04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

[email protected] www.sadikaslankara.com Fethi Naci’siz geçen on yılın ardından Güzel ağ’bim gideli on yıl olmuş. Siz bakmayın unutulmuşmuş gibi yapıldığına. Türkçe eleştirinin bir efsane adı o. Öteki Ataç. Bunlar dışında kimler geldi geçti; Bezirci, Cöntürk, Cömert, Benk, Akatlı vb. Hepsi değerli, önemli ama o iki efsane ad kalacak hep öyle… A ğ’bim eleştiride matematik, geometri problemi çözercesine yaklaşırdı yapıtlara, beri yandan o “saf” yüreğini, Turhan Günay’ın söylediği “Dünya Bir Gölgeliktir” eşliğinde Anadolu’nun tertemiz türküleriyle serinletirdi. Dilinde uçucu küfrün bini bir para, yüreği dupduru su pırıllığında. Tavla oynarken arada yukarıdakine dua ettiğini itiraf etmekten çekinmez, rakı masasında patır patır gülüp çatır çatır lafı gediğine koymanın keyfini sürerdi. Arada romantik bakışla Lâle’ye aşkını anlatır veya susup gözleriyle konuşurdu. Bir yanıyla çocuk, öte yanıyla Tanrı kaç insan tanımışsınızdır şu hayatta? Ortaya koyduğu yapıtlar kadar yaşama biçimiyle, toplumsalbireysel kavgasıyla da eleştiri yazınımızın “efsane” adı oldu o. Bu, ötekileri hafife almak anlamına gelmiyor. Böylesi efsane adlara sanattan bilime, spora, siyasetten toplumsal mücadeleye, gündelik yaşama hemen her alanda rastlanmaz mı? Nurullah Ataç’la birlikte Fethi Naci, adı çevresinde işte böyle büyü yaratmış bir “adam” dı. Öyle olmak isteyen değil öyle oluveren. ELEŞTİRİDE AKADEMİSYENLER ÖNE ÇIKARKEN… Eleştiri yazınımız onunla dışa açıldığı, popülarite kazanıp enikonu kitleselleştiği, eleştiriye değer verilmesine öncülük yaptığı için okuryazar kadar halk nezdinde de efsane olmayı sürdürüyor Fethi Naci, Ataç Ağ’bisiyle birlikte. Bu ikisi dışında eleştiri alanında adları anılabilecek nice değerli yazar var kuşkusuz ama hiçbiri bu ikisi kadar dışarlak kılamadı eleştiri yazınımızı. Belki de böyle efsane olunuyordur, kim bilir. Yazınsal eleştirinin para getirmeyişi bir yana yayın ya da kimi giderler için para gerektiğini vurgulamaktan geri durmadı Fethi Naci, çok da haklıydı bunda. Günümüzde ekonomik özgürlüğü olmayan birinin bırakalım eleştiriyi, yazarlığı bile doğru dürüst yapamayacağı ortada çünkü. Sonuçta bunun da tetiklemesiyle yazınsal eleştiri dağarımız, giderek akademi sınırları içine çekilir oldu. Bu, eleştiride yazınsal değerin düştüğü anlamına gelmiyor ama bu durumun, toplumsal bağları zayıflattığı açık. Ayrıca akademisyen eleştirmenlerin, bunun ekonomik karşılığını gördüğü için çabaladığı düşünülmemeli, bir gönüllülük, kendini verme bu, hepi topu. ÖYKÜDENLİK... Kadire Bozkurt; ‘Bir Kalbin Boyutları’… 1980 sonrasında 1960’larla 1970’leri gölgeleyip bunların üzerinde, apayrı alan yaratarak yazınımızı etkileyen 1990’lar öykücülüğü, son on yıldır başka bir yazınsal vektör etkisinde. Yine anlamlandırma örgülü, toplumsalla bağlarını tazelemiş, ama daha çok saltık özgürlükçü yanıyla dikkat çeken, bir açıdan “karşıtoplumcu” diyebileceğimiz bir kavrayışla kalem oynatan genç yazarlar başı çekiyor artık. Onlara tiyatrocularla sinemacılar da eşlik ediyor. Kadire Bozkurt işte bu yazarlardan. Bir Kalbin Boyutları (Alakarga, 2017) adlı ikinci kitabındaki öykülerde bu yönseme apaçık görülebiliyor. Karşıtoplumcular, biçemsel açıdan olsun kurguda, dilde, anlatı evreninde ayrıntıda, karakterde vb. olsun âdeta birbiriyle yarışırcasına sergilediği bir anlamlandırma temelinde yüksek beğeni düzeyiyle işleyip yapılandırıyor öykülerini. Düşünsel temeli Sabahattin AliOrhan Kemal geleneğinden beslenen, estetik kavrayışı Sait Faik, Haldun Taner, 50 Kuşağı aracılığıyla biçimlenen bu yazarlar, 1990’ların önde gelen imzalarıyla dirsek temasını da koparmıyor. Bu arada öyküyü Hemingway ve Carver gibi kendi burunlarının dikine kuran yazarlarla da ilişkiyi sürdüren karşıtoplumcular, böylece heyecan uyandıran bir açılım başlattı. Bu, toplumdan yana öyküleme kavrayışının karşı tutumla ne relere taşınabileceğini de ortaya koydu aynı zamanda. Bütün bu nitelikleri biz Kadire’nin öykülerinde somut ipuçlarıyla görebiliyoruz. Ayrıca örtüklüğü ustalıkla açımlayan yazar, okuru siyasal bir iklimde gezindirmeyi de başarıyor. Bunun önemli olduğunu ekleyeyim. Böylece Kadire Bozkurt, anlatmaya çabalamadan ama bunun inceliklerini yerine getiren tutumuyla okurda yarattığı anlamsal çalkantılarla okunmayı hak ediyor. Öykülemenin tüm sorunlarını aştığını gösteren bir yazar bu nedenle o. Ama kusur arıyorsanız bulunmaz mı? Sözdizimlerini ezgisel tartımla da parlatırken kitaba adını veren öyküsünde “vulva tüyleri” (78) diyor, jinekolog edasıyla. Türkçenin yazarı böyle mi demeli? Ama bakmayın buna. Kadire’yi tanımayanlar için iyi fırsat Bir Kalbin Boyutları; okunası bir zaman. n www.sadikaslankara.com, her perşembe öyküroman, tiyatro, belgesel alanlarında güncellenerek sürüyor. Neşe Aksakal NEŞE AKSAKAL; “TÜRLER ARASI EN GÜZEL YOLCULUKLAR”… İşte Neşe Aksakal, önerdiği kavramlarla, açılımlarıyla dikkat çekiyor denemeler toplamında: Türler Arası En Güzel Yolculuklar (Alakarga, 2018). “Yeni yorumlar getirmeyi hedefleyerek işe başla(yan)” Neşe’nin ufkumuzu genişleterek önerdiği yeni terimlere, kavramsal açılımlara yönelsem, yazı hacmi buna olanak tanımayacak. Bu yüzden yazardan yakaladığım kimi anlamsal ağırlıklara değinerek genel bir yaklaşım getireyim istiyorum. Şiir, öykü, roman türleri arasında ilginç örüntülerle okuru gezintiye çıkaran Aksakal, öyküde hıza, tartıma, şiirsel uzamın işlevine uzanıyor farklı yaklaşımlar eşliğinde. Bunun ardından yazarların öyküye dönük getirileriyle yazınımızın kazanacağı olanaklara kaydırıyor sözü. Bizden ya da başka dillerden bir çırpıda ilişkilendirilemeyecek yazarları, kendi tanımladığı kavramsal bağlamlarla bütünleyen, ufuk açıcı bireşimlerle bunlara yeni sözler ekleyen yazar, böylelikle yazınımızda farklı açıya dayalı bir başka damarı daha göstermeye girişiyor kanımca. Tutumunu, şiirden öyküye uzanarak sürdüren Neşe, son olarak romana uzanıyor. Bu yaklaşımıyla uyumlu çözümlemeler getiriyor. Romana özgülenmiş denemeler arasında özellikle bir bölüm üzerinde durmak neredeyse zorunlu görünüyor bana. Sözgelimi ‘Yazının Derin Okurları, Dikkat!’ başlığı altında şunları söylüyor Neşe: “Bugün, Türk yazınında genel roman anlayışından ayrılan bir topluluk dikkati çekmektedir. Topluluk demem bir araya gelişlerinden değil, belki de el yordamıyla roman ve öykülerinde aynı noktaları bulduklarındandır. Bu topluluk insanı çevresiyle birlikte ele alan, daha da ileri giderek genetik ağına düşmüş basit bir varlığa indirgeyen eski doğalcıların tersine ‘insanı’ çevresinden uzak pastoral ortamlarda tekrar ele geçirdiler (…) Bellek, doğa ve dil arasında ilişki kurdular (…) Böylelikle son dönemde kentlerden kaçan aklın özgürlük deneyimi metinleri yazılmaya başlandı” (ss.144145). Türler Arası En Güzel Yolculuklar, Fethinaci’ce söyleyecek olursak; sessizlikle geçiştirilmemeli, okunası bir yapıt çünkü. n 14 26 Temmuz 2018 KITAP
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle