02 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

MERHABA İki salgın romanı... Konusu salgın hastalık olan roman deyince aklıma Albert Camus’nün Veba’sı geliyor hemen. Türkçede, Oktay Akbal, Nihal Önol ve Nedret Tanyolaç Öztokat’ın yaptığı üç ayrı çevirisi var. M urat ile Hatice Delibaş’ın da bu üç çeviriyi karşılaştıran bir çalışması var ( IJLET, 27. 09. 2017). Bu romanı okumanın tam zamanı ama bence yaşadığımız günlerde Veba’dan önce okunması gereken roman Thomas Mann’ın Venedik’te Ölüm’üdür. Thomas Mann ve karısı 1911’in Mayısında güneye iner, bir buçuk hafta Brioni adasında, dört hafta Venedik’te kalırlar. Mann ve karısı Venedik’te bulundukları sırada bir Polonyalı aile ile tanışır. Bayan Mann’ın söylediğine göre, kocası Polonyalı ailenin 13 yaşındaki erkek çocuğunun güzelliği karşısında kendinden geçer, gözlerini bir türlü ondan ayıramaz. Mann çifti çok beğendikleri Venedik’ten biraz apar topar ayrılırlar, çünkü İtalya’yı kolera salgını sarmıştır. İtalyan yetkililerinin gevşek davranmaları nedeniyle ölen sayısı da çok yüksektir. Resmi rakamlar 16 bin gibidir, ama 100 binlerden söz eden tarihçiler vardır. “Asya kolerası” diye bilinen bir salgındır bu, çünkü geldiği yer alt kıtadır. Kimilerine göre, oraların pisliğinin ürettiği mikroplar gemiler, tecimenler yoluyla İtalya’ya taşınmıştır. HİNT KOLERASI... Venedik’te Ölüm romanının gerçek yaşamdaki arka düzlemi (planı) kısaca böyledir. Bu gerçekliği romancının nasıl kurmacaya dönüştürdüğü, kurmacanın da hangi gerçeği yansıttığını incelemek yazın sanatını tanımak bakımından çok yararlı bir çalışma olabilir. Biz o taraflara gitmeden şunu söyleyelim: Venedik’te Ölüm aynı zamanda bir salgın romanıdır. Romanın başkişinin okurun dikkatini güzel çocuk üzerinde yoğunlaştırmaya çalışması sizi yanıltmasın. Behçet Necatigil’in çevirisinden (Can Yay.) baktığımız romandaki salgın “Hint kolerası”dır. “Ganj deltasının sıcak bataklıklarından” çıkarak Venedik’e ulaşmıştır. Kent pis kokulu ve “hasta”dır. Yöneticiler hafife alır kentlilerin “afet” dediğini, önemli değilmiş gibi davranırlar. Oysa yaz sıcakları yayılmayı kolaylaştırmaktadır. “Kol gezen ölümün kentte yarattığı istisnai durumun yanı sıra yöneticilerin düzenbazlığı da aşağı tabakalarda ahlaksızlığı yola açıyor, onlardaki kuşkulu ve antisosyal içgüdüleri teşvik ediyor, taşkınlıkların, hayasızlığın, cinayetlerin gittikçe arttığı görülüyordu.” Kahramanımızın gitmesi gerekir, ama güzel çocuğu bir daha göremeyeceği korkusundan ayrılmaz. Çocuğun da gitmesini istemez. Oysa öz sağlığı da sağlam değildir. “Yarı bedeni bir baş dönmesi nöbetine tutuluyor, bu nöbetlere şiddetle yükselen bir korku da katılıyor, çaresizliğe düştüğü, çıkmazlara kapıldığı duygusuna kapılıyor.” Kahramanımız, kumsalda güzel çocuğu türlü mutluluk hayalleri içinde seyrettiği bir anda kaçınılmaz sona varır. Daha önce bir sayfada koleradan ölüm türleri an latılırken, “Bazen olduğu gibi, hastalık hafif bir bulantıdan sonra artık hiç uyanmamacasına, derin bir baygınlık biçiminde patlak vermişse ne mutlu!” tümecisini okumuşuzdur. Kahramanımızın “sandalyede yana yıkılarak” birdenbire ölümü bu türden olur. KOLERA KILIĞINA BÜRÜNEN ASYALI THANATOS Roman Asya’dan gelen bir hastalığın, kahramanımızın çocuğa yönelik düşünce ve duygularında billurlaşan Avrupa’nın kadim güzellik anlayışını nasıl tehdit ettiğini anlatır. Kahramanımız zihninde Eros estetikle özdeştir. Ne ki, güzelliğe olan tutkusu Avrupalı Eros’un utkusuna yol açmayacaktır. Kolera kılığına bürünen Asyalı Thanatos üstün gelecektir. Karamsardır roman. Nitekim, birkaç yıl sonra Avrupa, aslında küreselleşme yo luyla kendisinin yarattığı bir dış tehdite gerek kalmadan intihara kalkışacaktır. Bu arada gereksiz bir şekilde savaşa katılmamız sonucu bizim de canımıza okunacaktır. Veba romanı Avrupa’nın ikinci intihar girişiminden sonra ortaya çıkmıştır. Bu roman bir alegori (yerine) olarak bilinir. Romanda “kahverengi veba” deyişine rastlarız. Veba faşizmi, nazizmi temsil etmektedir. Vebaya karşı savaşım Alman işgaline karşı direnişin yerinesidir. Ancak anlatım çok inandırıcıdır. Eğretileme (metafor) Olarak Hastalık kitabında Susan Sontag, hastalıkların yazınsal benzetme aracı olarak kullanılmasına karşı cıkar. Sontag’ı dikkate alarak, Camus’nun romanının sadece vebayla savaşımı anlattığını da söyleyebiliriz. Evrensel değerinin ve sanatsal başarısının nedeni de vebayı böyle anlatabilmiş olmasıdır. Salgın sıçanlarla başlar. Önce hafife alınır, insanlar pat pat düşmeye başlayınca oluntunun önemi anlaşılır. Çevresi surlara çevrili kent dış dünyaya kapatılır. İnsanlar artık “gök ile surlar arasında tutsaktır” yazgılarına. Ancak bir hekimle birlikte bir avuç insan pes etmeyecektir salgın canavarına. YENİLGİNİN VE YENGİNİN ROMANLARI Hayatları pahasına girişirler ölümcül derde deva bulma arayışına, tedavi çabalarına. İnsanın hayatta kalma kavgasını etkilenerek okuruz. Bu arada, kahramanlardan biri, vebanın her insanın içinde olduğunu söyler. Aynı zamanda insanın kendini aşma çabasıdır hastalıkla savaşım. Gerçek bir dava adamı görüntüsü veren hekim ve arkadaşları sonunda vebayı yenecektir. Albert Camus’un hümanizmasını, mücadele ruhunu yansıtan bir romandır Veba. İnsanlar yazgıya teslim olmaz, özlerine inanarak aşarlar onu. İkinci Dünya Savaşı sonrasının yeniden umutlu döneminde ortaya çıkmıştır bu roman. İnsanların dayanışma ve özveriyle salgın gibi en ağır sorunları bile çözümleyebileceklerine inancın ifadesidir. Venedik’te Ölüm salgın karşısında yenilginin, Veba ise yenginin romanıdır. n S algın günlerinin dergisi de edebiyatta salgın konusunu işleyen iki önemli romana değinen Oğuz Demiralp’in yazısıyla açılıyor. Günümüz ozanlarının belki de en özgünü Cevat Çapan’ın yeni şiir kitabını bir başka ozan Eren Aysan değerlendirdi. Özdemir İnce’nin farklı dönemlerde Yaşar Kemal üstüne yazdığı yazılar, bu yazarımızın yaratı dünyasının derinliklerini araştırıyor. Yalnız Yaşar Kemal üstüne bir kitap değil, aydın olmak, ülkesiyle sanatçı arasındaki ilişkiler ve sanatın evrenselliği üstüne de düşünceler üreten bu kitabı Feridun Andaç tanıttı. Bu sayımızın kapağında genç kuşak romancılar arasında özel bir yeri olduğunu söyleyebileceğimiz İnan Çetin, yeni romanıyla yer alıyor. Vadi, ülke toprağından güç alıp evrensele açılan önemli bir roman. Okurların da yaygın ilgisini çekeceğini sanıyoruz. H Bu sayımızın önemli bir bölümünü de klasik yapıtların yayımcılarına ayırdık. Kimisi klasik edebiyat yapıtları üstüne görüşlerini paylaştı, kimisi de yayımladıkları kitapların özelliklerine değindi. Kim ne derse desin klasikler yayın dünyasının her zaman vazgeçilmez unsuru. Dünya durdukça insanoğluyla birlikte yaşayıp varlıklarını sürdürecekler. Hepimizin klasiklerle öyle ya da böyle bir geçmişi vardır. O geçmiş bizi belirleyendir de... İyi okumalar. KITAP l İmtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına: Alev Coşkun l Genel Yayın Yönetmeni: Aykut Küçükkaya l Yayın Yönetmeni: Turgay Fişekçi l Editör: Gamze Akdemir l Tasarım: Bahadır Aktaş l Sorumlu Müdür: Olcay Büyüktaş Akça l Yayımlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık A.Ş. l İdare Merkezi: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sok. No: 2, 34381 Şişli İstanbul l Tel: 0 (212) 343 72 74 (20 hat) Faks: 0 (212) 343 72 64 l Cumhuriyet Reklam: Reklam Genel Müdürü: Ayla Atamer l Tel: 0 (212) 343 72 74 l Baskı: İleri Basım Mat. Amb. Reklam Tanıtım Yay. ve Teknik Hiz. Tic. Aş., Yenibosna Mah. 29 Ekim Cad. No: 11A/41 Bahçelievler İSTANBUL. l Yerel süreli yayın l Cumhuriyet gazetesinin ücretsiz ekidir. [email protected] [email protected] twitter: www.twitter.com/CumKitap
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle