02 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

FARUK DUMAN’DAN ‘KAPTAN KANCA’NIN BİR MACERASI VE ÖBÜR YENİ ÖYKÜLER’ İLE ‘DOĞA BETİĞİ’ Doğayı yeni bir dille izlemek Faruk Duman, Kaptan Kanca’nın Bir Macerası ve Öbür Yeni Öyküler’de; Sus Barbatus! romanı ekseninde okunabilecek öykülerini topluyor. Doğa Betiği adlı kitabını ise bir vaşağa ithaf ediyor. ERCAN Y. YILMAZ “Kaptan Kanca’nın Bir Macerası”, “Horla” ve “Gömü” aynı kahraman üzerinden ilerleyen öyküler. Aynı zamanda Sus Barbatus!’ta da yeri olan kahraman/anlatıcı bu öykülerde büyüyor. Düşler kuruyor, okuduğu kitaplara da değen bu düşler onda bazen gerçeğin önüne geçiyor. Tanığı olduğu hayatı böyle anlamlandırıyor. İşkence sırasında bile bundan vazgeçmiyor. Hatta güç buluyor. Öykülerdeki hayal ve gerçeğin paralel yürümesi hakkında ne söylemek istersiniz? ‘HAYALSİZ DOLAŞMAYI BAŞARAN İNSANIN İŞİ BİTER!’ Kitaptaki ilk üç öyküyü, Sus Barbatus!’un Orhan’ının ağzından anlatmaya çalıştım. Bu Orhan, Gülşen’le Mustafa’nın oğludur, okuyanlar anımsar, romanda hiç görünmez, yalnız sonunda tutuklandığı haberi gelir. “Çıvgın” da Sus Barbatus!’tan önce yazdığım, oradaki Ece’nin Halil’le tanışmasını anlatan bir ön öyküdür. Orhan’ın anlattığı hikâyelerin ikinci romana yansıdığını göreceğiz daha sonra. Babası tutkulu bir edebiyat öğretmeni, sık sık gözaltı na alınıyor ve “Horla”da polislere “Han Duvarları”nı okuyor. Orhan’ın yaşadığı hayal dünyasının izleri, daha o hiç ortada yokken, Sencer ile Yusufçuk’ta ve Kayıp İnci’de de vardı, böylece kitaplarım arasında Define Adası’nın, Arthur Gordon Pym’in ve Vahşetin Çağrısı’nın bir izi oluşmuş oldu. Bu, yavaş yavaş oluştu bende, Sencer ile Yusufçuk’ta, kahramanların anlatılarına kendi okurluğumu ve çocukluğumu nasıl dahil ederim diye düşünmeye başlamıştım. Bu şimdi, Orhan’la birlikte kendine beden bulmuş gibi oldu. Kitap okuyor ve yazarın düşlerine maruz kalıyor, öyle bakabiliriz. Ama dediğiniz gibi, hayal ve gerçek paralel ilerliyor. Bu durumu, yaşamın kendi gerçeği olarak görüyorum. Bir bakıma, bu yolla, gerçeği daha açık yazmış oluyorum. Günlük yaşamın içinde hayalsiz dolaşmayı başaran insanın işi bitmiş demektir. n Doğa Betiği’nin ithafının hikâyesini merak ediyorum. Bir vaşağa ithaf edilen bir kitap... Evet, ilgi çeken bir şey oldu. Yıllarca Ağva’ya gittim geldim, bir zamanlar orada bir köyde küçük bir tarlamız vardı. Otların içinde yatmak, su yollarını keşfetmek, kaplumbağaları, yılanları gözlemek en sevdiğim şeydi. Bu arada tabii çizimler yapıyor, betimlemeler yazıyordum ama daha çok hayvanları, ağaçları inceliyordum. DOĞA VE TOPLUM Örneğin; ağustosun biriyle on beşi arasında ortaya çıkan, sonra birden kaybolup giden, iri, kemikli, acımasız bir sinek vardır. Uzaklardan üflenmiş bir ok gibi gelir, sokmaz, adeta bıçaklar ve gider. Bu arada akbabalar, kartallar ve uzun boyunlu başka kuşlar gelirdi, ova ördek yuvaları ve köstebeklerle doluydu, ak yılanlar kaynaşırdı. Bir keresinde bir vaşak gördüm, avının peşine düşmüştü, aslında o eğime inecek hayvan değildi ama gözü dönmüştü bir kere. O betimlemeleri ona adamak istedim. Umarım yukarıya dönebilmiştir. n Kitaplarınız hakkında yazılan birçok yazıda doğa imgesi ön plana çıkıyor. Köpekler İçin Gece Müziği’ndeki sonbahar, Sus Barbatus!’taki kış anlatısıyla da zirve yaptı. Şimdi de Doğa Betiği... Anlatılarınızdaki doğa hakkında ne söylersiniz? Ulaşmaya çalıştığım şey, doğanın ön ce merakla izlenmesi, yani bir araştırmacı, bir doğa uzmanı olmadan, şaşırarak... Ama bunu ulaşabileceğim en yüksek dille yapmak, onun için yeni bir dil bulmak örneğin. Elbette altında, yanında, üstünde toplumsal sorunlarımız da var, çünkü hikâye ile düşünce birbirine karışıyor ve bununla birlikte üçüncü bir alan açılmış oluyor. O da hikâyelerdeki parçaların birer göstergeye dönüşmesine yol açıyor. Ama öncelikle, insanın doğanın bir parçası olduğunu kabul ediyorum, bu da günlük dilde bu ikisinden iki ayrı şeymiş gibi söz etmemeyi gerektiriyor. n Tezgâhta ne var? Bitirebilirsem Sus Barbatus! 2, Anadolu Masalları’nı kaynak aldığım bir öykü kitabı ve daha pek çok şey. n Kaptan Kanca’nın Bir Macerası ve Öbür Yeni Öyküler / Faruk Duman / Yapı Kredi Yayınları / 158 s. / 2019. Doğa Betiği / Faruk Duman / Kırmızı Kedi Yayınevi / 88 s. / 2019. ORÇUN FİDA’DAN ‘DEVRİYE TEKRAR DOĞANLAR’ Hayat bir döngüden ibaret! “Devriye” belli bir görevi gerçekleştirmek üzere yeniden hayata gelen kişilere; “Lethe” ise mitolojide peşine düştüğünü etkisiz hale getirmekle görevli kişilere verilen isim. Roman, Devriye ile Lethe’nin savaşı üzerine kurulu. ÇAĞATAY YAŞMUT D evriye Tekrar Doğanlar’da macera 1985’te başlıyor. Profesör Yusuf Kohen, hayatını gizemli tarihi olayları aydınlatmaya adamış bir arkeologdur. Karısı ölmüş, biri iki diğeri yirmi yaşında genç bir anne adayı olan iki kızıyla yaşamaktadır. Uzun zamandır bir örgüt tarafından izlenmektedir. Çünkü bildiği, bir parşömene emanet edilmiş, insanlığı sarsacak denli büyük bir sır vardır. Bu sır, örgütün profesörü yakalamakla görevlendirdiği Lethe’nin peşine düşmesine neden olur. Profesör, konseyin kendisini öldür mek yerine sadece sırrı hafızasından silmek için yakalamak istediğini anladığında başka bir bedende yeniden dünyaya gelmek üzere kendisini öldürür. Polisler o sırada babasının yanında bulunan küçük kızı Melis’in babasını bıçakla öldürdüğüne inanırlar. AÇIĞA ÇIKAN SIRLAR Profesörü canlı yakalayamayan Lethe, profesörün, torununun bedeninde yeniden dünyaya gelmesini önlemek için, doğumu yaklaşmış kızının peşine düşer. Lethe, hastaneye geldiğinde, başka bir ailenin bebeğiyle profesörün yeni doğan torunu karışınca, yanlış bebeği öldürür. Diğer aile ise profesörün torunuyla hastaneden ayrılır ve bebeğe Efe ismini koyar. Bunlar yaşanırken Lethe bir arabanın altında kalarak ölür ve başka bir bedende yeniden hayat bulur. Bu noktada hikâye okuru otuz dört yıl sonrasına taşır… Profesörün küçük kızı Melis’in Sosyal Hizmetler Kurumu’nda büyüdüğünü ve sonrasında bir akıl hastanesine yatırıldığını öğreniriz. Selin başarılı bir cerrah, Efe ise UKO (Ulusal Keşif Ofisi) çalışanı olmuştur. Efe rastlantı sonucu gerçek annesinin Selin olduğunu öğrenir. TASAVVUFTAN BUDİZME... Ailesiyle ilgili sırlar birer birer açığa çıkarken Efe, akıl hastanesinde kalan teyzesiyle de tanışır. Teyzesinin, odasının duvarlarına çizdiği işaretlerin dedesinin sakladığı parşömenin üzerindeki işaretler olduğu anlaşı lınca, hikâye daha gizemli bir hale bürünür. Melis, Efe’nin öz babası yani Profesör Yusuf Kohen olduğunu iddia etmektedir. Efe, Ulusal Keşif Ofisi’nin bilgisayarlarında işaretleri araştırırken bir yandan da arkadaşı Derviş’le tasavvuf, Budizm gibi inanç sistemleri içinde Tibet Ölüler Kitabı’nı da içeren derin bir yolculuğa çıkar. Ve giderek teyzesinin kendisiyle ilgili iddialarının doğruluğu, hayatın bir döngüden ibaret olduğu ve öldükten sonra tekrar tekrar dünyaya gelindiği konularını değerlendirmek durumunda kalır. Konsey şimdi onun peşindedir. Orçun Fida, hikâyesini yalın ve rahat bir dille anlatırken, zamanlar ve mekânlar arasında sıçramalar yaparak olaylar arasındaki nedensel bağlantıları göstermeye çalışmış. Böylece ortaya akıcı bir dil ancak girift zamansal / mekânsal / nedensel bağlantılar çıkmış. Anlatının bu niteliği yaşam, ölüm, yeniden doğum gibi konularda okuru düşünmeye sevk ederken, Efe ve ailesinin maceralarına tanıklık etmede dikkatini toplamaya da davet ediyor hatta zorunlu bırakıyor... n Devriye Tekrar Doğanlar / Orçun Fida / Nemesis Kitap / 309 s. / 2019. 6 12 Aralık 2019
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle