Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
KITAP RENKLER... SESLER... HARFLER... AYTÜL AKALl ÇİĞDEM GÜNDEŞ lMAVİSEL YENER lMUSTAFA DELİOĞLU KITAP GÖLGESI Çocuklar Varken Ahmet Özer’den çocukluğun sonsuz derinliğine yolculuk yapan bir öykü kitabı. edilmemesi gereken nice gerçeği düşündürür. Ahmet Özer’in ustalığı tam da bu noktada okuru yakalar, onu diğer öykü anlatıcılarından ayırır. Çıkarımları okur yapmak zorundadır, Özer öyküyü anlatıp bir kenara çekilmiş, okura koskocaman bir düşünme alanı bırakmıştır. Bu alanın içini dolduracak olan, okurun öyküye bakışındaki derinliktir. MAVİSEL YENER maviselyener@yandex.com www.maviselyener.com Ş air ve yazar Ahmet Özer, genç okurlara klasik öyküleri, edebiyatı sevdirmenin yolunu, yarattığı içtenlikli atmosferle açıyor. Okuru anlatının içine çekerken genç okura uygulanacak “doz”u çok iyi biliyor. Bunu yalnızca Türk Dili öğretmeni ve öğretim görevlisi olmasına bağlamak haksızlık; tam tersine, edebiyatın öğretmencilik oynanmayacak bir alan olduğunu bilip içselleştirmiş bir yazar. Mutlaka her öykü kitabının da bir öyküsü vardır. Bunu yazarından başkası bilemez. Ancak okur olarak bunu imgeleyebiliriz. Ben de bu kitabı okurken yazarın çocukluğuna karşı bir borç ödediğini düşündüm. Gerek dünyada gerek ülkemizde son dönemde ürün veren öykücülerimizin yeğlediği gibi yirmi birinci yüzyıl çocuğunu anlatmak yerine, anıları süzgeçten geçirip öyküleştirerek paylaşma isteğini gördüm. Bu kitap, öyküleme tekniği, dil, içtenlik ile kendine özgü öykü evrenini kurmayıp sadece yazarın anılarına yaslansaydı elbette bambaşka bir kulvarda kalır, gençlerin ilgisini çekmez, çekemezdi. yerlerdeki mutluluk anlarını aktarır. Öğrencilerden ikisi için bu öykü başka bir anlam taşır. Çünkü ikisinin de babası yürüme engellidir. “Babamla bir kez olsun, yan yana yürümek, şehrin kalabalığında gezmek, ne güzeldir kim bilir. Kimi çocuklar gibi olmak ne büyük mutluluk. İşte Sıska Mahmut, Tombul Sevim, Kıvırcık Yaşar… Hepsi nasıl da yürüyorlar babalarının ardından. Ormana gidiyorlar, ağaca çıkıyorlar. Öğretmenimizin öyküde anlattığı çocuğa ne mutlu. Yakalamış babasının elini birlikte geziyorlar” (s. 9). Babaları yürüyemeyen çocukları öğretmen bilerek mi yan yana oturttu, yoksa tesadüf müydü? Sınıfta okunan “baba” izlekli, duyarlı öyküyü dinlemeyip yerinde dönenip duran iki öğrenciye öğretmenin söyledikleri, dil aracılığıyla okurda farklı bir evrene pencere açar. Öğretmenin davranışı, okurun deneyim dünyasına göndermeler yapıyor. Okur ile öykü arasındaki ince çizgiyi belirleyen “Siz ikiniz, niçin dinlemediniz okuduklarımı?” cümlesi, gözardı HAKSIZ YERE SUÇLANMAK! Duymayı ve sezmeyi ön plana çıkaran, bilmeyi ve açıklamayı arka plana atan öykülerden biri de “Kitaplıkta İlk Gün”. ‘Ben’ anlatım diliyle anlatılan bu öyküde Özer, hepimizin sıklıkla karşılaşabileceği sıradan olay ve anlara projektör tutuyor. Kütüphanede ansiklopedide araştırma yaparken tam da aradığı sayfanın yırtılıp bir başkası tarafından alındığını gören öğrencinin umarsızlığı, başkasının yaptığı yanlış bir davranış yüzünden sorguya çekilme korkusu, çocuğun ruh hâlini ve bunu yaratan etkenlere tutulmuş bir ışıldak. Haksız yere suçlanan bir çocuğun duygularını, insani bakışın ortak alanında kavrıyoruz. Görevli memur ile çocuğun iletişim çemberi, görevli kişinin çocuğun numara yaptığını düşünmesi, ondan şüphelenmesi, öykünün çocuğun iç dünyasına, ilişkilerine yakınlaşarak izlememizi sağlıyor. Bu iz sürme aslında zaman zaman hepimizin karşılaşabileceği sancılar barındırıyor. Kütüphanede çalışan kişinin idealize edilen bir figür olmaması önemli. Hepimiz biliyoruz ki gerçekten kütüphanecilik eğitimi almış, çocuk kütüphanelerinde çalışmış, pedagojik yaklaşımlardan BABAYLA BİR KEZ OLSUN, YAN YANA YÜRÜMEK… İçinde sekiz öykü bulunan Çocuklar Varken’in ilk öyküsü “Kırk Dakika İçinde”, bir ders saatinde olanları üç ayrı gözden aktarıyor. Öğretmen ve iki ayrı öğrencinin dilinden anlatılan öyküde, o anda yaşananların ve geçmişte yaşananların izleri görülür. Öykünün omurgasının en önemli omuru, dersin son on dakikasında öğretmenin okuduğu ‘Baba’ öyküsü. Öğretmenin okuduğu öykünün kahramanı olan çocuk, çok sevdiği babasını anlatır. Babasıyla gezintisini, onunla dolaştığı Ahmet Özer, okuru anlatının içine çekerken genç okura uygulanacak “doz”u çok iyi biliyor. yararlanan hiçbir iyi kütüphaneci böyle bir davranışta bulunmaz. Fakat Özer, “kütüphaneci” sözcüğünü asla kullanmadan “görevli memur” ifadesiyle o kişiyi okura tanıtıyor. Çocukların karşılaştığı durumlar karşısındaki tepkileri açısından da önemli ipuçları veren bu öykünün, yetişkinlere de çok sözü var. Sıklıkla yineliyoruz, çocuklar ve gençler için yazılan kitapları yetişkinler de okumalı. LEYLEKLERİ NİÇİN SEVMEZDİ ZÜLKÜF EFENDİ? Leylek imgesinden yola çıkıp nerelere kadar uzanmak mümkün dersiniz? “Leylekler” öyküsünde ‘Leylekleri niçin sevmezdi Zülküf Efendi?’ (s. 27) cümlesinde şöyle bir durup soluklanacak genç okur. İşte yakalandı öykünün büyüsüne! Bundan sonrasını okumamak mümkün mü? Kitap bittiğinde genç okurda iz bırakacak Zülküf Efendi, üzerinde kafa yorulacak, akademik çalışmalar yapanlar tarafından incelenmeyi hak eden bir karakter. Eksik, aksak yönlerimizi bize göstermez mi öyküler? “Yaralı Ağaçlar”ı okuduğumuzda dönüp yanı başımızda olanlara bakma gereksinimi duyuyoruz. Öykülerin en çarpıcı yanlarından biri de bu değil mi? Ağaçların gövdesine levhalar asacaksınız ‘Ağacı Koruyun’ diye. İki kocaman metal çiviyi gövdesine saplayıvereceksiniz. Onların iç sızılarıyla dolu çığlıklarını duymazdan gelip ‘Ağacı Sev’ levhalarını zımbalayacaksınız üzerine. Yazar bize kuru kuru “çevreyi koruyun” falan demiyor, iyi ki demiyor. O bir başka türlü söylüyor ağaçların ağıtını. GELECEĞİN ÖYKÜCÜLERİNİ YETİŞTİRMEK Kitaptaki bütün öyküleri irdelemek için oylumlu bir bildiri hazırlamak gerekir. Diyeceğim o ki yüzü yüzünüzle çakışan öykü kahramanlarının her biri uzun seferlere çıkaracak sizi. Gençler için yapılan pek çok öykü yarışmasının seçici kurulunda görev yapıyorum; yazılanlar, çoğunun bu türden ne denli uzak olduğunun göstergesi. “Gençler öykü sevmiyor, romanları yeğliyor” diyor aileleri. Bunun sorumlusu o gençler değil biziz. Onları sarıp sarmalayacak, nitelikli öykü kitapları öyküsever okurumuzu, geleceğin öykü yazarlarını yetiştirecek. İstediğiniz kadar öykü yazarlık atölyeleri açın, bunu gelir kapısı yapın, “bir haftada ya da bir yılda yazar yetiştiriyoruz” deyin; geleceğin iyi okurunu yetiştirmediğiniz sürece sonuç katılımcılar açısından düş kırıklığı olacak. Çünkü öykü okumayan yazamaz! İşte tam da bu nedenle Çocuklar Varken ile sizi tanıştırdım. n Çocuklar Varken / Ahmet Özer / Resimleyen: Yıldız Cıbıroğlu / Kıyı Dergisi Yayınları / 78 s. / 2018 / 12+ 12 19 Temmuz 2018 KITAP