25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

>> bir şeyler söyleyebilir bize. Dahası çalışma yöntemine... n Çok şey söyler. Tanpınar çok titiz ve zor beğenen biri, sayfa elinden kolay çıkmıyor. Hatta o dönemde mürettipler Tanpınar’dan bir metin geldiğinde isyan edermiş, biz bunu okuyup, dizemeyiz diye. Tanpınar Arşivi’nin çok değerli bir çevrimyazı ekibi var, burada sevgili Banu İşlet’i, Hacer Er’i anmak isterim. Her sayfa defalarca onların elinden geçti. Bizim ekip mürettiplerin aşamasını çoktan geçti, su gibi okuyorlar Tanpınar yazısını. Sonra iş bu belgeler üzerinde çalışmaya geliyor ki, zorlayıcı olan o. Hangi sayfa nereye bağlanacak, hangi cümle nereye girecek. Burada tercihler yanlış yapılırsa metnin anlamı bile değişebilir. Suat’ın Mektubu’na anlamlı bir kurgu yapabilmek için defalarca kurup bozdum. Yazarın nasıl kurgulayacağını asla bilemeyiz, bu benim kurgumdur büyük ölçüde. Aynı şey Aydaki Kadın için de geçerli. Söylediğiniz gibi Huzur örneği bu konuda bizim için bir uyarı olmalıdır. Huzur, önce Cumhuriyet’te tefrika ediliyor. Kitap orjinalinde dört bölümdür ama tefrikada sadece üç bölüm var. Suat sonradan yazılıp eklenmiş kitaba. Suat’ın olmadığı bir Huzur’u düşünsenize... Hatta daha başka bir şey yapmış, geriye doğru gitmiş ve Huzur’u ilk romanı Mahur Beste’ye bağlamış. Kitaplaştırdığı süreçte romanın üzerinde bu kadar büyük değişiklikler yapıyor Tanpınar. Bu demektir ki ölümünden sonra tefrika bölümlerden alınıp yapılan kitaplar arşivdeki elyazmalarıyla mutlaka karşılaştırılmalı. Kitap için düzenleyemediği romanlar nihayetinde. İşte arşiv burada önem kazanıyor. Örneğin Mahur Beste’nin romana girmemiş bölümleri, sayfaları var. Bunlar şüphesiz romanı dönüştürürken kullanacağı bölümlerdir ya da yeniden yazacağı, ona ekleyeceği bölümler... Dolayısıyla bu türden edisyon kritikli yayınlar Tanpınar araştırmalarına yeni bir boyut kazandıracak. n Peki, Suat’ın Mektubu’nun Tanpınar külliyatına nasıl bir katkısı olur ya da olur mu? n Bir katkısı olabilirmiş ama olmamış. n Nasıl? n Şöyle; Tanpınar istediği çapta yazamamış Suat’ın Mektubu’nu. Bu önemli bir konu, bunun üzerinde duralım. Huzur’u tefrikadan kitaba aktarırken Suat karakterini geliştiriyor ama onu yeterince derinleştirmediğini, Suat’ın meselelerini yeterince aktaramadığını düşünüyor. Aynı şekilde Suat’la Mümtaz arasındaki ilişkiyi yeterince işleyemediğini de... Hatta “Suat’ın Mektubu diye yeni bir eser yazacağım,” diyor. “Mümtaz’ın meseleleri orada daha farklı bir açıdan görülecektir,” diye de ekliyor. Odağında yine Mümtaz var. Suat’ı Mümtaz’ın etrafında, onu açıklamak için kullanacak demektir bu. Ancak Suat’ın Mektubu’na baktığımızda Tanpınar’ın planladığı şekilde bir derinleşme göremiyoruz. Yine aynı çerçevede bir Suat var karşımızda. Ama bunu bir eleştiri olarak dile getiremeyiz çünkü elimizdeki metin yazarının, “İşte bu!” diye önümüze koyduğu bir kitap değil. “ESER VE YAZAR AYRI DEMEM” n Bu kitaptan sonra Suat hakkında farklı şeyler söylemek mümkün değil diyorsunuz... n Üzerine pek bir şey koyduğunu söylemek zor. Huzur’daki karakteri boyutlandıran bir metin yok ortada. n Suat’ın Mektubu aslında Huzur’da da var ancak biz onu görmüyoruz değil mi? n Evet, Mümtaz’ın elinde görüyoruz bu mektubu. Durmadan açıp okuyor. Tanpınar’ın amacı da romanın sonunda sık sık sözü edilen bu mektubu ortaya çıkarmak. Huzur’dan hatırlayın, Mümtaz bu mektubu okuduğunda nasıl değişiyor? Çok etkileniyor. Nuran’dan ayrılmış ama onu değil Suat’ı düşünüyor. O mektubu neredeyse ezberliyor. Demek ki çok çarpıcı, yoğun bir metin var orada ama şu an elimizde tuttuğumuz metin o yoğunlukta değil. Ama haksızlık etmeyelim Tanpınar’a, bu onun izni olmadan, son noktayı koymadığı, üzerinde çalışmadığı, işlemediği bir metni yayımlayıp sonra da böyle konuşamayız. n Bu yanıtınız yazarının izni olmadan, onayı alınmadan, ölümünden sonra yayımlanan metinleri ve onun üzerine çıkan tartışmaları aklıma düşürdü. Sizin görüşünüz nedir bu konuda? Kriterimiz ne olmalı, nasıl hareket edilmeli? n Bu çapta bir yazara ait her türlü bilgi ve belgenin yayımlanması, hem araştırmacılar hem okurlar için haktır. Yazarın hayatına ait her türlü bilginin, eseri için önemli olduğunu düşünenlerdenim. Eser ayrı, yazar ayrı demem. Yazar eserin, eser de yazarın içinde. Birbirlerini anlamamıza ipucu veren iki birim bunlar. Ama “Eserde şöyle bir unsur var, o zaman yazar şöyledir” gibi bir bağ da kurulmaz. Doğrudan ilişki kurmak bu noktada sakıncalı şüphesiz. Ancak şu gerçek; anlamak için kullanacağımız bilgilerle doludur yazarın hayatı. Yazarın ölümünden sonra metinlerinin yayımlanması meselesi gelince... Aydaki Kadın örneğin; evrakı arasından çıktı ve izni olmaksızın yayımlandı. Bu romanı okumamak benim için büyük bir eksiklik olurdu. Tanpınar bunun yayımlanmasına izin verir miydi, zannetmiyorum. Çünkü şiirlerini bile neredeyse zorla elinden almışlar yayımlamak için. Bir avans vermişler ki verilen avansla mecbur kalıp yayımlasın. Buna rağmen iki sene oyalayıp yayımlatmamış şiirlerini. İzin vermeyecekti şüphesiz ama ben Aydaki Kadın’dan mahrum kalmak istemezdim bir araştırmacı ve okur olarak. Gelin meseleye Tanpınar’ı yazar değil, okur olarak düşünerek yaklaşalım. Çok sevdiği bir yazarın, mesela Baudelaire’in ya da Dostoyevski’nin eksik de olsa daha önce bilinmeyen bir metni çıksa ortaya inanılmaz bir heyecan duyardı okumak için. Bu nedenle yazarlar, kendilerinin de bir okur olduğunu düşünüp kusura bakmayacaklar artık. n Suat‘ın Mektubu / Ahmet Hamdi Tanpınar / Yayına Hazırlayan: Handan İnci / Dergâh Yayınları / 150 s. KITAP 158 Mart 2018
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle