02 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

[email protected] Türkçesi varken... 1950’lerden bu yana Dil Devrimini karalayarak Osmanlıyı salt yükselme dönemiyle anımsayan; yüzyılları bulan duraklama ve çöküş dönemlerini yok sayıp bir iki halife padişahı kahramanlaştıranlar da Harf ve Dil Devrimlerinin kazanımlarıyla öfke kusuyorlar. Demek ki bu iki devrim tüm engellere karşın başarılı olmuştur! Ç ok ileti aldığım konu dilde yabancılaşma, yabancı olana hayranlık ve yabancılaşmaya tepkisizlik... Çokları Türkçenin yeniden yaban cı diller boyunduruğu altına gereceğini düşünüp kaygılanıyor. Kuş kusuz okur uyarıları önemli; ancak bi ri erimeden onlarcası üretilen sorunları bilmek, uyarmak yetmiyor; birlikte dü şünüp birlikte çözüm bulmak gerekiyor. 26 Eylül 1932’de toplanan, on gün süren ilk Türk Dili Kurultayını kapatırken Ruşen Eşref Ünaydın, “Onu (Türkçe yi) ilk defadır ki bu kadar sürekli, bu ka dar candan düşünüyoruz” demişti. Ta rihsel akışına baktığımızda Türkçenin hiçbir dilinkine benzemeyen bir öyküsü olduğunu görürüz. İmparatorluklar ku rup yönetenler ArapçaFarsçayı “resmi dil” yapacak kadar Türkçeye yabancı laşmış; halk türkülerini, ağıtlarını Türkçe söylerken her dönem güçlünün yanın da durmayı yeğleyen aydınlar da Arap çaFarsçaya hayranlıkta ölçüyü kaçır mışlardır. Çok gerilere gitmeden, ya bancı sözcük salgınından yakınan, beni ve Türkçe için savaşım verenleri uyaran değerli okurlara Türkçenin öyküsünden minicik bir kesit aktarmak istiyorum. çe olarak yaymaktır” diyor. Tıpkı Kara ‘YENİ LİSAN’ HAYKIRIŞI! manoğlu Mehmet Beyin 13. yüzyılda İmparatorluk yükselişten duraklama SÖZDE AYDINLAR ki seslenişi gibi II. Mahmut’un bu dile ya, duraklamadan çöküşe yaklaşırken Bir imparatorluk düşünün, Viyana ka ği de suya yazılıyor. eğitimde birtakım yenilikler yapmak is pılarına dayanıyor; yüzyıllarca o kapı tiyor; aynı dönemde kapitülasyonlardan ların ötesindeki rönesansı, dinde refor YABANCI SÖZCÜK VE yararlanan yayılmacılar, İstanbul’da, mu, insan haklarına, uygulayıma iliş TERİM YOĞUNLUĞU özellikle de Doğu Anadolu’da kendi din kin yükselişten habersiz yaşaya yaşa Fransızca öğretim 1870’e dek sürü ve dillerini baskın kıldıkları 500’e yakın ya inişe geçiyor. Örneğin 1805’te ilk Tıp yor; batı dillerinden gelen sözcük ve te okul açıyorlar. Bu sırada Osmanlı ay Okulunu açarken öğrencilerin İstan rimlere Türkçe karşılık aranmıyor; ay dınları en çok yazı ve dili tartışıyor; ço bul’daki eczacılardan İtalyanca öğrene dınlar hemen Arapçaya yöneliyor. Ör ğu ArapçaFarsçanın sözcük ve kural bileceğini öngörüyor; İtalyancayla öğre neğin Hekimbaşı Mustafa Behçet çe larından kurtulmayı öneriyor. Örneğin tim tutmayınca okul kapanıyor. Bu okul virdiği fizyoloji kitabında “zar”a gışa, Mehmet Âkif Ersoy bile 1912’de Edebi yeniden açılırken bu kez öğretim dili “damar”a şiryan, “omurga”ya azmi yat başlıklı yazısıyla Türkçenin hem batı Fransızca oluyor. batn, “sağ karıncık”a batnı eymen, dillerinin etkisinden hem de Arapça ve Bugünkü yöneticilerle sözde aydın “sol karıncık”a batnı eyser, “ağrı”ya Farsça sarmalından kurtarılması gerek ların çoğu 1827’de Tıbbiyei Şahane’yi vecâ, “nezle”ye zükâm, “hıçkırık”a fü tiğini dile getirmiştir. açan II. Mahmut’un çok çok gerisin vak gibi terimleri kullanıyor ve tıp di Ali Canip’e edebiyattan değil dilden dedir; padişah, “Tıp bilimini tümüy li hızla Osmanlıcalaşıyor. Fizik, kimya, nefret ettiğini yazan, birlikte “devrim” le dilimize alıp gerekli kitapları Türk matematik gibi alanlarda çeviri yapan yapmayı öneren, Harf ve Dil Devrimle çe olarak düzenlemeye çalışmalıyız. “başhoca” sanlı İshak Efendi gibi ay rinin yapıldığını göremeden ölen Ömer Sizlere Fransızca okutmaktan benim dınlar ve başkaları batı kökenli terimlere Seyfettin’in ve onun gibi düşünenlerin beklediğim Fransız dilini öğretmek de karşılığı Arapçadan yararlanarak bulu “Yeni Lisan” haykırışı günümüzde de ğildir. Ancak tıp bilimini öğretip ya yor. Dünden bugüne tıp ve hukuk baş çok değerlidir. Ancak Ömer Seyfettin’in vaş yavaş kendi dilimize almak, ondan ta, kimi bilim dallarında yabancı sözcük arkadaşı Ali Canip Yöntem, Atatürk ya sonra memleketin her yanında Türk ve terim yoğunluğu sürüyor. şarken Dil Devrimini doğru bulurken 1950’de Demokrat Parti’den milletvekili olunca ezanı yeniden Arapçalaştıranlara, dilde devrimi yadsıyanlara katılmıştır. Her dönemin yarası olan bu aydın dönekliği cumhuriyet döneminde de görülür, günümüzdeki dil sorunlardan biri de budur. TÜRKÇENİN YÜZÜNÜ MUSTAFA KEMAL GÜLDÜRÜR Yüzyıllarca yüzü gülmeyen Türkçenin yüzünü kendisi de Osmanlı aydını olan Mustafa Kemal güldürür; cumhuriyetin kuruluşu onun başardığı en büyük devrimdir. 3 Mart 1924’te kabul edilen Hilafetin, Şer”iye ve Evkaf Vekâletinin Kaldırılması Yasaları, Tevhidi Tedrisat’ın sonlandırılarak Eğitim ve Öğretim Birliğinin sağlanması, 1928’deki Harf Devrimi ile 1932’deki Dil Devriminin önsözüdür; laik eğitimin olmazsa olmazıdır. 2019 Türkiyesinde dini siyasal araç yapanların laiklikle kavgasının kökeninde bu devrimlere tepki yatar; çünkü Mustafa Kemal bu devrimlerle dil ile din bağını koparmıştır. Osmanlıda halkın yarısı okuryazar olsaydı, salt kendini düşünen saray, kapitülasyonları imzalayabilir; eğitimini, ordusunu, topraklarını yayılmacıya teslim edebilir miydi? Biz Harf ve Dil Devrimiyle Osmanlıyı doğrusu yanlışıyla daha iyi tanıdık ve anladık; bir ulus, kendi diline yabancılaştığında bilime, sanata da yabancılaşır; üretken değilse dili de kuraktır. 1950’lerden bu yana Dil Devrimini karalayarak Osmanlıyı salt yükselme dönemiyle anımsayan; yüzyılları bulan duraklama ve çöküş dönemlerini yok sayıp bir iki halife padişahı kahramanlaştıranlar da Harf ve Dil Devrimlerinin kazanımlarıyla öfke kusuyorlar. Demek ki bu iki devrim tüm engellere karşın başarılı olmuştur! Okurlarımız anımsayacaktır; radyo ve TV’ler başta olmak üzere tüm kitle iletişim araçlarında; yiyecek, içecek, giyecek vb. adlarında, “lansman” çığırtkanlığıyla yaygınlaşan bütün tanıtım ve duyurularda, bütün tabelalarda Türkçe kullanılması için çok çabalayanlardan biriyim. Kurucu üyesi olduğum Dil Derneği bu konuda onlarca etkinlik yaptı; çok yazdık çok konuştuk. Yeri geldi sokağa da çıktık. Türkçesi varken ve yaygınken yabancı sözcükleri kullanan, üstelik özgün biçimleriyle yazıp söylemeye çabalayanları Cumhuriyet okurlarının beni uyardığı gibi uyardık. Bu yaşamsal konuya bir yazıyla nokta koyamayız; Agâh Sırrı Levend’in Türk Dilinde Gelişme ve Sadeleşme Evreleri’ni (Dil Derneği, 2011) ve Prof. Dr. Tahsin Yücel’in Dil Devrimi ve Sonuçları adlı yapıtını öneririm (Can Yayınları, 1982). n 12 12 Aralık 2019
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle