Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
güzellik içinde nelere bakacağını şaşıran
APOSTOL EFENDİ’YE AĞIT!
aceleci “kozmopolit” bir kalabalıktır.
Bazı insanlar vardır; işlerine, meslekle-
Sirkeciden kalkan trenler gurbetle sevinci
rine adeta âşıktırlar. Istakoz avcısı Apos-
bir arada taşırlar, pencerelerden eller, men-
tol Efendi işte böyle biridir.
diller sallanır, yorgunluklar uykulara yenik
İşinin ustası, bir bilimadamı duyarlılığıy-
düşer, tatsız rüyalar görülür, o hamalların
la ıstakoz avcılığını en ince ayrıntılarına ka-
acınacak halleri yürekleri dağlar.
dar bilen, özel ıstakoz ağını kendi elleriy-
Artık İstanbul 15 milyonluk nüfusu, Bo-
le ören Apostol Efendi, zenginlerin bayıl-
ğaz köprüleri, bir masal gibi akıp giden tra-
dığı ıstakozlardan ihtimal kendisi hiç tat-
fiği, yollarda, alanlarda gezinen, koşuşturan,
mamıştır. Beğenmediğinden, sevmediğin-
eğlenen, dinlenen insanları, vapur ve kayık-
den değil; yakaladığı bu ıstakozlarla belli
larıyla, martıları ve alanlarda yem araştıran
hayati ihtiyaçlarını karşılasın diye.
sürülerle güvercinleri, müzeleri önünde sı-
Yazar, Apostol Efendi’nin ıstakoz avcı-
raya girmiş ziyaretçileri, kalabalık kitap fu-
lığından bahseden hikâyesine “Ağıt” baş-
arlarıyla, ellerinden tutulmuş güzel çocuk-
lığını koyar ki bu, gerçekten bir ağıttır.
larıyla inanılmaz bir gerçekliktir.
Sonra, “Balıkçının kefeni ağı olmalı çe-
Ancak şu gerçekten kaçmamız da
lebi efendi” diyen Apostol, sımsıkı sarılıp
mümkün değil: O müzeleri, tarihi eserle-
ölü bulunduğu ağından alınır, öyle toprağa
ri, estetikle yüklü mekânları, yeniliklerin
verilir. Apostol’un kendi ördüğü ağı ile gö-
unuttuğu daracık sokak ve mahalle ara-
mülmesini bekleyen yazar bu durum kar-
larını gezerken o eski yılları da kendi ha-
şısında kendini tutamaz: “Eşşeklik ettiler,
yallerimizle birlikte hatırlamak.
hem de eşşeoğlu eşşeklik” der.
O Büyük Postane’den kim bilir ne
kında Mustafa Şerif Onaran’ın deneme
SAİT FAİK: ‘BİZİM İÇİN ANILARLA RUM KÜLTÜRÜ…
mektuplar, ne özenle seçilmiş kartpostal-
tadındaki değerlendirmelerini okuyun-
lar gönderilmiştir sevdiklere. Cağaloğlu DEĞİL AMA ÇOCUKLAR, Hayat, bal gibi bir alışkanlıklar manzu-
ca o güne kadar Sait Faik’in “hikâye sa-
SİZİN İÇİN KÖTÜ OLACAK!’ mesi, hatıralarını da beraberinde taşıdığımız
Yokuşu’ndan o güzelim eserlerini beğe-
natı” hakkında pek bir şey bilmediğimi
nerek okuduğumuz hangi şairler, yazar- Hani o çocukluk yıllarımızın çayırla- “haz-elem” dolu, her şeye karşın yaşama se-
de anladım. Ondan sonra daha önce oku-
rı, o sarı, beyaz çayır çiçekleri, şırıl şı- vincini ayakta tutan bir umutlar dünyasıdır.
lar geçmemiştir? O Kız Kulesi’ne uzaktan
duğum bazı kitaplarını yeniden okudum.
bakıp da hayranlık duymayan var mıdır? rıl akan akıntılar, sazlar, kurbağalar, ka- O eski yıllar içinde gezinirken bilmem
Son Kuşlar kitabı da onlardan biri.
rabatak ördekleri, su kaplumbağaları, tah- hangi gazinonun yazlık bahçesinde “Ma-
İstanbul Surlarını gezerken hangimiz
Cüneyt Arkın filmleri içinde kendini ta balıkları, suyılanları, su üstünde kayak rika, Mariya” adlarının geçtiği Rumca
BALIKÇI BARBA VASİLİ
yapan parlak zırhlı böcekler, buz gibi su- Kantolar, bütün gün balıkçı teknesinde
bulmamıştır?
Kitaptaki “Bir Kaya Parçası Gibi”
larıyla o kaynarcalar, pullukların ardı sıra diğer tayfalarla birlikte balık avlayıp da
hikâyesinin başkişisi Barba Vasili işini
giden onlarca leylek? kendisine pay ayrılmayan gariban balıkçı
‘SON KUŞLAR’LA, 70 YIL
bilen, deniz ve kötü hava koşullarına alı-
ÖNCE DOĞA KIYIMINA Yazar görevini yerine getirmek isterce- çırağının ıstırabı, bir “kalimera” kelime-
şık usta bir balıkçı.
sine uyarıyor: “Bizim için değil ama ço- sinin denizin o hırçın dalgaları arasında
DİKKAT ÇEKTİ!
Öylesine sakin, güven dolu bir balıkçı-
Kitaba adını veren “Son Kuşlar” cuklar, sizin için kötü olacak. Biz kuşları gönülleri ışıtması az şey değildir.
dır, Barba Vasili; hiçbir şey yokmuş gi-
ve yeşillikleri çok gördük. Sizin için kötü Mesela, çok yıllar önce -galiba Bakırköy’dü
hikâyesinin başkişisi de Konstantin
bi tedirginliği gittikçe artan, korktuğu ba-
Efendi’dir. Bir zahire tüccarı olan Kons- olacak. Benden hikâyesi.” - iki bayanın Rumca konuşma sesleri beni
zı sözlerinden anlaşılan arkadaşına “Sen
Sait Faik, “Yaşayacak” adlı hikâyesinde alıp ta Bizanslı yıllar içine taşımıştı.
tantin Efendi görünüşte zararsız bir
onun radarını bırak, oltana karidesi tak”;
adamdır, sessiz, zenginliğini belli etmez, balıkçılığın bütün girdi çıktısını uzun uza- Daha sonraki yıllarda bir İstanbul zi-
daha sonra da “Molivaryanı parlattın
dıya anlatır anlatır; kimselerden, hiçbir ba- yareti sırasında bindiğim bir taksinin rad-
mütevazı bir adam. Konu komşusu tara-
mı?” diyecek kadar soğukkanlıdır.
fından da sevilir. lıkçıdan özel olarak söz etme gereği duy- yosundan Yunanca: “Siko horepse kuk-
İnsan bazen tarihi eserleri gezerken,
maz; yalnız bir tek kişiden, adını vermedi- li mu…” şarkısı kulaklarıma misafir olun-
Şimdilerde hepimizin içini yakan büyük
özellikle taş köprü, kale duvarları ya da
bir “doğa kıyımı” var ya, Sait Faik, tam yet- ği bir kişiden uzun uzun söz eder: ca enikonu sevinmiş, Serez’deki askerlik
taş yapı bir konak, eski bir ev görünce
“Çalışanların içinde bir İmrozlu Rum yıllarımı hatırlamıştım.
miş yıl önce bu “kıyıma” dikkat çekiyor.
o “inanılmaz ustalıklara” hayran kalır;
Hikâyenin bir yerinde “Seneler var vardı; elli yaşlarında kadar. Saçı dö- Orada, Anadolu’dan gelen muhacir ev-
bu duvarları nasıl örmüşler böyle, nasıl
külmüş kafasından, alelade boy posun- lerinden yükselen Türkçe şarkılar içimi
ki, kuşlar gelmiyor” deniyor. Oysa gü-
ustaymış bunlar, diye içinizden sorar du-
zün o güzel günleri unutulacak gibi değil- dan umulmayan bir ustalıkla çalışıyordu. tatlı tatlı ısıtmış, o önleri kafesli evlerde
rursunuz.
Adamı hayranlıkla seyretmemeye imkân yaşlılardan dinlediğimiz Rumeli göçleri-
dir. Kuş cıvıltıları, sonbaharın yakmayan
Barba Antimos işte tam bu düşündü-
güneşi, durgun maviliği kuşlarla beraber yoktu. Çalıştıkça açıldı, gelişti. Çalıştıkça nin acıklı hikâyelerinin hüzün dolu dün-
ğümüz ustalardan. Yunanlı bir okur bu
bir kudret heykeli hali aldı…” yaları içine düşmüştüm.
olunca insana sulh, edebiyat, resim, musi-
hikâyeyi okumamışsa o eski tarihi Yunan
ki ve mesut insanlarla sevgi dolu bir dün- Sait Faik Abasıyanık, Edebiyat dersle- Bu konuda başka bir yazı yazar mıyım,
eserlerinin son ustalarından birinin varlı-
rimizde adı sık sık geçen hikâyecilerden yazmaz mıyım bilmiyorum. Şimdilik, ya-
ya düşündürüyor.
ğından bihaber bir talihsizdir bana göre.
Ne o, Konstantin Efendi ve onun gibi- biriydi. Edebiyat öğretmenimiz Zeki Te- zımı tadında bırakayım, diyorum. Sait Faik
Barba Antimos, ilginç bir hikâye kahra-
kel, Sait Faik Abasıyanık’la Nurullah Abasıyanık’ı ve çok sevdiği hikâye kahra-
lerin canları pilavlık kuş eti çekiyormuş.
manı, yılmak bilmeyen, derdini açmayan
Evet, artık kuşlar yok, görünmüyorlar. Ataç adını dilinden düşürmezdi. manlarını sevgiyle, unutulmamaları dileğiy-
biri. Hikâyesi bile güzel.
Daha sonra Sait Faik’in hikâyeleri hak- le, tatlı çağrışımlar içinde hatırlayarak…
Sanki hep öyle olmuyor mu?
n
Yunus Ülger’den ‘Neşet Ertaş - Kentin Tezenesi’
nı Kültür Yayıncılık ta- denemeleri bulunuyor. küçümseme de içeriyor.
rafından yayımlanan Ne- Ozanın müziğinde bozkırın et-
Yunus Ülger, kitabını usta oza-
A şet Ertaş - Kentin Teze-
kisi elbette var, ancak o bir kent
nın yaşamını çocukluğundan baş-
ozanı, ilk gençlik yıllarında kente
nesi adlı kitabında gazeteci Yunus
layarak belgelemek ve araştırma-
gelmiş, en önemli eserlerini bura-
Ülger’in, ölümünün dokuzuncu
cılara veri sağlamak amacıyla ka-
da oluşturmuştur.
yılında saygıyla andığımız büyük
leme aldığını ifade ediyor.
Atalarından farklı olarak kentte
halk ozanı Neşet Ertaş ile 2000
Ülger kitabına Kentin Tezene-
birçok sanatçıyı dinlemiş, onlardan
yılının başlarında Almanya’da
si adını verme nedenini ise şöy-
etkilenmiştir, dolayısıyla Neşet Er-
yaptığı ve ilk kez yayımlanan söy- le açıklıyor: “Neşet Ertaş, yıllar-
taş, Kentin Tezenesidir. Bu savımı,
leşileri ile daha önce yayımlanmış
dır hep ‘Bozkırın Tezenesi’ olarak
kitabımda kanıtlamaya çalıştım.” n
söyleşileri yer alıyor.
anılır. Ne var ki bu niteleme, oza-
Kitapta ayrıca Ülger’in, oza- nının müziği için yanlış bir nitele-
Neşet Ertaş - Kentin Tezenesi
nın müziğini daha iyi anlamaya me. Ayrıca, halk ozanları için söy-
/ Yunus Ülger / Anı Kültür
yönelik betimleyici ve açıklayıcı lenen, ‘Mahalli Sanatçı’ gibi bir Yayıncılık / 136 s.
12 18 Kasım 2021