04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

WILLIAM STYRON’DAN ‘KARANLIK GÖZÜKÜNCE’ ‘Çöküntünün ışığı solgundur’ Şöhret, başarı, ödüller mutlu olmaya yeter mi? Bunlar sizi depresyona karşı koruyabilir mi? Her insanın ruhunda kara delikler vardır. SİBEL SÜSLÜ R uhsal arazları açık edebilmek cesaret ister. Hele ki kitapları çok satan, ödüllere layık görülmüş, yeni eserleri heyecanla beklenen bir yazarsanız. “Ciddi bir çöküntü yaşıyorum” diyebilmek kolay değildir. Kitabınızın alt başlığını “Bir Delilik Güncesi” koymanızın da, işaret ettiğiniz “deli” kendinizseniz, kolay olmadığı gibi. Kitabın yazılma öyküsü, John Hopkins Üniversitesi Psikiyatri Bölümü’nün desteğiyle, 1989’da Baltimore’da düzenlenen ruh hastalıkları konulu bir sempozyumda yazarın yaptığı konuşmayla başlıyor. Konuşmanın metni o yıl Vanity Fair’de yayımlanıyor. Tek bir eksikle: Styron çöküntüyü çok net hissettiği o Paris seyahatinden söz etmiyor. Ondan söz etmesi ise, 1990’da yayımladığı Karanlık Gözükünce’de mümkün olu yor. Kitabın geri kalanı, önceki yıl Vanity Fair’de yayımlanan o giriş konuşmasından oluşuyor. ‘HASTAYIM...’ Derdini 98 sayfaya dökerken Styron bir anlamda günlüğüne yazar gibi ya da bir arkadaşına söz eder gibi anlatıyor kimi yerde, ruh hâlini. Yaşadığı ruhsal hastalık hakkında oldukça bilgi sahibi. O derece ki, kendi deyişiyle “psikiyatrların İncil’i denebilecek” DSM (Amerikan Psikiyatri Derneği’nin Tanı ve İstatistik El Kitabı) de sindirdiği kitaplar arasında. Elbette bütün bu okumalar bir yerde kafasını karıştırıyor, yine de “iç daraltıcı gerçeği sindiriyor” ama uygulamaya gelince, işte orada tıkanıyor. Zira depresyon ya da yazarın kullanmayı tercih ettiği ifadeyle “çökün tü”, zaten harekete geçememeyi kelime içinde bile barındıran bir hâle işaret ediyor. Çöküntü bir his olarak geldiğinde Styron durumun farkında olmasına rağmen, bir şey yapamıyor. Bunun yarattığı çaresizlik hissi ile birlikte, insanlara bu yaşadığının gerçekten bir hastalık olduğunu anlatma çabası sürüyor. Karanlık Gözükünce, yazarın, psikolojinin derinliklerine indiği ilk eseri değil. Dünya çapında büyük yankı uyandırmış ve daha sonra sinemaya da aktarılmış olan çok satan romanı Sophie’nin Seçimi’nde şifozreni sularına yelken açmıştı. TAM CAMUS ILE TANIŞACAKKEN... Camus ile biraz geç bir yaşta, 30’larında tanıştığını söyleyen Styron’un, Camus’nün kendisi ile tanışamama hikâyesi ise oldukça üzücü. 1960’da Paris’e gittiğinde, yazar Romain Gary’nin ayarlayacağı bir akşam yemeğinde Camus ile tanışma olasılığı heyecanlandırıyor Styron’u. Üstelik ünlü yazarın da kendi kitaplarından birini okuduğu ve beğendiği haberini almışken. Ancak bu buluşma ihtimali, o yılın başında Camus’nün ölümü ile birlikte ortadan kalkıyor. Hiç tanımadığı birinin ölümüyle ilk kez bu kadar sarsıldığını söyleyen Styron, bu “intiharımsı” diye nitelendirdiği ölüm üzerine uzunca bir süre düşünüyor. Bu noktadan sonra da “intihar” konusu ilgi odağı hâline geliyor. Bütün bunları bir düşünce zinciriyle hatırlayan Styron, o günlerde bu hüzünlü öykülerin kahramanlarını tam anlayamadığını kabul ettikten sonra, o yağmurlu Paris akşamında sökün eden anıların getirdiği çağrışımlarla birlikte, Camus’nün Sisifos Söyleni’nde sözünü ettiği “felsefenin temel sorusu”na teslim oluyor. En azından kendi adına bu soruyu yanıtlayacağı düşüncesine... 2006’da, zatürre nedeniyle 81 yaşında aramızdan ayrılan Styron’un kendi ruhunun karanlık tarafına ayna tuttuğu “günce”si Karanlık Gözükünce, sadece çöküntünün doğasını anlamak için değil, aynı zamanda ona edebi bir bakışa tanık olabilmek için de okunmaya değer. Elbette Tomris Uyar’ın güzel çevirisiyle... n Karanlık Gözükünce / William Styron / Çeviren: Tomris Uyar / Doğan Kitap / 98 s. / 2019. WILLIAM FAULKNER’DEN ‘EMILY’YE BİR GÜL’ Güneyli kültürün edebiyatı Emily’ye Bir Gül, Faulkner’ın “edebiyat başkenti” diyebileceğimiz ABD’nin güneyini zenginleştirdiği birbirinden derinlikli on yedi öyküsünü bir arada sunuyor okura. EMİNE TOPRAK W illiam Faulkner, 1962’de, 65 yaşında öldüğünde yalnızca kuşağının en önemli Amerikalı edebiyat insanı olarak değil, aynı zamanda 20. yüzyılın en büyük yazarlarından biri olarak anılıyordu. Kendine özgü üslubu, karakter betimlemeleri, toplumsal gözlemlerindeki çeşitlilik ve derinlik, temel insani sorunları son derece “yerel bir bağlamda” ele alışındaki ısrar ve başarı eşsiz bir yazar olarak hafızalara kazıdı Faulkner’ı. Bugün ise Faulkner, bir kült olarak “yaşamını sürdürmeye” devam ediyor; geride bıraktığı eserleriyle. Ses ve Öfke, Döşeğimde Ölürken, Yenilmeyenler, Çılgın Palmiyeler… ve sayılmaya kalkılsa uzayıp gidebilecek bir kült eserler listesi Faulkner’ın ardında bıraktıkları. Çok bilinen romanlarının yanında ise yine romanlarının dünyasından doğmuş diyebileceğimiz öyküleri de var. Romancılığının ve romanlarının ardında kalmış gibi gözükse de Faulkner’ın öyküleri, onun dünyasına adım atabilme noktasında çok ayrıcalıklı bir yerde duruyor. Yapı Kredi Yayınları tarafından okura sunulan öykü derlemesi Emily’ye Bir Gül ile birlikte bunu tekrar görüyoruz. YEREL BAĞLAM Yazının girişinde Faulkner’ın temel insani sorunları son derece “yerel bir bağlamda” ele alışındaki ısrardan ve bununla beraber gelen başarısından söz etmiştik. Faulkner’ın bu “yerel” bağlamlarının kaynağını ise ömrünü geçirdiği Amerika’nın güneyi oluşturuyor. Bahsedildiği gibi Faulkner’ın kaynakları son derece yöreseldi. Kaleminden çıkan hemen her şeyde tek bir Mississipi kasabasını kendi dünyasının ölçeği olarak belirledi. Kendi küçük kasabasında bulduklarını, yine kendi yoğun duyarlığı içinde tutku ve öfkeyle yazdı. Sosyal çöküşe ve bozulmaya olan bakış açısıyla bir manzara çizip bu manzaranın içindeki insanları müthiş gerçekliğiyle yansıttı. ÖFKE, ADALET, DUYARlıLIK, TUTKU... Emily’ye Bir Gül’de bir araya gelen öykülerde, Faulkner’ın tüm bu yönlerinin hepsini görüyoruz. Öfkesini, adalet duygusunu, duyarlığını ve her kelimesinde hissedilen tutkusunu… Faulkner’ın üzerinde gezindiği konular, Güney’deki eski düzenin yıkılışı ve o düzenin acımasız ve rekabetçi bir sanayi toplumu tarafından daha da yozlaştırılmasıyla çok yakından ilgili. Güneyli bir yazar olarak Faulkner, bölgesinin tarihsel çıkmazına kendini adadı, bölgesinin sosyal ve ahlaki olabilirliklerini keşfetmenin peşinde sürüklendi. Güneyli kültüre olan bağı ve o kültürün yok olma tehlikesinin endişesini ise hemen her metnine yansıttı. Emily’ye Bir Gül, Faulkner’ın “edebiyat başkenti” diyebileceğimiz Amerika Güneyi’ni zenginleştirdiği birbirinden derinlikli on yedi öyküsünü bir arada sunuyor okura. Bu anlamda Faulkner’ın dünyasına adım atmak isteyenler için önemli ve güzel bir toplam hâlini alıyor kitap. Emily’ye Bir Gül’ün bir başka önemli yanı ise Türkçenin pek çok önemli çevirmenini bir araya getiren bir çalışma olması. Faulkner’ın güçlü öykülerini; Aysun Arslan, Necla Aytür, Ünal Aytür, Ayberk Erkay, Gül Ülker Gül, Bilge Karasu, Ülkü Tamer, Güven Turan ve Burcu Uğuz’un Türkçesiyle okuma fırsatı yakalıyoruz kitapta. Emily’ye Bir Gül, bu yönüyle de gerçek bir edebiyat şöleni. n Emily’ye Bir Gül / William Faulkner / Çevirenler: Aysun Arslan, Necla Aytür, Ünal Aytür, Ayberk Erkay, Gül Ülker Gül, Bilge Karasu, Ülkü Tamer, Güven Turan, Burcu Uğuz / Yapı Kredi Yayınları / 288 s. / 2019. 4 16 Ocak 2020
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle