28 Aralık 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Yazınsal deneme Eline kalem alan, çağının yazarlarını bilmekle yetinmemeli; değişimlerin toplumsal, bireysel boyutlarını yansıtan klasikleri de tanımalıdır. Bu bağlamda insan gerçeğinin kavranıp anlatıya dönüştürülmesinin ana kaynağı yazınsal denemenin bir toplumun düşünsel düzeyinin göstergesi olduğu da unutulmamalı... DENEME Deneme, dümdüz bir anlatı sanılır. Oysa deneme, kimi durumda öykü damlacıklarından, romanın geniş soluğundan, eleştirinin gerçekçi bakış açısından beslenen bir anlatıya dönüşür. Hevesli bir lise öğrencisinden en yetişkinine, hatta adlı sanlı yazarına herkes deneme yazabilir. Ama yazınsal türde deneme yazan azdır. İlk akla gelen Ahmet Haşim, Nurullah Ataç, Sabahattin Eyüboğlu, Salah Birsel Nermi Uygur’dur. Batı yazınında şairinden romancısına deneme yazmayan yazar yok gibidir. Denemeyi anlatı dünyasına kazandıranlar ise Montaigne ile Bacon’dır. Başta André Gide, Albert Camus olmak üzere yüzlerce yazar adı da sıralanabilir. Deneme, okullarda duygu, düşünce, görüşlerin kesin yargılara varmadan, içtenlikli bir üslupla dile getirildiği bir yazın türü olarak öğretiliyor. Öğrenciye ipucu veren tanım yeterli sayılsa da yazınsal denemenin dışında kalır. Denemeyi yazın dünyasına armağan eden Montaigne, üç ciltten oluşan Denemeler adlı kitabının önsözünde bu bağlamda aydınlatıcı bir açıklama yapıyor: “Eğer mümkün olsaydı karşınıza anadan doğma çıkardım. Kitapta size asla bir şey kanıtlama iddiam yoktur. Elimden geldiğince size beni anlattım. Bana hak vermenizi ya da yargılarınızı istemiyorum.” Montaigne, insan yaşamında akla gelecek her türlü tutum ve davranışları kendi ürettiği düşüncelerle İlk Çağ yazarlarına göndermeler yaparak daha da geliştirmiştir. Montaigne, düşüncesini özgürce söylerken kimsenin ona hak vermesini, yargılamaya kalkmasını istemiyor, insana özgürce düşünmenin yolunu açıyor. Denemenin amacı bilgi vermek değil, düşünceyi açımlayan konuları, insan hayatının içine girerek yerine oturtmaktır. Montaigne, “Her insanda insanlığın bütün halleri vardır” ana düşüncesi bağlamında genellikle şu konuları işlemiştir denemelerinde: Kendini tanımak, anlamak, yüreğin aynası, bilgi, ruh ve beden, korku, korumak... Montaigne’den korku üzerine beş aforizmadan birkaç örnek: FRANCIS BACON “Beni korkutan ölüm değil, ölüyor olmak.”, “Neden sürekli hayattan şikâyet ediyorsunuz? Sürekli acı içinde yaşıyorsanız, bu sizin korkaklığınız yüzündendir.”, “En korktuğum şey korkunun kendisidir, bir kez sardı mı vücudu diğer duyguların önüne geçer.”, “Korkunun bana yaptırdığı şeyleri korkmadan da yapabilirsem gerçekten güçlü olurum.”, “Korktuğumuz insanlardan gördüğümüz saygı, gerçek saygı değildir.” Bacon ise ölüm, öç, mutsuzluk, ikiyüzlülük, anababaçocuklar, sevgi, iyilik, huy güzelliği, soyluluk, toplumsal kargaşa, boş inanç, ülke yönetimi, kurnazlık, çıkarcılık, bilge görünmek, dostluk, para, krallık, sağlığın korunması, kuşku, sömürgeler, insan yaratılışı, eğitim ve insan ilişkileri üzerinde yoğunlaştırır düşüncelerini. İşlenen konular karşılaştırıldığında, denemenin bu iki büyük ustasının, üsluplarının yanında konu seçimi yönünden de farklı yönleri var. Bu da, denemenin neredeyse kalıplaşmış bir tanımla, şiir, roman, öykü gibi “çağının aynası” olduğunu gösteriyor. Ayrıca, Montaigne’in konu alanlarına düşünsellik egemenken, Bacon, yaşadığı çağın gereği olan insan ilişkileri üzerinde durmuştur. Onları birleştiren bir yan ise dil düzeylerindeki kendilerine özgü değişkenliktir. Sözcüklerin Vicdanı, İnsan Yüreğine Yolculuk, O İyi Kitaplar Olmasaydı, Anadilin Toprağında adlı deneme kitaplarının yazarı Emin Özdemir, bir yazısında deneme yazarlarının dilsel özelliklerine değiniyor: “Deneme, düzyazının sorgulayan gücü, kendine özgü söylemi olan yazınsal bir türdür. Kimileri, yazınsal bir tür olmanın ötesinde bir söylem biçimi olduğunu savunurlar. Oysa denemesel söylem ise, dille içli dışlı olmayı, sözcüklerin iç evrenine uzanmayı, bu evrenin katlarında dolaşarak onlara yeni boyutlar kazandırmayı gerektirir.” Öyle olmasaydı, döneminin ünlü deneme yazarı Ahmet Haşim, bir başparmağı ele alarak aklın, insanın gelişim evrelerini böylesine yalın, mantık ürünü kanıtlarla doğruladığı bir deneme yazabilir miydi? “Başparmak, insan medeniyetinin yarısını vücuda getirdikten sonradır ki, dimağ, kemik mahfazasında tabii uykusundan silkinerek konuşmaya başlamış ve belki insan işlerine karışması faydadan ziyade zarar vermiştir. Aklın başparmağa nazaran esaret veya galibiyetine göre medeniyet ilerlemiş veya gerilemiştir. Bütün taş ve demir sanayisi başparmağın, felsefe ve edebiyat gibi boş hünerler de zekânın eseridir. Orta Çağı aklı, bugünkü Amerika’yı ise başparmak yapmıştır. Bizde de başparmağın akla ve ukalalığa üstün gelmesini temenni etmek hepimizin kutsal bir vazifesi olmalı.” DİLSEL BİLİNÇ JeanPaul Sartre, sözü yazarın dili iyi kullanmasına bağlayarak “Önemli olan konu değil, onun nasıl işlendiğidir” der. Sartre’ın sözü, yalnızca deneme için değil yazınsal olan her anlatı için de geçerlidir. Aziz Nesin, “Üç insanımızdan biri şairdir” demişti bir yazısında. Son zamanlarda bu gerçek daha da belirginleşmiştir. Yazınsallığı kavramadan, belli başlı şairleri, anlatıcıları okumadan şiir, roman yazarları türedi. Oysa eline kalem alan, çağının yazarlarını bilmekle yetinmemeli; değişimlerin toplumsal, bireysel boyutlarını yansıtan klasikleri de tanımalıdır. Bu bağlamda insan gerçeğinin kavranıp anlatıya dönüştürülmesinin ana kaynağı olan yazınsal denemenin bir toplumun düşünsel düzeyinin göstergesi olduğu da unutulmamalı... 16 3 Aralık 2020 SUZAN NANA TARABLUS’TAN ‘BİR SABAH GALATA’DA UYANDIM’ Hayatlar, tanıklıklar, anılar S uzan Nana Tarablus, Varlık Yayınları’nca yayımlanan kitabında, İstanbul’un kentsel belleğinde önemli bir yeri olan Kamondo Han ve Galata çevresinde yaşamış kişilerle yaptığı sözlü tarih görüşmelerini paylaşıyor. Yahudi toplumunun kültürel belleğinin ortaya çıkarılmasına katkıda bulunuyor. Özellikle Galata ve çevresi ile ilgili hatıraların, duyguların aktarıldığı bu görüşmelere kendi aile hikâyesinden kesitler de ekliyor. Galatalı Yahudiler’e dair bilgi birikimini yaşamından anılarla birleştirerek, Galata’daki yaşam deneyimine tanıklık sağlıyor. Toplumsal yapıların mikro analizinin ortaya konmasında etkili olan sözlü tarih yöntemi, toplumsal gerçekliğin farklı boyutlarıyla betimlenmesinde önemli rol oynar. Döneminin sosyokültürel ve ekonomik yapısı hakkında bilgi verir. Yazarın çalışması, kendine özgü bir toplumun, İstanbul’un kültürelmekânsal olanaklarıyla biçimlenme sürecinin bir fotoğrafını veriyor. Ayrıca Yahudi toplumunun geniş topluma açık olma deneyimini örneklemesi açısından ilginç ve önemli tanıklıklar sunuyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle