30 Nisan 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

‘Özürlü bir şairim ben’ Günümüz İtalyan şairlerinden Bianca Tarozzi 1941’de Bologna’da doğdu. Uzun yıllar Venedik ve Verona üniversitelerinde öğretim üyesi olarak İngiliz ve Amerikan edebiyatı dersleri verdi. Emily Dickinson, Elizabeth Bishop ve Robert Lowell’in şiirlerinden çeviriler yaptı. Virginia Woolf’un Günlükler’ini eleştirel bir önsözle İtalya’da yayımladı. İlk şiir kitabı “Nessuno vince il leone” (1988) ‘Kimse Yenemez Aslanı’ başlığıyla, Kemal Atakay’ın çevirisiyle 1996’da İyi Şeyler Yayınları arasında Türkçe olarak yayımlandı. Tarozzi’nin öbür şiir kitapları: “La Brunella” (1996), “Anch’io vissi in Arcadia” (1996), “Prima e dopo” (2000), “Oggetti di Memoria” (2002), “La casa di carta” (2006), “Il teatro vivente” (2007), “La signora di porcellana” (2012), “Tre per Dieci” (2013). Tarozzi’nin babası, Mussolini döneminde faşizme direniş hareketine katıldığı için uzun yıllar hapis yatmış ve ailesi bu yüzden politik baskılara karşı savaşmak zorunda kalmıştı. Şiirlerinde bu yaşantıların da izlerine rastlanır. BIANCA TAROZZI / ŞİİRLER / ÇEVİREN: CEVAT ÇAPAN SONRA Bavulunu toplayıp havagazını kapattıktan, ışıkları söndürüp kapıyı kilitledikten ve avlunun girişini kapattıktan sonra, düşmemek için duvara yaslandığında araç gelsin diye beklerken, seni çok uzaklara götürecek aracı, gökyüzü bulutsuz, masmavi, yok olmuş üst geçitteki engeller, artık ne geçmişin vardır, ne geleceğin, işte o bomboş anda kurar çadırını şiir. ŞAİR Özürlü bir şairim ben: Sol elimle yaşadıklarımı yazıyorum. S ağ elimle b aşımı okşuyorum. Ne sıçrayacak bacaklarım var, ne uçacak kanatlarım, şu soluk almak dedikleri kanatlarım. Durup durup şiirlerimdeki uyakları gözden geçiriyorum sonu olmayan bir aşk için ah çekerek. İki dize karalıyorum, yoruluyorum. Ben bahtsız trapezci altımda net olmadan pistin tam ortasına düşüyorumbir garip kopyacı sürekli divana serili. Benim sarılışlarımı küçümseyen güzelleri anlıyorum: ben bile hoşnut değilim kendimden. Onların buzdan gözleri var ve ben onlara bayılıyorum. Ben yanlış bir zamanda, vakitsiz doğmuş bir şairim, sızlanıyorum. Kesinlikle başka bir durumda yaşamayı yeğlerdim. Gene de değişmez taraftarlığımla bir paryanın saygısını duyuyorum uyarıcı dilekşart kipine. Ne olursa olsun, alçakgönüllü ve hayranlık dolu bir hayretle kafa yoruyorum enerjiye ve bayılıyorum ünlem işaretiyle biten cümlelere. CEKET Devasa sarayın yanından sarkan (küçük ama tam bana göre) iki katlı fakirhânemde bir ceket düştü gökten avluya gürültülü bir uğultuyla bir açelya sürükleyerek yere, soluk yeşil bir ceket, hâlâ askısına takılı. Kesin bir işaret olmalı bu düşüş, üstelik askısı da tahtadan, bir zamanlar olduğu gibi, ceketin biçimini koruyacak kıvrımlarıyla. Dikiş yerleri sökük, küçük bir ceket… Kapının tokmağına asıyor, üstümde deniyorum. Fazla küçük. Bakıyorum bir şey var iliğinde, bir işaret. Bir türlü çözemiyorum ne anlama geldiğini. Derken yağmur ara vermeden yapacağını yapıyor, ben de uyuya kalıyorum divanda. Babamın ceketini bulduğumu görüyorum düşümde. Alıp kaldırıyorum. Bunu yaparken gelen bir arkadaşım kaygıyla cekete bakıyor: “Madalyalarını neden sökmüşler?” “Madalyalarını mı sökmüşler? Hayır, olamaz! Kesin, onu madalyaları takılı başka bir ceketle gömmüş olmalılar!” Ama bu onun ceketi. Ona bu saygısızlığı nasıl yaparlar, madalyalarını sökerek? Düşümde yavaş yavaş divandan yere düşen bir gazete var, şimdi elimde tuttuğum. Okuma bilmeyenlerin bile Okuyabilecekleri iri harflerle yazılı koca bir sayfa. İşte, sonunda gene buluyorum onu, onun gazetesi bu, bol resimli bir yasak yayın, “Il Communista”, daha önce devlet arşivinde okuduğum. Arşivler, yeniden geçmişin bir bölümüyle buluşma, kırmızı harflerle yazılı. Davanın ayrıntıları işte burada! 30 Ocak 1926: Tutuklama tarihi. Babam yeniden mahkum mu oluyor militan geçmişi için? Ama zaten uzun yıllar yattı, çekeceği çileyi çekti! O sinsi sorgulamalar üşüşüyor kafama. Varlıklı değildik o zaman. Babam nasıl komünist olmuştu Gramsci’nin izinde, terzini ile ilişki kurarak. Evet, İtalya’daki ilk kızıllardan biriydi o. Ama neden ve nasıl olmuştu bu, nasıl anlatmalı bunu? Hem sonra ne biliyorsun sen Tarih hakkında? Bir sözcük tarih, büyük harflerle yazılan! Oysa bir şeyler hatırlıyorum savaştan, bir ıslık, bir makineli tüfek tarrakası, yarım kalan bir çığlık, kollar havaya kalkmış, sonra inerken açık kalan avuçlar, tamamlanamayan bir sözcük. Uyanıyorum. Gökten düşen ceket hâlâ sahibini bekliyor, gerçek sahibini. Gerçeklik de ceket gibi küçülüyor. Burada her şey sınırlı: avlu da ceket de çağ cimri, dar görüşlü, evim fazla kitapla, eşyayla, düzene sokulması gereken anılarla dolu. Hikâyeler yeniden düşünülmeli? Ama yazılacak hikâye bizim içimizde. Biz değişiyoruz ama olayın izleri yüzümüzde yansıyor, işaret balmumuna vurulmuş damga gibi ve geçmiş kazılmış bizden önde giden, bize yön veren, bizi iyileştiren atılgan yürekte. Daha sınırsız, daha yuvarlak bir şey istiyoruz yitik geçmişten, aydınlığa çıkacak doğmamış dünyadan: doğum sancısından bir yol çıkıyor ve acı sevince yöneliyor. Ey mutlu yeni dünya durmadan doğan, ey bizim, ey benim mutlu serüvenim, ey sen, gelecekteki iyilik. n 14 19 Temmuz 2018 KITAP
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle