Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
>> romana on küsur yılın öyküsü de diyebilirsiniz. “DİBİ BULMAK, SU YÜZÜNE ÇIKMAK...” n Bu romanla üzerine gitmek istediğiniz meseleler neydi? Hangi başat dert bu romanı yazmanızı tetikledi? Bu derdin iç dünyanızdaki karşılığını da merak ediyorum ayrıca... n Evlenme çağına gelen kız çocuklarını evlendirmek, yalnız kız çocuklarını mı oğlanları da baş göz etmek ailelerin hatta çevrenin başlıca derdidir. Sonra da çocuk, diye tutturulur. Kız çocukları içinse ayrı bir ev açmak bir bakıma özgürleşmenin yoludur. Ne denli zavallı bir özgürlük olduğu bir süre sonra anlaşılır tabii. Bu baskılar bugün büyük kentlerin belli kesimlerinde zayıflamış görünse de hâlâ sürüp gidiyor. Tabii bana bu romanı yazdıran tek başat dert bu değildi. Aile içi ilişkilerin bireye özgürlük alanı bırakmayan iç içe geçmişliği iyi bir dürtü oluşturdu. n Aile İçi Muhabbet, adından da anlaşılacağı üzere en başta aile üzerine düşünen bir roman. Peki, bu ilginç ve zengin malzeme veren sosyolojik yapıya karanlık mı, yoksa aydınlık mı bir ışık tutmayı amaçladınız? Bir yazar için nasıl bir kaynak söz konusu burada? n Sizin de belirttiğiniz gibi aile zengin malzeme verebilecek bir sosyolojik yapı. Aile içi ilişkiler koruyucu, sarmalayıcı, güven verici olduğu kadar sıkıcı, tutucu, bunaltıcı olabilir. Aile ile birlikte dibi boylamak, dipten su yüzüne çıkmak da mümkün. Tek bir yanına ışık tutmak istemedim ancak ışık ne yana kaydı, ona siz karar verin. n Orta sınıf bir aile romanınıza konu olan; Güven Ailesi... Fakat bulunduğu konumdan özellikle bazı üyeleri rahatsız ve sınıf atlamak için çabalamaktalar. Bu sınıf mücadelesi ne anlatır bize? Özellikle tıpkı Güven Ailesi gibi taşradan kente göç etmiş ailelerde neyin simgesi hâlini alır bu sınıf bilinci? Aynı şekilde romanınız özelinde nasıl bir zemin kaplıyor? n Güven ailesi için sınıf atlama “ev” ve “çevre” değiştirme şeklinde yaşanmakta. Taşra ile ilişkisini özellikle koparan bir aile reisi var. Ailenin diğer bireyleri de geldikleri kenti ve orada bıraktıkları ailelerini aramıyor, bilmiyor, tanımıyor. Neden sonra aile “kibar” bir semte taşınınca kızları “iyi” bir evlilik yapınca taşrada bıraktıkları akıllarına geliyor. Yeni yeni yerleşmeye başladıkları “ev” ve “çevre”nin hiçbir biçimde riske atılmaması gerekiyor: Alt sınıfla kazara kurdukları ilişkiyi ânında silip atıyorlar. Üst sınıftakilerin de aileye pek yaranabildiği söylenemez. Onlar, aile tarafından özenilen ama benimsenmeyen kişiler. “ANKARA’NIN YAKASI HEP İLİKLİDİR” n Aile İçi Muhabbet’in şehri Ankara; sizin şehriniz... Bir yazarın şehriyle kurduğu ilişkiyi anlatır mısınız bize? Bir de bu romanın üzerine düşündüğü en önemli sorunlardan biri olan “suyun başında olma”anlayışıyla nasıl bir iliş kisi var Ankara’nın? n Ankara yakası hep ilikli, hep kravatlı şehirdir. Kendini bu hâliyle benimsetip sevdirir. Kendine âşık etmez ama alışkanlık yaratır. Severim Ankara’yı. Beni biçimlendiren öğelerden biridir, nasıl vazgeçerim. “Suyun başı” meselesine gelince... Bu soruya izninizle iktisatçı olarak yanıt vereyim. Kaynaklar kamu eliyle dağıtıldığı sürece Ankara “suyun başı” olmuştur. 1980 sonrası piyasa ekonomisinin başat kılınmasıyla birlikte Ankara’nın kaynak transfer işlevi zayıfladı ama ihaleler ve memuriyet dağıtımı gene de transfer mekanizmalarının başında geldiği için Ankara tamamen önemini yitirmiş değil. Bir de bunlara milletvekillikleri ve bakanlıkları eklerseniz, her bahtı kara(!) Ankara’dan yardım umar. n KentlilikTaşralılık... 1960’ların kentli bakışına, en azından kentli olmak için çabalayan bakışına güzel bir örnek romanınız. Nereden bakarsanız bakın, hangi sorundan bahsederseniz bahsedin bir nezaket yumağına sarılı her şey. Bugünün kentli bakışını sormak isterim size... Dünden bugüne bir erozyon yaşadığımızı düşünüyor musunuz bu bakışta ve sizce bunda neler etken? n “Nezaket yumağı” dediğiniz şey demin Ankara’dan söz ederken anlatmak istediklerimde saklı aslında. Bürokrat kimliğinizle “suyun başına” oturuyorsanız, o kimliğin gerektirdiği bir “mesafe” ve “ciddiyet” takınmanız gerekiyor. Kuşkusuz artık kravat takılmıyor, yakanın ilikleri de çözüldü. Dışa açılma ve piyasa ekonomisi “suyun başı”nı Ankara’dan İstanbul’a taşıdı. Güven Ailesi de İstanbul’a göç etti, dikkat ederseniz. Nasıl bir erozyon yaşayacaklar kim bilir... Beni 1980 sonrası için bir roman yazmaya zorluyorsunuz sanırım. n Peki, bu zaman dilimi; 1960’lar neden önemliydi sizin için? Anlatmak istediklerinize nasıl bir zemin meydana getirdi? n 1960’larda eğitim, diploma, yüksek okul mezunu olmak, sizi toplumsal hiyerarşinin üst basamaklarına taşıyabilen etmenlerdi. Kamuda yükselmek, iyi bir maaş ve ev, araba, hatta yazları kamplardan yararlanmak demekti. Romanımdaki aile bireyleri de “üniversite” okuyarak bir yere geldi ve seslerini duyurdu. Parasal sıkıntıları hep vardı ama yarışabiliyorlardı. Benim özelimde ise 1960’lar fakülte yıllarım, gençliğim, özlemlerim, umutlarım... n Son olarak romanla geçirdiğiniz süreci sorayım. Zorlu, keyifli, yorucu... Nasıldı? n Yazmak her zaman için keyifli ve matrak. Yazdıklarınızı defalarca “soğuk gözle” okumak ise sıkıcı. n Aile İçi Muhabbet / Şiir Erkök Yılmaz / Yapı Kredi Yayınları / 208 s. KITAP 157 Haziran 2018 Kapitalizm Tarihi ve Küresel Ekonominin Gelişimi Üzerine Birbirinden Önemli İki Eser Kapitalizm tarihi alanında uluslararası bir sima ve önde gelen bir araştırmacı olan Jürgen Kocka kapitalizmi incelemeye onun ilk aşaması olan merkantilizm ya da ticari kapitalizm döneminden başlıyor, sanayi kapitalizmi ve finans ka pitalizmi ile devam ediyor. Finans kapitalizminin neoliberalizm rüzgârı altında vardığı koşulların bir değerlendirmesini yapıyor, Marx’ın kapitalizm anlayışını tartışıyor. “Objektif” bir kapitalizm tari hi okumak isteyenler kaçırmasın deriz. KAPİTALİZMİN TARİHİ Jürgen Kocka Çeviren: Evrim Tevfik Güney 230 sayfa Pamuk yüzyıllarca Hindistan’ın refah kaynağı oldu. Britanya ve Avrupa’da Sanayi Devrimi’nin kalbinde yer aldı. Amerika’da köleliği hortlattı ve modernize etti. Küresel ekonominin merkezine yerleşti, inanılmaz zenginlikler ve daha önce eşi benzeri görülmemiş eşitsizlikler yarattı. Sven Beckert’in bu yeni olağanüstü kitabı pamuğun dünyanın biçimlenmesinde oynadığı büyük rolün tarihini yazıyor. PAMUK İMPARATORLUĞU Sven Becker Çeviren: Ali Nalbant 729 sayfa Aforizma Yazınının En Önemli İsimleri Bu Dizide YAŞAM BİLGELİĞİ ÜZERİNE AFORİZMALAR Arthur Schopenhauer Çeviren Derleyen: Ali Nalbant • 290 sayfa GOETHE VE SCHILLER'DEN AFORİZMALAR Goethe, Schiller Çeviren Derleyen: Gürsel Aytaç • 130 sayfa Say Yayınları’ndan Yeni Kitaplar İBN HALDUN VE İNSAN BİLİMİ Stephen Frederic Dale KİTLELER PSİKOLOJİSİ Gustave Le Bon www.sayyayincilik.com / www.saykitap.com Tel.: (0212) 512 21 58 • eposta: dagitim@saykitap.com www.facebook.com/sayyayinlari www.twitter.com/sayyayinlari www.instagram.com/sayyayincilik