Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
her türlü aşırılığa açık yaşamının bir sonucu olarak da epey Bir yakınına yazdığı mektupta sağlığından şöyle söz eder:
Halüsinasyon görüyordum: bu tartışılmaz bir gerçekti. An-
ağırlaşmıştı. Ruhsal açıdan zayıf düşen Maupassant beyin ra- cak zihnim bu süre boyunca berrak kalmış, düzenli ve man- “Başım o kadar feci şekilde ağrıyor ki ellerime aldığımda bana
hatsızlıklarına ve psikolojiye derin bir ilgi duyuyordu. tıklı bir şekilde işlemişti. (…) Sadece gözlerim yanılmış ve kurukafa hissi veriyor. [...] Yıpranmış beynimle, ve hala hayat-
ta olduğum halde, artık yazamıyorum. Gözlerim görmüyor.”
Bu yüzden dönemin ünlü psikiyatri uzmanıD oktor Charcot’nun zihnimi yanıltmıştı.”
Salpêtrière hastanesinde verdiği halka açık derslere katılarak Neden ve kimden korktuğunu anlamaya çalışan anlatıcı,
EDEBİYATA BİR METEOR GİBİ GİRDİ
olarak incelediği delilik hakkında tıbbi bilgisini genişletti. bütün araştırmalarına rağmen endişelerinin yersiz olduğu-
VE YILDIRIM GİBİ ÇIKTI!
Zira yıllar geçtikçe “Gelmiş geçmiş en büyük düş yıkıcısı” nu, evinde kendinden başka kimsenin olmadığını ve olama-
Son yıllarında artık edebiyattan uzaklaşmış, aklını yitire-
diye tanımladığı Schopenhauer’in bir mirasçısı olarak insan- yacağını kabullenmek zorunda kalır ve tanı yadsınamaz bir
cek noktaya gelmiştir. Bir akşam ağrılarına dayanamayarak
lığa olumlu gözle bakamayan iyice koyu bir kötümserliğe gö- kesinlikle ortaya çıkar: “Peki o zaman… Evet, o zaman…
tabancasıyla kendini vurmak ister, ama bunu öngören uşağı
mülmüştü. Onun gözünde bir yanda “ne yaptığından haber- kendimden korkuyorum! Korkudan korkuyorum; panikleyen
mermileri çıkarmıştır. Başaramayınca boğazını kesmeye ve
siz bir Tanrı vardı” bir yanda ise “diğerlerinden neredeyse zihnimin spazmlarından, anlaşılmaz dehşetin o iğrenç his-
kendini pencereden atmaya kalkışır.
hiç üstün olmayan bir canavar” yani insan.
sinden korkuyorum.”
Sonunda dönemin saygın isimlerinden Doktor Blanche’ın
Hastalığının getirdiği korkunç migrenler, mide ağrıları, Bu fantastik öykülerin en etkileyicilerinden olan Le
yönettiği ve daha önce Van Gogh ve Gérard de Nerval’in de
görme bozuklukları, uykusuzluk, anksiyete gibi artan semp- Horla’da gözlemlerini daha da derinleştirerek deliliği yine
tedavi görmüş olduğu Paris yakınlarındaki bir kliniğe nakle-
tomlara çare olarak çeşitli uyuşturuculara başvurmak zorun- yalnız yaşayan bir adamın günlüğü şeklinde anlatır. Anlatıcı
dildi. Ama artık bütün tedaviler nafileydi zira frengi beyne
da kalan yazar, özellikle çok fazla eter kullandığından halü- gece uyanır, bir bardak su içer, yarısı boş sürahiyi yere ko-
sıçrayarak, son evresine ulaşmıştı.
sinasyonlar görmeye başlar ve fantastik türe giren metinle- yar ve yatağına geri döner. Kısa bir süre sonra tekrar kalktı-
Yıllar önce şair dostu Heredia’ya “Edebiyata bir meteor
rinde kendi çektiği acılardan yola çıkarak, insanın en ilkel ğında, sürahide su kalmadığını görür.
gibi girdim ve yıldırım gibi çıkacağım” demiş olan Maupas-
korkularını ve bunlarla başa çıkabilmek için başvurduğu na- “Tamamen boştu! İlk başta hiçbir şey anlamadım. Birden
sant, deli gömleği giydirildikten uzun süren sayıklama ve
file yolları yalın bir biçemle mercek altına alır: öyle korkunç bir duyguya kapıldım ki oturmak zorunda kal-
epilepsi nöbetlerinin sonra geçirdiği beyin kanaması sonu-
“O mu? (Lui?)” adlı öyküsünde, yalnız yaşayan anlatıcı dım! (....) Biri o suyu mu içiyordu? Kim? Ben mi? Şüphesiz
cunda 42 yaşında, 5 Temmuz 1893’te öldü.
n
ikizini gördüğü hissine kapılır. Bir akşam evine döndüğünde ben mi? Sadece ben olabilir miydim?”
koltuğunda birinin uyuduğunu görür. Yüreği çarparak ya- Bu şizofrenik metin aynı zamanda insanın algısının öte- 1 Toparlak / Çev. Tahsin Yücel / Can Yayınları / 56 s.
vaşça yaklaşır ve uyuyan kişinin koluna dokunmak istedi- sinde doğaüstü güçler tarafından yönetildiği bir dünya olası- 2 Bir Hayat / Çev. Birsel Uzma / Oğlak Yayıncılık /
ğinde, koltuğun boş olduğunu fark ederek paniğe kapılır: lığını da akla getirmekte, Maupassant’ın iyice bozulan psi- 288 s.
“Karşıma korkunç bir tehlike çıkmış gibi geriledim (…) kolojisi hakkında da ipuçları vermektedir. 3 Bel-Ami / Çev. Can Belge / İletişim Yayınları / 382 s.
METİN BOBAROĞLU’NDAN ‘SİMGESEL DÜŞÜNME’
Sezginin ve keşfin anahtarı
Metin Bobaroğlu, 15 yılı aşkın zamana yayılan yazıları ve konuşmalarından derlenen ve
Destek Yayınları tarafından yayımlanan kitabı Simgesel Düşünme’de, simgelere, kişinin kültürel yapısı,
yaşam deneyimi, bilgi birikimi, algılama düzeyi ve tinsel eğilimleri ölçüsünde bir anlam yüklendiğine
vurgu yaparak simgesel dilin tarih içinde gittikçe gelişen ve derinleşen bir geleneğin bereketi olarak da
tanımlanabileceğini söylüyor. Simgesel Düşünme, unutulan değerleri anımsamak ve bireysel tarihini
keşfetmek isteyen herkes için yetkin bir kaynak.
‘TARİHSİZ İNSAN TALİHSİZ İNSANDIR’
ÖZLEM KÜSKÜ
Kitap boyunca izi sürülen bu düşünme biçiminin vaat
ettiği nihai hedef ise bireyleşme yani özgürlük.
arl Gustav Jung, “İnsan bir muammadır” der. Bir
Birey olmanın yolunun ise ancak tarih bilinci elde et-
yandan dış dünyanın zorlamaları bir yandan içten ve
mekle mümkün olduğunu söyleyen Bobaroğlu, tarihsel
C derinden gelen gürültülerin içinde, iki arada yaka-
süreç içerisinde kültür üreten insanın kendi bireysel tarihi-
sını bir araya getirmeye çalışır insan. Bu gerilimin tam or-
ni yaratmasının ve gittikçe bir özne haline gelerek insan-
tasında da pek çok şeye yanıt arar. “Ben kimim, bu dünya-
lık tarihine katkıda bulunmasının önemini vurguluyor.
da ne yapıyorum, yaşamın anlamı ne” gibi büyük sorula-
rın peşine düşer. Derdine derman olsun diye bilimi, psiko- “‘Ben’ her zaman geçmiş üzerinden ‘şimdi’de kurulur.
Bu nedenle, insan bir tarih varlığıdır; insanın olmadı-
lojiyi, sanatı, felsefeyi çağırır yardıma, binlerce yıldır de-
vam eden bu arayışta düşe kalka yolculuğuna devam eder. ğı yerde tarih de yoktur. Başka bir deyişle, doğanın tarihi
Düşünür Metin Bobaroğlu, okuyuculara tam da bu nok- yoktur. İnsan tarihin hem kurulu öznesi hem de ürünüdür.
tada yetkin bir anlatımla düşünmenin farklı bir biçimiyle
Tarih iki biçimde ortaya çıkar ve insana etkir. Birincisi
tanıştırarak zaman labirentinde kaybolmadan ilerleyebil-
somut tarih olarak bireyin tarihi, ikincisi ise insanlık tarihi-
menin yollarını gösteriyor.
dir. Tarihin içeriği kültürdür, insan kültür içinde ve kültürü
ması yapmak da olanaklı. Freud, insan ruhunu anlamlandırır-
yoğurarak tarihi oluşturur; siyaset tarihi, ekonomi, bilim,
ALIŞILMADIK BİR DÜŞÜNME BİÇİMİ
ken kendisini kültürün ve dinlerin içine dalmaktan alamamıştı,
sanat, inanç, düşünce tarihi böylelikle ortaya çıkar.
Tüm kültürlerde arayışın birer anahtarı olarak kullanıla-
bireyden hareketle toplumu ve uygarlığı mercek altına almıştı.
Tarih yazımı, aslında kültürden yapılan soyutlamalardır;
gelen simgeleri görürüz. Hermetizmden tasavvufa dek tüm
Metin Bobaroğlu bu kitapla bireye, kültüre ve topluma
tümü kültür içinde kapsanır. Tarih bilinci ise bir farkında-
kadim inançlarda anlatılmak isteneni açmanın bir yolu olan
bambaşka bir gözle bakarak bahsettiği aşkın düşünme biçi-
lıktır; bireyin tarihi olan ‘mikro zaman’ı, insanlığın tarihi
simgeler insan için düşünmenin bir aracıdır.
mini kendi özkaynaklarımızla yapabilmenin nasıl olanaklı
olan ‘makro zaman’ın içine yerleştirme farkındalığıdır. Bi-
Simgeler bir yandan anlatmak isteneni örter, bir yandan da
olduğunu anlatıyor.
reyler tarih bilinci yoluyla kendilerini aşarak topluma ve ta-
örttüğünü ifşa etmeye çağırır, bir ilkeye bağlı olup çok anlam-
rihe bağlanabilirler.
lılığa açıktır. Simge, içinde yaşadığımız dünyada duyularımı- DEUS EX MACHINA OLARAK SİMGE
Tarih bilinci yorum ve anlam verme ile oluşur, eğitim ve
İçinde yaşadığımız dünyada insanı saran ve adeta birer
za seslenmesine karşın sadece duyusal olana tutsak kalmaktan
toplumsal etkinlikle kazanılır. Mustafa Kemal Atatürk ‘Ta-
Deus Ex Machina olarak insan bilincine değen simgelerin
kurtarır. Simgenin dilini çözdüğünde insan verili olanı aşar.
rih bilinci olmayan toplumlar benliklerini yitirir ve diğer
“Simge, anlamaya değil anlayışı geliştirmeye yönelik bir onda neleri uyandırabileceğine işaret ediyor. Yolu bazen ta-
toplumlara yem olurlar’ der.”
savvuftaki ceviz simgesine bazen mitolojide anlatılan Kai-
işlev görür; bilmekten çok keşif ve buluş süreçlerine hizmet
Uzun yıllar süren okumalar ve çalışmalardan süzülen, mitoloji,
eder. Her bilinç simgeyle ilişkisinde bir anlam arayıcısıdır. ros ve Khronos’a uğruyor.
felsefe ve tasavvufla dokunmuş bu kitapla Metin Bobaroğlu’nun
“Simge, ‘duyularla algılanamayanı duyuların önüne ge-
Simgesel düşünme, gerçekliğe aşkın bir düşünme biçimidir
Hermes’ten İslam geleneğine dek geniş bir zamanda izini sür-
ve var olan gerçekliğin ötesinde, ideal olanın aranışına ola- tiren bir ayna’ işlevi görür. Simge bir göbek bağıdır, göste-
düğü tarihsel süreç, pek çok kadim coğrafyaya uğrayarak niha-
nak sağlar. İdeal olan kavramlarla sınırlandırılırken, simge renden gösterilene giden bir yoldur. Gösterilen yansımalar-
bu sınırları aşmaya yönelik yeni olanaklar sunar. Kavram dır, simge bu yansımaları birliğe getirir. Simgenin nesneleş- yetinde başka bir coğrafyada eşine ve benzerine rastlanmaya-
cak kadar zengin olan Anadolu kültürünün derinliklerine iniyor.
‘olan’ı gösterirken simge ‘olanaklı olan’ı işaret eder.” tirilmesi simgenin niteliğini bozar, onun çok anlamlılığını
İçinde yaşadığımız dünyaya farklı gözle bakma olanağı sağla- ortadan kaldırır ve dogmalaştırır; çünkü simge ‘kavramlar- Simgesel Düşünme, unutulan değerleri anımsamak ve birey-
yan bu zarif düşünme biçimiyle farklı bir kültür ve dünya oku- la açıklanarak tüketilemeyenin mührü ve anahtarı’dır.” sel tarihini keşfetmek isteyen herkes için yetkin bir kaynak.
n
3 Ağustos 2023 5