25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

‘Güldür bir gül, gül bir güldür’ Gertrude Stein iyi bir anlatıcı. “Alice B. Toklas’ın Özyaşamöyküsü” de yazarın yaşamöyküsünden kaynaklandığı için kurgu dışı sayılsa da aslında modern klasikler arasında sayabileceğimiz iyi bir anı roman. G ertrude Stein çok ilginç bir sanat insanıymış. Sanat insanı diyorum çünkü yazarlığından önce koleksiyonculuğu ve yazarsanatçı hamiliği ile tanınmış. Paris’te yaşadığı yıllarda ağabeyi Leo ile birlikte o zamanlar kimselerin dönüp yüzüne bakmadığı Cézanne, Henri Matisse ve Pablo Picasso gibi ressamların tablolarının ilk alıcılarından olmuş. Eski bir Paris geleneğine uyup cumartesileri evinin kapılarını sanatçı ve edebiyatçılara açarak hem bu ressamların tanınmalarını sağlamış hem de Ernest Hemingway, F. Scott Fitzgerald, Sinclair Lewis, Ezra Pound ve Sherwood Anderson gibi yazarlarla buluşmalarını, dostluklar kurmalarını sağlamış. Daha sonra “Yitik Kuşak” adını vereceği bu yazarları destekleyip yönlendirmiş. Gertrude Stein’ın ağabeyi Leo’nun işleri nedeniyle taşındıkları Paris’e 1903’te yerleşiyor. Alice B. Toklas 1907’de Paris’e geliyor ve kentteki ilk gününde Gertrude Stein’la tanışıyor. Toklas, 1910’da 27 Rue de Fleurus’a Stein’ın evine taşınmış. Stein ölene dek de hiç ayrılmamışlar. Stein’ın sanatçı ve yazarları keşfi, desteklemesi, koleksiyonculuğu yazarlığının önüne geçmiş. Hep bu nitelikleriyle anılmış. Oysa eserlerine baktığımızda Stein’ın güçlü ve yenilikçi bir yazar olduğunu görüyoruz. Yazarlık, edebiyat hep yaşamının temel amacı olmuş. Yaşamöyküsünden bu niteliğini gizli tuttuğunu, bildirmekten bile kaçındığını öğreniyoruz. Ama yazarlığı ile ilgili duyduğu ya da okuduğu en küçük bir takdir cümlesi onu mutlu etmiş. ÖMÜR BOYU SÜREN BİRLİKTELİK Stein’a yazar olarak ün kazandıran kitap Alice B. Toklas’ın Özyaşamöyküsü (İkinci Baskı Nisan 2018, Çev. Nesrin Kasap, Metis Yay.). 1933’te yayımlanan kitapta hayat arkadaşı Alice B. Toklas’ın ağzından Stein’ın ağırlığı Paris yıllarına vererek kendi yaşamöyküsünü anlatıyor. Stein, Atlantic Monthly dergisinin teklifi üzerine, para kazanmak amacıyla altı hafta içinde yaşamöyküsünü yazmayı kabul etmiş. Eserlerini tekrar tekrar kaleme alıp bir türlü bittiklerine ikna olmayan bir yazar için çok farklı bir deneyim. Zaten eleştirmenler de deneysel eğilimi ve bilinç akışına yakın bulunan anlatımıyla farklı bir yazar olarak kabul edilen Stein’ın kendi yazı anlayışından uzaklaşması olarak nitelemiş eseri. Alice B. Toklas’ın Yemek Kitabı’ndaki anlatım tarzını örnek alarak Alice B. Toklas’ın Özyaşamöyküsü’nü yazdığı düşünülüyor Stein’ın. O ise kitabın sonunda “Defoe’nin Robinson Cruose’nun özyaşamöyküsünde kullan dığı dil kadar yalın bir dille yazacağım” diyor. Yazmış da... Stein’ın çizgisine aykırı bulunan bu kitap okurlar tarafından çok ilgi görmüş. Kitap Stein’a ün kazandırmakla kalmamış, çok satanlar arasına da girmiş. Onlarca dile çevrilmiş. “Yirminci Yüzyılın En Büyük Yirmi İngilizce Kurgusal Olmayan Kitabı”ndan biri seçilmiş. Kitapta, Alice B. Toklas birinci tekil kişi olarak sözü alır. Toklas kendi yaşamöyküsünü anlatacakmış gibi yaparak aslında Stein’ın yaşamöyküsünü anlatır. Stein, kitapta hep üçüncü tekil şahıstır. Kitabın bu şekilde kurulmasının bile onu “kurgusal olmayan” değil bir kurgu olarak görmemize yetmeli. Stein bununla da kalmaz, kronolojik olmayan bir yapı kurar. Çok sık geriye dönüşler yaparak Paris’ten önceki yaşamını, Toklas’la tanışmasından önce Paris’te neler yaptığını, kimlerle nasıl tanıştığını, geleceğin büyük ressamlarını nasıl keşfettiğini anlatır. Toklas, kitabın anlatıcısı olarak kendi yaşamöyküsünü anlatarak başlar, sonra da Stein’ın ağabeyinin eşi ile tanışmasını yani kendisini Stein’a ulaştıracak ilişki ağının nasıl kurulduğunu anlatır. Paris’e gidince de Stein’ın yengesini ziyaret eder. O evde Stein’la karşılaşacaktır. İki kadın arasındaki duygusal yakınlaşmanın ve birlikteliğin üstü kitap boyunca olabildiğince örtülmeye çalışılsa da satır aralarından güçlü bir aşkın, ömür boyu süren birlikteliğin izlerini de okursunuz. YAŞAM ARKADAŞLIĞI Stein, Toklas’a şöyle anlattırıyor ilk karşılaşmalarını: “Mrs. Stein’ın evinde Gertrude Stein’la tanıştım. Gertrude Stein’ın taktığı yaka iğnesi ve sesi beni çok etkiledi. Yaşamım boyunca yalnızca üç kez bir dâhiyle karşılaştım, diyebilirim, her seferinde de içimde bir çan sesi duydum ve sezgilerim beni hiç yanıltmadı; üstelik diyebilirim ki üç kez de bu kişilerin içlerindeki dehanın niteliği yaygın bir biçimde anlaşılmadan önce oldu bu” (s. 30). Toklas’ın evdeki yeri misafir sanatçıların ve yazarların karılarının yanı olacaktır. Bu vurgulama da Stein’ın diğer eş olarak kendini konumlandırdığını düşünebiliriz. Stein, sanatçıları ve yazarları evinde ağırlayıp onlarla yaptığı sohbet ve tartışmalarla sanat yaşamlarına yön verirken kimselere söylemeden eserlerini kaleme alır. Stein, Kübizm’i keşfedip desteklediği zaman diliminde Üç Yaşam (2017, Çev. Gökçe Yavaş, Delidolu Yay.) adlı ilk kült eserini yazar. Stein, Baltimore’da yaşayan, işçi sınıfından üç kadının yaşamını birbirinden bağımsız gibi görünen üç öyküde toplumsal gelişmelerle birlikte anlatır. Kübizm’in resimde gerçekleştirdiğini edebiyatta var etmek istemektedir. Bu yenilikçi tavrı kuşkusuz hemen hiç kabul görmediği gibi garipsenir de. Toklas’ın ağzından bu eserin esin kaynağının Cézanne’ın bir tablosu ve Flaubert’in Üç Hikâye’si olduğunu anlatır. Stein, çok sanatçı ve yazarla dostluk kurmuş ama sohbetleriyle sanatlarında etkili olduğu iki kişi var; Ernest Hemingway ve Pablo Picasso. Picasso’yu daha hiç resim sergilememişken ağabeyi Leo ile keşfediyor. Resimlerini satın alarak desteklemekle kalmıyor, maddi olarak güç durumdaki Picasso ve sevgilisine sofrasını da açıyor. Picasso’ya ünlü Stein tablosunu çizerken uzun süre boyunca modellik yapmasıyla da dostlukları pekişiyor. Uzun sohbetler yapıyorlar. Picasso’nun resim anlayışının nasıl gelişip değiştiğine şahit oluyor. Birçokları gibi sadece ünlü “Güldür bir gül, gül bir güldür” dizesiyle tanıdığım Stein’ın Alice B. Toklas’ın Özyaşamöyküsü’nü okumaya başlamamın nedeni, Birinci Dünya Savaşı öncesinden itibaren Paris’te sanat ve edebiyat çevrelerinde yaşananları, dolayısıyla modern resim ve edebiyatın ortaya çıkış yıllarını anlamaktı. Kitabı okudukça Stein’ın yazarlığının oluşumunun, eserlerinin ortaya çıkışlarının, yayımlama mücadelelerinin öyküsü ağır basmaya başladı. Tabii hep üstü örtülüp geriye itilmeye çalışılan, Stein’ın ölümüne dek otuz yıldan fazla süren Toklas’la yaşam arkadaşlığını da merak ettim. Stein iyi bir anlatıcı. Alice B. Toklas’ın Özyaşamöyküsü de yazarın yaşamöyküsünden kaynaklandığı için kurgu dışı sayılsa da aslında modern klasikler arasında sayabileceğimiz iyi bir anı roman. n 10 7 Haziran 2018 KITAP
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle