Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
y ğ
‘Hürri et Dü ünü’müz
100 yaşında!
Leyla Ruhan Okyay, hepimizin bildiği bir yolculuğu anlatıyor belki “Bennane’nin Uçan Koltuğu”nda.
Gelin görün ki anlatının bir sis bulutunun içinden çıkagelişi, “uçan koltuk” imgesi, kahramanlarına
ve karakterlerine verdiği adlarla bugün bile ayağımıza dolanan onca güçlüğe / gericiliğe, bağnazlığa
karşın başarıya ulaşmış bir ülkünün; yurttaşları mutlu, bağımsız, bağlantısız Cumhuriyet’in hangi sisli
puslu, yer yer kapkaranlık günlerde / yıllarda doğduğunun da yeniden düşünülmesini istiyor.
salmışlar üstüme…” dizeleriyle anlattığı Anadolu’yu, dınlık insanlar olarak yetiştirmeyi, Cumhuriyet’in kuru-
Y. BEKİR YURDAKUL
onun cefakâr halkını bağnazlığın elinden, yokluk- luş ülküsünü ülkenin her yanına ulaştırmayı hedefleyen
bu yolculukta Bennane’nin öyküsünü okurken bunla-
tan ve yoksulluktan kurtarmanın yolu iş içinde, iş için
ennane’nin Uçan Koltuğu’nu yer yer gülümse-
eğitimden, bilimin ışığında yürümekten, sanatla ay- rı ve daha da ötesini düşündüm. Ondandır çektiğim
yerek, bazen şaşarak, arada minnetle ve hü-
dınlanmaktan geçiyordu. güçlük, boğazımın düğümlenmesi…
B zünlenerek, çoğun büyük güçlük çekerek oku-
“Ayağına okul ulaştıramadığımız bir tek köy çocuğu Köy Enstitüleri çoğalarak sürseydi hiçbirimizin kuş-
dum. “Gülümseyerek okudum…” çünkü neredeyse
kalmadığı gün, işte ancak o zaman görevini layıkıyla kusu yok ki susuz, yolsuz, ışıksız, doktorsuz bir tek
bütün ayrıntılarına değin bilsem de Köy Enstitülerinin
köyümüz kalmayacak; Anadolu toprağı terk edilme-
yapmış sayarım kendimi…” diyen Mustafa Necati’nin
öyküsünü, Leyla Ruhan Okyay’ın anlatıya kattığı lez-
büyük düş’ünün de süreğiydi köy enstitüleri. Böylece yecek, hiç kimse yoklukla sınanmayacaktı.
zet, hoşluk, yaşama sevinci onca hüzne ve kedere
okul aydınlığı Anadolu’nun cümle köyüne uzanacak,
karşın sevinçler getirdi dünyama.
NEREDEN NEREYE?
her çocuğumuz okula her insanımız bu aydınlığa kavu-
“Şaşarak okudum…” çünkü Hasan Âli Yücel-İsmail
Bennane’nin Uçan Koltuğu’yla Leyla Ruhan Okyay’ın
Hakkı Tonguç ikilisinin önderlik ettiği bu büyük ayağa
size de çok şey düşündüreceğini biliyorum. Evet, Köy
kalkışla, Egeli bir kız öğrencinin özgün öyküsüyle
Enstitüleri, kapatılmalarının üzerinden onca yıl
yeniden buluşmakla kalmadım, halkın elini
geçmesine karşın unutulmadı. Ne var ki
ayağını bağlayan kör inançla onca bo-
hepimize özellikle “unutturulmak” is-
ğuşmalardan yer yer başarıyla çıkı-
tenenler de az değil!
şına da tanık oldum.
1930’lu yıllarda “Hürriyet Dü-
“Minnetle ve hüzünlenerek oku-
ğünü” denirmiş Cumhuriyet
dum…” çünkü ilkokulda kendi-
Bayramı’na… Sümerbank’ın
mi bir anda sınıfında bulduğum
Nazilli Basma Fabrikası’nın
öğretmenim Süleyman Kılıç da
(elbette öteki fabrikaların da)
Köy Enstitüsünü bitirmiş, yaptı-
yerleşkesinde yer alan hasta-
ğı işe yürekten inanan, çalışkan
ne, sinema ve konser salonu,
bir insandı. Hüzün mü? İki derslik-
kütüphane, çalışanların çocukla-
te toplaşan beş sınıftan seksen dola-
rı için bakımevi… Bennane’nin Uçan
yında öğrencisinin başarması için gece
Koltuğu’nun her satırında, Leyla Ruhan
gündüz çalışan öğretmenimin uğradığı hak-
Okyay’ın, metnin duldasına ustaca yerleştirdi-
sızlık ve iftiranın -hiç unutmayışıma karşın- yapıtın
ği, ülkemizi “Milletin her kazancı, milletin kesesine”
hiçbir satırında yanımdan ayrılmayışıydı.
Desen: YUSUF TANSU ÖZEL
anlayışından “Zeytinyağlı yiyemem/ Basma da fis-
“Büyük güçlük çekerek okudum çünkü…” Yer yer
tan giyemem…” utancına taşıyan sürecin kilomet-
şacaktı. Dolayısıyla, Cahit Sıtkı’nın 1940’lı yıllarda or-
boğazım düğümlendi. Tadım kaçtı. “Özgürlük ve ba-
re taşlarını derinden duyumsayışımızın gizini de bize
taya koyduğu “Memleket İsterim” başlıklı, “Gök mavi,
ğımsızlık benim karakterimdir” diyen bir önderin, Mus-
öykünün kahramanı İncir fısıldıyor:
dal yeşil, tarla sarı olsun,/ Kuşların çiçeklerin diyarı ol-
tafa Kemal’in; siyasi zaferi ekonomik zaferlerle taçlan-
“Yazarın kendini romanındaki kahramanın yerine
sun.// Ne zengin fakir ne sen ben farkı olsun,/ Kış gü-
dırma kararlılığının çatısı olarak ortaya koyduğu yak-
koyması, onunla birlikte sevinip üzülmesi, âşık olma-
nü herkesin evi barkı olsun.” dileği gerçek olacak; bi-
laşımın anlatımı olan Cumhuriyet ülküsünün belki de
sı… Sonra da o kitabı okuyan kişinin, romanın kahra-
tek Anadolu toprağı sarıya, yeşile kesecekti.
en temel dayanağıydı Köy Enstitüleri.
manı yerine geçip aynı şeyleri yaşaması…” (s.64)
DAHA NELERİ DÜŞÜNECEKSİNİZ… Bennane’nin Uçan Koltuğu’nda, bildiğimiz bir yol-
MUSTAFA NECATİ’NİN DE DÜŞÜ
Güftesini -yine 1940’lı yıllarda- Behçet Kemal Çağlar’ın
Yok, 1940’ta açıldıklarına bakmayın çok daha ön- culuğa tanık oluyoruz belki. Gelin görün ki anlatının
yazdığı, A. Adnan Saygun’un bestelediği “Ziraat (ya
ceye varıyordu bu düşün ortaya çıkışı. Millet Mek- bir sis bulutunun içinden çıkagelişi, “uçan koltuk” im-
da Köy Enstitüleri) Marşı” da bir an olsun çıkmadı ak- gesi, kahramanlarına ve karakterlerine verdiği adlarla
tepleri, eğitmenler “ordu”su… Sonra, 33 yaşında
lımdan: “Sürer, eker, biçeriz, güvenip ötesine/ Milletin
üstlendiği Milli Eğitim Bakanlığı görevini yalnızca iki bugün bile ayağımıza dolanan onca güçlüğe/ gerici-
her kazancı, milletin kesesine,/ Toplandık baş çiftçinin liğe, bağnazlığa karşın başarıya ulaşmış bir ülkünün;
yıl on bir gün yürütebilmiş Mustafa Necati’nin (1894-
1929), “köylere öğretmen yetiştirmek için köy öğret- Atatürk’ün sesine,/ Toprakla savaş için ziraat cephesi- yurttaşları mutlu, bağımsız, bağlantısız Cumhuriyetin
ne.// Biz ulusal varlığın temeliyiz, köküyüz,/ Biz yurdun hangi sisli puslu, yer yer kapkaranlık günlerde doğdu-
men okulları planı”yla Denizli ve Kayseri “köy muallim
mektepleri” açılışı... öz sahibi, efendisi köylüyüz.(…)” ğunun da yeniden düşünülmesini diliyor.
n
Hani, Ahmed Arif’in “Binlerce yıl sağalmışım/ Kor- Aydın’ın, İzmir’in, Konya’nın… Anadolu’nun onca yok-
kunç atlılarıyla parçalamışlar/ Nazlı seher-sabah uy- sulluk ve yoksunluğa karşın ilkokullarda başarı sağla- Bennane’nin Uçan Koltuğu / Leyla Ruhan
kularımı/ Hükümdarlar, saldırganlar, haydutlar/ Haraç mış köy çocuklarını; köylerinin önderi, donanımlı, ay- Okyay / Günışığı Kitaplığı / 184 s. / 10+ / 2023.
19 Ekim 2023
13