Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
NEDİM GÜRSEL’DEN “PİRAMİTLERİN GÖLGESİNDE” ‘Nil olmasaydı Mısır olmazdı’ “Piramitlerin Gölgesinde”, ne bildiğimiz anlamda bir gezi ne de tarih kitabı; hem bir gezginin gözlemlerini hem de gördüğü yerlerin tarihini içeriyor. Nedim Gürsel’le kitabını konuştuk. GÜLTEKIN EMRE H erodotos; “İlk kez yıl birimini bulup yılı on iki aya bölen, Tanrılara mihrap ve tapınak sağlayan, taştan hayvan heykelleri oyan, şölenler, geçitler ve dinsel adak törenleri düzenleyen, Mısırlılarmış... İnsan ruhunun ölümsüzlüğü düşüncesini, herkesten önce Mısırlılar ortaya çıkarmış” dediği bu gizemli ülkeye yolculuğun nasıl başladı? n Yolum birkaç kez İskenderiye’ye düşmüştü. Kavafis ve Durrell’in kentinin, başlı başına yazınsal bir efsane olan bu şehrin bende bıraktığı izlenimlere Acı Hayatlar kitabımda yer vermiştim. Geçen yıl nisan ayında bir yazarlar toplantısına katılma amacıyla Kahire’ye gittim. Yalnızca Gizeh’in dev piramitleri değil, toplantıdan sonra Kahire’den altı yüz kilometre güneyde, Luksor ve Abidos’ta gördüklerim de derinden etkiledi beni. Karnak tapınağnı, duvarları binbir renkli figürlerle süslü firavun mezarlarını, dev yontularla sütunları orada gördüm. Nil’in kıyısındaki otelde, palmiyelerin gölgesinde hayallere daldım. Piramitlerin Gölgesinde’yi, işte bu yolculuk izlenimlerinden ve bende uyandırdığı heyecandan yola çıkarak yazdım. “RÜZGÂR VE SU HER ŞEYİ ANLATIR” n Ne konuştun Dördüncü Hanedan sırasında, 1600’lerde, taştan yontulmuş, yirmi metre yüksekliğindeki insan başılı, aslan gövdeli Sfenks’le? n Sfenks, Gizeh piramitlerinin bekçisi ve dünyanın en büyük heykeli. Onun pençelerinin dibinde durup yüzüne baktığınızda gerçekten çok etkileniyorsunuz. Mısır mitolojisinden eski Yunan uygarlığına da geçen bu yaratık insan başlı, aslan gövdeli bir canavar, kentlerin bekçisi. Şehre girmek isteyene bir bilmece soruyor, bilemezseniz hapı yuttunuz. Kitabımda “Sfenksle Buluşmalar” ve “Sfenksle Konuşmalar” adlı iki bölüm var. Flaubert, Nerval özellikle de Loti ve Rilke gibi onunla buluşmakla yetinmedim yalnızca, bana yönelttiği soruları yanıtlayamamanın endişesini de yaşadım. n Çok etkileyici ve tarihsel derinliği olan “Krallar Vadisi”nde neler gördün ve duyumsadın? n Bu eşsiz coğrafyada gördüklerimi ve duyumsadıklarımı birkaç cümleye sığdıramam. Krallar vadisine geniş yer verdim kitabımda, öyle olması da gerekiyordu. Özellikle duvar resimlerinden etkilendiğimi, hiyerogliflerin gizi büyük ölçüde çözülmüş de olsa hâlâ bilemediğimiz, belki de hiçbir zaman bilemeyeceğimiz semboller içeren figürlerin dünyasında okuru dolaştırma amacıyla bu bölümü yazdığımı belirtmeliyim. Bu dünyaya, yani ölüler dünyasına hükmeden Osiris efsanesini de anlattım; hem acıklı hem de çok anlamlı bir aşk hikâyesi söz konusu. Osiris’le sevgili eşi İsis’in başına gelenler günümüze dek ulaşmış. Ama biz bu efsaneyi başka bir bağlamda okuyor, kendi hikâye ve duyarlığımızdan yola çıkarak yeniden yorumluyoruz. n Bir de “Kadın firavun”u var Mısır’ın; “sapık ve sapkın firavun” nasıl biri? Neler yapmış ve yapamamış? n Mısır’ın bir kadın firavunu var, evet: Heçepsut. Bu firavunun yaptırdığı tapınak Krallar Vadisi’nin mutlaka görülmesi gereken anıtları arasında yer alıyor. Heçepsut çok ilginç bir kişilik. Aynı zamanda, bütün firavunlar gibi Nedim Gürsel, kitabını bu gezinin uyandırdığı heyecan ve izlenimlerden yola çıkarak yazmış. Tanrı yerine koyuyor kendini. Ama yine de günümüzde, hele yurdumuzda, özel bir anlam taşıyan şu sözleri dönemin yargıçlarına söylemekten de kendini alamıyor: “Yargıcın yaptıkları gizli kalmaz. Rüzgâr ve su olan biten her şeyi anlatır (...) Verdiğin kararlar yasalara uygun olmalı. Taraf tutarsan bu, Tanrıların hoşuna gitmez. Bilene de bilmeyene de aynı biçimde davran. Yakınlarınla hiç tanımadıklarına da. Şikâyetçinin derdini dinlemeden onu gönderme (...) Suçluyu cezalandırırken gerekçeni belirt (...) Kendine saygı duy ki başkaları da sana saygı duysun. Gerçek yargıç saygınlığı olan yargıçtır. Onun değeri yasalara göre verdiği kararla ölçülür.” Nasıl? Müthiş değil mi? Yargının tümüyle bağımsızlğını yitirdiği ülkemizde bu kadın firavunun sözleri önem taşıyor. Heçepsut binlerce yıl öncesinden sesleniyor bize, yargı bağımsızlığını savunuyor. Anlayana elbette. Eski Mısır’dan öğrenecek çok şeyimiz var. “Sapkın ve sapık” firavuna hakkında da çok şey yazılmış. Akhenaton adını taşıyan ve hem dişi hem de eril özellikleri olan, heykellerinde bu özellikleri çok belirgin biçimde öne çıkan bu firavun, tek Tanrı inancını topluma dayatmak istiyor. Ne var ki halk ve ruhban sınıfı, eski inançlarından yani çoktanrılı dinlerinden vazgeçmiyor. Sonunda, genç yaşta, zehirlenerek öldürülüyor Akhenaton. Tektanrı tasavvurunu ve mutlak iktidar kavramını eski Mısır’a borçluyuz. Güncel deyimle söylemek gerekirse “tek adam rejimi” tarihte ilk kez firavunlar devrinde uygulanmış. Halk da bu rejimden çok çekmiş. “KAHİRE’NİN KARMAŞASI İNSANI KAHREDİYOR” n Eski bir Mısır şiirinde “Gökten süzülen çiğdem” ve “Yeryüzü Tanrısının gözdesi” olarak betimlenen bereketin, bolluğun simgesi efsanevi Nil’e ilişkin izlenimlerin neler? n Herodotos, Mısır’ın Nil’in hediyesi olduğunu söyler. Gerçekten de Nil olmasaydı dünyanın bu en uzun ırmağı, çölün ortasından bulana durula, kıvrıla büküle akmasaydı ne eski Mısır uygarlığı olurdu ne de piramitlerle firavunlar. Kitabımda Nil’e özel bir bölüm ayırmadım ama ondan çok söz ettim. Bir pasajı okurlarla paylaşmak isterim: “Tek tük ağaçların, yalnızca palmiyelerle sazlıkların değil bu yöreye özgü firavunincirlerinin de sıralandığı ırmak kıyısından çöle geçişin böyle aniden, hiçbir ara bölgeye yer vermeden gerçekleşmesi şaşırtıyor insanı. Yemyeşil, verimli tarlalardan çıkar çıkmaz kendinizi kayalık, çıplak, tek bir bitkinin bile boy atmadığı boş alanda buluyorsunuz ve kayaların ötesinde Libya Çölü, öyle sessiz ve ıssız, yakıcı güneşin altında uçsuz bucaksız, uzayıp gidiyor.” n “Kahreden Kahire” diyorsun. Kahire neden ve kime kahrediyor? Kahveleriyle de ünlü bir kent Kahire. Özellikle Nobelli yazar Necip Mahfuz’la birlikte yeniden öne çıkıyor kahveler. “Aynalı Kahve”den söz eder misin? Dünyanın en kalabalık kentlerinden sayılan Kahire’den “insan manzalarını” nasıl betimlerdin? n Yalnızca eski Mısır uygarlığını ve bu uygarlığın mirasını anlatmıyorum; günümüz Mısır’ına, Nobel ödüllü yazar Necip Mahfuz’un dünyasına da yer veriyorum. Trafiğin tam bir keşmekeşe dönüştğü, yirmi milyon nufusu olan Kahire’nin adı “kahır” dan geliyor ve karmaşasıyla gerçekten kahrediyor insanı. Necip Mahfuz’un kahvesi “Aynalı Kahve”yi anlatmakla yetinmedim, yoksulların yaşadığı mezarlıklarda da dolaştım. Ölülerle dirilerin birlikte yaşadıkları mekânları anlatırken başka yazarlarların bakışıyla kendi bakışımı harmanladım. n Mısır yolculuğundan neler kaldı sende? n Mısır hem coğrafyası, hem geçmişi, hem de yazarlarıyla çok etkiledi beni. Umarım, kitabım üzerinden, okurları da aynı ölçüde etkiler. n Piramitlerin Gölgesinde / Nedim Gürsel / Doğan Kitap / 152 s. 4 13 Eylül 2018 KITAP