Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
(25 HAZİRAN 1926 / 17 EKİM 1973)
Ingeborg Bachmann:
‘Ben, hep ölümü düşünmek gibiyim’
Yazın dilinin “hakikat” ve “gerçeklik” arasında gidip gelmesinin sorunları üzerinde durdu. Wittgenstein felsefesi üzerine çalışması,
tezleri onu hep gündemde tuttu. Tractatus’un şu özlü özdeyişi hep önüne düştü “İnsan, ifade edemeyeceği şey hakkında susmalıdır.”
Bachmann bunu doğrulayan şiirler yazdı. Dünyanın, dilin aracılığıyla değiştirilebileceği konusunda şu tezini hep savunmuştur: “Edebi
olan, yalnızca imajlardır. Düşünce zamana bağımlıdır. Yine zamana yenik düşer.”
1959-60 yıllarında Frankfurt Üniversitesi poetik kürsüsünde ilk kadın doçent olarak dersler vermiştir. Edebi yapıtların yorumunda farklı
bir yol izlemiştir: Bu tezlerle “Alınterimizin teridir ayrılık” der ve “Gidiyoruz, tozlanmış yüreklerimizle” diyerek şiirlerine, öykü, roman
ve oyunlarına gönderme yapar. “Gitmek zorundayız” da der ve “Çağrılmadan geliriz” de. Öyle ki “Yollarda göremiyorum artık yolları”
da der. Sonra zamanla hesaplaşmaya girişir ve “Doymuşum artık zamana/ ve içimde zamana susamışlık./ Ne olacak şimdi?” diye sorar.
istediğim yazmaktır tahtaya,/ yeşil kaldığı sürece,
GÜLTEKİN EMRE
ve safrayla,/ korudukça acılığını, yazmaktır,/ ne
olup bitmişse ta başlangıçta!”
GÜNDEMİNDE HEP ÖLÜM VARDIR!
Şu acı gerçeği de gündemden düşürmez hiç; şiirinin,
“Ben, hep ölümü düşünmek gibiyim” diyor In-
yazdıklarının, yaşamının her anından: “Almanya’nın
geborg Bachmann. Çünkü ona göre değil “gece-
cenneti nerede karartıyorsa toprağı,/ o cennetin ba-
leri uyumak”. Çünkü “ta ağzına dalıyor” “çağla-
şı kesilmiş meleği orada arar/ nefreti gömecek bir
yanların”. O, “Ben, günü bölen çan sesleri gibi/
mezarı/ ve sana yüreğinin anahtarlarını uzatır.”
barışın ve mutluluğun yakasına yapışan/ ve olgun
tarladaki orakları andıran/ o büyük dünya korku-
BACHMANN: ‘SAVAŞ İLAN EDİLMİYOR
sunun çocuğuyum” diyen bir şairdir. Savaşın yı-
ARTIK AMA “SÜRDÜRTÜLÜYOR!’
kıntıları üzerinde boy vermiş bir şairdir ki “Alman
İkinci Dünya Savaşı’nın büyük yıkımından son-
şiirinin sonbaharı” diye anılagelmiştir hep.
ra “Savaş ilan edilmiyor artık” diyen Bachmann,
Durmadan ölümü düşünür, ölümle mücade-
ama “sürdürtülüyor” diyor. Soğuk Savaş’ı, savaş
le eder, ölüme karşı direnir ama gündeminde hep
çıkarmaya hazır oluşumları imliyor. “düşlerin se-
ölüm vardır. İndirir kırbacını “çoktan ölmüş bir
ferberliği” içinde “Kasaplar, ellerinde eldivenler-
yıldızın sırtına”. Savaşı lanetler durmadan.
le,/ çıplakların soluklarını keserler.”
Acıların “yansımalarını” derinden duyumsar ve
Savaş görünürde yoktur ama vardır her alanda.
yapıtlarında ele almaya çalışır insanın “ben”liğini.
“Bir ekmeği yağmurla paylaşıyoruz,/ bir ekmeği, bir
Kendi “ben”liği üzerinden başka benliklere uzan-
borcu ve bir evi”. Yoksulların hep yanındadır onun
maya çalışır kendinden yola çıkarak.
yüreği. “Ne olursa olsun: yanıp yıkılmış dünya/ gö-
“Belki tanıyabilirim günün birinde suretimi,/
mülmekte bir alacakaranlığa”. Yani “sis” hiç git-
bir güvercinde, yuvarlanan bir taşta.../ Bir keli-
miyor ülkelerin, dünyanın başından. “Sisler ülkesi-
me eksik! Nasıl adlandırmalıyım kendimi,/ mecbur
ni gördüm,/ sislerin kalbiydi, yediğim.”
kalmadan bir başka dile sığınmaya” (Nasıl adlan-
Kendi kalbini yiyen bir yazardır Bachmann. Onun
dırmalıyım kendimi?).
derdini, düşündüğünü, yüreğini taşıyan “kelimeler”dir.
“Siz kelimeler, kalkın, izleyin beni!/ biz ileri gider-
HERBERT LIST
ZAMAN, HEP KÖTÜDÜR!
ken, çok gitmiş olsak/ bile, daha vardır gidilecek/
Ertelenmiş Zaman, Büyük Ayı’ya Çağrı’nın dı-
yer, çünkü yol varmaz bir sona.” Yani “Tek keli-
leceği kapkaranlık görmez, çıkış için mutlaka bir “ışık” var-
şında da yeni şiirlere yolculuk yapmaya çalışır.
me” söylemese de “kelimeler”, aslında ne çok şey söylerler!
dır çünkü “Daha çetin günler...” gelecek olsa da.
Ama, “Bitti yolculuk,/ ama varabilmiş değilim hiçbir sona/
Dökül ey yürek, zamanın ağacından” diye seslenir yaşama
DİL İÇİN HARCANAN ÇABA
PAUL CELAN’LA AŞKI DİZELERİN,
direnen yüreğine.
Ahmet Cemal’in yorumu: “... İlk şiirlerinden başlayarak,
İMGELERİN YÜREĞİNE İŞLENİR!
Zaman, hep kötüdür, bir şeyler olur durmadan ve suçlusu yaşamının sonuna değin dili, şairlik ve yazarlık uğraşının
Paul Celan’la süren aşkı dizelerin, imgelerin yüreğine işle-
“zaman”dır. O, hep “Ben de Orpheus gibi çalıyorum şim-
birincil öğesi saymayı sürdürdü. Bunda, sanatçının Ludwig
nir: “Yine ikimiz, koyuyoruz ellerimizi ateşe,/ sen nice zamandır
di/ hayatın tellerinde ölümün ezgisini” der ve devam eder: Wittgenstein’ın dil felsefesiyle yakından ilgilenmiş olması-
yıllanmış gecenin şarabı aşkına,/ ben ise sabahın hiç sıkılma-
“Orpheus gibi, ben de biliyorum artık/ hayatın asla ayrıl-
nın payı da büyük”tür.
mış pınarı uğruna./ Körük, güvendiğimiz ustasını beklemekte.”
madığını ölümden.” Şair, “dil”e ilişkin şunları söylüyor: “... yazma eylemi sı-
Ona gelince, yaşadığının bilincindedir. Onun istediği ne
Onun yüreği “her şeylerini yitirenler”le doludur “Ama, rasında anlam taşıyan tek bir çaba vardır: Dil için harca-
biz neredeysek, orada ışık var” da der, umuduna sarılıp. Ge- olup bitmişse, ne olup bitiyorsa yazmaktır hep: “Ama benim nan çaba. Dün, bugün ve yarın, dildedir. Bir yazarın dili
>>
8 19 Ekim 2023