25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aşkın ömrü kaç yıldır? “Üç Yıl”, Dostoyevski ya da Tolstoy romanları seviyesinde bir eser değil, ne de Çehov’un başyapıt sayılan oyunlarının düzeyinde ama sadeliği ve oyunlarından tanıdığımız ev içi sahnelerinin çok gerçekçi imgelerle anlatılması, novellayı ilginç kılıyor. Kasvetli ev içleri, boş konuşan insanlar, sıkıcı gündelik hayat, çaresizlik duygusu, açgözlü kapitalistler ile gününün toplumunu yansıtıyor. F rédéric Beigbeder’in 1997’de yazdığı Aşkın Ömrü Üç Yıldır? o yıllarda çok ilgi görmüştü. Otobiyografik romanında Beigbeder, büyük bir aşkla evlenen çiftin ilk yıl hissettiği tutkunun, ikinci yılda şefkat ve sevecenliğe, üçüncü yılda da sıkıntıya dönüşüşünü anlatıyordu. Anton Pavloviç Çehov’un evlilik üzerine yazdığı ünlü uzun öyküsünün adının da Üç Yıl (Çeviren: Yulva Muhurcişi, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları) olması belki sadece hoş bir rastlantı çünkü Beigbeder, yanlış hatırlamıyorsam kendisinden yaklaşık yüz yıl kadar önce yazılmış öyküye gönderme yapmıyordu; zaten iki yazar evlilik ve aşk konularında zıt görüşe sahip. Yüzyıl arayla yazılmış iki eseri karşılaştırınca evlilik ve aşk üzerine fikirlerimizin ne denli değiştiği iyice ortaya çıkıyor. Çehov’un anlattığı Rusya, değişimler çağına girmek üzere yeniliklerin beklendiği günleri yaşıyor. Rus devriminden yirmi yıl önce, toprak köleliğinin kaldırılmasından da yirmi yıl sonra geçer öyküdeki olaylar. Bir çeşit ara dönemdir... Çehov’un evlilik üzerine görüşlerini en çok mektuplarından öğreniyoruz. Kırk bir yaşında evlenmeden önce uzun süreli ilişkilerden kaçındığını, geçici sevgililer ve genelevde tanıştığı kadınlarla birlikte olmanın ötesinde ilişki kurmadığını biliyoruz. Arkadaşı Suvorin’e yazdığı bir mektupta evlenirse ancak eşinden farklı şehirde yaşaması gerektiğini, her akşam gökyüzünde parlayan ay gibi başında dikilen bir kadına tahammül edemeyeceğini söyler. Üç Yıl’ı yazdığında otuz beş yaşında, bekâr bir adamdı Çehov. Öykü bir derginin Ocak sayısında yayımlanmadan önce sansüre uğrayınca dinle ilgili bölümlerin hepsi çıkartılıyor. Tam da bu yıllarda Çehov dinden soğumuş, halkın batıl inançlarla yaşamasına tepki duymaya başlamıştı. Bu eserinde de pozitif bilimle batıl inançları karşı karşıya getirir. Anlattığı Rusya, değişimler çağına girmek üzere yeniliklerin beklendiği günleri yaşıyor. Rus devriminden yirmi yıl önce, toprak köleliğinin kaldırılmasından da yirmi yıl sonra geçer öyküdeki olaylar. Bir çeşit ara dönemdir, ne kırsal geleneklere ne de modern yaşama ayak uyduramamıştır şehirli bireyler. AŞK BİTER SEVGİ BAŞLAR Novellanın ana teması evlilik ama Çehov bunu kapitalist düzen üzerinden anlatıyor. Öykünün kahramanı Laptev, varlıklı Moskovalı bir sanayicinin oğlu. Kanserli ablasına destek olmak için geldiği taşra kasabasında ablasının doktorunun kızı Yulia’ya âşık olur. Yulia Laptev’in evlilik teklifini ilk başta şiddetle reddetse de sonra kasabanın boğucu havasından, yarı akıllı babasıyla yaşamaktan, geleceğini görememekten bir kaçış olarak görerek Laptev’le evlenmeye razı olur. Yulia’ya evlilik değil, Moskova’da yaşama düşüncesi cazip gelir. Kocasını sevmediğini, sevmeyeceğini belli eder. Bu arada Laptev kendisini sürekli döven babasından ve babasının işinden nefret eder. Aile servetini de değerli bulmaz, yoksullara yardım eder. Âşık olarak evlenmek istediği Yulia’dan da zaman içinde soğumaya başlar. Ortak bir konuları olmadığı gibi konuşacak fazla bir şeyleri de yoktur. Moskova’da dostlar bir araya geldiğinde aşk hakkında sohbet eder. Aşkın gerekli olmadığından, aslında hastalıklı bir psikoz olarak görülmesi gerektiğinden, cinsel çekimin hayvansallığından söz ederler. Bu durumda evlilik toplumsal bir anlaşmadan başka bir şey olarak görünmüyor bu genç insanlara ve bu yüzden de kadının ve erkeğin evlilik dışı ilişkileri olağan karşılanıyor. Laptev’in ablasının ko cası “diğer eşi”nin yanında yaşıyor. Yulia’nın kocasını aldatmadığına yakın çevresindekiler şaşırıyor. Bu kahramanlar için aşk bir lüks. Bu kötülük dolu dünyada insanın iyiliğe inanmasının sadece hayal kırıklığı yaratacağını söylüyor Laptev. Çehov’un kahramanlarında görmeye alıştığımız bir boyun eğiş, çaresizlik burada da kendini gösteriyor. Novellanın bir önceki nesle ait olan erkek karakterlerin hepsi çok olumsuz tiplemeler. Yulia’nın babası bunak bir doktor, kızıyla ilgilenmeyen, onun bir sorunu olduğunda dinlemeyen bir adam. Laptev’in babası ise çocuklarını ve yanında çalışan çırakları kırbaçlayan, müşterilerini kazıklayan, kimse tarafından sevilmeyen, yobaz bir patron. Laptev’in ablasının kocası ise çok yakışıklı, çapkın, hovarda, çocuklarıyla ve kanserden ölmek üzere olan eşiyle ilgilenmeyen biri. Sonuçta üç tip de işe yaramaz. Kötü huylarına ek olarak her biri gençlere duygu sömürüsü yaparak onların ilgisini istiyor. Oysa Laptev’in dostu olan gençler, sanat ve bilimle ilgilenen, dostluklarına önem veren, yardımsever insanlar. Çehov, özellikle iki nesil arasındaki farkı ortaya koyarak toplumsal değişimi gözler önüne sermek istiyor. Çehov’un kadın kahramanları ise gölgede kalmasına ve arka planda görünmesine rağmen aslında kurgunun merkezinde rol oynuyor. Yulia üç yılın sonunda hayatını değiştirmeye karar veriyor. Öykü bize sonrasını anlatmıyor ama kadının ailesini farklı bir yöne çekmesi, sevgiyi öne çıkartması, kocasına ilgi göstermesi, gelecek için güzel vaatler taşıyor. Kolay olmayan, emek isteyen değişimler bekliyor kahramanları. Üç Yıl, Dostoyevski ya da Tolstoy romanları seviyesinde bir eser değil ne de Çehov’un başyapıt sayılan oyunlarının düzeyinde ama sadeliği ve onun oyunlarından tanıdığımız ev içi sahnelerinin çok gerçekçi imgelerle anlatılması, novellayı ilginç kılıyor. Kasvetli ev içleri, boş konuşan insanlar, sıkıcı gündelik hayat, çaresizlik duygusu, açgözlü kapitalistler ile gününün toplumunu yansıtıyor. n 6 19 Temmuz 2018 KITAP
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle