Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
VECDI ÇIRACIOĞLU’NUN SON ROMANI ‘SON VOLI’ ‘Yelken ol, kürek ol, dümen ol, balık ol, su ol’ Mühendis ve Niko’nun Boğaziçi’nden daha nice güzel arkadaşlarını ve anılarını anlatıyor Vecdi Çıracıoğlu. Halikarnas Balıkçısı ile Sait Faik Abasıyanık öykülerinin tadını alıyorsunuz. ADALET ÇAVDAR V ecdi Çıracıoğlu’nun yeni romanı Son Voli mart ayında İletişim Yayınları tarafından yayımlandı. Son Voli’nin alt başlığı “Serserilik Zor Zanaat”, Çıracıoğlu’nun 2018 Ağustos ayında yayımlanan kitabının adı ise Serseri Standartları Sempozyumu’ydu, bu kitabında bir “yokülke”den söz ediyordu. Bir süre kitap isimlerinde denizden yana olan yazar, şimdi konuyu serseriliğe getirdi. Ne ki, yazar tahmin ettiğiniz serseriliğin ötesinden “bilge serseriler”den söz ediyor. Öyle iki kelime ile aforizma yazan, kendini akılsızlığa vurup derbeder yaşayan insanlardan değil, hayata hakkı neyse kendince onu ve renler. Son Voli anlatıcı olan mühendis karakterleriyle yazarın kendi öz yaşam öyküsünden parçalara da yer veriyor. Benim gibi yüzme bile bilmeyenler için deniz, kenarında durulup seyredilecek bir sonsuzluktur. Elinde bir kadeh, önünde bir tavla arkadaşı... Bundan yedi yıl önce bir kardeşim kendini onun kucağına atınca kendisiyle başka türlü bir tanışıklığım daha oldu. Ne zaman Boğaz Köprüsü’nden geçsem, ne zaman Beylerbeyi’nden Ortaköy’e baksam aynı sureti gördüm yansımasında. DENİZ BİLGELİĞİ Vecdi Çıracıoğlu’nun denizi ise bir akıl, bir anne, bir kadın, bir sırdaş gibi duruyor orada. İnsanın yaşama hevesi de hevessizliği de o aklın varlığı ile yokluğu arasında gidip geliyor. Deniz onu seyredene, içine girmeye niyet edene, dalmaya cesaret edene bir bilgelik sunuyor. Bu bilgelik hem yalnızlığın hem de o birbirine bir şekilde değen küçük sarsıntılı kalabalığın varlığının verdiği güçle birleşiyor. Küçük kulübeler, tek kişilik karanlıklar, bol anasonlu sohbetler... Mühendisin bir gölgesi var: “Hemsaye”. Farsça “saye” kelimesi gölge demekmiş, “hemsaye” ise aynı gölgeyi paylaşan kişi, komşu manasına geliyormuş. Mühendis, Hemsaye ile yeri geliyor birbirine giriyor yeri geliyor birbirini besliyor. Bir alt kimlik, kişinin açılmaz dediği kapıların anahtarlarını ağzında saklayan komşu. Mühendis bir atölyede çalışıyor, Rumelihisarı’nda bir köyde yaşıyor, atölyedeyken aklında sürekli deniz var. İşten çıkar çıkmaz denize koşuyor, Reis’e ve tayfaya eşlik ediyor. Mavşimi Niko yakın arkadaşı, kuşaklardır suyun içinde, o yüzden anlatacak çok hikâyesi var. Kurulan küçük çilin gir sofrasında Mühendis ile beraber okur da oturuyor, Niko’yu dinliyor. MÜHENDİS VE NİKO Mühendis ve Niko’nun Boğaziçi’nden daha nice güzel arkadaşlarını ve anılarını anlatıyor Vecdi Çıracıoğlu. Halikarnas Balıkçısı ile Sait Faik Abasıyanık öykülerinin tadını alıyorsunuz okurken, bir yandan da Neyzen Tevfik bilgeliğiyle sokağın dilini yeniden hatırlayıp, öğreniyorsunuz. Orada unuttuğunuz bir şey olduğundan adınız kadar emin olarak devam ediyorsunuz okumaya. Eğitimle öğrenilmeyen bir şey o. Dürüstlük, sahip çıkmak, insan olmak, aile olmak, bir hırka bir lokma ile hayata ve dünyaya sahip çıkmak... Adına ne derseniz deyin içinizde bir yerde neyi kaybettiğinizi hatırlıyorsunuz. Nerede ve niye sorularının cevaplarını, hafızanızın izin verdiği labirentin içine girip arayacak kadar cesaret edemeseniz bile. Bu kitap kendime olan borcumu hatırlattı bana. İncir ağaçlarının olduğu o yere yeniden gidip taş plaktan dinlemem ve içimin acısını sevmem gereken o yeri. Hayatın karmaşası içinde denizin hışırtısını unutmak ne acı. Biz ki İstanbul’da yaşıyoruz ve ancak rüyalarda ve romanlarda ona inancımızı yeniliyoruz. Vecdi Çıracıoğlu bize Son Voli ile Orhan Veli misali “yelken ol, kürek ol, dümen ol, balık ol, su ol; git gidebildiğin yere” diyor. n Son Voli – Serserilik Zor Zanaat / Vecdi Çıracıoğlu / İletişim Yayınları / 172 s. / Mart 2019 URSULA HUWS’DAN ‘KÜRESEL DIJITAL EKONOMIDE EMEK’ Dijital toplumda çalışma ve yaşam 21. yüzyıl kapitalizminde emek ve yaşam ne ifade ediyor? GAMZE YÜCESANÖZDEMIR K üresel Dijital Ekonomide Emek adlı kitabında Ursula Huws bu temel soruya yanıt arıyor. Huws, yeni metalaştırma alanlarının kapitalizmi dönemsel bunalımlardan sağ çıkardığını vurguluyor. Bu alanların kapitalizme yenilenmiş bir dinçlik sağladığının ve emekle ilişkisini taze şartlarda kuracağı süreçler yarattığının altını çiziyor. Kitap, Ursula Huws’un 2006 ile 2013 yılları arasında yazdığı makalelerden oluşuyor. Bu makaleler, yaşanan değişim ve dönüşümlerin teknolojik, kültürel ve siya sal boyutlarını mercek altına alıyor. Her makale, yaşananlara dair bir boyutu daha yakından sorgulamaya imkân veriyor. MESLEKİ KİMLİKLERİN YOKOLMASI Kitapta emeğe dair en önemli saptamalardan biri mesleki kimliklerin yok olmasıdır. Günümüzde işverenler, dijital okuryazar, kendi kendini motive eden, iyi takım oyuncusu, sosyal becerili, istihdam edilebilir, girişimci insanlar istiyor. Bu beceriler, yeterlilikler, yetenekler nasıl bir araya getirilirse getirilsin istikrarlı mesleki kimlikler tanımlamazlar. Tek istenilen gerek duyulduğunda işe alınabilecek, gerek duyulduğunda işten atılabilecek işçi arzıdır. Emeğe dair Huws’un yaptığı bir baş ka saptama ise işlerin sabit, gezgin ve bölüntülü doğasıdır. Bu süreç kimin hangi işi, nerede, ne zaman ve nasıl yaptığı ile ilgilidir. Kentlerdeki sabit işler (lokanta, taksi, vb.) göçmen emeğine, gezgin (mobil) işler ise, uluslararası siber bir işçi sınıfının oluşumuna işaret ediyor. Bölüntülü iş ise sabit ve gezgin işlerin karmaşık bir araya gelişi olarak karşımıza çıkıyor. Evden internet üzerinden çalışan kadının işinin arasına uykudan uyanan çocuğunun girmesi gibi. Düşünsel faaliyetin metalaşması da en çarpıcı gerçekliklerden biri olarak vurgulanıyor. Bilim ve teknoloji ile yaratıcılık piyasa koşullarında daha fazla kâr için denetleniyor. Ve sanat işçileri, her geçen gün, kendilerini büyük şirketlere ya da bürokra silere gittikçe daha fazla yalvarır ve övünür halde buluyor. Kitapta, emeğin kamu hizmetlerinin metalaşması ile içine girdiği süreç de etraflıca irdeleniyor. Emeğin sosyalleşmesinde sosyal medya, cep telefonları ve tabletlerin başat konuma gelmesi ile toplumsal yaşamların tümüyle değişmesi oldukça çarpıcı bir tartışma olarak yer alıyor kitapta. Sosyalliklerin piyasa tarafından sömürgeleştirilmesi, yalnızca yeni bir kâr kaynağı olmakla kalmayıp toplumsal hayatların dokusuna hasar vererek gelecekteki dayanışmanın temellerini baltalamaktadır. Değişimleri saptamadaki gücü, kaleminin kıvraklığı bir yana Huws, sona doğru şöyle bir tespit yapıyor: “Karl Marx tarafından kullanılan ‘sınıf’, ‘meta’ ve ‘emek’ terimlerini de kapsayan en temel kavramlara yeni tanımlar bulmamız gerek gibi görünüyor.” Bu tespitiyle, son dönemin en tartışmalı sürecine de katılmış oluyor. Emekdeğer teorisinin geçerliliği, üretken emeküretken olmayan emek ayrımı, proletaryanın yerine prekaryanın önerilmesi bu alanın en sıcak tartışmalarıdır. Huws, bu tartışmaların içine katılmakla kalmıyor, “sibertarya” diye bir kavramı da öneriyor. n Küresel Dijital Ekonomide Emek / Ursula Huws / Çeviren: Cemre Şenesen / Yordam Kitap / 208 s. / Haziran 2018. 12 30 Mayıs 2019