Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
sonrasında kendi resmine dönmesiyle yaşadığı anlatı sorun-
nia Woolf’un “kendine ait bir oda” metaforunu birleştir-
HEM RESSAM HEM MODEL
larının sindirilmiş satırları orada. Ona göre resim, kaybet- mesini bu bağlamda ele almalı. Hiç kuşkusuz kapalı oda
Kitap, resim sanatı alanında ilerlemeye çalışırken kendini
menin dili. Buradan anlaşılıyor ki yaşamla sanatın arasında- kavramını dışarının içe ulaşımı bakımından bir engel gibi
bireysel tutkuların tuzağında çabalayan, günlük sıradanlık-
ki ince çizgi hiç olmamış. İkisinin iç içe geçerek birlikte yol kullanmasına karşın bir de olayın öteki boyutu var.
tan kurtulamayan bir kadının yaşamına ayna tutuyor. Üstelik
alması tuvalde devam eden bir gerçekliğe bırakmış yerini. Otoportre’de sanatçı, kapalı dediği dünyasının duygusal
aynayı tutan el kendi içini dışarıya yansıtmaktan kaçınmayan
Koşulların elverişsizliği içinde tutkuyla açığa çıkan bir-
ipuçlarını izlememize izin veriyor sanki. Tutkularının dal-
bir kimlik. Hem ressam hem model olan kimlik.
liktelikten olan oğlunun da büyüdüğünde ressam oluşu ay- galanıp yalpaladığı anlar, günlük ruhsal dönüşümlere bağ-
Sanatın temel öğelerinden olan özne ile nesnenin aynı yer-
nı öykünün içinde. Bu anlamda sanatçımızın sahip olduğu lı resim çalışmaları boyayla olduğu denli yazıyla da ortaya
de buluşması. En önemli modeli saydığı annesinin ölümün-
derin tutku onu bir başka kadın sanatçıya bağlıyor. dökülüyor. Bunu yaparken zaman boyutunu ortadan kaldı-
den sonra yalnızca kendini konu seçmesini bu bağlamda da-
Yıllar öncesinde yaşamış Gwen John’la benzer bir yazgıyı rıp karşılıklı hesaplaşma yöntemi seçilmiş denilebilir.
ha iyi anlamak olası.
paylaşmaları bu bağlantının nedeni olmalı. Hiç karşılaşma- 1987, Lucian’ın yaptığı Ceila portresinden sonra ilişki-
Otoportre’nin kısa bir yaşamöyküsü olmasının ötesinde da-
mış iki kadın sanatçı ve benzeyen iki yaşam. Gwen’in hey- lerinin sona erdiği yıldır. 2011 yılında sanatçının ölümün-
ha geniş bir perspektif çizdiğine inanıyorum. Sanatçının yara-
kel sanatçısı Rodin’le birlikteliğini kendisiyle özdeşleştiren den bir yıl sonra Ceila o portreye bir gönderme anlamın-
tı dünyasının yalnızca kendi işiyle sınırlı olmadığının kanıtı.
sanatçı bu noktadan hareketle “Gwen’e Mektuplar” başlığı da “Ressam ve Model” adlı kendi portresini çalışacaktır.
Tuval üzerinde izlenen bir süreç olduğu doğru. Ama
altında bir dizi mektup yazıyor. Burada yapılmak istenen şey kadınca bir duyuşla biten bir
o yol alış sırasında şiirden müziğe, oradan romana, fark-
Alışılmış bir anlayışla bugün de gerçek olduğu varsayı- sevginin anısına saygı duruşundan başkası değil.
lı anlayışta ressamların yapıtları ile heykele değin uzanan
lan esin perisinin bir kadın olarak tasarlanması sanatta ka-
geniş bir yaratı alanını özümseyerek zenginleşmek sanatçı
dını hep edilgin bir konuma düşürmüştü. “Erkek” dünyası- İKİLİ ANLATIM DİLİ VE ÖZDEŞLEYİM!
için olmazsa olmazların başında geliyor.
na eklemlenmiş bir varlık olarak düşünülen “kadın” imgesi Kolayca anlaşılacağı gibi ressam / yazarımız tuvallerini
Galiba bizde görmezden gelinen en büyük eksiklik bu. Oy-
yerine duyuşları, tutkuları ve yaratısıyla kadının öne çıkma- boyarken dış dünyanın gerçeklikleri yanında içinin kadınca
sa hangi alan olursa olsun onun dışında kalan sanat alanlarıy-
sı Celia’nın satırlarında somutlaşıyor. yönelişlerini eşzamanlı bir anlayışla yazıya dökmüş. Birbi-
la ilişkisi kurulamayan her alan yalnız başına ve kurak kala-
rini yedekleyen ikili bir anlatım dili.
caktır. Birbirlerini besleyerek çıkılan sanatın büyük yolculu-
YARATISINDA VIRGINIA WOOLF’UN ‘KENDİNE Yaşadıklarını kendinden önceki aynı rolü paylaşmış bir
ğunun zenginleşerek insanlığı aydınlatacağı kesin.
AİT BİR ODA’ METAFORUNU BİRLEŞTİRDİ! başka sanatçıya -Gwen’e- anlatarak zamanlar arasında köp-
En azından yazdıklarıyla kişisel yaşamının bir bölümünü
Onun bu düşüncelerine kaynaklık eden başka adlar rü kurmak isteği. Adına özdeşleyim dediğimiz kendini bir
bizlere aktarırken değinilen zenginliğe okurlarını da ortak et-
yok değil. Örneğin, sanatçının yaratma sürecinde kapa- başkasının yerine koyarak bir tür rahatlama yoluna kaçış sa-
nıp dış dünyayla bağlarını olabildiğince kesmesiyle Virgi- yabiliriz yaptığını. mek gibi bir görevi üstlendiğinin ayrımındadır mutlaka!
n
Sözün ve resmin birlikteliği
Otoportre’yi (Çeviren: Mine Haydaroğlu / YKY) okurken Celia Paul’ün atölyesiyle
birlikte, izin verdiği kadar kendisine ait odalarına giriyoruz. Sözcüklerin ve resmin, zaman
zaman birbirinin önüne geçtiği fakat birbirini gölgelemediği bir otobiyografiye imza atan
bir sanatçıyla karşılaşıyoruz. Paul, resimleri kadar dile hâkimiyetini gözler önüne seriyor
ve tuttuğu günlüklerdeki satırlarıyla yaşamına ve sanatına dönüp bakmamızı sağlıyor.
ortasındaki bir nesne ne kadar güçlü olursa olsun, du-
CANER KURTUL
vara asılı bir resmin yarattığı yoğun odağın verdiği his-
sin bir eşini yakalayamaz.”
“Tarih boyunca kadınlar çoğunlukla sanatçıdan zi-
Lucian Freud’la ve ailesiyle gelgitli ilişkisi Celia
yade sanatın konusu olarak görülmüş. Kadınların ken-
Paul’ün bir kadın ressam olarak girdiği zorlu ve zaman
dilerini yaşadıkları tecrübeye adamaya doğal eğilim-
zaman kendisini hayli zorlayacak yolun yıpratıcı döne-
leri, sessiz sakin kalma yetenekleriyle de birleşince pek
meçlerinden sadece biri. Bu durum, Paul’ün hem resmine
çok kadın, büyük erkek sanatçılara büyük ilham peri-
hem de günlüklerine yansıyor. Bazen de resim ve söz bu-
leri olmuş. Kadın sanatçı olarak bir strateji belirle-
luşuyor; Otoportre de böyle bir buluşmanın ürünü:
mek gerekiyor: Ben kendi başıma buyrukluğumu ko-
“Benim için şiir, resmin konuşmayan diline doğru bir
rumak için sınırlar koymaya gerek duydum. Virginia
köprü oluşturdu. Yazılı sözcüklerden uzaklaşabiliyor ve
Woolf’la aynı fikirdeyim; kadın sanatçının ‘kendine ait
kendim için yeni bir resimli dil yaratabiliyordum. Resim
bir oda’sı olması temel, hayati bir ihtiyaç.”
bana ifade özgürlüğünü verdi; yavaş yavaş düzyazının,
esimleri önemli galerilerde sergilenen ve sanat
şiirin ve bütün sözcüklerin yerini aldı.”
çevrelerinde ses getiren Celia Paul böyle diyor.
Paul, Otoportre’de kendisini anlatının merkezine yer-
RPaul, Otoportre (Çeviren: Mine Haydaroğlu /
leştirmiş; ailesinin, Lucian Freud’un ve oğlunun arasın-
YKY) adlı kitabında, “kendine ait odasını” okuyucula-
dan başarılı bir ressam olarak sivrilirken iç dünyasını ve
ra gezdirirken resimleri kadar dile hâkimiyetini gözler
çevresinde yaşananlara ilişkin yorumlarını okura aktarı-
önüne seriyor ve yıllarca tuttuğu günlüklerdeki satırla-
yor. Dahası, resimlerindeki özne ve nesneleri nasıl kul-
rıyla geçmişine, aşklarına, gençliğine, olgunluğuna ve
landığını ya da tuvale yansıttığını anlatırken resimle ve
sanatına dönüp bakmamızı sağlıyor.
resmetme eylemiyle kurduğu ilişkiyi açıklıyor.
JOSHUA MONAGHAN
BAŞARILI BİR RESSAMIN DOĞUŞU
RESMİN HERMETİK DİLİ...
“Ben portre ressamı değilim ama şunu söyleyebi- Paul, resimle ilişkisini ve resme bakışını anlatırken
lirim; ben baştan beri hep kendi hayatımı aktarıyorum, mişinden bir örnek veriyor: “Bu otobiyografiyi yazarken
hem kendi yaşamından hem de insanlarla kurduğu bağ-
kendimin ve ailemin yaşadıklarını kaydediyorum” di- dan hareket ediyor. Bu noktada resim modelliği üzerin- ben, kendi kendimin konusuyum, tıpkı ‘Ressam ve Model’
yen Paul, Otoportre’de hem kendisini hem de yaşa- tablomdaki gibi. Kendi kelimelerimle kendi hakkımda ya-
den verdiği örnek ilginç: “Bana modellik yapan erkekle-
mında önemli yer kaplayan kişileri resmediyor. rin, resim yapma süreciyle ve ressama poz verme faali- zarken hayatımı kendime ait bir hikâye yaptım. Özellikle
Sözcüklerin gücüyle anlatıyor, erkek egemen sanat çev- Lucian benim hikâyemin bir parçası oldu; Genelde benim
yetiyle çok ilgilendiğini fark ettim. Benim tecrübelerime
resinin gerek kendisinde gerek kadın dostlarının benliğin- göre erkekler, poz verirken sessiz kalmıyor. Kadınlar ise onun hikâyesinin bir parçası olarak anlatılmamın tersine.
de açtığı yaraları, sakin ve intikam duygusundan uzak- Ben boya yerine kelimeleri seçtim çünkü kelimeler daha
daha kolaylıkla hareketsiz oturabiliyor ve kendi dünyası-
ta bir biçemle ortaya koyuyor. Başka bir deyişle resim- na dalıyor, benimle aynı odada olduklarını bile fark etmi- doğrudan iletişim kuruyor. Resmin hermetik dili mutlaka
le elde ettiği ifade gücü ve özgürlüğü, cümlelere döker- sır saklar: Resmin gücü gizemli kalır.”
yor gibiler. Bu nedenle kadınlarla çalışırken kendimi da-
ken resmin kendisi için ne anlama geldiğini de açıklıyor: ha sakin ve özgür hissediyorum.” Otoportre’yi okurken Paul’ün atölyesiyle birlikte izin
“Hayatımı resimlerle anlatıyorum. resme tutkuy- verdiği kadar kendisine ait odalarına giriyoruz. Sözcük-
Anlatısında adını geçirdiği resimlere de yer veren Pa-
la bağlıyım çünkü resim yapma süreci benim için bü- ul, sanatıyla sözcükler ve yaşamı arasında kurduğu bağı lerin ve resmin, zaman zaman birbirinin önüne geçtiği fa-
yük bir anlam taşıyor. (...) Ben mesela heykelden ziya- kat asla birbirini gölgelemediği bir otobiyografiye imza
pekiştiriyor. Cümleler ve resim arasında kurulan köprüyü
de resme düşkünüm çünkü bir odanın ya da mekânın veya kimi zaman yaşanan kopuşu ifade ederken yine geç- atan bir sanatçıyla karşılaşıyoruz orada.
n
6 4 Ağustos 2022