Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Unutulmaz hikâyeler!
Heinrich Böll’ün “Elsa Baskoleit’in Ölümü” adlı hikâyesinin hâlâ aklımda kalmasının sırrı ne? “Dram” deyince
neden Muzaffer Hacıhasanoğlu’nun “Bir Fotoğraf Canlanıyor” adlı hikâyesi aklıma gelir? Zeyyat Selimoğlu’nun o
hüzün karışımı, gülünesi “Roza’nın Aşkı” hikâyesini okurken içinizde bir acıma duymaz mısınız?
Necati Cumalı’nın “Selim’i Anarım” hikâyesindeki Selim’i, onun içtenliğini hâlâ anar, neşesini, çalışma azmini,
dostluğunu -nasıl da- arar dururum. İzmir’e her gidişimde neden hep “Zabel Manol’u anarım? “Hanende Melek”
matem içinde çırpınıp duran bir sevgi yumağıdır da aynı zamanda altın kalpli bir kadın, dersek dışarı mı düşeriz?
Heinrich Böll
Sabahattin Ali Necati Cumalı Zeyyat Selimoğlu Adnan Azar
yeniden okurdum. Burası beni çok üzerdi: yorum… Zavallı adam o denli geçim sıkıntı- inanılacak gibi değildir. Necati Cumalı’nın
RAHMİ ALİ
“ … Bir an için küçülüverdiğimi ve burnu- ları içinde bocalıyor ki nerede olduğunu bi- “Selim’i Anarım” adlı hikâyesinin kahra-
mun kirli tezgâhın köşesine değdiğini, bon- lemeyecek kadar kendinden uzak…
manı da bunlardan biri.
AH BU HİKÂYELER!
bon almak için elimde tuttuğum bozuk pa- Ani bir fren gıcırtısı içinde karanlıklara
Kendi yetiştirdiği sebzelerden, yemişler-
Bakın, “ah bu şarkılar” demiyorum
raları hissettim. Elsa Baskoleit’i dans eder- gömülen yolculuk… Ve ertesi günkü ga-
den getirir kasabadaki avukat dostuna. An-
da “ah bu hikâyeler” diyorum. Ne çok
ken gördüm ve bahçeden ona orospu ve ah- zetelerde küçük bir “kazadan ölüm” habe-
latır durur köy hayatını, öyle bir zevk duyar
sevdim onları. Birkaç sayfalık güzel bir
laksız diye bağıran insanları duydum, ta ki ri… Benim için hiç de öyle olmadı tabii.
ki çalışmaktan, bu insanı neden sevdiğini-
hikâyenin, hayal dünyamda büyük bir ro-
Baskoleit’in sesi beni uyandırana kadar. Uzun süre her araba kazasında o zavallı
zi bir türlü anlamasanız da seversiniz işte.
mana dönüştüğünü hissetmişimdir hep.
‘Benim kızım öldü.’ (…) Üzümü çok se- adamı düşündüm…
Yazar “Selim’i Anarım” derken bu eşsiz
İçimde öyle bir yer etmiş ki İzmir’e her
verdi. Siyah üzümü. Ama şimdi öldü…’” Yazar, evine giderken yolda çamurlan-
insana olan sevgisini, saygısını, hayran-
gidişimde Tarık Dursun K.’nın “Zabel Ma-
O kadar güzel dans eden Elsa’ya insan- mış bir fotoğraf buluyor. Fotoğraf bir gün
lığını unutulmaz bir ustalıkla dile getirir.
nol İçin Hikâye” adlı hikâyesi hemen aklı-
lar neden kötü gözle bakardı? Hele o siyah önce elektrik direğinden düşerek ölen biri-
Ben de anarım Selim’i hep. Onu anarken
ma gelir, enikonu “Acaba Zabel Manol ve
üzümü sevmesi, yaşlı babasının her gelene ne aittir. Bir aile fotoğrafı…
anlatılan o acıklı göç hikâyeleri gelir aklı-
Goya bu sokaklarda bir zamanlar gezinmiş-
“Benim kızım öldü” demeleri… Yazar -Muzaffer Hacıhasanoğlu- aile fo-
ma. “Bir fırtına tuttu bizi…” türküsü içim-
ler midir” diye aklımdan geçiririm.
Yüreğim dayanmazdı bunlara, ama okur- toğrafındaki kişileri teker teker konuşturur
de inanılmaz acılar dokur.
Taş yapı konakların bahçelerinde oturan
dum. “Elsa”, bir hikâye değil “yıpranmış- canlıymışlar gibi. Bu “canlı insanlar” bir
kızlardan bazılarını onlara benzetirim.
lığın, umutsuzluğun” bir destanıydı sanki. aile dramının gerçek kişileridir. Öyle de-
SABAHATTİN ALİ İLE
rin bir hüzün içinde bulursunuz kendinizi.
‘HANENDE MELEK’
TARIK DURSUN K.’NIN
TÜRKÜ OLAN KADIN!
Sabahattin Ali’nin “Hanende Melek”
‘ZABEL’İ
Birçok türkünün içinde daha çok “acık- ZEYYAT SELİMOĞLU VE
adlı hikâyesindeki Melek -ihtimal gerçek
Sonra Zabel’in arkadaşı Goya’yı kıska-
lı hikâyeler” saklıdır. “Bodrum Hâkimi” ‘ROZA’NIN AŞKI’
adı değil- gerçekten bir melek. O “rezil
nışını “dışa vuruş”u gözlerimde canlanır:
türküsü bir zamanlar çok sık söylenirdi. Zeyyat Selimoğlu’nun “Roza’nın Aşkı” adlı
dünyada” sadece kendi zevklerini düşü-
“öyle ama onun ayakları çok büyük…”
“Nasıl kıydın Mefharet Hanım kendi ken- hikâyesini okumamışsanız ne olur, okuyun.
nen o insanlar arasında “vicdanlı” kalabil-
Belki de bu yüzden olacak Üsküplü ti-
dine” tümcesi her şeyi anlatırdı. Karşı cins insanlarının “cahili” kişilerin “tra-
mek kolay bir şey değil muhakkak.
yatro oyuncusu Lütfü Seyfullah bir konuş-
Sonra, günün birinde Nurten Karas’ın bir jikomik” durumlarını nasıl da anlatır. Okur-
Bir Kırklareli-Şumnu yolcuğum sırasın-
mamız sırasında, “Tarık Dursun’u tanıyo-
hikâyesi: “Türkü Olan Kadın” Bu kadını tanı- ken gülümsersiniz ama içiniz acır mı acır.
da o sık meşe ağaçları arasından bana hü-
rum. İzmir’de uzun süre sohbet ettik ken-
yorum, dedim içimden. Bodrum Hâkimi bu… Burada kahve köşelerinde ya da içki
zünle gülümseyen Sabahattin Ali’nin ha-
disiyle,” deyince onun bu hikâyesini yeni-
Sarhoş bir zamanın akışında sisler içinde masalarında gemi tayfalığından emekli ki-
yali hâlâ “Ben insanları sevmekten başka
den okumuş gibi oldum…
kalmış, anlatılmak istenmiş de “anlatma- şilerin anlattıkları “aşk” hikâyelerini din-
ne yaptım ki” diye seslenir durur.
Tarık Dursun’la Lütfü Seyfullah’ı Keme-
ya yürek dayanmamış” bir hayat hikâyesi. lerken hep “Roza’nın Aşkı” gelir aklıma.
Uzun yıllar önce okuduğum bu hikâye
raltı Çarşısı’nda bir çınarın gölgesinde çay
Çok eski yıllarda seyrettiğim “Ölmüş Bir Gülmem. Ama sevmenin, aşkın ne olduğu-
içerken gördüm. Zabel’in tuzlu gözyaşlarının bende derin izler bırakmıştı. Nasıl tatlı bir
Kadının Evrak-ı Metrukesi” adlı filmin o nu bilmeden hayatlarının sonuna yaklaşan
anlatım ve sefalet içinde yaşanan günler.
sevgilisi tarafından öpülüşünü hayal ettim.
katı hüznü içinde buldum kendimi. bu zavallı insanlara acırım.
İradesiz insanların içine düştükleri acıklı,
Buz kesen bir Malatya, “İnönü Heykeli” Ne diyor Roza ile -güya- aşkını anlatan
rezil halleri…
HEINRICH BÖLL VE
ve stada giden caddenin bir kıyısında adını kişiye onu dinleyenlerden biri: “Abe nasıl
‘ELSA BASKOLEIT’! Bir zamanlar aynı hikâyenin filmini de iz-
unuttuğum bir kitap evi. Vitrininde ilgimi bir aşktır bu seninki; Ahmet’i girer bir ka-
“Elsa Baskoleit…” tamam da son kelime- lemiştim. Genelde filmi yapılan eserler, de-
çeken bir dergi: Varlık… pıdan; Mehmet’i çıkar öbür kapıdan…”
yi söylemeye dilim varmıyor. O, hiçbiri ger- ğerlerinden çok şey yitirirler ama “Hanende
Melek” filmi, hikâyeyi daha da güzelleştir-
çekleşmeyen ne hayaller ne düş kırıklıkla- İLHAN DEMİRASLAN’IN NECATİ CUMALI’DAN
rı, nasıl bir yalnızlık… Nasıl bir anlatım… mişti. Ya da bana öyle gelmişti. Öyle veya
‘KAZA’ ÖYKÜSÜ ‘SELİM’İ ANARIM’
Yıllar önce okuduğum Varlık dergilerinden Akçadağ’a, okula dönüşümde İlhan Şu Rumeli insanının “saflığı”, içtenliği, böyle, “Hanende Melek” hikâyesi öyle cap-
birindeydi. Ara sıra o sayıyı arar, hikâyeyi Demiraslan’ın “Kaza” adlı hikâyesini oku- çalışkanlığı, cömertliği, duygusal sevgisi canlı hâlâ yüreğimde yaşıyor. n
4
13 Ocak 2022 KITAP