15 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

VİTRİNDEKİLER Çanakkale’de Ateş Altında / Edward Cadoğan / Çeviren: İsmail H. Yılmaz / İş Bankası Kültür Yayınları / 203 s. Dünyanın en güçlü devletlerinin ordularının, Mustafa Kemal başta olmak üzere tüm subay ve er kadrosuyla Osmanlı Ordusu tarafından bozguna uğratıldığı Çanakkale Savaşı’nda iki taraftan da on binlerce kişi öldü, yaralandı, sakat kaldı. Yüz binlerce insanın hayatı bir daha asla eskisi gibi olamayacak şekilde değişti. Ancak hayatı fazla değişmeyenler de vardı. Örneğin, Chelsea Kontu Binbaşı Edward Cadogan gibi. Çanakkale’ye, en şiddetli çarpışmalar bittikten sonra gönderilen bu iyi eğitimli ve sanatkâr ruhlu kont, sonrasında Mısır ve Filistin’de de bulundu. Buralarda yaşadıklarını yazdı, fotoğrafladı, resimledi. Olaylara hem bir üstünlük duygusuyla, hem de askerin gözüyle bakan bu gönüllü süvari binbaşısının anıları, istilacıların siperlerinde ve ordugâhlarında yaşananlara farklı pencereden bakmamızı sağlıyor. Balkan İttifakı ve Osmanlı Diplomasisi / Bilgin Çelik / İstanbul Bilgi Üniversitesi Yay./ 318 s. Doç. Dr. Bilgin Çelik, Balkan İttifakı ve Osmanlı Diplomasisi’nde Osmanlı diplomasisinin ve yönetiminin Balkan İttifakı karşısındaki tutumunu ve başarısızlığa yol açan siyasetini irdeliyor. Çelik, Osmanlı diplomatlarının önemli bir kesiminin Balkan İttifakı oluşumunu iyi takip edemediklerini ve güvenilir bilgiler edinme konusunda yetersiz kaldıklarını öne sürerken; imparatorluğu Büyük Felaket’in eşiğine getiren nedenler arasında bu diplomasinin önemli bir rolü olduğunu savunuyor. Bunun yanısıra Balkan Savaşı’nın da savaş meydanından önce diplomasi alanında kaybedildiğini öne süren yazar, hükümetlerin basiretsiz politikalarının giderek imparatorluğun çöküş sürecinde önemli bir etken olduğunu vurguluyor. Tanrıça Mitleri / David Leeming / Çeviren: Şükrü Alpagut / Say Yayınları / 223 s. Du¨nyadaki her şeye hu¨kmeden, her şeyi veren ve her şeyi alan ki onlardı. Modern zaman dinlerinde, psikolojide ve bilimde isimleri anıldı, efsaneleri anlatıldı. Kadim zamanların bereketli, doğurgan Toprak Analarından modern zaman cadılarına; ölu¨mu¨n kırbaçlarını sevgi sancıları olarak yorumlayan Vika’dan, Tanrı’nın kayrasına eren Meryem’e kadar sevilen, korkulan, merhamet dilenen, avunulan, tapılan, bazen yıldız gibi parlayan ama bazen insanlığın u¨zerine karanlıklar salan Tanrıçaların öyku¨su¨du¨r bu kitap... David Leeming ve Jake Page’in en önemli efsaneleri en anlaşılır ve incelikli bir dille anlattıkları Tanrıça Mitleri, tarihöncesinden gu¨nu¨mu¨ze dek anılan Tanrıçalardan bir geçit resmi sunuyor okura. Yerçekimi ve İnayet / Simone Weil / Çeviren: M. Mukadder Yakupoğlu / Doğu Batı Yay. / 207 s. Albert Camus “zamanımızın tek büyük ruhu” olarak selamlar Simone Weil’i. Birçok sadık Weil okurunun söylediği gibi, zamanın tek büyük yüreği ve saf ışığı… İnsanın sefaletini ve düşkırıklığını Pascal’dan sonra dile getiren belki en derin seslerden biridir Simone Weil. Onda düşüncenin kendisi hiçbir zırha bürünmez, tam anlamıyla duru ve çıplaktır. Yalnızca içsel arınma arzusu taşır. Weil’deki cümleler ruh için doğaüstüne taşınan bir besindir ve âdeta Gnostiklerin ‘seçilmiş’ yazgısında erir. Anlamak ve anlaşılmak için hakiki bir tinselliğe gereksinim vardır. Gene de inayeti dilemek yerçekimi yasasına aykırı bir fiili içermez ve bizi tüm hayalî kahramanlıklardan, sözde dindarlıktan ve dünyevî ödüllerden kurtarır. Yerçekimi ve İnayet, Weil’in düşüncelerini yansıtan en önemli kitabı. Açların Şöleni / Didier Daeninckx / Çeviren: Emrullah Ataseven / Dipnot / 230 s. “Her şeyi kabul ediyorum, hayatım boyunca üstlendiğim bütün rolleri. La Belle Poule’un kapkara güvertesinde çaylak miço, Sivastopol kuşatması sırasında sahneye konan oyunda aktör, Cezayir’de kepaze olmuş bir asker, bir komedyen ve hatta neden olmasın bir soytarı, imparatorluğun mezar kazıcısı, Komün’ün albayı, barikatlarda ölüme terkedilen kişi, hiç desteği olmayan bir sakat, idam mahkumu, Kaledonya sürgünü, kostümsüz tiyatronun yaratıcısı, ucuz lokanta işletmecisi, yayınlarına son verilen bir yığın gazetenin kurucusu, hatip, aslan terbiyecisi, milletvekili adayı, başarısızlığa mahkum bir komisyoncu, sadık bir eş ve candan bir baba, hepsi.” Didier Daeninckx, Maxime Lisbonne’u (18391905) böyle konuşturur. Yazarın çok renkli, Komün barikatlarının kahramanı, tiyatro insanı, devrimci ülkülerle yoğrulmuş, kürek mahkumu, sömürgeci vahşetin karşısında boyun eğmez bir duruş sergileyen bu kişilikten büyülendiği anlaşılıyor. Maxime Lisbonne’un yaşamı kahramanca bir öfke ve görkemli başarısızlıklar dizisine sahne oldu. Okurun yüreğine değen, tam bir macera romanı. Kaybolan Bağlar / Johann Hari / Çeviren: Barış E. Aksoy / Metis Yayıncılık / 361 s. Kaybolan Bağlar, gazeteci yazar Johann Hari’nin kendisinin de uzun yıllar mücadele ettiği depresyonun altında yatan nedenleri ve olası çözümlerini bulmak üzere çıktığı yolculuğun hikâyesini anlatıyor. Kişisel olduğu kadar toplumsal da olan, deneyimler kadar bilimsel olgu ve araştırmalara da dayanan bu hikâye, mutsuzluğumuzu kanıksamak ve ilaçlar yoluyla bastırmaya çalışmak yerine daha kalıcı, daha sağaltıcı çözümlere yönelebileceğimizi gösteriyor. Ben Hep Senin Yanındaydım / Nejat İşler / Mundi / 159 s. “Gözlerimi kapadım, seni düşledim. Yan koltuğumda oturuyordun. Elinde bir kitap vardı. Göz göze geldik, ‘masal okuyorum, iyi geliyor’ dedin. yanıma kitap almayı unutmuşum. Sıkıntımı anladın, kitabı bana uzattın. ‘al, okumaya başla, iyi gelecek.’ Teşekkür edip aldım kitabı elime, tam ilk sayfayı çevirecekken uçağın güvenlik anonsu düşlerimden uyandırdı beni. Gözümü açtığımda, hostes kılığına bürünmüş dünyanın en güzel kadını, portakal suyu uzattı, çapkın bi göz kırpış eşliğinde. Bardaktan bi yudum aldım, havai fişekler patladı içimde. Votka portakal! Tekrar kapattım gözümü, düşümde seni görmek için...” Ben Hep Senin Yanındaydım, Nejat İşler’in ikinci öykü kitabı. Bücürü Ayarla / Elmore Leonard / Çeviren: Sina Baydur / Yapı Kredi Yay./ 255 s. Yokluk / Tahir M.Ceylan / E Yayınları / 663 s. “Öyle görünmektedir ki mutlak özgürlük yokluktan varlığa geçişi sağladığında varlığa verdiği şeylerin tamamının korunmasını istemiştir; buradan yola çıkarak diyebiliriz ki ‘Sakınımı olan her şey mutlak özgürlüğe, sıkınımı olmayan diğer şeyler ise varlığın kendisine aittir.’” Tahir M. Ceylan, Yokluk’ta Heidegger, Kant, Descartes, Spinoza ve Hegel ontolojileriyle hesaplaşıyor. Bu hesaplaşmada, felsefenin tarihsel metodolojisini kullanıyor. Günümüz insanı yeni bir evrene, yeni bir insan olarak adım atacaksa, bu değişimde ve sıçramada felsefenin, kullanılabilecek tek ve gerçek araç olacağının altını çiziyor. Akbabaların Ağıdı / Lila Bowen / Çeviren: / M. Boran Evren / Çınar Yayınları Nettie, kendisine köle gibi davranan insanların evlatlığı olarak büyüyen, gerçek ailesini bilmeyen, hem ten renginin koyuluğu hem de kökeni nedeniyle “beyaz adam”ın dünyasında hor görülen bir gençtir. Bir gün tuhaf bir yabancının saldırısından güçlükle kurtulur ve zamanla asıl tuhaflığın kendi ruhu ve bedeninde gizlendiği gerçeğiyle yüzleşir. Hem gerçek hem de büyülü canavarların hüküm sürdüğü zalim bir dünyada ayakta kalma mücadelesi veren Nettie, bir avcı mıdır yoksa bir kurban mı? Lila Bowen, Gölge serisinin ilk kitabı olan Akbabaların Ağıdı’nda, siyah ve beyazdan ibaret olmayan bir dünyada kendi yerini arayan bir kahramanın özgürlük ve intikam öyküsünü anlatıyor. Tefeciler için çalışan Chili Palmer, Miami’den ve borcunu ödemeyip ortadan kaybolan talihsizlerin peşinde koşmaktan bıkmıştır. İşi gereği yolu Hollywood’a düşünce, burada kalıp başından geçen hikâyeleri sinema dünyasında değerlendirmeye karar verir. Palmer’in kaderi, ikinci sınıf filmlerin ünlü yapımcısı Harry Zimm’le ve yıldızı sönmüş eski oyuncu Karen Flores’le kesişecektir. Ancak Hollywood’da işler göründüğünden daha zordur ve sorun, ikna edilmesi gereken şımarık sinema yıldızlarından ibaret değildir... Suç romanlarının büyük ustası Elmore Leonard, sinema dünyasında geçen, sürprizlerle dolu bir maceraya kapı aralıyor. Garson / Matias Faldbakken / Çeviren: Mehmet E. Baş / Timaş Yayınları / 237 s. Hills isimli asırlık bir lokantada, orta yaşlı bir garson işiyle gurur duyuyor: Kusursuz bir üniforma, bir örnek masa örtüleri, müdavimleri ve düzenli akşam yemekleri. Hınzır ve onun kalburüstü konukları, alkolik aktör ve arkadaşları, bir sanat simsarı, Garson’un yegâne arkadaşı Edgar ve küçük kızı Anna. Ve tabii ki Şef Garson, Bar Sorumlusu, Aşçı. Bu kendi istikrarlı ritmiyle yaşayan evrende, masalar arasında herhangi bir temas yoktur... Ta ki güzel ve bakımlı bir genç kadın kapıdan içeri girip lokantanın dengesini bozana dek... Garson Avrupa’nın son yüzyılını, o büyük resmi tek mekân ve sakinleriyle özetleyen bir hikâye. Her şey olması gerektiği haliyle, olması gerektiği yerdeyken bir şeyler değişmeye başladığında yükselen endişe, bütün düzeni altüst etmeye yetiyor. Aslında, koşullar göz önünde bulundurulduğunda, endişe belki de en mantıklı tepki... n 24 30 Mayıs 2019
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle