25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

HİKMET ALTINKAYNAK’TAN “EDEBİYATIMIZDAN PORTRELER” ‘Edebiyatımıza karşı borçlu hissediyorum’ Hikmet Altınkaynak’ın yeni yayımlanan kitabı “Edebiyatımızdan Portreler”, edebiyatımızın önde gelen, gündemde olan ustalarıyla çok da uzak sayılmayacak bir geçmişte yapılmış söyleşilerden oluşuyor. Yazarlarla edebiyat anlayışları ve yapıtlarının ele alındığı bu söyleşilerle bir anlamda edebiyat tarihimizin çeşitli halkaları bir araya getiriliyor. VEDAT ARIK ADIL IZCI E debiyatımızdan Portreler kitabınızda yer alan adları nelere göre belirlediniz? n Görüleceği gibi kitaptaki söyleşiler kırk yıl öncesinden bugüne, çok uzun bir zaman dilimini kapsıyor. Bu nedenle de adları o dönemde yayımlanan yapıtlarının bıraktığı izlere yani gündem oluşturmalarına göre belirledim diyebilirim. n Özelikle Salih Keramet Nigâr ile Mustafa Nihat Özön’ü görünce gözlerime inanamadım. Güncelin baskısıyla o kadar değerli insanı unutuyor ya da öteliyoruz ki... Bu değerde daha kimleri kayda almak isterdiniz? n Bu iki değerli insanı öncelikle anmakta haklısınız. Bunlar o dönemde gündemdeydi. Salih Keramet Nigâr’la bu söyleşiyi yaptığımda doksan yaşındaydı. Sonrasında on iki yıl daha yaşadı. Türk edebiyatının en uzun yaşayan yazarlarından oldu. Ama o yaşta bile büyük bir bilinç duruluğuyla Tevfik Fikret’i tüm yönleriyle çok güzel anlattı bana. Mehmet Kaplan’ı, Ataol Behramoğlu ve Nihat Behram yönetimindeki Militan dergisini, TRT’yi, Burhan Felek’i öylesine güzel değerlendirdi ki bugün de o değerlendirmeleri geçerli ve gerçekçi buluyorum. Burada Nigâr, önemli bir kişilik ama asıl olan, Tevfik Fikret’i yakından tanıması, onun üzerine bir kitabı bulunması, bu söyleşide de hem edebiyat hem de özel yaşamıyla ilgili söyledikleridir. Özön’ün de eleştiri konusundaki verdiği bilgiler, o konudaki görüşleri de saygın ve hâlâ geçerlidir bence. n Mustafa Nihat Özön’ün, Tahsin Yücel’in dili ne kadar temiz! Nereye gitti o dil? Bir zaman sonra döner gelir mi? Ne dersiniz? n Gerçekten çok yalın bir Türkçe... Elbette gelir. Bu bir eğitim politikası sorunudur. Bunu belirlemekse eğitimi güncel siyasal politikalardan ayrı tutmayı benimseyenlerin başarabileceği bir iş kanımca. Hele Atatürk devrimlerini yıkmayı, hedefine de Osmanlıcayı yaşatmayı koyanların yapabileceği bir iş olmadığı için günümüzde bu alanda sorunlar yaşanıyor. Türkçe geçen zaman içinde daha yalınlaşması gerekirken olamıyor. Kırk yıl önce kullanılan dile bile özlem duyuluyor, ne yazık ki! “YAZARLAR YAPITLARIYLA YAŞAR” n Kitaptaki adların yarıdan fazlası bugün hayatta değil ama en azından okuma sürecinde her biri yeniden hayata dönüyor. Zamanında bu söyleşileri yapıp, kayda alırken bu olguyu da hesaba katmış mıydınız? n Yazarlar yapıtlarıyla yaşar. Aslolan budur. Söyleşinin amacı da zaten edebiyatçının yapıtını yeniden yaşanır kılıp hayatın içine katmaktır. Okumak, anlamak, anlatmak, yapıtın doğru anlaşılmasını sağlamak, zenginleştirmektir. Bu yapılırsa yeniden hayata dönmesi kaçınılmaz olur. n Önsözde, edebiyat tarihine belge bırakmak, veri kazandırma amacınızdan söz ediyorsunuz. Bu doğrultuda dirimsellik olgusunun yabana atılma yacak bir etkisi olduğuna inanıyorum. Ne dersiniz? n Yazarlık bir sorumluluk işidir. Hele toplumcu ve gerçekçi bir bakışla hareket ederseniz daha da çok sorumluluk yüklenirsiniz. Bunu sizden isteyen olmaz elbette ama kendinizden çok toplumu düşünüyorsanız, topluma bir şeyler kazandırmayı da istiyorsanız; bu böyledir. Benimki de belki bu nedenle hem işime duyduğum saygıdan hem de okura, topluma olan borçtan böyle oluyor. “EDEBİYATÇILARIMIZLA KONUŞMA ŞANSIM OLDU” n Özellikle 1970’lerin söyleşilerini okurken o yıllarda daha canlı, daha diri sesler yükselten bir yazın ortamımız olduğunu anımsadım. Bilmem ne dersiniz? n Katılıyorum yargınıza. Doğaldır, her dönemin ayrı bir önemi vardır. 1970’lerin önemi de bana göre tüm dünyada etkisini gösteren 68 Kuşağı’nın niteliğinden kaynaklanır. Ayrıca ülkemizde 1960 Anayasası’nın sağladığı kimi özgürlükler nedeniyledir ki yasaklanan kitapların serbest kalmasıyla büyük bir tutkuyla okumaların başlaması ve ardından da okunanların hayata yansımasıdır. Nâzım Hikmet’in Kuvayi Milliye adlı yapıtı, ilk kez 1965’te Yön Yayınları tarafından Kurtuluş Savaşı adıyla basılır. Daha sonra Nâzım’ın başka şiirleri toplumla buluşur. Onun şiir anlayışını sürdüren 1940 Kuşağı, “Militan Kuşak” diyebileceğimiz 68 Kuşağı’nı etkilemiş, bunun karşısında İkinci Yeni’nin apolitik anlayışı önemini yitirmiştir. Şiirde 68 Kuşağı’nın etkisiyle de 1970 şiiri doğmuş, yazınımızdan daha diri sesler yükselmiştir. n Konuklarınızdan Ahmet Oktay, özetle belirtmem gerekirse yazınımızın niteliği konusunda ciddi bir özgüven ortaya koyuyor. Bu konuda siz neler söylemek istersiniz? n Ahmet Oktay’ın bunu söylemesinin üzerinden kırk yıla yakın bir süre geçti. Bu demektir ki yazınımızın niteliği geçen zaman içinde daha da arttı, artıyor. Yayımlanan kitap sayısı, bu kitaplar içinde edebiyat kitaplarının oranı bize umut veriyor. Öte yandan yazarlarımızın yurtdışında kazandığı ödüller ve pek çok yazarımızın yapıtlarının dünya dillerine çevrilerek yayımlanması, bu özgüvenin göstergesi. Dahası ilerleyen zamanda bir başka dile çevrilmemiş yazarımız kalmayacak gibi... n Edebiyatımızdan Portreler kitabınızın devamı ya da yeni söyleşi kitaplarınız olacak mı? n Elbette olacak, hem de en az iki kitap. Çünkü bugüne kadar gerçekten çok önemli edebiyatçılarımızla yapıt ve edebiyat anlayışlarını konuşup tartışma şansım oldu. Bunu televizyon ekranlarında da yaptım, dergi ve gazete sayfalarında da... Yayımlamadıklarım da var. Bu nedenle yine aynı yöntemle, fotoğraflı olarak bunları da kitaplaştırmak benim için edebiyatımıza karşı ödemem gereken bir borç. n Edebiyatımızdan Portreler / Hikmet Altınkaynak / Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları / 264 s. 4 19 Temmuz 2018 KITAP
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle