve sizin anlattı- yı sordu. Önüne düşüp onu bankaya götürdüm. Atını ları tarlalar ellerinde kalmadı, çeltikçi yeni yetme Ağala- ğınız bilcümle canlı, börtü böcek… bağlayacak yer uzaktı, atı ben tuttum. Biraz sonra dön- ra kaptırdılar. Akçasaz bir dönüm toprağı olmayan nice Çukurköprü’ye gelene kadar suyu görmedim, ne kuş- dü, atı aldı çekmeye başladı. lar ne de efil efil esen bir rüzgâr vardı. Bir anda karşıma ‘Sen burada ne yapıyorsun?’ dedi. ‘Öğretmen vekilli- adamları büyük çiftlik sahibi etti; zengin, milyoner etti. çıkan, ihtimal, Savrun’un kollarından biriydi. Koygun, sarı ği yaptım Bahçe köyünde, sizin Hitit’e çok yakın, o ye- Fabrika sahibi etti. sarı akıyordu. Sararmış tarlalar çıkmıştı karşıma. re düşmüş rüzgâr heykeli mi ne, oralarda öğrencilerim- Akçasaz’da yetişen ağalar politikaya atılıp bir süre “Bu nedir?” diye sorduğumda Memet’e; “Soya abi. le çiğdem soğanı çıkarıyor, Cumartesi Pazar çiğdem koca memleketin kaderine hükmedenlerin arasına katı- İnsanlar pamuk yerine soyaya geçti. Hem ekimi kolay, soğanını sütle pişiriyor, öğrencilerimle yiyoruz. Böyle- lıp, en olumsuz, en korkunç rolleri oynadılar.” (***) verimi çok olunca, alıcısı da oluyor” demişti. likle öğrencilerim hastalanmıyor.’ Ve işte o değişim gelip sizin romanlarınıza, dönüp bizim Onun kulak dolgunluğuyla konuştuğunu anlamıştım. ‘Başka?’ ‘Başka... Şiir, hikâye, roman yazarım.’ bugünümüze böyle böyle yansıdı Sevgili Yaşar Kemal... n Toprağı, ekini, ovayı pek bildiği yoktu Memet’in. İlgisizdi ‘Başka?’ ‘Ağıtlar, destanlar, Karacaoğlan, Dadaloğ- (*) Yaşar Kemal, Akçasazın Ağaları 1: Demirciler Çar- lu toplarım. Arif Bey’le, Abidin Bey’le çalışmalarımı çok de ayrıca. Kadirli’ye vardığımızda bir anda toz oldu zaten. şısı Cinayeti, 1986, Toros Yayınları, 480 s. / Akçasazın Sizin anlatınızdaki Yel Veli’yi andıran haline bakınca, severim. Onlar sizi de, kocanızı da çok severler. Nâzım Ağaları 2: Yusufcuk Yusuf, 1986, Toros Yayınları, 550 s. daha fazla şey soracağımı düşünerek ortadan kaybol- Hikmet’le kocanızın birlikte yazdığı kitabı Abidin Bey verdi bana.’ (...) (**) Yaşar Kemal, “Hâlet Hanım’la Karatepe’de”, 18 duğunu da anlamıştım. Ağustos 2011. Sonra, çarşıyı keşfe verdim kendimi. Amacım arzuhal- ‘Anladım. Atın başını çekerek yürüyüşü seviyor mu- cilik yaptığınız o adliye binasının bahçesini bulmaktı. Tam sun?’ ‘Seviyorum’ dedim. ‘Şu koca Toros dağların- (***) Demirciler Çarşısı Cinayeti, s. 107. 9 27 Şubat 2025
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle