Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
AMİN MAALOUF İLE YENİ ROMANI ‘EMPEDOKLES’İN DOSTLARI’NI KONUŞTUK ‘Tek bir insanlık macerası olduğuna inanıyorum!’ Amin Maalouf ile yeni romanı Empedokles’in Dostları’nı konuşurken geçmiş ve günümüz hattında gidip geldik. İnsanoğlunun sakatladığı gezegenin durumunu, bu durumdan çıkarılabilecek dersleri, kıssadan hisseleri değerlendiren Maalouf; yeni çağı, eşiğinde bulunduğumuz yeni şafağı, yükseldiğine inandığı yeni devrimi ve mümkün olduğuna inandığı “yeni dünya”yı yorumladı. Yanı sıra anavatanı Lübnan’ın ve romanında da önemli bir öğe olarak yer verdiği ABD’nin geleceğine ilişkin görüşlerini paylaştı. GAMZE AKDEMİR gamze.akdemir@cumhuriyet.com.tr A min Maalouf’un Empedokles’in Dostları; Atlas Okyanusu kıyısındaki küçük Antioche Adası merkezli gelişiyor. Sessiz bir hayat sürmek isteyen Alec ile yazdığı ilk romanının yakaladığı başarı sonrası her şeyi ardında bırakan esrarengiz Eve’in yolları bir gün elektriğin, telefonların, televizyon yayınlarının, internetin, kısacası her türlü iletişim aracının etkisiz hale gelmesiyle kesişir. Gerçeğe ulaşma imkânı kalmayınca fısıltı gazetesi işlemeye başlar: Buna göre gezegen bir nükleer felaketin eşiğindedir, Amerika küresel ölçekte bir terör saldırısına maruz kalmıştır, insanlığın yaşamını kolaylaştıran teknolojik gelişmeler artık insanlığın sonunu getirmiştir... Tüm dünya bu söylentilerle çalkalanırken, kendilerine Empedokles’in Dostları diyen bir grup gizemli insan, son derece gelişmiş bir teknoloji, tıp bilgisi ve yüzen hastaneleriyle birlikte, bu karmaşaya son vermek üzere çıkagelir. Alec, bu insanların kim olduğunu öğrenmeye çalışırken, içinde yaşadığımız dünyanın çelişkileriyle de yüzleşmek zorunda kalır. Hiçbir şey artık eskisi gibi olmayacaktır. Amin Maalouf ile Empedokles’in Dostları’nı konuşurken geçmiş ve günümüz hattında gidip geldik. İnsanoğlunun sakatladığı gezegenin durumunu, bu durumdan çıkarılabilecek dersleri, kıssadan hisseleri değerlendiren Maalouf; yeni çağı, eşiğinde bulunduğumuz yeni şafağı da değerlendirdi. Yükselen yeni devrimi, mümkün olduğuna inandığı “yeni dünya”yı yorumladı. Yanı sıra ana vatanı Lübnan’ın ve romanında da önemli bir öğe olarak yer verdiği ABD’nin geleceğine ilişkin görüşlerini paylaştı. “Hayal kırıklığı içeren bu satırları yazarken hikâyenin sonuna geldiğim izlenimindeyim. Geldiler, üstünlük kurdular, dünyada hem kaygı hem de umut rüzgârları estirdiler, sonra da gittiler.” Romandan... GÜNÜMÜZ ANTAKYA’SI GİBİ! n Özellikle çizim yapan, sessizliğe tapan ve günlüğünü gezegenin içinden geçtiği çalkantıların tam ve açık tarihçesine dönüştüren Alec ile sanatçı Eve’in farklı birer dinamik sunduğu romanda, kahramanların yaşadıkları ada Antioche; umut, korku, dinginlik ve öfkeyle dolu bir dünyanın prototipi gibi. Yıllar önce, Batı Fransa’da, Atlantik kıyısında, Akdeniz’den uzakta, “Antioche” adlı küçük bir ada olduğunu keşfettiğimde, tıpkı günümüz Antakya’sı gibi, hem eğlendim hem de büyülendim. Bu romanı yazmaya başladığımda da ana karakterleri bu isimli bir adaya yerleştirmeye karar verdim. Alec ve Eve, güvensizlikle izledikleri, kendilerine dayatılan bir ıssızlık hissiyle yaşadıkları ve tepetaklak olduğunu gördükleri o karmaşık, engin dünyadan uzaklaşmayı seçti. ‘ALEC, BENIM YAŞAMIMDAN İZLER TAŞIYOR’ n Her birinin farklı kaygı düzeyine karşılık geldiği kahramanlarınızın insanlık hakkındaki inanç ve görüşleri de bileşiyor. Her insanın, her grubun, her ulusun geniş bir tarih içinde kendine özgü hikâyeleri olsa bile, sadece tek bir insanlık macerası olduğuna inanmaya devam ediyorum. n Fanatik dünyanın, cinnetin eşiğindeki insanlığın kesin bir yıkıma sürüklenişiyle dünya çapında bir felaketi engellemek için ortaya çıkan kurtarıcılarıyla tanışması üzerine gelişen romanınızın izleği ve yoğun sosyal içeriğiyle gazeteciliğin kaleminize sıkı dokunduğu yapıtlarınızdan biri olduğunu düşündüm. Kesinlikle haklısınız. Alec’in, etrafında olup biten tüm olayları ve bunları nasıl öğrendiğini kaydettiği o günlüğü, benim dünyayı izleme şeklimi yansıtıyor. Bu yüzden Alec’in kendisi bir gazeteci olmasa da benim yaşamımın bir parçası olduğu söylenebilir. Albert Camus bir keresinde gazetecinin şimdiki zamanın tarihçisi olduğunu söylemişti. Alec de kuşkusuz öyle. ‘KİM GÜÇLÜ İSE KİBİRLİ OLUR!’ n Ataları eski Yunanistan’dan kaçmış, yüzyıllarca varlığını gölgelerde gizlemiş ve şimdi dünyanın ıslahı için harekete geçmiş, kendini Empedokles’in Dostları olarak adlandıran antik doktrinli bu ikincil/alternatif insanlık, bu “kusursuz, üstün insanlar”a ilişkin kıssadan çıkarılacak hisseye yazarının yorumu nedir? Bu kıssadan çıkarılacak başlıca derslerden biri; kim çok güçlü olursa kibirli olur. Amaçları asil olsa bile... Toplu eşitsizlik kötülük üretir! Ve “Empedokles’in Dostları”nın, her ne kadar “bizim” işlerimize karışma gerekçeleri büyük ihtimalle kendi gerekçelerimizden daha asil olsa da sonunda “bizim” için yaptıkları bizde aşağılanmışlık hissi yaratıyor. ‘MARJİNALLEŞTİRİLMİŞ BİR UYGARLIĞIN OĞLUYUM’ n “Hayal kırıklığı içeren bu satırları yazarken hikâyenin sonuna geldiğim izlenimindeyim. Geldiler, üstünlük kurdular, dünyada hem kaygı hem de umut rüzgârları estirdiler, sonra da gittiler.” Kurtarıcılar ne tam anlamıyla kutsanıyor ne de lanetleniyor! Empedokles’in Dostları’na hem şükrediliyor hem? Alec’in de dediği gibi, bazen övülmeyi, bazen de lanetlenmeyi hak ediyorlar. Onlara ihtiyacımız var, bilimlerine, bilgilerine ve özellikle de iyileştirme yeteneklerine ihtiyacımız var. Fakat aynı zamanda güçlerini, nüfuzlarını ve kasıtsız küstahlıklarına da içerliyoruz. Şahsen yüzyıllardır marjinalleştirilen bir uygarlığın oğlu olarak, bu karışık duyguları biliyorum... ‘EMPEDOKLES, YUNUS EMRE’NİN ATASI OLABİLİRDİ’ n Takipçileri kanalıyla nasıl bir alternatifi düşündürüyorlar? Empedokles, antik zamanlara ait gizemli bir karakterdi. Bir şair olarak Yunus Emre’nin atası olabilirdi. Bir filozof olarak, insanlığı tüm hastalıklarından >> 10 25 Şubat 2021