22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

‘AŞKTAN VE GÖLGEDEN’ Isabel Allende’den çok tanıdık bir hikâye Romanlarında arka planda yurdundan ayrı oluşunun verdiği acıyı, halkına duyduğu özlemi ve daha demokratik koşullarda, daha insanca yaşama arzusunu işler Isabel Allende. İzleklerinin başında ise kendi yaşadıklarından esinle göçmenlik ile askeri darbelerin yaşandığı herhangi bir ülkede bunun getirdikleri ve götürdükleri gelir. Allende’nin Aşktan ve Gölgeden romanı ilk bakışta klasik bir aşk romanı gibi görünse de büyülü kurgusu ve yazarın sarsıcı sözcükleriyle ise aslında politikanın insanlara yaşattığı acının anlatıldığı, bıçak gibi keskin bir yapıt. Roman, gazeteci Irene ile fotoğrafçı Francisco’nun üç bölüme yayılan çarpıcı öyküsünden oluşuyor. DENİZ BURAK BAYRAK İNSANCA YAŞAMAK ARZUSU Salvador Allende, Latin Amerika’da seçimle iktidara gelen ilk Marksist devlet başkanıydı. İşçi sınıfı egemenliğinde kurmaya çalıştığı cumhuriyeti, General Pinochet tarafından askerî darbeyle yok edildi. Allende darbecilere teslim olmadı ancak onun yokluğuyla ülkesi Şili bir kaosa sürüklendi. Cunta rejiminin yıllar sürecek baskı ve sindirme politikalarının temel alındığı bir yönetim şekliyle idare edildi. Demokrasiye yapılan bu darbe, ülkede yaşayan birçok kesimde sarılmaz ve onulmaz yaralar açtı; insanlar kaybedildi, öldürüldü ya da göç etmek zorunda kaldı. Salvador Allende’nin yeğeni Isabel de yurdundan kaçmak zorunda olan ve yıllarca ülkesini hasretle ananlar arasında yerini aldı. Isabel Allende, her bir romanında okuruna seçtiği çeşitli konuları aktarırken arka planda mutlaka yurdundan ayrı oluşunun verdiği acıyı, halkına duyduğu özlemi ve daha demokratik koşullarda, daha insanca yaşama arzusunu anlatıyor. Seçtiği izleklerin başında ise kendi yaşadıklarından esinlenerek göçmenlik ile askeri darbelerin yaşandığı herhangi bir ülkede bunun getirdikleri ve götürdükleri oluyor. AŞK VE POLİTİKA Allende’nin Aşktan ve Gölgeden adlı romanı ilk bakışta klasik bir aşk romanı gibi görünse de büyülü kurgusu ve yazarın sarsıcı sözcükleriyle aslında politikanın insanlara yaşattığı acının anlatıldığı, bıçak gibi keskin bir yapıt. Roman, gazeteci Irene ile fotoğrafçı Francisco’nun üç bölüme yayılan çarpıcı öyküsünden oluşuyor. Irene, gazeteciliğinin yanında annesi ile birlikte bir huzurevinin sahibi. Francisco ise İspanya İç Savaşı’ndan kaçıp bu ülkeye gelen kalabalık bir ailenin üyesi. Savaştan kaçan aile burada da darbeye yakalanıyor ve evi olarak gördükleri bu ülkede kaderin yazgısına razı oluyorlar. Ayrıca huzurevi sakinleri, sirkte çalışan bir sanatçı, mucizeler gösteren bir kız, askerler, köylüler, hizmetçiler ve din adamlarının yer aldığı geniş karakter skalasıyla bir ülke panoraması sunuyor. Irene ve Francisco, bir azize olarak görülen Evangelina ile röportaj yapmak üzere onun evine gidiyorlar. Bu sırada evi askerler basıyor. Böylece olay örgüsünün fitili ateşleniyor. ÜLKEDE MAYALANAN KIZGINLIK Ülkede siyasi yapı son derece kırılgan, her yerde polis ve asker var. Halk arasında muazzam bir uçurum söz konusu, çok zengin bir kesimin karşısında fiyatların artması ve ortalığı kasıp kavuran kıtlıkla birlikte hep mucize arayan insanlar sarmış dört bir yanı: “Askerler gerçeğin üzerine sımsıkı bir kapak örtmüşlerdi, şimdi bu ülkede vahşi bir kızgınlık mayalanmaktaydı, kapak patladığı zaman da ortada bunu denetim altına alacak sayıda tank, asker olmayacaktı.” Evangelina’nın askerlerce götürülüp kendisinden bir daha haber alınamamasıyla Irene ve Francisco için röportaj, bir polisiyeye / araştırmaya dönüşüyor. Ülkede sadece Evangelina değil yüzlerce kayıp olduğu ortaya çıkıyor. CUNTANIN DEĞİŞMEZ KODLARI Birilerinin düşman olarak algılanıp sorgularda kaybedilmesi, evlatlarını ellerinde fotoğraflarıyla arayan annelerin nöbetleri cunta hükümetlerinin kodlarının aynı olduğunu açıkça gösteriyor. Roman kendi ülkemizde yaşanan darbeler ve baskılar tarihine bakıp ibret alarak okunmalı. Aslında Şili’de anlatılanlar bizim de hikâyemiz. Anlatıcı, siyasi baskı ortamıyla birlikte başka şeyler de anlatmak istiyor. Latin Amerika kırsalındaki eylemlerin din ve batıl inançlarla yoğrulduğunu görüyoruz. Her bölümde geleneklerden geldiğine inanılan birtakım ritüeller, ev yapımı ilaçlar, saygı duyulan yaşlı kadınlar ve bunların her hastalık karşısındaki becerileri dinbilim ya da gelenekbilim karşıtlığını örnekliyor. Bunların yanında yazar, ülkesindeki ötekilere de genişçe yer ayırıyor. Allende, Mario karakteri ile birlikte eşcinsellik ve eşcinsel bireylerin çocukluktan itibaren gördüğü şiddet ile aileden devlete uzanan ötekileştirilme öykülerine kulak veriyor. Heteroseksüelliğin baskın varlığının ortasında Mario’nun var olma ve başarma öyküsünü de kıvançla duyuruyor, Mario’ya “Aşkta ve yaşamda biz de varız” dedirtiyor. Isabel Allende, ele aldığı konularla çok girift bir roman olan Aşktan ve Gölgeden’i birçok ülkede yaşanan cinayetleri, ötekileştirmeleri, demokrasi ayıplarını, baskıları ve sansürleri de damıtarak, kahramanlarının kişiliğinde evrensel bir dilde anlatıyor. Aslında gölgede kaldığı düşünülen onca şeyin sadece gün ışığının en tepeye çıktığı an ortadan kalkacağını ve aşkın tüm evrenin nüvesi olduğunu göz yaşartan ve yürek burkan yaşamlar aracılığıyla tüm dünyaya duyuruyor. n Aşktan ve Gölgeden / Isabel Allende / Çeviren: Eren Yücesan Cendey / Can Yayınları / 263 s. / 2020. 25 Şubat 2021 9
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle