02 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

İNAN ÇETİN’DEN ‘VADİ’ “Hayat gerçeği büyülü kılıyor” Tunceli’de başlayıp Berlin’e uzanan bir hikâyeyi gerçekçi bir üslupla anlatan Vadi, Latin Amerika’nın büyülü gerçekliğine Anadolu’dan göz kırpan sıkı bir roman. Bir kadın kahramanın hayatta kalma mücadelesi çevresinde insanoğlunun karanlık tarafını bir dönem romanı tadında anlatıyor. Doğudan batıya, 1939’dan günümüze doğru uzanan çarpıcı hikâyesiyle dil, inanç, kültür, kimlik, siyaset, toplum ve tarih tortularını yansıtan Vadi’yi kitabın yazarı İnan Çetin ile konuştuk. ÖZER SAYIN S öyleşimize bu kitabın çıkış serüveni ile başlamak isterim. Kitaba dair ilk fikir nasıl ve nerede ortaya çıktı? Romanın kafanızdaki yolculuğunu bizimle paylaşabilir misin? İşin aslı, kafamın içinde bazı kavramlar ve bu kavramların peşine takılmış bir hikâye dolanıp duruyordu. Ne var ki bunlarla ne yapacağımı bilemiyordum. Sık sık görüştüğüm bir dostumla kafede otururken (Nedendir bilinmez) huzursuz oldum, izin isteyip kalktım. Dostum ne diyeceğini bilemedi, hasta olup olmadığımı falan sordu. Uzun süredir bu anı bekliyormuş gibi deniz kıyısına indim. Gecenin ilerleyen saatleri olduğu için sahil tenhaydı. Kaplumbağa hızında yürürken ansızın zihnimde Pervane ile Suphi’nin görüntüsü canlandı. Suphi karşımda canlı bir varlıktı adeta. O sırada yürüyüşe çıkmış bir kadın ile bir erkek ele ele yanımdan geçerken durdular. Halimden kuşkulanmış olmalılar, “Beyefendi iyi misiniz? Yardım ister misiniz?” diye sordular. Vadi’nin kafamda ilk beliriş anıydı bu. “Yok” dedim, “Aksine çok mutluyum, teşekkür ederim.” Şaşırdılar tabii, gülerek uzaklaştılar. Vadi’nin içimde gömülü olan hikâyesi o gece yüzeye çıktı. Sonrasında dosyanın üzerine tam üç yıl çalıştım. Aslında çok kısa sürede de yazabilirdim ama her karakterin aile şeceresine varana dek çıkardım. Coğrafyayı, kasabayı ve şehirleri her ayrıntısı ile kurguladım. Uzun bir zaman dilimini kesip biçerek tarihlendirdim. Sonra masanın başına geçtim. n Kitaptaki vadinin, çocukluğunuzun geçtiği Tunceli sınırlarında olması, insanın aklına anlatının kişisel serüveninizle ya da çocukluğunuzda yaşadıklarınızla ilişkisi olup olmadığını getiriyor. Kuşkusuz romanın doğup büyüdüğüm coğrafyada geçmesinin, kişisel serüvenimle ilgili olduğu düşünülebilir. Çevremdeki kişilerin, okuduklarımın, yaşadıklarımın, dinlediğim hikâyelerin ve anıların elbette bu süreçteki etkileri de var. Hikâyeye kendimden ödünç verdiğim şeyler de vardır muhakkak. n Kitaba adını veren vadi her şeyin bittiği ve bir anlamda yeniden başladığı bir yer. Bir metafor olarak vadi sizin için ne ifade ediyor? Vadi, tıpkı bir satranç oyununa benziyor. Atlar devrilir, piyonlar yıkılır, yıllar geçer, tahta soluklaşır, taşlar adlarını yitirir ama oyun sona ermez. Vadi, bilinmeyenin ya da bilinmek istenmeyenin kalbine doğru bir yolculuktur. Vadi kabuktur; iyileşmemiş, iyileşmeyi bekleyen eski bir yaranın kabuğu. Bu kabuğu kıran ise Pervane ile Suphi. n Bir katliam sahnesiyle açılan, cinayetler ve darbelerle devam eden kitabın politik bir eser olduğunu söyleyebilir miyiz? Yerinden sürülmeye, fakirliğe, gitmek zorunda kalmaya, dillerin kaybolmasına ve unutmaya yönelik bir karşı çıkış olarak… Vadi, yetmişlerde Kemal Tahir’in romanlarını okuyup kendi tarihlerine bakış açısını değiştiren kuşak gibi okurunun tarihe bakış açısını değiştirebilir. Bu bakımdan evet, Vadi politik bir eserdir. n Romanı tamamladığımda Tunceli’den Berlin’e kadar uzanan upuzun bir yolculuğu Yaşar Kemal’in şoförlüğünde başlayıp Gabriel Marquez ile tamamlamış gibi hissettim. Ne dersiniz? Söylediğiniz çok doğru. Vadi gerçek bir hayatın içinden doğdu. Diğer yandan hayatın kendisi olağan akışı içinde fantastik ya da büyülü gerçekleri de taşır. Hele bizim yaşadığımız coğrafyada! Vadi, bu yönüyle hakikatin tam sınırında duran bir roman, sınırı geçmiş olsaydı nereye varacağını ben de kestiremezdim. Neyse ki dizginler hep RIZA KIRAÇ elimdeydi. Bu arada iki yazarı da çok sevdiğimi belirtmiş olayım. n Romanın tamamında “film gibi” diyebileceğimiz görsel bir anlatım tercih ediliyor. Aslında bir önceki romanınızdan bu yana süregelen bir tercihten söz ediyorum. Romanın dilini ve üslubunu buna göre kurguluyorsunuz. Katılır mısınız? İblisname ve Uzun Bir Ömür İçin Uzun Bir Elbise’de dili ve üslubu buna göre kurguladığımı söyleyebilirim. Konusuna, anlatım biçimine göre üslup da şekilleniyor. Vadi’de ise görsel anlatım kendiliğinden ortaya çıktı, yazma sürecinde kendini dayattı. İlk bölümü yazdığımda sinematografik öğelerin metni ele geçirdiğini fark ettikten sonra kendimi öyle yazmaya mecbur hissettim. Bir yandan da hikâyede görsel anlatının öne çıkmasını seven bir yazarım. n Romanın ana kahramanı Pervane ile çok trajik bir şekilde tanışıyoruz. Daha ilk sayfalardan itibaren insanı altüst eden korkunç olayların içine düşüyor, büyük acılar yaşıyor. Buna rağmen geri kalanında kararlarıyla, sa kinliğiyle ve hayata karşı tavrıyla bizi şaşırtıyor. Bize Pervane’yi anlatabilir misiniz? “İnsan hayattan başka daha büyük bir ödül isteyebilir mi?” Kimin sözüydü anımsamıyorum ama Pervane’yi bu kadar güçlü kılan bu sözün özündeki düşüncedir. Onca korkunç acıya dayanmasının nedeni hayatın özüdür. Bu öz öldürülen öz oğlunun yerini alan Suphi’dir. İnsanoğlu doğadaki diğer pek çok canlı varlığa göre fiziksel bakımdan güçsüzdür ama aklı ve zekasıyla bu zorlukları üstünlüğe çevirir. İnsan türünün iki cinsi arasında da böyle bir ayrıma gitmek mümkün bence. Kadın erkeğe göre fiziksel olarak daha güçsüz olabilir ama zihinsel olarak çok daha gelişkin ve güçlüdür. n Tunceli, Ankara, İstanbul ve Berlin… Romanın uğradığı bu şehirlerle kişisel ilişkinizi anlatabilir misin? Bu dört şehrin hayatımda önemli yerleri var. Tunceli doğup büyüdüğüm şehir. Hayatımın belki de en masum dönemlerimi orada yaşadım. Benliğim orada biçimlenmeye başladı. Ankara, yaşadığım ülkenin başkenti. İstanbul hayatımın dörtte üçünü geçirdiğim şehir. Berlin bir zamanlar sık sık gittiğim şehirlerin en güzelidir benim için. Tam da bu nedenle dört şehir de hem kurgu hem de gerçekler bağlamında Vadi’nin geçtiği evrenle ilişkilidir. n Kitapta vadiyi “en sessiz zamanında bile hayali seslerle çınlardı” diye tanımlıyorsun. Bu kitaptan sizin aklınızda kalan ya da yazarken çok beğendiğin ses hangisiydi? Tüm karakterlerimin sesi hâlâ kulağımda. Her karakterin kendine has özellikleri var. Örneğin Siyamet’in hayatı ciddiye aldığı kadar alaya alan sesini seviyorum. Pervane’nin değişim arzusunu, korkularını gizleme becerisini, korkusuzluğunu, direncini. Nezahat’ın doğallıkla hinliği ayıramamasını. Suphi’nin hikâyesinin peşini bırakamama iradesini. Nicole’ün sağduyulu âşık sesini... Kitap bittikten sonra da her biri konuşmaya devam etsin; onlarla benim aramdaki diyaloğu okurlarımla devam ettirsin isterim. n Vadi / İnan Çetin / Yapı Kredi Yayınları / 299 s. / Şubat 2020. 8 26 Mart 2020
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle